Gecekondu yıkımlarına
karşı dayanışma ve birlik için yapılan halk temsilcileri
toplantısı 2 Ekim 2005 günü TMMOB İstanbul İl Koordinasyon
Kurulu Sekreteri Meftun Gürdallar, Yüksek Mimar
Mücella Yapıcı ve İnşaat Mühendisi Hasan Sert'in
de katılımıyla yapıldı. TMMOB binasında yapılan
ve zaman zaman panel/forum havasında geçen toplantıda
bir yandan konunun uzmanları görüşlerini açıklarken,
diğer yandan da yıkım tehdidi altındaki mahallelerden
gelmiş olan temsilciler düşüncelerini, önerilerini
ortaya koydular.
Çağrıcılar adına bir açılış konuşması yapan HKM
Temsilcisi Alev Çevik, iki aydır devletin yıkım
politikalarına karşı birlikte bir mücadele hattı
örme anlayışıyla HKM, Dayanışmaevleri, Kaldıraç
ve TÖP olmak üzere dört kurumun bazı halk komiteleriyle
yürüttüğü bir çalışma yapıldığını belirterek, yıkımların
bir süredir parça parça yapıldığını ama aslında
genel bir plan uygulandığını ifade etti.
Alev Çevik daha sonra şunları söyledi: "İki
aydır devletin yıkım politikalarına karşı birlikte
bir mücadele hattı örme anlayışıyla HKM, Dayanışmaevleri,
Kaldıraç ve TÖP olmak üzere dört kurumun bazı halk
komiteleriyle yürüttüğü bir çalışma yapıyoruz. Bugün
yapacağımız bilgilendirme toplantısı ve forum da
bu çalışmanın bir devamı ve ürünüdür.
"Bir süredir parça parça yapılan yıkımların
devletin; siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel boyutları
olan son derece kapsamlı, kenti/kentleri uluslararası
sermayenin isteği doğrultusunda düzenlemek için
oluşturduğu büyük bir plan ve projeleri bunun kısmen
görünen yanı.
"Bugün bu plan, emekçi halk yönünden sürgün
hayatının yaşamak, evsiz, yersiz kalmak ya da ömür
boyu devlete borçlanmak sonuçlarını yaratıyor. Bir
sanayi kenti olan İstanbul ticaret, finans, turizm
kenti olacak şekilde dizayn edilmek istenirken aslında
bir rantsal dönüşüm planlanıyor. İstanbul merkezinde
ucuz iş gücüne ihtiyacı kalmayan sermaye, emekçi
halkı yok sayan devletle işbirliği yaparak emekçilerin
hayatlarını yıkıyor.
"İşte tam bu doğrultuda topyekün saldırıya
karşı topyekün karşılık vermek önemli. Yerellerin
mücadelesinin anlamı tartışmasızdır. Ancak yerellerde
oluşan halk komitelerinin ve oluşturulacak olanların
birlikte hareket etmelerinin önemi ve bu ihtiyacın
varlığı da açıkça ortadadır. Bunun içinde halk komitelerinin
bir plan ve takvimle yürümesi mücadelemizin önünü
açacaktır."
Mücella Yapıcı (Yüksek Mimar)...
İstanbul'da yapılan şey, şehri planlamadan öte
coğrafi, ekonomik açıdan yeniden yapılandırmadır.
Öncelikle bunu belirlemek gerekli, bu, bir yeniden
yapılandırmadır. Bulunduğum noktadan ve yaptığım
işten kaynaklı olarak katıldığım bir OECD toplantısını
biliyorum. Şu konuşuldu orada: "Nüfus azaltılacak!"
Bunun altında ekonomik ve politik nedenler var.
Bu sermayenin dayattığı bir plan ve bu plana göre
Türkiye 27 bölgeye ayrılıyor. 27 bölgeden biri
olan İstanbul ve Marmara'dan üretimi dışarıya
çıkarmak istiyorlar. Limanlar vs. zaten bu yüzden
kapatılmak isteniyor. Ayrıca tekstildeki fason
üretim tarzı da artık pahalı gelmeye başladı onlara.
Böylece bütün üretim birimleri kent dışına kaysın
istiyorlar. Burada yapmaya çalıştıklarına karşı
biz muhalif bir duruş sergiledik "İstanbul'da
yaşayanların durumlarını" anlatmaya çalıştık
ama bu toplantılarda ki tepkilerimiz sonuç vermedi.
Burada her bölge kendi şansı ve fırsatını kendisi
yaratmalı diyorlar. İstanbul'da yaşamanın sonucu
olarak ortaya çıkan ücret mücadelesine katlanamıyorlar,
istemiyorlar. Kentin içinde bunu istemiyorlar.
Esnek asgari ücret uygulaması da şimdi tartışılmaya
başlandı. Sistem tamamen emekçileri birbirine
kırdırmak istiyor.
İşte bu yüzden İstanbul'u imalattan ve üretimden
koparmak istiyorlar. Yani bu sadece kentsel dönüşüm
değil, yeni bir ekonomik, politik değişimdir.
Evet dünya ekonomik sistemi krizde ve bunu çözemediği
için dünya ekonomisinde farklı ekonomik çözümlere
gidiyor. İstanbul'da bugün yaşadığımız şey, tam
da bunun bugün birebir hayatımızla biçimlendirilmiş
şeklidir.
Neden böyledir?
Yanıtı şu: IMF 2003'te gelmiş bizim hükümeti de
çekmiş " kardeşim ben bundan sonra dünya
gayrimenkul piyasasını -çünkü ciddi krizdedir
dünya gayri menkul piyasası- canlandırmak durumundayım.
Ve Avrupa'daki pazarla Asya'daki ucuz iş gücü
deposu arasında bir trafik bir nakliye ağı kurmak
zorundayım. Bunu da karayolları üzerinden yapmak
durumundayım. Çünkü benim aynı zamanda "TIR
filolarımın çalışması lazım" demiş. Hükümet
de buna evet yanıtını vermiş. Mesele bu.
Ve tabii bir de turizm… Dünya çapındaki istihdam
meselesi çok zora girdiğinden, işsizlik dünya
çapında arttığından, bir boş alanlar ve boş zaman
ekonomisi ortaya çıkmış. Ve bunu kârâ çevirmek
için bir turizm çılgınlığı var. O turizm çılgınlığı
da işte şimdi tanık olduğumuz Oferler gibi olguları
yaratıyor. Beyaz kadın ticareti, kumarhane gibi
her türlü rezaletin organize edildiği bir boş
zamanlar ekonomisi kuruluyor. İstanbul'un şanssızlığı
hem bu karayolu ağı üzerinde, yani Asya'daki ucuz
emek depolarıyla Avrupa'daki merkezler arasında
bir köprü olması; hem de denizden tankerlerin
ve turizmin baskısı altında olması. Bu noktada
IMF de "Ya borcunu öde ya da bu alanları
gayrı menkul piyasasına aç" diye bastırıyor
ve 2003'ten bütün planlar böyle yapılıyor.
Biz bunu yaşıyoruz. Gerisi hepsi yutturmaca. Yani
sonuçta burada parça parça her bir mahallede verdiğiniz
mücadele artık yeterli değil. Kesinlikle bunları
küçümsediğimi, önemsiz saydığımı sanmayınız. Ama
burada hepinizi tanıdığım için konuşuyorum, biliyorum
ki burada daha çok şu anda bu işin siyasetini
örgütleyen insanlar var. Yani az buçuk politika
yapabilen insanlardan kurulu burası.
Şimdi bu gerçeği biz temelden kendi siyasi hayatımıza
kendi eylem politikamıza ve programımıza tepeden
bakarak yerleştirmezsek, ortak bir mücadele sürdürmez
isek tek tek gelinen noktalarda mahallelerde yaptığımız
direnmeler, bağırmalar, çağırmalar gerçekten çok
küçük ve zayıf kalacak. Çünkü artık karşımızda
belediyenin yıkım ekipleri yok arkadaşlar. Bugün
okuyorsunuz işte, Tophane, Galataport, Haydarpaşaport
mücadelesinde karşımıza çıkanlar, bize cevap verenler
artık belediye başkanı falan değil. Bir girişim
grubu çıkıyor karşınıza. Royal Carribean Cruise
diye bir firma ve bir bakıyorsunuz ki arkasında
7 tane uluslararası şirket var. Adam Kuşadası
Limanı'nı almış, Tophaneyi de alacak, Haydarpaşa
için de teklif vermiş ya da örneğin sizin o yıkılan
"kentsel dönüşüm" alanlarınızdan, Okmeydanı'ndan
geçeçek o üçüncü Haliç Köprüsü içinde vermiş.
Şimdiki başbakan, İstanbul Belediye Başkanıyken
bize yemin billah "üçüncü köprüyü yaptırırsam
namerdim" diyordu. Bizim olaya müdahale etmemiz
için Mimarlar Odası'na yalvarıyordu o zamanlar.
Şimdi ben yaparım diyor. Başka bazı yıkımlar var
bugün, Beykoz ve Sarıyer var örneğin. Bunlar ortada
henüz plan olmasa da üçüncü köprünün ayaklarına
yer açmak amacıyla yapılan yıkımlardır.
Yani kentsel dönüşüm dediğimiz şey, Okmeydanı
ya da Güzeltepe'nin, Kuştepe'nin güzelleştirilmesi
için yapılan bir şey değil.
Kentsel dönüşüm projesini meclisten geçiremediler.
Çünkü kentsel dönüşüm yasasına TMMOB, Mimarlar
Odası, Şehir Plancıları Odası çok ciddi bir şekilde
direndi, raporlar yazdı ve projeyi savunanları
tıkadılar. Baktılar ki "Kentsel Dönüşüm Yasası"
geçemeyecek ya mutlaka iptal edilecek, o zaman
alelacele gecekondu bölgelerini düzenleme yasası
diye bir yasa çıkardılar. Bizim meclisimizde olan
ve yaptığımız halk toplantılarına gelip göğsüne
vurarak "vallahi buldozerlerin önüne ben
yatacağım" diyen milletvekilleri de mecliste
uyudular, yasa paşa paşa Meclis'ten geçti. 2 ay
içinde itiraz da etmeyerek itiraz süresini de
geçirdiler. Şimdi mahallelerde sizin yaptığınız
toplantılarda gelip politik prim yapıyorlar.
Hal böyle olunca söylenecek söz bitti arkadaşlar.
Artık hepimiz biliyoruz. Bilmediğimiz şey şu bence:
Bir "barınma hakkı"ndan söz ediyoruz,
halkımız da öğrendi artık. Gidiyoruz, konuşuyoruz,
"bizim barınma hakkımız var" diyor.
"Tapu peşinde değiliz" diyor. Peki bu
"barınma hakkı" dediğimiz şey nedir,
onu biliyor muyuz. Nedir "barınma hakkı."
"Barınma hakkı"nın tapuyla mülkiyetle
bir ilgisi var mıdır? "Barınma hakkı"
dediğimiz şey ulusal ve evrensel hukukta hangi
kanun maddeleri ile güvence altına alınmıştır?
Şimdi biz galiba hep beraber böyle bir hak bilinci
eğitiminden geçmeliyiz. Çünkü tapu diye dillendirdiğimiz
şeyi aslında yasa metinlerinden okursanız ya da
avukatlar bize onları tercüme edebilirlerse, göreceğiz
ki ne tapunun ne de tapu tahsis belgesinin, hatta
bildiğiniz Osmanlı tapusunun bile bu olgu karşısında
hiç bir güvencesi yoktur. Gökkafes'in tapu şerhinde
buraya yapı yapılamaz yazıyordu. Adamlar tapu
müdürüne üç beş kuruş verdiler o şerhi sildirdiler.
Binayı yaptılar ve şimdi de dava açtılar diyorlar
ki biz binayı yaptık, artık tapudaki bu hükmü
hükümsüz kıldık.
Şimdi getirin bunu gecekondu yapılanmasına uygulayın.
İnsan Hakları Mahkemesi'nin aldığı bütün kararlarda
"eğer bir idare bir binaya elektrik ve su
bağlıyorsa o bina yasal sayılır" diyor. Şimdi
bu kararları bulalım hep birlikte. Yani bağırıp,
çağırmanın, paneller yapmanın ötesinde bunları
yapalım
Benim önerim, daha doğrusu dileğim, şu İstanbul'da
yıkımlara karşı hareketlerin mutlaka bir araya
gelmesi. Niye burada Gazi Mahallesi'nden arkadaşlar
yok. Bu anlaşılır gibi değil. Başları büyük belada.
Niye Küçükçekmece'den arkadaşlar yok. Onların
başları hepten büyük belada. Çünkü Küçükçekmece'de
"kentsel dönüşüm"den ne anladıkları
da ortaya çıktı. Bence o planlardan her birinizin
cebinde bir tane bulunsun. Kentsel dönüşüm planları
şudur. Kocaman bir ada düşünün (etrafı yollarla
kapalı, yaşanılan konutların bulunduğu alanlar),
orada 500 aile yaşıyor. Etrafından yollarla kapalı
bir parça. Hepsinin tapu tahsisi var. Doğalgazı,
elektriği gitmiş, suyu var, yerleşik bir mahalle.
Eli yüzü düzgün bir yer. Kentsel dönüşüm alanı
ilan edilmiş. Hepsi ticaret alanına alınmış, içinde
iki tane küçük parsel konut alanında bırakılmış,
oturup hesaplıyorum, bıraktıkları yere 50 aile
sığıyor. Peki 450 aile nerede? Umurlarında değil.
Oraları ticaret bölgesi yapmış. Florya sahil şeridinden
geçerek Zeytinburnu'nda biten ve havaalanına bağlanan
dünya ticaret merkezi projeleri var.
Zeytinburnu da önemli, deprem diye hepimizi kazıkladılar.
Zeytinburnu neden önemli? Zeytinburnu'nda hem
deniz trafiği var, hem kara bağlantısı var E5
üzerinden, hem de havayolu bağlantısı var. Yani
Küçükçekmece'yi uluslararası spor tesisi yapıyor,
Florya sahil şeridini dünya ticaret merkezinin
otellerine ayırıyor, Zeytinburnu'nda da otel yapıyor.
Yani bir tane de Zeytinburnuport yaratıyor, sonra
da o yolların üstündeki yerleri de ticarete ayırıyor.
O geçirdiği alanlarda da mutlaka kaçak yapılar
oluyor ve onları temizliyor. Zaten İstanbul'un
%80'i kaçak!
Bunu bize Güzeltepe için gittiğimizde bizzat Kadir
Topbaş söyledi. "Bu kentsel dönüşüm ve yıkımlar"
nedir diye sorduk. O da "bizim bazı büyük,
uluslararası projelerimiz var, borç ödemek için
sıcak para lazım, o projelerin bazı önemli yerlerine
rastlayan yerleri yıkacağız. Yoksa 85 bin gecekonduyu
yıkmak gibi bir niyetimiz yok, zaten yıkamayız"
dedi.
Yani bütün yıkımların arkasında bu kan projeleri,
satış projeleri var. Güzeltepe için gittiğimizde
de belediyeden bize söylenen buydu. İşin içinde
Kemerburgaz'dan üçüncü köprü çıkışını bağlama
projesi var. Yani bu böyle bir plan. Bu çok büyük
bir emperyalist proje ve emperyalizmin böl-yönet
politikasını unutmayalım arkadaşlar. Bunun esasını
kavramazsak, üniversitesiyle, meslek odalarıyla
birlikte davranarak birlik halinde hareket etmek
yerine mahallelerde yalnız kalırsak, yenilmeye
mahkum oluruz.
Yapılan toplantıda Yüksek Mimar Mücella Yapıcı'nın
yaptığı konuşmanın ardından sözü T.M.M.O.B. İl
sekreteri Meftun Gürdallar aldı ve kentsel dönüşüm
yalanıyla ilgili açıklamalarda bulundu.
Meftun Gürdallar (TMMOB İstanbul İl Koordinasyon
Kurulu Sekreteri)...
Aslında bu mesele kentin rant alanı haline gelmesiyle
ilgili. Yıllar boyunca kent öyle bir hızlı gelişti
dönüştü, göç süreci öyle bir devam etti, nüfus
öyle bir arttı ki, kent arazisi bir anda müthiş
rantlarla yürür hale geldi. Bugün geldiğimiz değerinin
arttığı yerleşim alanlarının arasında kalmış emlak
bankasının mülkiyeti olan parkları bile satıp
ranta çevirmeye uğraşıyorlar.
Ve bu rant süreci hepimizin kafasını karıştırıyor,
hepimiz tapu derdine düşüyoruz. Örneğin şu anda
önümdeki Okmeydanı'na ait yerel bir bültende "sıra
tapularda, tapuları alacağız" deniliyor.
Benim derdim bu değil, bunu ayırmak için söylüyorum.
Esas olarak bizim derdimiz tapu sahibi olmak olmamalı.
Bizim derdimiz yaşadığımız kenti sahiplenmek olmalı,
kentli olmalıyız. Ve bu kentin her türlü hakkını,
hukukunu, olanağını korumak sahiplenmek ve geliştirmek
ve gelecek kuşaklarda da emekçilerin, yani bizim
olacak düzenlemeleri yaratmak zorundayız. Ama
bizler hep siyaseten küçük, kapalı hücreler halinde
oluyoruz ve bir dokuya, yapıya, ete kemiğe bürünüp
bir yapı haline gelemiyoruz; sıkıntımız burada.
Bunu özellikle buradaki arkadaşlardan, kendini
bir siyasi yapıya mensup hisseden arkadaşlardan
rica ediyorum. Birarada olalım, birlik halinde
davranalım. Yani 200-300 kişilik işler yaptığımız
zaman, bu işlerin sonuç elde etmesi mümkün değildir.
Büyükşehir Belediyesi bir yıl önce kendi internet
sitesinde , İstanbul'da bir araştırma yaptıklarını
ve araştırma sonucunda da 85 bin evi yıkmak niyetinde
olduklarını internet sitelerinden söyledi. Kafalarında
geniş kapsamlı bir plan var. 15-20 yıl önce, o
zamanın belediye başkanı Bedreddin Dalan, Beyrut'tan
kaçan sermayeyi İstanbul'a taşımayı öngörmüş ve
"İstanbul'u Beyrut yapacağız" demişti.
Bu niyet o zamandan beri devam ediyor. İstanbul'u
Beyrut yapmaya hakikaten uğraşıyorlar. Özellikle
bu "port" projeleri, kentsel dönüşüm
projeleri vs. budur. Bir taraftan ülkenin borçlarının
da giderek büyümüş olması, ülkenin bağımsızlığının
da çok tartışılır noktada olması, daha doğrusu
siyasilerin bağımsız bir tavır izlemek azim ve
kararlığında olmaması nedeniyle bize şimdi uluslararası
sermayenin yeni kâr alanları olarak bakıyorlar
ve bunun dönüşümlerini uygulamak üzere hazırlık
yapıyorlar. Görünürde ise "depreme karşı
İstanbul'un sağlıksız dokusunu güçlendireceğiz"
diyorlar. Oysa bu zaten halkın adına yöneticilik
yapan bir kişinin yapması gereken bir iştir. Deprem
bekliyorsak mutlaka güvenli yapılarda yaşamamız
gerekir. Ama onlar bu görünür gerekçenin arkasında
başka işler planlıyorlar.
Biz bu görünür gerekçelerin arkasına sığdırdıkları
planlarına karşı ne yapacağız? Bir kere biz göçer
mantığından kendimizi soyutlamalıyız. Biz burada
geçici değiliz. Bizim derdimiz rant işi değildir.
Biz gerçekten insanların kente sahip olacakları
bir düzen istiyoruz. Bir yerde bir iyileştirme
yaşanacaksa o iyileştirmenin önünde bizler, oranın
sahipleri, orada yaşayan emekçi insanlar olmalıdır.
Bizim, orada yaşayanlar olarak karar vereceğimiz,
ikna olacağımız, kooperatifleşerek müdahale edebileceğimiz
koşullarda bir iyileştirme yapabiliriz.
Sonuç olarak kalıcı ve birleşik bir örgütlenme
yaratmalıyız. Mahallerde komitelerinin kalıcılaştırmalıyız.
Yıkıma karşı elimizdeki tapu tahsis belgelerinin
hukukunu korumalıyız. Oluşturmamız gereken teknik
komitelerle ada, pafta, parsel bazında çalışmalar
yapmalıyız. Yenilmeyecek bir direniş hattı oluşturmalıyız.
Meftun Gürdallar'ın toplantıda paylaştıklarının
arkasından Gülsuyu/Gülensu'da yıkıma karşı halk
mücadelesinin yaratılması için emek sarf eden
İnşaat Mühendisi Hasan Sert bizlerle Gülsuyu/Gülensu
çalışmalarını paylaştı.
HASAN SERT (İnşaat Mühendisi)...
Gülsuyu ve Gülensu E-5 kuzeyi Nazım Planı ile
bu macera başladı. Plana bakan bir muhtarın plandan
haberinin olması ve anlamasa bile bu plandan korkması
üzerine, Gülsuyu ve Gülensu muhtarları ve Güzelleştirme
Derneği'nin bakmamı önermeleriyle plana baktım
ve bende korktum açıkçası.
Bu planı anladıktan sonra mahallede çalışmalarımıza
başladık. Şu ana kadar mahalle olarak 45-50'ye
yakın toplantı yaptık. Planla ilgili olarak Belediye
başkanıyla görüştük. Belediye başkanı ilk görüştüğümüz
de bize karşı sert çıkışlar yapsa da karşısında
örgütlü bir güç olduğunu anladıktan sonra esnemeye
başladı. Sonra Gülsuyu mahalle muhtarlığında yaptığımız
bir toplantıya Başkan yardımcısı da katıldı. Biz
burada mahalleli olarak onları sıkıştırınca, "yıkımı
ertelemeyi becerebilir misiniz?" dediğimizde,
"beceremezsek gelir sizle direniriz"
dediler bize. Bizim mahalle olarak ayrım yapmadan
çalışmamızın sonunda AKP'ye oy verenleri ve AKP'ye
yakın olanları aramızda görünce, onları "merak
etmeyin sizin evlerinizi kim yıkar" diye
kandırmaya çalışıyorlar ve özellikle de bunu AKP'ye
oy verenlere söylüyorlar. Oysa Aydos'ta ilk yıkılan
ev AKP temsilcisinin eviydi.
Tüm bunların yanında Gülsuyu/Gülensu'da çoğu yerde
yapamadığımız bir çalışmayı yaptık. Plana itiraz
süremiz içinde hukuksal süreci başlattık. 13 sayfalık
bir itiraz dilekçesiyle 32 dava açılarak plana
itiraz ettik. Yürütmeyi durdurmak için bir davanın
bile yeterli olacağı ve Gülsuyu/Gülensu'da yaşayanları
maddi olarak da sorunu yaşatmak istemediğimiz
için davalar sınırlı açıldı. Her dava 1-1,5 milyar
lira maliyetindedir. Davayı bir kişi açıyor ama
para sokakta oturanların tümü tarafından kolektif
olarak karşılanıyor. Bu Gülsuyu/Gülensu'da ciddi
bir bilinç uyanışı oldu. Şu an açtığımız davalara
Büyükşehir Belediyesi tarafından yasal olarak
yanıt verilmedi.
Bir süre sonra, gösterdiğimiz tepkiler ve açtığımız
davalar sonunda projeyi düzenleyenler bu planı
savunmanın anlamsız olacağını düşündüler ve mahkemedeki
planı geri çekmeden yeni bir plan ortaya sürdüler.
Bu kez planın adı değişti ve kentsel yenilenme
oldu. Plan tamamen değişmişti. Bu planda daha
önceki planda belirttikleri gibi yıkım yerlerini
de belirtmiyorlar ve bu bir bölünmeye sebep olabiliyor.
Bu planla İstanbul nüfus olarak küçültülecek ve
bir zamanlar çağrılanlar geri gidecek. Örneğin
Gülsuyu'nda 215 bin kişi yaşıyor. Plan yapıcı
ise bu planla birlikte burada 146 bin kişinin
yaşayacağını belirtiyor. Tablo bu. Ve ilginçtir
bu planda daha önceki planda olan kocaman parklar
yok. Yedi tane kütüphane vardı bu kaldırılmış.
İnce bir ayrıntı olarak, arkadaşlar Kartal'la
Kadıköy arasında yedi tane kütüphane yok. Gülsuyu'nda
okuma yazma oranı çok fazlaymış gibi buraya yedi
tane kütüphane koymuşlar. Yeni planda ise daha
önceki planda olanların hepsini silmeleri ve yıkıma
ilişkin belirtme yapmadıkları için muhtarlara
"sizin istediğiniz oldu dokunmadık"
demişler.
Planda % 15 donatı alanlarına ayrılmış. Gülsuyu
bir E-5 gibi, Maltepe gibi transit geçişli bir
yer değil. Herhangi bir yere gitmek için Gülsuyu'ndan
geçmek zorunda değilsiniz. Gülsuyu gelinip kalınan
yaşanan bir yer ama burada 30 metrelik sağlı sollu
olarak yollara yer ayrılmış. Burada devletin yasama
kurumu olan Yargıtay'ın içtihat kararına rağmen
18. madde uygulanıyor; yani arazi ve arsa düzenlemesi
yapılıyor. Oysa burası yerleşik bir mahalle. Bu
mahallede insanlar yaşadıkları için buraya arsa
yada arazi gözüyle bakılamaz ama bakılıyor.
Ben biraz önce bahsettiğim gibi insanların gelip
bana danışmalarıyla bu mücadelenin içine girdim.
Daha sonra proje hakkında bilgi almak isteyen
ya da bir şekilde bize ulaşan yıkım bölgelerinde
Aydos'ta Cambazbayırı'nda yıkımlarda çalışmalar
yaptım, G.O. Paşa ve arayan herkesle görüştük
ama ne yazık ki Gülsuyu ve Gülensu dışında işin
hukuksal yanı siyasetlerde dahil olmak üzere önemsemedi.
Direnişleri küçümsemiyorum ama yıkım ekiplerine
direnmek tek başına her şey değil.
Biz yıkımlara karşı her yolla mücadele etmeliyiz.
Yenilmemenin mümkün olduğunu bilince çıkarmalıyız.
Mahalle çalışmalarına herkesi katabilmeliyiz.
Gülsuyu ve Gülensu'da herkes bu direnişin içinde,
polis, sağcı, komünist, imam, vs. vs… Sonuç olarak
yıkımlara karşı, yaşamak, kök salmak ve kültürümüzle
varolmak için biraraya gelmenin yollarını bulmalıyız
diyorum....
Hasan Sert'in yaptığı konuşmadan sonra toplantının
yöneticisi çağrıcı kurumlar adına kısa bir konuşma
yaptı...
Çağrıcı Kurumlar Adını A:
Burada konuşulanlardan anladığımız gibi topyekün
sermayenin saldırılarına karşı her şeyden önce
planın süresi boyunca bütünlüklü bir şekilde mücadele
etmeliyiz, bu hem yıkımlardan önce hem de yıkımlardan
sonra yapılmalı. Mücadele araçlarının hepsini
kullanmalı, hukuksal süreçleri zamanında başlatmalıyız.
Yıkımlara karşı "İnsanca Yaşanılabilir Konutlar"
şiarını yükseltmeliyiz. Gülsuyu'nun başlattığı
bir hukuk mücadelesini var ama bu mücadele diğer
yerlerde verilmemiş ve faydaları görülmemiş.
Yıkımlara karşı mücadele etmeyi bizde süreç içerisinde
öğrendik. Bu mücadele alanı yeni olduğumuz bir
alan. Bu alanda çalışma yaparken; emekçi halkla
birlikte çalışan kurumlar, komiteler tam da bu
süreçte bir araya gelip bir şeyler yapmalı. Buradan
çıkacak bir kaç karar ya da birliktelik bile yıkımlara
karşı mücadele de bir adımdır ve başarıdır.
Toplantı yöneticisinin kısa konuşmasından
sonra oluşturulan kürsüde söz alan mahalle temsilcileri
tek tek yıkımlara karşı yerellerde yaptıkları
çalışmalar hakkında bilgiler verdi ve toplantıya
öneriler sundu. Bu çalışmaları ve önerileri yıkımlara
karşı dayanışma ve birlikteliğin önemli olduğunu
düşünerek yer veriyoruz....
Gülsuyu Gülensu Güzelleştirme Derneği Temsilcisi
G:
Yerellerde yaptığımız çalışmalarımızı ajitasyon
propaganda temelinden çıkarıp bilimsel temellere
dayandırmalı ve yıkım mahalleleri başta olmak
üzere halka anlatmalıyız. Yıkımlara karşı mücadeleyi
örgütleyen kurumlar soyut devrim ve sosyalizm
propagandası yapmak yerine, başarı için muhalif
kimliğini gizlemeden barınma hakkının somut örneklerini
ortaya koymalıdır.
Yıkımlara karşı mücadele etmede bugüne kadar bölgemizde
hemen hemen 45-50 toplantı yaptık. Bu mücadeleyi
örme çalışmalarımızda mahallelerde muhalif kimliğimizi
koruyarak ayrım yapmadan her ev girdik. Kapısını
çalışta içerisine girmediğimiz tek bir ev bile
kalmadı. Mahalle olarak sokak çalışmalarımızı
daha işlerli kılmak ve resmi çalışmalarda daha
hızlı olabilmek için 150-200 tane sokak temsilcisi
belirledik. Bu sokak temsilcileri resmi yetkililere
karşı ve kendi toplantılarımızda temsilci görevini
de üstleniyor aynı zamanda. Bizce yıkımlara karşı
mücadelede ilk elden yapılması gereken İstanbul
merkezli alternatif bir merkezin oluşturulmasıdır.
Avrupa ve Anadolu yakasında teknik merkezlerin
oluşturulması gerekir.
Teşekkürler....
Gülsuyu/Gülensu Güzelleştirme Derneği Temsilcisinin
yaptığı konuşmadan sonra sözü Sarıyer Poligon
mahallesi temsilcisi aldı...
SARIYER/Poligon Mahallesi temsilcisi S:
Sarıyer'de halk yıkımlara karşı tepkisiz bir şekilde
bekleyişini sürdürüyor. Yıkımlara karşı umursarmış
gibi de görünmüyor. Yıkımlara karşı bir takım
insanlar bedeller ödüyor ama onlar umursamıyor.
Ben halkın yıkımlara karşı tepki gösterebilmesi
için yıkımları yaşamasını düşünüyorum. Bize 70'lerde
savunduğumuz gecekondularda oturanlar gibi yeniden
sırtlarını dönseler de biz yıkımlara karşı devrimci
olduğumuz için onların yanında olmalıyız.
Sarıyer'de yıkımlarla ilgili olarak halk gerçekten
çok bilgisiz. Sarıyer'e Amerikan konsolosluğu,
İsrail konsolosluğu ve büyük birkaç tane alışveriş
merkezinin açılmasından sonra evlerin değeri arttığı
için çokta önemsemiyor. Herkesin derdi biran önce
evlerinin satabilmek olmaya başladı. Bilgisizliklerinden
kaynaklı olarak burası senin bölgen, orası da
senin bölgen yıkılacak diyorlar birbirlerine ama
yıkım tehlikesine karşı ilgisiz davranıyorlar.
Ama insanları bilgilendirmek bizim görevimiz.
Onları yönlendiremezsek, hiç bir anlamı yok.
Yıkımlara karşı mücadelede halkla ortaklaşmanın
noktalarını bulmamız gerekiyor çünkü onların tavrı
çok önemli. Bu sorun tüm insanların, mahallerin
sorunu olduğu için ve onlar bu tehlikeyi bildikleri
için imza kampanyası öneriyorum ben. Çünkü çoğu
ne yaşayacaklarını bile bilmiyor. Kimin nereye
gideceği belli değil yani. Tüm bunların yanında
İstanbul'un her iki tarafında da basın açıklaması
öneriyorum. Son olarak da tek merkezli bir miting
öneriyorum....
Sarıyer Poligon mahallesi temsilcisinin konuşmasından
sonra Güzeltepe'de tüm baskılara ve sahte vaatlere
karşı direnişlerini sürdüren Durrakonducu Turan
Yön sözü aldı...
Güzeltepe/Durakkondu Turan Yön:
Güzeltepe'de oturan insanlar yıkım planını anlayabilmiş
değiller daha hala. Güzeltepe'de oturan insanlar
evleri yıkıldıktan sonra onların hepsinin sosyal
konutlara yerleştirileceğini düşünüyorlar daha
hala. Oysa başka yıkım bölgelerinden, Baltalimanı'ndan
yıkımlardan sonra mahalledeki sosyal konutlara
getirilerek borçla yerleştirilenlerin evsiz kalmaları
an meselesidir. Türkiye gibi bir ülkede insanlar
işsiz kalabilecekleri için borçlanarak aldıkları
evlerin paralarını yatıramayabilirler. Ve bunun
20 yıl devam edeceğini düşünecek olursak bu evler
halktan geri alınır. Şimdi diğer mahallelerden
gelenlerle konuştuğumuzda sosyal konutlara yerleştirilenler
bile İstanbul'dan göç ettirilmeye zorunda kalacaklardır,
zorlanacaklardır.
Güzeltepe'de yaşanılan yıkımdan önce tüm bunları
mahalleliye anlatmaya çalıştık ve onları da direnişin
safına katmak için çabalar sarf ettik. Kirada
oturduğumuz ev sahiplerinin de bu haklı mücadelenin
içinde olmasına çaba sarf etmemize rağmen, onların
başka yerlerde 4-5 tane daireleri olduğu için
çok önemsemediler. Ama şimdi onlardan da pişman
olanları oluyor.
Biz direnen Güzeltepe durakkonducularına büyük
destekler verilmeli. Güzeltepe direnişi çoğu yerdeki
direnişlerden farklı olarak yıkımlara karşı kiracıların
direniş bayrağıdır. Güzeltepe meydanda basın açıklaması
yapabiliriz. Yaptığımız eylemlerle belediyeye
geri adım attırabiliriz. Bu yapılabilecek çoğu
eylemden, sosyal konutları işgalden daha farklı
olarak belediyeye geri adım attırmaktır. Bunu
başarabilirsek çoğu yerdeki yıkıma da müdahale
etme şansımız olabilir ve yıkımları durdurabiliriz.
Kiracıların mücadelesinin önüne pratik koymuş
oluruz. Güzeltepe'de yıkımın en büyük bölgelerinin
birinde mücadeleyi yükseltebiliriz. Güzeltepe
halkını mücadele saflarına çekebiliriz. Çünkü
gerçekten çok bilinçsizler ve ellerinde tapu diye
bize gösterdikleri arsa belgeleri yani oturma
izinleri yok. Ki bahsedildiği üzere tapuların
bir hükmü de yok...
Biz yıkımlara mücadeleyi yükseltmeliyiz. Yıkıma
karşı mücadele edenler olarak birarada durmalıyız.
Yıkımlara karşı mağdur olanlarla birlikte belki
kooperatif örgütlenmeleriyle alternatif evler
de yapabiliriz. Birleşerek yıkımlara karşı durabiliriz.....
Güzeltepe durakkoncusundan sonra Gülsuyu/Gülensu'da
yıkımlara karşı verilen mücadele içinde yer alan
başka bir arkadaşın önerileriyle devam etti toplantı...
Gülsuyu/Gülensu Halk Komitesi Çalışmasından
G.G:
İstanbul genelinde yıkım yaşanılacak ya da yaşanmış
yerlerde ortak çalışmalar yapılmalı ama ben arkadaşların
dikkatini bir yere çekmek istiyorum. Sarıyer'deki
bir çalışmaya Gülsuyu'ndan vereceğimiz destek
periyodiktir. Sarıyerli buna sahip çıkacak. Sarıyer'i
buna hazırlamak durumundayız. Bizim bu güne kadar
Gülsuyu'nda yapmış olduğumuz çalışma Gülsuyu'nu
örgütlü bir şekle getirmemizin ana temellerinde
bu yatıyor. Çünkü Gülsuyu'na sahip çıkacak olanlar
Gülsuyulular. Temel amaç ve hedef bu olmalı. Onun
için herkes kendi bölgesinde buna yönelik önünüze
koyacağınız çalışmanın biçimine bakmalıdır. Ve
adına da partiler üstü bir çalışma da derseniz,
birçok kesimden insanları katarsınız. Ve biz çalışmayı
bu şekilde ele aldık.
Gerek mimar arkadaşlarımız ve gerekse sivil toplum
örgütleri, bize destek veren arkadaşlarımızın
hiçbiri bugüne kadar o toplantılarda, o çalışmalarda
kimliklerini vurgulamamışlardır ve vurgulamalarına
da izin vermedik. Çünkü bu bir semt çalışmasıdır.
Önümüze şöyle bir hedef koyduk: Evleri yıkılanlar
ve yıkılacak olanlar… Bu çalışmayı böyle ele aldık
ve Gülsuyu'nu örgütlü bir hale getiren ana sebeplerden
birisi de budur. Camii hocası da, cemevi hocası
da, esnafı da buna çalışıyor, muhtarı da, hacısı
da çalışıyor. Böyle bir çalışma yürütüyoruz...
Toplantı, rantçların gözünü diktiği en önemli
bölgelerden biri olan Okmeydanı'ndan Halk Komisyonu
basın sözcüsünün konuşmalarıyla devam etti...
OKMEYDANI Halk Komisyonu Basın Sözcüsü:
Bizden önce konuşanlar bizim fikirlerimize tercüman
oldular zaten. Bunlar tabii ki doğru çözümlerdir.
Birlik beraberlik içinde kendi sorunlarımızı kendimiz
çözeceğiz ve gücümüzün yetmediği yerde uzman kişilere
danışacağız.
Doğal olarak bu işe amatör başladık. Hala işte
burada da olmak üzere öğreniyoruz. Bizim Okmeydanı
olarak şu andaki tek duyumumuz Anıtlar Yüksek
Kurulu'na Beyoğlu Belediyesi tarafından hazırlanıp
sunulan ve daha görüşülmemiş olan 1/5000'lik bir
plan var. Onay daha alınmamış, görüşme halinde.
Burada öğrendiğimiz bir şey olan 1/5000'lik plana
itiraz hakkımız hala var yani.
Şimdiye dek yaptıklarımızı ise şöyle özetleyebiliriz.
Temmuz ayı ortalarında Simge Düğün Salonu'nda
milletvekillerinin ve eskiden yönetici olanların
da katıldığı geniş bir toplantı yaptık. Siyasi
partiler de toplantıya katıldı. Sivil toplum örgütlerinin
tamamına yakını katılım sağladı ve 1500 kişilik
salonda 3000 kişilik bir katılım gerçekleşti.
30 Temmuz'da bir siyasi parti genel başkanı semt
esnafını ziyarete geldi ve kalabalık olunca açıklama
yaptılar.
31 Temmuz'da 6 binle 10 bin kişi arasında bir
katılımla bir basın açıklaması yaptık. Burada
net olarak rakam veremememin sebebi alanın küçük
olması ve ara sokaklarda da insanların olmasından
kaynaklıdır. Bu tür yaptığımız basın açıklamaları
ve eylemler halkın tepkisini ortaya koydu ama
hukuki alanda da Gülsuyu/Gülensu'nun yaptıklarını
ve bizle paylaştıklarını kendi yerelimizde incelemek
gerekiyor.
Yıkımlara ve topyekün saldırılara karşı birlik
ve beraberliğimizi kurmalıyız. Bölüm bölüm değil,
o semt bu semt değil, topyekün gücümüzü birleştirmemiz
lazım. Karşımızda örgütsel bir kurum var. Onun
arkasındaki büyük sermeye güçlerini biliyoruz.
Birer birer karşılarına çıkacağımıza, topyekün
güçlerimizi birleştirerek, uzman kişilerin bilgi
ve deneyimlerinden de yararlanarak, baroları ve
demokratik kurumları da yanımıza alarak, biz de
onların karşısında topyekün bir güç olmalıyız.
Ayrıca ek olarak Baroları da yanımıza almamız
lazım diye düşünüyorum. Avukatlar bu konuda sorunu
olan mahallelerde çalışmalarda bulunmalı ve yasal
süreçlerde yapmamız gerekenleri yapmalıdırlar....
Bu konuşmaya ek olarak birliktelik sağlaması
amacıyla yine Okmeydanı'nda halk komisyonunda
çalışan bir arkadaşın önerilerini ekliyoruz...
Okmeydanı Halk Komisyonundan O:
Hala yıkımlarla ilgili konular üzerine bilgi eksikliğimiz
var. Bu bilgi eksikliğimizi gidermek için de buradaki
gibi dostlarımızı bir çatı altında toplamak ve
bütün komisyonun da bunlardan faydalanmasını sağlamak
gerekir diye düşünüyorum ve bunu öneriyorum.
Bu oluşum için merkezi bir yer tutulmalı. Burada
gerçekten mimar mühendis olan, avukat olan insanlara
komisyon üyesi arkadaşların rahatça ulaşabileceği
bir veri bankası, bir bilgi bankası kurulması
gerekir.
Ayrıca ortak bir yayın çıkarılması ve bu yayında
da mimarlarımızın, mühendislerimizin doğru yönde
bizi bilgilendirmesinin gerekli olduğuna inanıyorum.
Biraz önce dağıttığımız Okmeydanı bültenindeki
"tapumu istiyorum" sloganı çözüm değil.
Yani ne kadar doğruyu bilsek de hatalar yapabiliyoruz...
Okmeydanı'ndan yaptığı konuşmalardan sonra
yıkımlara, kolluk kuvvetlerinin saldırılarına
üç defa direnen Aydos temsilcisinin konuşmasıyla
toplantıya devam edildi...
Aydos Halk Komisyonu Temsilcisi A:
Biz yaptığımız direnişlerden sonra bize takılan
isimle "Kirli Filistinliler" sözüyle
başlamak istiyoruz. Biz mahallemize yapılan saldırılara
karşı hep birlikte bir direniş yaptık. İnsanlar
bu direnişleri sahiplendi ve her yıkım bölgesinde
sahiplenmesi için çalışmalar yapılmalı.
Çoğunluk olarak herkesin mahallede bir direniş
yaptık diye bilmesine rağmen, biz üç tane saldırı
yaşadık ve üç kez direndik. Bu direnişlerden bazıları
yedi saati bulan direnişlerdi. Bu direnişlerden
sonra bizim mahallemize, kondularımıza zarar verenlerin
saraylarına zararlar verdik.
Yaptığımız direnişlerde yıkım ekiplerini mahalleden
çıkarmayı da başardık. Evlerimize yıkmaya gelen
belediyeye kitlesel yürüyüşler yaptık. Gerçekleştirdiğimiz
eylemler sonunda bazı kazanımlar elde ettik ve
evleri yıkılan arkadaşların evlerinin yerine belediyeye
tekrar evler yaptırdık. Tabi bazı kazanımlar halkı
gevşetebiliyor. Bazı insanlar da evleri yıkıldıktan
sonra "nasıl olsa bize de ev yaparlar"
diye düşünebiliyor. Bu genel olarak mahallelinin
tepkisini zayıflatan bir durum olabiliyor.
Sermayenin Aydos'a bu kadar yüklenmesini sebebi,
F-1 pistinin ve havaalanının Aydos'a yakın olması
tekellerin gözünde Aydos'u yenilmesi gereken bir
lokma yapıyor. Burada da bahsettiğimiz gibi yeni
projeleri için böyle yerlere ihtiyaçları var.
Biz bu planları bozmak için mücadele etmeye devam
ediyoruz. Ama mahallede hem kazanımların etkisiyle,
hem de yıkım sürecinin olmaması nedeniyle bir
sessizlik hüküm sürmekte. Mahalle halkı yıkım
tehlikesi psikolojisiyle her yalana inanmak istiyor.
Her gün yeni bir sürü şey mahallede konuşuluyor
ve gerçeklik payı olamayan bu bir sürü yalana
inanmak istiyorlar. Bunun yanında mahallemizde
bazı yerlere "işgaliye bedelleri" gönderilmekte.
Aydos'ta bunlar yaşanırken yıkıma karşı direnen
Cambaztepe bitirildi diyebiliriz. Cambaztepe'de
yıkım gerçekleştikten sonra yıkılan evlerin yerine
mağdurlara ipotekle evler verildi. Yıkılan evler
için verdikleri enkaz bedelinden ise enkaz yıkım
bedeli ve enkaz kaldırım bedeli kesildi. Geriye
kalan para ise yıkımdan sonra içine girdikleri
evler için alındı ve mağdurlara konuyla ilgili
hiçbir ödeme yapılmadı. Mağdurlar bu evlerin içine
20-30 sene taksitle girdiler. Bu taksitlerinin
üçünü ödemedikleri takdirde ise evlerine el konulabilecek
yani sokakta kalacaklar.
Yıkımlara karşı burada toplanmış olan bizler,
yerellerde mücadelenin yanında buradan bir birlikteliği
çıkarmalıyız. Bu birlikteliği mahallelere yaymalıyız.
Bu birlikteliği deklare edecek bir imza metniyle
birlikte yıkım bölgesinde ki mahallelerde ev ev
kapı kapı dolaşarak imza toplamalıyız ve projeyi
anlatmalı, örgütlü bir güç yaratmalı, bu çalışmayı
yapmalıyız...
Kendilerine (romanlara) yapılan ayrıma ve
yaşadıkları mahallenin yıkımına karşı direnen
ve direneceklerini belirten Gültepe Mahallesinin
Temsilcisinin yaptığı konuşmayla toplantı devam
etti...
Gültepe Mahalle Temsilcisi R:
Öncelikle yıkım süreci boyunca bizlere her zaman
destek olan, bizimle ilgilenen ve hala yıkımlara
karşı bizlere yardımcı olan ve biz direndiğimiz
sürece yardımcı olacaklarını söyleyen Kağıthane
Halk Kültür Merkezi'ne teşekkür ederim. Bizler
bildiğiniz gibi her şeyden önce Romanız. Bizler
bildiğimiz o evlerde yapamayız. Bizler şu an yaşanılası
durumda bile olmadığını bildiğimiz evlerden başka
yerlerde yaşayamayız. Bizler dairelerde kendimizi
hapiste gibi hissederiz. Gecekonduları da olduğumuz
gibi satmak zorunda kalırız ve göçebe hayatına
dönüş başlar. Bunun da şimdiki yaşantımızdan hiçbir
farkı kalmaz. Dairelere verilecek olan Roman vatandaşlarının
bu paraları ödeyemeyecek durumda olduğunu bilen
bazı çıkarcı çevreler, daha şimdiden dairelerin
alınması için kuyruğa girmiş, ağızlarından salyalar
akarak beklemekteler. Zor durumda olan, maddi
durumu iyi olamayan gecekondu sahipleri bu daire
paralarını ödeyemeyecek, gecekondu ve tapu tahsis
belgelerine el konulmuş bir halde sokaklara salınmış
olacaklardır. Sonuç olarak, Türkiye'de romanlara
göçebelik yolu görünmüş olacaktır. Kötü gidişe
dur demek için evlerimizin ikişer katlı olarak
yapılması bizlere özgürlük olarak geri dönecektir.
Özgürlüğümüz engellenmesin, biz bunu diyoruz.
Birde şunu söylemek istiyorum arkadaşlar. Bu sadece
bizim için geçerli değil. Bugün eğer Güzeltepe'de
bir çadırlaşma başladıysa bunun sonucu gecekondu
halkının, tümünün göçebeleşmesidir. Bunu engellemeye
de hep beraber olarak başarmaya çalışacağız. Herkese
teşekkür ederim...
Konuşma Sarıyer Dağevlerinden toplantıya katılan
temsilcinin konuşmasıyla devam etti.
Sarıyer Dağevleri mahallesi Kazım Karabekir
Paşa Güzelleştirme Derneği Temsilcisi Z:
Sarıyer'de bizim bulunduğumuz yerele yıkımla ilgili
bir tebligat yaz başında, 19 Haziran 2005'te geldi.
Bu yıkım tebligatına karşı 150-200 kişilik bir
toplantı gerçekleştirdik. Mahalle için yapılan
planı inceledik. Bu planda Sarıyer'de 33 mahalle
yıkım alanı ilan edilmiş. Biz buna karşı hukuksal
olarak dava açtık.
Bu planda mahalle nüfusunu dışarı atabilmek için
daha çok parklar üzerinden planlanmış. Biz bu
yıkım planına karşı neler yapabiliriz konularını
konuştuk. Daha sonra yıkımlara karşı merkezi toplantılar
yürütülmeye başlandı ve çoğu temsilci bu toplantılara
katıldı. Yıkıma karşı örgütlü bir gücün oluşmaya
başladığını gören belediye tepkileri, örgütlülüğü
bölmek için yıkımı iptal etti. Böylelikle yıkım
tehlikesinin birleştiriciliği nasıl olsa yıkım
yok diye aksamalara sebep oldu. Bu yaptığımız
çalışmaların aksamasına sebep oldu. Yıkım tehlikesiyle
kurduğumuz birliktelik yıkımın iptaliyle dağıldı.
Bizce yıkımlara karşı mücadele mahalleden başlamalı.
Mahalle içinden yıkıma karşı direnmeyi sahiplenmeli,
sahip çıkmalı. Buralardan doğan örgütlülüklerle
önce mahalle birliktelikleri, sonra ilçe birliktelikleri
ve son olarak da merkezi birliktelik yaratılmalı
ve faaliyetler yürütülmeli. Biz mahalle olarak
yıkımlara karşı mücadele için yaptığımız çalışmaları
yeniden başlatacağız. Bu birliktelikten doğan
kararlar doğrultusunda, burayla bağlantılı olarak
çalışmalarımızı sürdüreceğiz...
Toplantı Güzeltepe direnişçilerinden durakkonducu
Bülent'in Konuşmasıyla devam etti...
Güzeltepe Bülent:
Biz devletten sosyal konutlardan yer vermesini
istiyoruz. Devlet anayasasına koyduğu için bunu
yapmalıdır. Güzeltepe durakkoncuları olarak nereye
kadar orada yaşayabiliriz. Burada sormak istiyorum,
herhangi bir yerde bir direniş ya da yıkım var
mı? Eğer başka yerlerde yıkım varsa biz bir ay
daha, üç ay daha orada yaşayabiliriz ama yok arkadaşlar.
Arkadaşlar Güzeltepe durakkonducularına destek
olmanız lazım. Eğer bu direnişi kazanabilirsek,
daire almayı becerebilirsek yıkımı durdurabiliriz.
Yıkımlardan sonra kiracılar için de bir direniş
yaratmış oluruz. Biz burada, direnişçiler olarak
tıkanmaya başladık. Durakkondu'da yaşam havaların
soğuması ve yağmurların yağmasıyla zorlanmaya
başladı. Bizim okula giden çocuklarımız ve direnen
yaşlılarımız var. Bunların sağlıkları bozulmaya
başladı. Bunların tüm sorumlusu ise devlettir.
Bu sorunu aşmak için çalışmalar yapalım arkadaşlar.
Biz başka yıkım bölgelerine de gider ve Güzeltepe
Durakkonducuları olarak direniriz. Biz her yere
gittik ve gidiyoruz. Yıkımlarla ilgili olan her
şeye katılmaya çalışıyoruz, katılıyoruz. Burada
yıkımlara karşı birleşelim. Birleşerek yıkımları
durduralım ve bu sorunların hepsini hep birlikte
aşalım...
T.M.M.O.B'de yapılan yıkımlara karşı Dayanışma
ve Birlik için Halk Temsilcileri toplantısı söz
almak isteyen tüm mahalle temsilcilerinin konuşmalarından
sonra çağrıcı kurumların adına yapılan bir konuşma
ve sunulan önerilerle devam etti....
Çağrıcı Kurumların Genel Önerileri:
Bu projenin ağırlıklı siyasi ve ekonomik boyutları
var. Artık bunu biliyoruz. Bu yıkım projesine
karşı yıkımın yaşanacağı ya da yaşandığı mahalleler
başta olmak üzere yıkımlara karşı direnişin sahiplenmesi
önemli. Bu projeyle birlikte emekçilere, yerleşik
mahallelerin ekonomik, politik, kültürel dokusu
hedef alınmaktadır. Sermaye tarafından emekçilere
topyekün bir saldırı yapılmakta ve bu saldırılara
topyekün vermek çok önemlidir. Bu topyekün karşılık
vermenin gerekliliğini hayat bize her yönüyle
dayatmaktadır.
Biz burada bu toplantıya çağrıcı kurumlar olarak
yıkımlara karşı mücadele etmek için öneriler sunmak
istiyoruz. Bizim önerilerimiz:
* Bu birlikteliğin adını koyalım.
* İmza kampanyaları örgütlenebilir. Ortak metinli
kampanya ile tüm yıkım bölgelerinde birebir çalışmalar
yapılabilir.
* Yıkım mahalleleri başta olmak üzere merkezi
yerleri de kapsayacak şekilde standlar açılabiliriz
ve stand komiteleri oluşturabiliriz.
* Büyükşehir Belediyesi'ne imza kampanyası sonunda
metinlerini götürürken fiili bir miting düzenleyebiliriz.
* Herhangi bir yerde bir yıkım olduğunda ya da
direniş olduğunda bu yıkımlar ya da direnişler
1-2 ev için bile de olsa diğer mahallelerde aynı
anda sesini duyuracak eylemler gerçekleştirilmeli.
* Güzeltepe'de Durakkondu'da yaşayan arkadaşlar
için mahallelerde eylemler, e-mail ya da faks
çekme gibi eylemler, Büyükşehir Belediyesi önünde
basın açıklaması yapılması gibi önemli olan eylemlerin
yapabiliriz.
Son Söz: Birliği Güçlendirmek İçin İleri!
Sonuç olarak, toplantıda yapılan konuşmalarda,
mahallelerde yapılan çalışmaların yıkımlara karşı
birleşik, merkezi ve topyekün mücadele için bir
araya getirilmesi ana fikirdi. Oluşturulmaya çalışılan
birlik, sermayenin ve emperyalizmin topyekün saldırılarına
karşı emekçi halkların mücadelesini örme kararlılığını
ifade etmektedir. Kitlelerle bağ kurmak, onlardan
öğrenerek, öğreterek yürümek, barınma hakkı için
mücadeleyi yükseltmek toplantıya katılanların
ortak düşüncesiydi.
Halk Kültür Merkezleri, gecekondu yıkımlarına
karşı bütün devrimci güçlerin ve halkın birliğinin
yakıcı bir öneme sahip olduğunu düşünüyor ve bu
yolda yürüttüğü çalışmalarına devam ediyor. Ancak
birleşik ve örgütlü bir mücadele yıkım saldırısını
durdurabilecektir.
GECEKONDU YIKIMLARINA HAYIR!
BARINMA HAKKIMIZ ENGELLENEMEZ!...
|