Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

35. Sayı - Kasım 2005

Geçtiğimiz günlerde bütün Türkiye Malatya Çocuk Yuvası’ndaki taciz ve dayak rezaletiyle sarsıldı. Olayın televizyonlara yansımasından sonraki günlerde ortaya çıkan ayrıntılar ise çocuk yurtlarındaki işleyişin ne kadar tiksinti verici ve insanlık dışı olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Bu konularda yüzlerce kez ihbarda bulunulduğu, raporlar düzenlendiği, hatta bu ihbarlardan bazılarının rezaletin patlamasından birkaç gün önce yapıldığı ama kimsenin çocukların kaderiyle ilgilenmek istemediği ya da “ülkeyi pazarlamak” gibi işlerden bu işe “zaman ayıramadığı”(!) ortaya çıktı.
Şimdi yine o çok iyi tanıdığımız timsah gözyaşları, yine o gelip geçici feryatlar ve tepkilerle karşı karşıyayız. Yine o bildiğimiz “sizin döneminiz-bizim dönemimiz” saçmalıkları, “partizanlık”, vs. suçlamaları ortalığı kaplamış durumda. Öyle görünüyor ki, epeydir can sıkıntısı içindeki muhalefet partileri ve tekel medyası bir süre daha bu sorunla oyalanacaklardır.
Oysa, hayatı plazaların pencerelerinden seyredenlerin tersine, sokağı ve gerçek hayatı tanıyan emekçiler, bu insanlık dışı durumun onlarca yıldır devam eden kronik bir uygulama olduğunu gayet iyi biliyorlar. Bu ülkenin hapishanelerinin, akıl hastanelerinin ve çocuk yuvalarının dayak ve şiddet üzerine kurulu olduğu hiç bilinmeyen bir şey değildir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, şimdiye dek “kendisine emanet edilmiş” bulunan tek bir kişiyi bile zarar vermeksizin bırakmış değildir; bu anlamda “emanete hıyanet” bu topraklarda bir devlet geleneğidir. Bu bakımdan 28 devrimciyi öldürerek yapılan “hayata dönüş” operasyonları nasıl bir uygulama ise bir yaşını doldurmamış bebeklere uygulanan işkence de öyle bir uygulamadır. Her zaman olduğu gibi üç-beş kişiyi tutuklayıp işin üstünü örtmek de, “köklü değişimler yapacağız” deyip üç gün sonra her şeyi unutmak da aynı şekilde bir devlet geleneğidir.
Bütün bunların tümü ahlaksızlıktır, iki yüzlülüktür, sahtekârlıktır!
Malatya’da ve bütün diğer çocuk yurtlarındaki iğrençliklerden, taciz ve tecavüzlerden tutuklanan üç-beş kişiyi sorumlu tutmak rezaletin bir başka biçimidir. Oysa, hepimiz biliyoruz ki, sorun tamamen sistemle ilgilidir. Bugün içinde yaşadığımız kapitalist sistemin esası, “kâr sağlamayan hiç bir alana tek kuruş yatırmama” üzerine kuruludur ve bu esas kural devlet yönetimi için de geçerlidir. 1980’lerden sonra devlet yapısı içindeki en son “sosyal” fonksiyonları da ayıklayan neoliberal soygun düzeni, böylece yaşlıları, kadınları, çocukları tamamen dibe, uçuruma doğru itmiş ve bütün kaynakları yalnızca ve yalnızca tekellere doğru yönlendirmiştir. Onlarca yıldır zaten komik bütçelere ve eğitimsiz yöneticilere teslim edilen bu kurumlar son yıllarda tamamen kaderine terk edilmiştir.
2006 bütçesinde sosyal güvenlik kurumlarına ayrılan para için feryad-ı figan eden hırsızlar ve onların IMF ajanı medya borazanları da bu gerçeği bilirler, bile bile “sosyal güvenlik reformu” denilen vahşi saldırıyı göklere çıkarırlar!
Ama arada hiçkimse, çocuk bakıcılığı elemanlarının nasıl olup da taşeron firmaya verildiğini, temizlikçi diye işe alınanların hangi “tasarruf” önlemleriyle(!) bakıcı yapıldığını açıklamamaktadır.
Bu ülkenin üniversitelerinden, meslek liselerinden her yıl mezun olan binlerce psikolog, çocuk eğitimcisi işsiz güçsüz dolanırken, çocuklara neden bu insanların değil de temizlikçilerin baktığını kimse sormamaktadır. TV’lerde “piyasa” düzenini göklere çıkaran neoliberal soytarıların, sabah programlarının borsa yorumcularının hiçbiri bu sorulara yanıt vermemektedir; çünkü o zaman özelleştirme-taşeronlaştırma üzerine kurdukları bütün teorileri yerle bir olmaktadır. Öyle ki, bu ülkenin başbakanı “oralara kaliteli elemanlar almamız lazım ama olmuyor” gibi iki yüzlü laflar ederken, bunların hiçbiri son yirmi yılda hortumlara kaptırılan 200 milyar doların hesabını sormuyor.
Biz onların ne yapacaklarını biliyoruz! Üç gün daha bu konu üzerine konuşacaklar, zaten berbat travmalara uğramış çocukları iyice hırpalayacaklar ve sonra aynı düzen, aynı biçimde devam edecektir. Çünkü onlar, yaptıkları her işin temeline insanı değil efendilerinin kârlarını koymaktadırlar.
Halk Kültür Merkezleri, acısını çocuklardan çıkaran bu iğrenç soygun düzeninin tam karşısında durmaktadır.
Halk Kültür Merkezleri, bugünkü yağma düzeni sona ermedikçe bütün bu skandalların bitmeyeceğini söylüyor.
Halk Kültür Merkezleri, ancak bu rezil düzen yıkıldığında ve demokratik bir halk iktidarı kurulduğunda, çocuklara, yaşlılara, kadınlara gerçekten saygı ve sevgi duyan, elindeki kaynakları ve bilimin olanaklarını insanlarımızın refahı ve mutluluğuna yönelten bir sisteme geçilebileceğini söylüyor.
Halk Kültür Merkezleri bu amaçla bütün emekçileri neoliberal saldırıya, yıkımlara, özelleştirmelere karşı insanca bir yaşam için mücadeleye çağırıyor.

İnsanca Bir Yaşam İçin Halk Kültür
Merkezleri’nde Örgütlen!
Yaşasın Devrim ve Sosyalizm

Halk Kültür Merkezleri




 


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Devrimci Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Nurtepe Mah. Cemre Sk. No: 2 Kağıthane-İstanbul