Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

34. Sayı - Ekim 2005

Gecekondu yıkımlarına karşı dayanışma ve birlik için yapılan halk temsilcileri toplantısı 2 Ekim 2005 günü TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri Meftun Gürdallar, Yüksek Mimar Mücella Yapıcı ve İnşaat Mühendisi Hasan Sert'in de katılımıyla yapıldı. TMMOB binasında yapılan ve zaman zaman panel/forum havasında geçen toplantıda bir yandan konunun uzmanları görüşlerini açıklarken, diğer yandan da yıkım tehdidi altındaki mahallelerden gelmiş olan temsilciler düşüncelerini, önerilerini ortaya koydular.
Çağrıcılar adına bir açılış konuşması yapan HKM Temsilcisi Alev Çevik, iki aydır devletin yıkım politikalarına karşı birlikte bir mücadele hattı örme anlayışıyla HKM, Dayanışmaevleri, Kaldıraç ve TÖP olmak üzere dört kurumun bazı halk komiteleriyle yürüttüğü bir çalışma yapıldığını belirterek, yıkımların bir süredir parça parça yapıldığını ama aslında genel bir plan uygulandığını ifade etti.
Alev Çevik daha sonra şunları söyledi: "İki aydır devletin yıkım politikalarına karşı birlikte bir mücadele hattı örme anlayışıyla HKM, Dayanışmaevleri, Kaldıraç ve TÖP olmak üzere dört kurumun bazı halk komiteleriyle yürüttüğü bir çalışma yapıyoruz. Bugün yapacağımız bilgilendirme toplantısı ve forum da bu çalışmanın bir devamı ve ürünüdür.
"Bir süredir parça parça yapılan yıkımların devletin; siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel boyutları olan son derece kapsamlı, kenti/kentleri uluslararası sermayenin isteği doğrultusunda düzenlemek için oluşturduğu büyük bir plan ve projeleri bunun kısmen görünen yanı.
"Bugün bu plan, emekçi halk yönünden sürgün hayatının yaşamak, evsiz, yersiz kalmak ya da ömür boyu devlete borçlanmak sonuçlarını yaratıyor. Bir sanayi kenti olan İstanbul ticaret, finans, turizm kenti olacak şekilde dizayn edilmek istenirken aslında bir rantsal dönüşüm planlanıyor. İstanbul merkezinde ucuz iş gücüne ihtiyacı kalmayan sermaye, emekçi halkı yok sayan devletle işbirliği yaparak emekçilerin hayatlarını yıkıyor.
"İşte tam bu doğrultuda topyekün saldırıya karşı topyekün karşılık vermek önemli. Yerellerin mücadelesinin anlamı tartışmasızdır. Ancak yerellerde oluşan halk komitelerinin ve oluşturulacak olanların birlikte hareket etmelerinin önemi ve bu ihtiyacın varlığı da açıkça ortadadır. Bunun içinde halk komitelerinin bir plan ve takvimle yürümesi mücadelemizin önünü açacaktır."

Mücella Yapıcı (Yüksek Mimar)...
İstanbul'da yapılan şey, şehri planlamadan öte coğrafi, ekonomik açıdan yeniden yapılandırmadır. Öncelikle bunu belirlemek gerekli, bu, bir yeniden yapılandırmadır. Bulunduğum noktadan ve yaptığım işten kaynaklı olarak katıldığım bir OECD toplantısını biliyorum. Şu konuşuldu orada: "Nüfus azaltılacak!" Bunun altında ekonomik ve politik nedenler var. Bu sermayenin dayattığı bir plan ve bu plana göre Türkiye 27 bölgeye ayrılıyor. 27 bölgeden biri olan İstanbul ve Marmara'dan üretimi dışarıya çıkarmak istiyorlar. Limanlar vs. zaten bu yüzden kapatılmak isteniyor. Ayrıca tekstildeki fason üretim tarzı da artık pahalı gelmeye başladı onlara. Böylece bütün üretim birimleri kent dışına kaysın istiyorlar. Burada yapmaya çalıştıklarına karşı biz muhalif bir duruş sergiledik "İstanbul'da yaşayanların durumlarını" anlatmaya çalıştık ama bu toplantılarda ki tepkilerimiz sonuç vermedi. Burada her bölge kendi şansı ve fırsatını kendisi yaratmalı diyorlar. İstanbul'da yaşamanın sonucu olarak ortaya çıkan ücret mücadelesine katlanamıyorlar, istemiyorlar. Kentin içinde bunu istemiyorlar. Esnek asgari ücret uygulaması da şimdi tartışılmaya başlandı. Sistem tamamen emekçileri birbirine kırdırmak istiyor.
İşte bu yüzden İstanbul'u imalattan ve üretimden koparmak istiyorlar. Yani bu sadece kentsel dönüşüm değil, yeni bir ekonomik, politik değişimdir.
Evet dünya ekonomik sistemi krizde ve bunu çözemediği için dünya ekonomisinde farklı ekonomik çözümlere gidiyor. İstanbul'da bugün yaşadığımız şey, tam da bunun bugün birebir hayatımızla biçimlendirilmiş şeklidir.
Neden böyledir?
Yanıtı şu: IMF 2003'te gelmiş bizim hükümeti de çekmiş " kardeşim ben bundan sonra dünya gayrimenkul piyasasını -çünkü ciddi krizdedir dünya gayri menkul piyasası- canlandırmak durumundayım. Ve Avrupa'daki pazarla Asya'daki ucuz iş gücü deposu arasında bir trafik bir nakliye ağı kurmak zorundayım. Bunu da karayolları üzerinden yapmak durumundayım. Çünkü benim aynı zamanda "TIR filolarımın çalışması lazım" demiş. Hükümet de buna evet yanıtını vermiş. Mesele bu.
Ve tabii bir de turizm… Dünya çapındaki istihdam meselesi çok zora girdiğinden, işsizlik dünya çapında arttığından, bir boş alanlar ve boş zaman ekonomisi ortaya çıkmış. Ve bunu kârâ çevirmek için bir turizm çılgınlığı var. O turizm çılgınlığı da işte şimdi tanık olduğumuz Oferler gibi olguları yaratıyor. Beyaz kadın ticareti, kumarhane gibi her türlü rezaletin organize edildiği bir boş zamanlar ekonomisi kuruluyor. İstanbul'un şanssızlığı hem bu karayolu ağı üzerinde, yani Asya'daki ucuz emek depolarıyla Avrupa'daki merkezler arasında bir köprü olması; hem de denizden tankerlerin ve turizmin baskısı altında olması. Bu noktada IMF de "Ya borcunu öde ya da bu alanları gayrı menkul piyasasına aç" diye bastırıyor ve 2003'ten bütün planlar böyle yapılıyor.
Biz bunu yaşıyoruz. Gerisi hepsi yutturmaca. Yani sonuçta burada parça parça her bir mahallede verdiğiniz mücadele artık yeterli değil. Kesinlikle bunları küçümsediğimi, önemsiz saydığımı sanmayınız. Ama burada hepinizi tanıdığım için konuşuyorum, biliyorum ki burada daha çok şu anda bu işin siyasetini örgütleyen insanlar var. Yani az buçuk politika yapabilen insanlardan kurulu burası.
Şimdi bu gerçeği biz temelden kendi siyasi hayatımıza kendi eylem politikamıza ve programımıza tepeden bakarak yerleştirmezsek, ortak bir mücadele sürdürmez isek tek tek gelinen noktalarda mahallelerde yaptığımız direnmeler, bağırmalar, çağırmalar gerçekten çok küçük ve zayıf kalacak. Çünkü artık karşımızda belediyenin yıkım ekipleri yok arkadaşlar. Bugün okuyorsunuz işte, Tophane, Galataport, Haydarpaşaport mücadelesinde karşımıza çıkanlar, bize cevap verenler artık belediye başkanı falan değil. Bir girişim grubu çıkıyor karşınıza. Royal Carribean Cruise diye bir firma ve bir bakıyorsunuz ki arkasında 7 tane uluslararası şirket var. Adam Kuşadası Limanı'nı almış, Tophaneyi de alacak, Haydarpaşa için de teklif vermiş ya da örneğin sizin o yıkılan "kentsel dönüşüm" alanlarınızdan, Okmeydanı'ndan geçeçek o üçüncü Haliç Köprüsü içinde vermiş. Şimdiki başbakan, İstanbul Belediye Başkanıyken bize yemin billah "üçüncü köprüyü yaptırırsam namerdim" diyordu. Bizim olaya müdahale etmemiz için Mimarlar Odası'na yalvarıyordu o zamanlar. Şimdi ben yaparım diyor. Başka bazı yıkımlar var bugün, Beykoz ve Sarıyer var örneğin. Bunlar ortada henüz plan olmasa da üçüncü köprünün ayaklarına yer açmak amacıyla yapılan yıkımlardır.
Yani kentsel dönüşüm dediğimiz şey, Okmeydanı ya da Güzeltepe'nin, Kuştepe'nin güzelleştirilmesi için yapılan bir şey değil.
Kentsel dönüşüm projesini meclisten geçiremediler. Çünkü kentsel dönüşüm yasasına TMMOB, Mimarlar Odası, Şehir Plancıları Odası çok ciddi bir şekilde direndi, raporlar yazdı ve projeyi savunanları tıkadılar. Baktılar ki "Kentsel Dönüşüm Yasası" geçemeyecek ya mutlaka iptal edilecek, o zaman alelacele gecekondu bölgelerini düzenleme yasası diye bir yasa çıkardılar. Bizim meclisimizde olan ve yaptığımız halk toplantılarına gelip göğsüne vurarak "vallahi buldozerlerin önüne ben yatacağım" diyen milletvekilleri de mecliste uyudular, yasa paşa paşa Meclis'ten geçti. 2 ay içinde itiraz da etmeyerek itiraz süresini de geçirdiler. Şimdi mahallelerde sizin yaptığınız toplantılarda gelip politik prim yapıyorlar.
Hal böyle olunca söylenecek söz bitti arkadaşlar. Artık hepimiz biliyoruz. Bilmediğimiz şey şu bence: Bir "barınma hakkı"ndan söz ediyoruz, halkımız da öğrendi artık. Gidiyoruz, konuşuyoruz, "bizim barınma hakkımız var" diyor. "Tapu peşinde değiliz" diyor. Peki bu "barınma hakkı" dediğimiz şey nedir, onu biliyor muyuz. Nedir "barınma hakkı." "Barınma hakkı"nın tapuyla mülkiyetle bir ilgisi var mıdır? "Barınma hakkı" dediğimiz şey ulusal ve evrensel hukukta hangi kanun maddeleri ile güvence altına alınmıştır? Şimdi biz galiba hep beraber böyle bir hak bilinci eğitiminden geçmeliyiz. Çünkü tapu diye dillendirdiğimiz şeyi aslında yasa metinlerinden okursanız ya da avukatlar bize onları tercüme edebilirlerse, göreceğiz ki ne tapunun ne de tapu tahsis belgesinin, hatta bildiğiniz Osmanlı tapusunun bile bu olgu karşısında hiç bir güvencesi yoktur. Gökkafes'in tapu şerhinde buraya yapı yapılamaz yazıyordu. Adamlar tapu müdürüne üç beş kuruş verdiler o şerhi sildirdiler. Binayı yaptılar ve şimdi de dava açtılar diyorlar ki biz binayı yaptık, artık tapudaki bu hükmü hükümsüz kıldık.
Şimdi getirin bunu gecekondu yapılanmasına uygulayın. İnsan Hakları Mahkemesi'nin aldığı bütün kararlarda "eğer bir idare bir binaya elektrik ve su bağlıyorsa o bina yasal sayılır" diyor. Şimdi bu kararları bulalım hep birlikte. Yani bağırıp, çağırmanın, paneller yapmanın ötesinde bunları yapalım
Benim önerim, daha doğrusu dileğim, şu İstanbul'da yıkımlara karşı hareketlerin mutlaka bir araya gelmesi. Niye burada Gazi Mahallesi'nden arkadaşlar yok. Bu anlaşılır gibi değil. Başları büyük belada. Niye Küçükçekmece'den arkadaşlar yok. Onların başları hepten büyük belada. Çünkü Küçükçekmece'de "kentsel dönüşüm"den ne anladıkları da ortaya çıktı. Bence o planlardan her birinizin cebinde bir tane bulunsun. Kentsel dönüşüm planları şudur. Kocaman bir ada düşünün (etrafı yollarla kapalı, yaşanılan konutların bulunduğu alanlar), orada 500 aile yaşıyor. Etrafından yollarla kapalı bir parça. Hepsinin tapu tahsisi var. Doğalgazı, elektriği gitmiş, suyu var, yerleşik bir mahalle. Eli yüzü düzgün bir yer. Kentsel dönüşüm alanı ilan edilmiş. Hepsi ticaret alanına alınmış, içinde iki tane küçük parsel konut alanında bırakılmış, oturup hesaplıyorum, bıraktıkları yere 50 aile sığıyor. Peki 450 aile nerede? Umurlarında değil. Oraları ticaret bölgesi yapmış. Florya sahil şeridinden geçerek Zeytinburnu'nda biten ve havaalanına bağlanan dünya ticaret merkezi projeleri var.
Zeytinburnu da önemli, deprem diye hepimizi kazıkladılar. Zeytinburnu neden önemli? Zeytinburnu'nda hem deniz trafiği var, hem kara bağlantısı var E5 üzerinden, hem de havayolu bağlantısı var. Yani Küçükçekmece'yi uluslararası spor tesisi yapıyor, Florya sahil şeridini dünya ticaret merkezinin otellerine ayırıyor, Zeytinburnu'nda da otel yapıyor. Yani bir tane de Zeytinburnuport yaratıyor, sonra da o yolların üstündeki yerleri de ticarete ayırıyor. O geçirdiği alanlarda da mutlaka kaçak yapılar oluyor ve onları temizliyor. Zaten İstanbul'un %80'i kaçak!
Bunu bize Güzeltepe için gittiğimizde bizzat Kadir Topbaş söyledi. "Bu kentsel dönüşüm ve yıkımlar" nedir diye sorduk. O da "bizim bazı büyük, uluslararası projelerimiz var, borç ödemek için sıcak para lazım, o projelerin bazı önemli yerlerine rastlayan yerleri yıkacağız. Yoksa 85 bin gecekonduyu yıkmak gibi bir niyetimiz yok, zaten yıkamayız" dedi.
Yani bütün yıkımların arkasında bu kan projeleri, satış projeleri var. Güzeltepe için gittiğimizde de belediyeden bize söylenen buydu. İşin içinde Kemerburgaz'dan üçüncü köprü çıkışını bağlama projesi var. Yani bu böyle bir plan. Bu çok büyük bir emperyalist proje ve emperyalizmin böl-yönet politikasını unutmayalım arkadaşlar. Bunun esasını kavramazsak, üniversitesiyle, meslek odalarıyla birlikte davranarak birlik halinde hareket etmek yerine mahallelerde yalnız kalırsak, yenilmeye mahkum oluruz.

Yapılan toplantıda Yüksek Mimar Mücella Yapıcı'nın yaptığı konuşmanın ardından sözü T.M.M.O.B. İl sekreteri Meftun Gürdallar aldı ve kentsel dönüşüm yalanıyla ilgili açıklamalarda bulundu.
Meftun Gürdallar (TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri)...
Aslında bu mesele kentin rant alanı haline gelmesiyle ilgili. Yıllar boyunca kent öyle bir hızlı gelişti dönüştü, göç süreci öyle bir devam etti, nüfus öyle bir arttı ki, kent arazisi bir anda müthiş rantlarla yürür hale geldi. Bugün geldiğimiz değerinin arttığı yerleşim alanlarının arasında kalmış emlak bankasının mülkiyeti olan parkları bile satıp ranta çevirmeye uğraşıyorlar.
Ve bu rant süreci hepimizin kafasını karıştırıyor, hepimiz tapu derdine düşüyoruz. Örneğin şu anda önümdeki Okmeydanı'na ait yerel bir bültende "sıra tapularda, tapuları alacağız" deniliyor. Benim derdim bu değil, bunu ayırmak için söylüyorum. Esas olarak bizim derdimiz tapu sahibi olmak olmamalı. Bizim derdimiz yaşadığımız kenti sahiplenmek olmalı, kentli olmalıyız. Ve bu kentin her türlü hakkını, hukukunu, olanağını korumak sahiplenmek ve geliştirmek ve gelecek kuşaklarda da emekçilerin, yani bizim olacak düzenlemeleri yaratmak zorundayız. Ama bizler hep siyaseten küçük, kapalı hücreler halinde oluyoruz ve bir dokuya, yapıya, ete kemiğe bürünüp bir yapı haline gelemiyoruz; sıkıntımız burada. Bunu özellikle buradaki arkadaşlardan, kendini bir siyasi yapıya mensup hisseden arkadaşlardan rica ediyorum. Birarada olalım, birlik halinde davranalım. Yani 200-300 kişilik işler yaptığımız zaman, bu işlerin sonuç elde etmesi mümkün değildir.
Büyükşehir Belediyesi bir yıl önce kendi internet sitesinde , İstanbul'da bir araştırma yaptıklarını ve araştırma sonucunda da 85 bin evi yıkmak niyetinde olduklarını internet sitelerinden söyledi. Kafalarında geniş kapsamlı bir plan var. 15-20 yıl önce, o zamanın belediye başkanı Bedreddin Dalan, Beyrut'tan kaçan sermayeyi İstanbul'a taşımayı öngörmüş ve "İstanbul'u Beyrut yapacağız" demişti. Bu niyet o zamandan beri devam ediyor. İstanbul'u Beyrut yapmaya hakikaten uğraşıyorlar. Özellikle bu "port" projeleri, kentsel dönüşüm projeleri vs. budur. Bir taraftan ülkenin borçlarının da giderek büyümüş olması, ülkenin bağımsızlığının da çok tartışılır noktada olması, daha doğrusu siyasilerin bağımsız bir tavır izlemek azim ve kararlığında olmaması nedeniyle bize şimdi uluslararası sermayenin yeni kâr alanları olarak bakıyorlar ve bunun dönüşümlerini uygulamak üzere hazırlık yapıyorlar. Görünürde ise "depreme karşı İstanbul'un sağlıksız dokusunu güçlendireceğiz" diyorlar. Oysa bu zaten halkın adına yöneticilik yapan bir kişinin yapması gereken bir iştir. Deprem bekliyorsak mutlaka güvenli yapılarda yaşamamız gerekir. Ama onlar bu görünür gerekçenin arkasında başka işler planlıyorlar.
Biz bu görünür gerekçelerin arkasına sığdırdıkları planlarına karşı ne yapacağız? Bir kere biz göçer mantığından kendimizi soyutlamalıyız. Biz burada geçici değiliz. Bizim derdimiz rant işi değildir. Biz gerçekten insanların kente sahip olacakları bir düzen istiyoruz. Bir yerde bir iyileştirme yaşanacaksa o iyileştirmenin önünde bizler, oranın sahipleri, orada yaşayan emekçi insanlar olmalıdır. Bizim, orada yaşayanlar olarak karar vereceğimiz, ikna olacağımız, kooperatifleşerek müdahale edebileceğimiz koşullarda bir iyileştirme yapabiliriz.
Sonuç olarak kalıcı ve birleşik bir örgütlenme yaratmalıyız. Mahallerde komitelerinin kalıcılaştırmalıyız. Yıkıma karşı elimizdeki tapu tahsis belgelerinin hukukunu korumalıyız. Oluşturmamız gereken teknik komitelerle ada, pafta, parsel bazında çalışmalar yapmalıyız. Yenilmeyecek bir direniş hattı oluşturmalıyız.

Meftun Gürdallar'ın toplantıda paylaştıklarının arkasından Gülsuyu/Gülensu'da yıkıma karşı halk mücadelesinin yaratılması için emek sarf eden İnşaat Mühendisi Hasan Sert bizlerle Gülsuyu/Gülensu çalışmalarını paylaştı.
HASAN SERT (İnşaat Mühendisi)...
Gülsuyu ve Gülensu E-5 kuzeyi Nazım Planı ile bu macera başladı. Plana bakan bir muhtarın plandan haberinin olması ve anlamasa bile bu plandan korkması üzerine, Gülsuyu ve Gülensu muhtarları ve Güzelleştirme Derneği'nin bakmamı önermeleriyle plana baktım ve bende korktum açıkçası.
Bu planı anladıktan sonra mahallede çalışmalarımıza başladık. Şu ana kadar mahalle olarak 45-50'ye yakın toplantı yaptık. Planla ilgili olarak Belediye başkanıyla görüştük. Belediye başkanı ilk görüştüğümüz de bize karşı sert çıkışlar yapsa da karşısında örgütlü bir güç olduğunu anladıktan sonra esnemeye başladı. Sonra Gülsuyu mahalle muhtarlığında yaptığımız bir toplantıya Başkan yardımcısı da katıldı. Biz burada mahalleli olarak onları sıkıştırınca, "yıkımı ertelemeyi becerebilir misiniz?" dediğimizde, "beceremezsek gelir sizle direniriz" dediler bize. Bizim mahalle olarak ayrım yapmadan çalışmamızın sonunda AKP'ye oy verenleri ve AKP'ye yakın olanları aramızda görünce, onları "merak etmeyin sizin evlerinizi kim yıkar" diye kandırmaya çalışıyorlar ve özellikle de bunu AKP'ye oy verenlere söylüyorlar. Oysa Aydos'ta ilk yıkılan ev AKP temsilcisinin eviydi.
Tüm bunların yanında Gülsuyu/Gülensu'da çoğu yerde yapamadığımız bir çalışmayı yaptık. Plana itiraz süremiz içinde hukuksal süreci başlattık. 13 sayfalık bir itiraz dilekçesiyle 32 dava açılarak plana itiraz ettik. Yürütmeyi durdurmak için bir davanın bile yeterli olacağı ve Gülsuyu/Gülensu'da yaşayanları maddi olarak da sorunu yaşatmak istemediğimiz için davalar sınırlı açıldı. Her dava 1-1,5 milyar lira maliyetindedir. Davayı bir kişi açıyor ama para sokakta oturanların tümü tarafından kolektif olarak karşılanıyor. Bu Gülsuyu/Gülensu'da ciddi bir bilinç uyanışı oldu. Şu an açtığımız davalara Büyükşehir Belediyesi tarafından yasal olarak yanıt verilmedi.
Bir süre sonra, gösterdiğimiz tepkiler ve açtığımız davalar sonunda projeyi düzenleyenler bu planı savunmanın anlamsız olacağını düşündüler ve mahkemedeki planı geri çekmeden yeni bir plan ortaya sürdüler. Bu kez planın adı değişti ve kentsel yenilenme oldu. Plan tamamen değişmişti. Bu planda daha önceki planda belirttikleri gibi yıkım yerlerini de belirtmiyorlar ve bu bir bölünmeye sebep olabiliyor. Bu planla İstanbul nüfus olarak küçültülecek ve bir zamanlar çağrılanlar geri gidecek. Örneğin Gülsuyu'nda 215 bin kişi yaşıyor. Plan yapıcı ise bu planla birlikte burada 146 bin kişinin yaşayacağını belirtiyor. Tablo bu. Ve ilginçtir bu planda daha önceki planda olan kocaman parklar yok. Yedi tane kütüphane vardı bu kaldırılmış. İnce bir ayrıntı olarak, arkadaşlar Kartal'la Kadıköy arasında yedi tane kütüphane yok. Gülsuyu'nda okuma yazma oranı çok fazlaymış gibi buraya yedi tane kütüphane koymuşlar. Yeni planda ise daha önceki planda olanların hepsini silmeleri ve yıkıma ilişkin belirtme yapmadıkları için muhtarlara "sizin istediğiniz oldu dokunmadık" demişler.
Planda % 15 donatı alanlarına ayrılmış. Gülsuyu bir E-5 gibi, Maltepe gibi transit geçişli bir yer değil. Herhangi bir yere gitmek için Gülsuyu'ndan geçmek zorunda değilsiniz. Gülsuyu gelinip kalınan yaşanan bir yer ama burada 30 metrelik sağlı sollu olarak yollara yer ayrılmış. Burada devletin yasama kurumu olan Yargıtay'ın içtihat kararına rağmen 18. madde uygulanıyor; yani arazi ve arsa düzenlemesi yapılıyor. Oysa burası yerleşik bir mahalle. Bu mahallede insanlar yaşadıkları için buraya arsa yada arazi gözüyle bakılamaz ama bakılıyor.
Ben biraz önce bahsettiğim gibi insanların gelip bana danışmalarıyla bu mücadelenin içine girdim. Daha sonra proje hakkında bilgi almak isteyen ya da bir şekilde bize ulaşan yıkım bölgelerinde Aydos'ta Cambazbayırı'nda yıkımlarda çalışmalar yaptım, G.O. Paşa ve arayan herkesle görüştük ama ne yazık ki Gülsuyu ve Gülensu dışında işin hukuksal yanı siyasetlerde dahil olmak üzere önemsemedi. Direnişleri küçümsemiyorum ama yıkım ekiplerine direnmek tek başına her şey değil.
Biz yıkımlara karşı her yolla mücadele etmeliyiz. Yenilmemenin mümkün olduğunu bilince çıkarmalıyız. Mahalle çalışmalarına herkesi katabilmeliyiz. Gülsuyu ve Gülensu'da herkes bu direnişin içinde, polis, sağcı, komünist, imam, vs. vs… Sonuç olarak yıkımlara karşı, yaşamak, kök salmak ve kültürümüzle varolmak için biraraya gelmenin yollarını bulmalıyız diyorum....

Hasan Sert'in yaptığı konuşmadan sonra toplantının yöneticisi çağrıcı kurumlar adına kısa bir konuşma yaptı...
Çağrıcı Kurumlar Adını A:
Burada konuşulanlardan anladığımız gibi topyekün sermayenin saldırılarına karşı her şeyden önce planın süresi boyunca bütünlüklü bir şekilde mücadele etmeliyiz, bu hem yıkımlardan önce hem de yıkımlardan sonra yapılmalı. Mücadele araçlarının hepsini kullanmalı, hukuksal süreçleri zamanında başlatmalıyız. Yıkımlara karşı "İnsanca Yaşanılabilir Konutlar" şiarını yükseltmeliyiz. Gülsuyu'nun başlattığı bir hukuk mücadelesini var ama bu mücadele diğer yerlerde verilmemiş ve faydaları görülmemiş.
Yıkımlara karşı mücadele etmeyi bizde süreç içerisinde öğrendik. Bu mücadele alanı yeni olduğumuz bir alan. Bu alanda çalışma yaparken; emekçi halkla birlikte çalışan kurumlar, komiteler tam da bu süreçte bir araya gelip bir şeyler yapmalı. Buradan çıkacak bir kaç karar ya da birliktelik bile yıkımlara karşı mücadele de bir adımdır ve başarıdır.

Toplantı yöneticisinin kısa konuşmasından sonra oluşturulan kürsüde söz alan mahalle temsilcileri tek tek yıkımlara karşı yerellerde yaptıkları çalışmalar hakkında bilgiler verdi ve toplantıya öneriler sundu. Bu çalışmaları ve önerileri yıkımlara karşı dayanışma ve birlikteliğin önemli olduğunu düşünerek yer veriyoruz....
Gülsuyu Gülensu Güzelleştirme Derneği Temsilcisi G:
Yerellerde yaptığımız çalışmalarımızı ajitasyon propaganda temelinden çıkarıp bilimsel temellere dayandırmalı ve yıkım mahalleleri başta olmak üzere halka anlatmalıyız. Yıkımlara karşı mücadeleyi örgütleyen kurumlar soyut devrim ve sosyalizm propagandası yapmak yerine, başarı için muhalif kimliğini gizlemeden barınma hakkının somut örneklerini ortaya koymalıdır.
Yıkımlara karşı mücadele etmede bugüne kadar bölgemizde hemen hemen 45-50 toplantı yaptık. Bu mücadeleyi örme çalışmalarımızda mahallelerde muhalif kimliğimizi koruyarak ayrım yapmadan her ev girdik. Kapısını çalışta içerisine girmediğimiz tek bir ev bile kalmadı. Mahalle olarak sokak çalışmalarımızı daha işlerli kılmak ve resmi çalışmalarda daha hızlı olabilmek için 150-200 tane sokak temsilcisi belirledik. Bu sokak temsilcileri resmi yetkililere karşı ve kendi toplantılarımızda temsilci görevini de üstleniyor aynı zamanda. Bizce yıkımlara karşı mücadelede ilk elden yapılması gereken İstanbul merkezli alternatif bir merkezin oluşturulmasıdır. Avrupa ve Anadolu yakasında teknik merkezlerin oluşturulması gerekir.
Teşekkürler....

Gülsuyu/Gülensu Güzelleştirme Derneği Temsilcisinin yaptığı konuşmadan sonra sözü Sarıyer Poligon mahallesi temsilcisi aldı...
SARIYER/Poligon Mahallesi temsilcisi S:
Sarıyer'de halk yıkımlara karşı tepkisiz bir şekilde bekleyişini sürdürüyor. Yıkımlara karşı umursarmış gibi de görünmüyor. Yıkımlara karşı bir takım insanlar bedeller ödüyor ama onlar umursamıyor. Ben halkın yıkımlara karşı tepki gösterebilmesi için yıkımları yaşamasını düşünüyorum. Bize 70'lerde savunduğumuz gecekondularda oturanlar gibi yeniden sırtlarını dönseler de biz yıkımlara karşı devrimci olduğumuz için onların yanında olmalıyız.
Sarıyer'de yıkımlarla ilgili olarak halk gerçekten çok bilgisiz. Sarıyer'e Amerikan konsolosluğu, İsrail konsolosluğu ve büyük birkaç tane alışveriş merkezinin açılmasından sonra evlerin değeri arttığı için çokta önemsemiyor. Herkesin derdi biran önce evlerinin satabilmek olmaya başladı. Bilgisizliklerinden kaynaklı olarak burası senin bölgen, orası da senin bölgen yıkılacak diyorlar birbirlerine ama yıkım tehlikesine karşı ilgisiz davranıyorlar. Ama insanları bilgilendirmek bizim görevimiz. Onları yönlendiremezsek, hiç bir anlamı yok.
Yıkımlara karşı mücadelede halkla ortaklaşmanın noktalarını bulmamız gerekiyor çünkü onların tavrı çok önemli. Bu sorun tüm insanların, mahallerin sorunu olduğu için ve onlar bu tehlikeyi bildikleri için imza kampanyası öneriyorum ben. Çünkü çoğu ne yaşayacaklarını bile bilmiyor. Kimin nereye gideceği belli değil yani. Tüm bunların yanında İstanbul'un her iki tarafında da basın açıklaması öneriyorum. Son olarak da tek merkezli bir miting öneriyorum....

Sarıyer Poligon mahallesi temsilcisinin konuşmasından sonra Güzeltepe'de tüm baskılara ve sahte vaatlere karşı direnişlerini sürdüren Durrakonducu Turan Yön sözü aldı...
Güzeltepe/Durakkondu Turan Yön:
Güzeltepe'de oturan insanlar yıkım planını anlayabilmiş değiller daha hala. Güzeltepe'de oturan insanlar evleri yıkıldıktan sonra onların hepsinin sosyal konutlara yerleştirileceğini düşünüyorlar daha hala. Oysa başka yıkım bölgelerinden, Baltalimanı'ndan yıkımlardan sonra mahalledeki sosyal konutlara getirilerek borçla yerleştirilenlerin evsiz kalmaları an meselesidir. Türkiye gibi bir ülkede insanlar işsiz kalabilecekleri için borçlanarak aldıkları evlerin paralarını yatıramayabilirler. Ve bunun 20 yıl devam edeceğini düşünecek olursak bu evler halktan geri alınır. Şimdi diğer mahallelerden gelenlerle konuştuğumuzda sosyal konutlara yerleştirilenler bile İstanbul'dan göç ettirilmeye zorunda kalacaklardır, zorlanacaklardır.
Güzeltepe'de yaşanılan yıkımdan önce tüm bunları mahalleliye anlatmaya çalıştık ve onları da direnişin safına katmak için çabalar sarf ettik. Kirada oturduğumuz ev sahiplerinin de bu haklı mücadelenin içinde olmasına çaba sarf etmemize rağmen, onların başka yerlerde 4-5 tane daireleri olduğu için çok önemsemediler. Ama şimdi onlardan da pişman olanları oluyor.
Biz direnen Güzeltepe durakkonducularına büyük destekler verilmeli. Güzeltepe direnişi çoğu yerdeki direnişlerden farklı olarak yıkımlara karşı kiracıların direniş bayrağıdır. Güzeltepe meydanda basın açıklaması yapabiliriz. Yaptığımız eylemlerle belediyeye geri adım attırabiliriz. Bu yapılabilecek çoğu eylemden, sosyal konutları işgalden daha farklı olarak belediyeye geri adım attırmaktır. Bunu başarabilirsek çoğu yerdeki yıkıma da müdahale etme şansımız olabilir ve yıkımları durdurabiliriz. Kiracıların mücadelesinin önüne pratik koymuş oluruz. Güzeltepe'de yıkımın en büyük bölgelerinin birinde mücadeleyi yükseltebiliriz. Güzeltepe halkını mücadele saflarına çekebiliriz. Çünkü gerçekten çok bilinçsizler ve ellerinde tapu diye bize gösterdikleri arsa belgeleri yani oturma izinleri yok. Ki bahsedildiği üzere tapuların bir hükmü de yok...
Biz yıkımlara mücadeleyi yükseltmeliyiz. Yıkıma karşı mücadele edenler olarak birarada durmalıyız. Yıkımlara karşı mağdur olanlarla birlikte belki kooperatif örgütlenmeleriyle alternatif evler de yapabiliriz. Birleşerek yıkımlara karşı durabiliriz.....

Güzeltepe durakkoncusundan sonra Gülsuyu/Gülensu'da yıkımlara karşı verilen mücadele içinde yer alan başka bir arkadaşın önerileriyle devam etti toplantı...
Gülsuyu/Gülensu Halk Komitesi Çalışmasından G.G:
İstanbul genelinde yıkım yaşanılacak ya da yaşanmış yerlerde ortak çalışmalar yapılmalı ama ben arkadaşların dikkatini bir yere çekmek istiyorum. Sarıyer'deki bir çalışmaya Gülsuyu'ndan vereceğimiz destek periyodiktir. Sarıyerli buna sahip çıkacak. Sarıyer'i buna hazırlamak durumundayız. Bizim bu güne kadar Gülsuyu'nda yapmış olduğumuz çalışma Gülsuyu'nu örgütlü bir şekle getirmemizin ana temellerinde bu yatıyor. Çünkü Gülsuyu'na sahip çıkacak olanlar Gülsuyulular. Temel amaç ve hedef bu olmalı. Onun için herkes kendi bölgesinde buna yönelik önünüze koyacağınız çalışmanın biçimine bakmalıdır. Ve adına da partiler üstü bir çalışma da derseniz, birçok kesimden insanları katarsınız. Ve biz çalışmayı bu şekilde ele aldık.
Gerek mimar arkadaşlarımız ve gerekse sivil toplum örgütleri, bize destek veren arkadaşlarımızın hiçbiri bugüne kadar o toplantılarda, o çalışmalarda kimliklerini vurgulamamışlardır ve vurgulamalarına da izin vermedik. Çünkü bu bir semt çalışmasıdır. Önümüze şöyle bir hedef koyduk: Evleri yıkılanlar ve yıkılacak olanlar… Bu çalışmayı böyle ele aldık ve Gülsuyu'nu örgütlü bir hale getiren ana sebeplerden birisi de budur. Camii hocası da, cemevi hocası da, esnafı da buna çalışıyor, muhtarı da, hacısı da çalışıyor. Böyle bir çalışma yürütüyoruz...

Toplantı, rantçların gözünü diktiği en önemli bölgelerden biri olan Okmeydanı'ndan Halk Komisyonu basın sözcüsünün konuşmalarıyla devam etti...
OKMEYDANI Halk Komisyonu Basın Sözcüsü:
Bizden önce konuşanlar bizim fikirlerimize tercüman oldular zaten. Bunlar tabii ki doğru çözümlerdir. Birlik beraberlik içinde kendi sorunlarımızı kendimiz çözeceğiz ve gücümüzün yetmediği yerde uzman kişilere danışacağız.
Doğal olarak bu işe amatör başladık. Hala işte burada da olmak üzere öğreniyoruz. Bizim Okmeydanı olarak şu andaki tek duyumumuz Anıtlar Yüksek Kurulu'na Beyoğlu Belediyesi tarafından hazırlanıp sunulan ve daha görüşülmemiş olan 1/5000'lik bir plan var. Onay daha alınmamış, görüşme halinde. Burada öğrendiğimiz bir şey olan 1/5000'lik plana itiraz hakkımız hala var yani.
Şimdiye dek yaptıklarımızı ise şöyle özetleyebiliriz. Temmuz ayı ortalarında Simge Düğün Salonu'nda milletvekillerinin ve eskiden yönetici olanların da katıldığı geniş bir toplantı yaptık. Siyasi partiler de toplantıya katıldı. Sivil toplum örgütlerinin tamamına yakını katılım sağladı ve 1500 kişilik salonda 3000 kişilik bir katılım gerçekleşti.
30 Temmuz'da bir siyasi parti genel başkanı semt esnafını ziyarete geldi ve kalabalık olunca açıklama yaptılar.
31 Temmuz'da 6 binle 10 bin kişi arasında bir katılımla bir basın açıklaması yaptık. Burada net olarak rakam veremememin sebebi alanın küçük olması ve ara sokaklarda da insanların olmasından kaynaklıdır. Bu tür yaptığımız basın açıklamaları ve eylemler halkın tepkisini ortaya koydu ama hukuki alanda da Gülsuyu/Gülensu'nun yaptıklarını ve bizle paylaştıklarını kendi yerelimizde incelemek gerekiyor.
Yıkımlara ve topyekün saldırılara karşı birlik ve beraberliğimizi kurmalıyız. Bölüm bölüm değil, o semt bu semt değil, topyekün gücümüzü birleştirmemiz lazım. Karşımızda örgütsel bir kurum var. Onun arkasındaki büyük sermeye güçlerini biliyoruz. Birer birer karşılarına çıkacağımıza, topyekün güçlerimizi birleştirerek, uzman kişilerin bilgi ve deneyimlerinden de yararlanarak, baroları ve demokratik kurumları da yanımıza alarak, biz de onların karşısında topyekün bir güç olmalıyız. Ayrıca ek olarak Baroları da yanımıza almamız lazım diye düşünüyorum. Avukatlar bu konuda sorunu olan mahallelerde çalışmalarda bulunmalı ve yasal süreçlerde yapmamız gerekenleri yapmalıdırlar....

Bu konuşmaya ek olarak birliktelik sağlaması amacıyla yine Okmeydanı'nda halk komisyonunda çalışan bir arkadaşın önerilerini ekliyoruz...
Okmeydanı Halk Komisyonundan O:
Hala yıkımlarla ilgili konular üzerine bilgi eksikliğimiz var. Bu bilgi eksikliğimizi gidermek için de buradaki gibi dostlarımızı bir çatı altında toplamak ve bütün komisyonun da bunlardan faydalanmasını sağlamak gerekir diye düşünüyorum ve bunu öneriyorum.
Bu oluşum için merkezi bir yer tutulmalı. Burada gerçekten mimar mühendis olan, avukat olan insanlara komisyon üyesi arkadaşların rahatça ulaşabileceği bir veri bankası, bir bilgi bankası kurulması gerekir.
Ayrıca ortak bir yayın çıkarılması ve bu yayında da mimarlarımızın, mühendislerimizin doğru yönde bizi bilgilendirmesinin gerekli olduğuna inanıyorum. Biraz önce dağıttığımız Okmeydanı bültenindeki "tapumu istiyorum" sloganı çözüm değil. Yani ne kadar doğruyu bilsek de hatalar yapabiliyoruz...

Okmeydanı'ndan yaptığı konuşmalardan sonra yıkımlara, kolluk kuvvetlerinin saldırılarına üç defa direnen Aydos temsilcisinin konuşmasıyla toplantıya devam edildi...
Aydos Halk Komisyonu Temsilcisi A:
Biz yaptığımız direnişlerden sonra bize takılan isimle "Kirli Filistinliler" sözüyle başlamak istiyoruz. Biz mahallemize yapılan saldırılara karşı hep birlikte bir direniş yaptık. İnsanlar bu direnişleri sahiplendi ve her yıkım bölgesinde sahiplenmesi için çalışmalar yapılmalı.
Çoğunluk olarak herkesin mahallede bir direniş yaptık diye bilmesine rağmen, biz üç tane saldırı yaşadık ve üç kez direndik. Bu direnişlerden bazıları yedi saati bulan direnişlerdi. Bu direnişlerden sonra bizim mahallemize, kondularımıza zarar verenlerin saraylarına zararlar verdik.
Yaptığımız direnişlerde yıkım ekiplerini mahalleden çıkarmayı da başardık. Evlerimize yıkmaya gelen belediyeye kitlesel yürüyüşler yaptık. Gerçekleştirdiğimiz eylemler sonunda bazı kazanımlar elde ettik ve evleri yıkılan arkadaşların evlerinin yerine belediyeye tekrar evler yaptırdık. Tabi bazı kazanımlar halkı gevşetebiliyor. Bazı insanlar da evleri yıkıldıktan sonra "nasıl olsa bize de ev yaparlar" diye düşünebiliyor. Bu genel olarak mahallelinin tepkisini zayıflatan bir durum olabiliyor.
Sermayenin Aydos'a bu kadar yüklenmesini sebebi, F-1 pistinin ve havaalanının Aydos'a yakın olması tekellerin gözünde Aydos'u yenilmesi gereken bir lokma yapıyor. Burada da bahsettiğimiz gibi yeni projeleri için böyle yerlere ihtiyaçları var. Biz bu planları bozmak için mücadele etmeye devam ediyoruz. Ama mahallede hem kazanımların etkisiyle, hem de yıkım sürecinin olmaması nedeniyle bir sessizlik hüküm sürmekte. Mahalle halkı yıkım tehlikesi psikolojisiyle her yalana inanmak istiyor. Her gün yeni bir sürü şey mahallede konuşuluyor ve gerçeklik payı olamayan bu bir sürü yalana inanmak istiyorlar. Bunun yanında mahallemizde bazı yerlere "işgaliye bedelleri" gönderilmekte.
Aydos'ta bunlar yaşanırken yıkıma karşı direnen Cambaztepe bitirildi diyebiliriz. Cambaztepe'de yıkım gerçekleştikten sonra yıkılan evlerin yerine mağdurlara ipotekle evler verildi. Yıkılan evler için verdikleri enkaz bedelinden ise enkaz yıkım bedeli ve enkaz kaldırım bedeli kesildi. Geriye kalan para ise yıkımdan sonra içine girdikleri evler için alındı ve mağdurlara konuyla ilgili hiçbir ödeme yapılmadı. Mağdurlar bu evlerin içine 20-30 sene taksitle girdiler. Bu taksitlerinin üçünü ödemedikleri takdirde ise evlerine el konulabilecek yani sokakta kalacaklar.
Yıkımlara karşı burada toplanmış olan bizler, yerellerde mücadelenin yanında buradan bir birlikteliği çıkarmalıyız. Bu birlikteliği mahallelere yaymalıyız. Bu birlikteliği deklare edecek bir imza metniyle birlikte yıkım bölgesinde ki mahallelerde ev ev kapı kapı dolaşarak imza toplamalıyız ve projeyi anlatmalı, örgütlü bir güç yaratmalı, bu çalışmayı yapmalıyız...

Kendilerine (romanlara) yapılan ayrıma ve yaşadıkları mahallenin yıkımına karşı direnen ve direneceklerini belirten Gültepe Mahallesinin Temsilcisinin yaptığı konuşmayla toplantı devam etti...
Gültepe Mahalle Temsilcisi R:
Öncelikle yıkım süreci boyunca bizlere her zaman destek olan, bizimle ilgilenen ve hala yıkımlara karşı bizlere yardımcı olan ve biz direndiğimiz sürece yardımcı olacaklarını söyleyen Kağıthane Halk Kültür Merkezi'ne teşekkür ederim. Bizler bildiğiniz gibi her şeyden önce Romanız. Bizler bildiğimiz o evlerde yapamayız. Bizler şu an yaşanılası durumda bile olmadığını bildiğimiz evlerden başka yerlerde yaşayamayız. Bizler dairelerde kendimizi hapiste gibi hissederiz. Gecekonduları da olduğumuz gibi satmak zorunda kalırız ve göçebe hayatına dönüş başlar. Bunun da şimdiki yaşantımızdan hiçbir farkı kalmaz. Dairelere verilecek olan Roman vatandaşlarının bu paraları ödeyemeyecek durumda olduğunu bilen bazı çıkarcı çevreler, daha şimdiden dairelerin alınması için kuyruğa girmiş, ağızlarından salyalar akarak beklemekteler. Zor durumda olan, maddi durumu iyi olamayan gecekondu sahipleri bu daire paralarını ödeyemeyecek, gecekondu ve tapu tahsis belgelerine el konulmuş bir halde sokaklara salınmış olacaklardır. Sonuç olarak, Türkiye'de romanlara göçebelik yolu görünmüş olacaktır. Kötü gidişe dur demek için evlerimizin ikişer katlı olarak yapılması bizlere özgürlük olarak geri dönecektir. Özgürlüğümüz engellenmesin, biz bunu diyoruz. Birde şunu söylemek istiyorum arkadaşlar. Bu sadece bizim için geçerli değil. Bugün eğer Güzeltepe'de bir çadırlaşma başladıysa bunun sonucu gecekondu halkının, tümünün göçebeleşmesidir. Bunu engellemeye de hep beraber olarak başarmaya çalışacağız. Herkese teşekkür ederim...

Konuşma Sarıyer Dağevlerinden toplantıya katılan temsilcinin konuşmasıyla devam etti.
Sarıyer Dağevleri mahallesi Kazım Karabekir Paşa Güzelleştirme Derneği Temsilcisi Z:
Sarıyer'de bizim bulunduğumuz yerele yıkımla ilgili bir tebligat yaz başında, 19 Haziran 2005'te geldi. Bu yıkım tebligatına karşı 150-200 kişilik bir toplantı gerçekleştirdik. Mahalle için yapılan planı inceledik. Bu planda Sarıyer'de 33 mahalle yıkım alanı ilan edilmiş. Biz buna karşı hukuksal olarak dava açtık.
Bu planda mahalle nüfusunu dışarı atabilmek için daha çok parklar üzerinden planlanmış. Biz bu yıkım planına karşı neler yapabiliriz konularını konuştuk. Daha sonra yıkımlara karşı merkezi toplantılar yürütülmeye başlandı ve çoğu temsilci bu toplantılara katıldı. Yıkıma karşı örgütlü bir gücün oluşmaya başladığını gören belediye tepkileri, örgütlülüğü bölmek için yıkımı iptal etti. Böylelikle yıkım tehlikesinin birleştiriciliği nasıl olsa yıkım yok diye aksamalara sebep oldu. Bu yaptığımız çalışmaların aksamasına sebep oldu. Yıkım tehlikesiyle kurduğumuz birliktelik yıkımın iptaliyle dağıldı.
Bizce yıkımlara karşı mücadele mahalleden başlamalı. Mahalle içinden yıkıma karşı direnmeyi sahiplenmeli, sahip çıkmalı. Buralardan doğan örgütlülüklerle önce mahalle birliktelikleri, sonra ilçe birliktelikleri ve son olarak da merkezi birliktelik yaratılmalı ve faaliyetler yürütülmeli. Biz mahalle olarak yıkımlara karşı mücadele için yaptığımız çalışmaları yeniden başlatacağız. Bu birliktelikten doğan kararlar doğrultusunda, burayla bağlantılı olarak çalışmalarımızı sürdüreceğiz...

Toplantı Güzeltepe direnişçilerinden durakkonducu Bülent'in Konuşmasıyla devam etti...
Güzeltepe Bülent:
Biz devletten sosyal konutlardan yer vermesini istiyoruz. Devlet anayasasına koyduğu için bunu yapmalıdır. Güzeltepe durakkoncuları olarak nereye kadar orada yaşayabiliriz. Burada sormak istiyorum, herhangi bir yerde bir direniş ya da yıkım var mı? Eğer başka yerlerde yıkım varsa biz bir ay daha, üç ay daha orada yaşayabiliriz ama yok arkadaşlar. Arkadaşlar Güzeltepe durakkonducularına destek olmanız lazım. Eğer bu direnişi kazanabilirsek, daire almayı becerebilirsek yıkımı durdurabiliriz. Yıkımlardan sonra kiracılar için de bir direniş yaratmış oluruz. Biz burada, direnişçiler olarak tıkanmaya başladık. Durakkondu'da yaşam havaların soğuması ve yağmurların yağmasıyla zorlanmaya başladı. Bizim okula giden çocuklarımız ve direnen yaşlılarımız var. Bunların sağlıkları bozulmaya başladı. Bunların tüm sorumlusu ise devlettir.
Bu sorunu aşmak için çalışmalar yapalım arkadaşlar. Biz başka yıkım bölgelerine de gider ve Güzeltepe Durakkonducuları olarak direniriz. Biz her yere gittik ve gidiyoruz. Yıkımlarla ilgili olan her şeye katılmaya çalışıyoruz, katılıyoruz. Burada yıkımlara karşı birleşelim. Birleşerek yıkımları durduralım ve bu sorunların hepsini hep birlikte aşalım...

T.M.M.O.B'de yapılan yıkımlara karşı Dayanışma ve Birlik için Halk Temsilcileri toplantısı söz almak isteyen tüm mahalle temsilcilerinin konuşmalarından sonra çağrıcı kurumların adına yapılan bir konuşma ve sunulan önerilerle devam etti....
Çağrıcı Kurumların Genel Önerileri:
Bu projenin ağırlıklı siyasi ve ekonomik boyutları var. Artık bunu biliyoruz. Bu yıkım projesine karşı yıkımın yaşanacağı ya da yaşandığı mahalleler başta olmak üzere yıkımlara karşı direnişin sahiplenmesi önemli. Bu projeyle birlikte emekçilere, yerleşik mahallelerin ekonomik, politik, kültürel dokusu hedef alınmaktadır. Sermaye tarafından emekçilere topyekün bir saldırı yapılmakta ve bu saldırılara topyekün vermek çok önemlidir. Bu topyekün karşılık vermenin gerekliliğini hayat bize her yönüyle dayatmaktadır.
Biz burada bu toplantıya çağrıcı kurumlar olarak yıkımlara karşı mücadele etmek için öneriler sunmak istiyoruz. Bizim önerilerimiz:
* Bu birlikteliğin adını koyalım.
* İmza kampanyaları örgütlenebilir. Ortak metinli kampanya ile tüm yıkım bölgelerinde birebir çalışmalar yapılabilir.
* Yıkım mahalleleri başta olmak üzere merkezi yerleri de kapsayacak şekilde standlar açılabiliriz ve stand komiteleri oluşturabiliriz.
* Büyükşehir Belediyesi'ne imza kampanyası sonunda metinlerini götürürken fiili bir miting düzenleyebiliriz.
* Herhangi bir yerde bir yıkım olduğunda ya da direniş olduğunda bu yıkımlar ya da direnişler 1-2 ev için bile de olsa diğer mahallelerde aynı anda sesini duyuracak eylemler gerçekleştirilmeli.
* Güzeltepe'de Durakkondu'da yaşayan arkadaşlar için mahallelerde eylemler, e-mail ya da faks çekme gibi eylemler, Büyükşehir Belediyesi önünde basın açıklaması yapılması gibi önemli olan eylemlerin yapabiliriz.

Son Söz: Birliği Güçlendirmek İçin İleri!
Sonuç olarak, toplantıda yapılan konuşmalarda, mahallelerde yapılan çalışmaların yıkımlara karşı birleşik, merkezi ve topyekün mücadele için bir araya getirilmesi ana fikirdi. Oluşturulmaya çalışılan birlik, sermayenin ve emperyalizmin topyekün saldırılarına karşı emekçi halkların mücadelesini örme kararlılığını ifade etmektedir. Kitlelerle bağ kurmak, onlardan öğrenerek, öğreterek yürümek, barınma hakkı için mücadeleyi yükseltmek toplantıya katılanların ortak düşüncesiydi.
Halk Kültür Merkezleri, gecekondu yıkımlarına karşı bütün devrimci güçlerin ve halkın birliğinin yakıcı bir öneme sahip olduğunu düşünüyor ve bu yolda yürüttüğü çalışmalarına devam ediyor. Ancak birleşik ve örgütlü bir mücadele yıkım saldırısını durdurabilecektir.

GECEKONDU YIKIMLARINA HAYIR!
BARINMA HAKKIMIZ ENGELLENEMEZ!...


 

 


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Devrimci Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Nurtepe Mah. Cemre Sk. No: 2 Kağıthane-İstanbul