Bu ülkede garip bir ukalalık türü vardır. Ne
zaman kötü, olumsuz bir şeyden söz edilse, mutlaka
biri şöyle bir laf etmeden duramaz: “Bütün bunlar
eğitim eksikliğinden kaynaklanıyor!” Biri yere
çöp atsa, biri hırsızlık yapsa... yanıt değişmez.
Hatta polis göstericileri yerlerde sürükleyip
kolunu bacağını kırsa yine sebep aynıdır: “Eğitim
eksikliği!”
Burada polis de eylemci de eğitimsizdir ve eğitilmesi
gereken kişilerdir. Oysa yıllardır bizim eylemlerimize
saldıran polisler eğitmlidirler. Polise eyleme
saldırması için emir yağdıran faşist komiserler
de eğitimlidirler. Bu ülkenin 200 milyar dolarını
çalanlara gözlerini kapayanlar ve tüm adeletsizliğin
sebebi olan devlet aygıtının yöneticileri de,
asalak oligarşinin üyeleri de en azından üniversite
eğitimi almışlardır.
Nereden bakılırsa bakılsın iki yüzlülük, sahtekârlık!
Hepimizle, bütün emekçilerle pervasızca alay ediyorlar!
Devlet İstatistik Enstitüsü’nün (DİE) geçenlerde
açıkladığı rakamlara göre Türkiye’nin en zengin
%20’lik kesiminin aylık ortalama eğitim harcaması
68,1 ytl iken en yoksul %20’lik kesimin aylık
eğitim harcamasının 50 kuruştur. Yani en üstteki
kaymak tabaka en alttaki yoksullardan tam 136
kat fazla harcama yapıyor eğitime! Düşünün ki
aynı gün, aynı saatte, aynı ülkede iki çocuk doğuyor,
büyüyüp okul çağına geldiğinde biri, diğerinden
136 kat yukarıda duruyor; bu bir yarışsa eğer
136 metre önden başlıyor koşmaya!
İstatistik kurumları ya da sendikalar her zaman
rakamlar yayınlarlar gerçi ama hiçbiri bu kadar
çarpıcı değildir. Örneğin temel gıda maddelerine
ya da eğlenceye ayrılan paralar da birbirinden
uçurumlarla ayrılır evet, ama iki çocuğun hayata
başlamasıyla ilgili hiçbir rakam ikilisi bu denli
korkunç değildir.
Bu, aslında genel kamusal haklarımızın, özel olarak
da eğitim hakkımızın hangi andan itibaren şekillenmeye
başladığının bir pratiğidir. Bu yüzden, okullardaki
rezaletler artık şaşırtmıyor kimseyi. Örneğin
İstanbul’un Gazi mahallesindeki bir ilkokulda
“katkı payı”nı ödeyenlerle ödemeyenleri birbirinden
ayırıp ödeyenleri “iyi” sınıflara, ödemeyeni “kötü”
sınıflara koymak, bu sistem içinde normal bir
manzara oluyor. Bütün bunlar İstanbul’la da sınırlı
değil üstelik. Bir yanda en lüks özel okulların
şanslı örencileri varken diğer yanda, Kürdistan’da
öğretmen olmadığı için 5, sınıf öğrencilerinin
daha alt sınıflara ders vermesi kimi şaşırtıyor?
Saflar netleşmiş, hiyerarşi oluşmuş! Asalak zenginler
kendi çocuklarının alt tabaka çocuklarıyla bir
araya gelmesini bile istemiyor artık!
Bu gün Eğitim-Sen’in açıklamalarıyla, devlet aygıtının
kurumlarının yaptığı araştırmalarıyla ortaya konulan
gerçek şudur: Türkiye ve Kürdistan’da en büyük
uçurum eğitimdedir!... Bu çocuklarımızı sevmediğimizden
değil, onların bize bu yaşamı layık görmesinden
kaynaklanan sınıfsal bir sorundur. Eğitim hakkımız
daha ilköğretim sıralarında bizden alınmaktadır,
sınıf ayrımcılığı yapılmaktadır. İlköğretim sıralarında
öğrencilere öğretilen şarkılarda, öğrencilere
anne, baba gibi tanıtılan öğretmenler ve yöneticiler
de bu suça ortak olmaktadırlar. Daha dün “katkı
parası” veremediği için okulun çatısını aktarmayı
kabul eden babanın çatıdan düşmesi ve ölmesi,
eğitimdeki faşist yönetici kadroların ve bunlara
duyarsız kalan, sus pus olan öğretmenlerin cinayetidir.
Ve sonra utanmadan, kendi asalaklıklarını gizlemek
için “haydi kızlar okula” kampanyaları başlatıyorlar.
Emirler yağdırıp parasız kitap ve defter dağıtıyorlar.
Türkiye ve Kürdistan’da yaşayan öğrencilere çok
çok cüzi miktarlarda olan bursları büyük reklamlar
yaptıkları programlarda kendi elleriyle veriyorlar.
Onları medya ordusu eşliğinde bir günlüğüne, hatta
bir kaç saatliğine saraylarına alıyorlar. Kendi
krallıklarının tırnak parçası kadar olan kısmıyla
maddi yardımlar yaparak sorun çözücü, iyi niyetli
papazlar oluyorlar. Oysa bu programlar için yaptıkları
reklamlar bile yoksullarımıza verdikleri yardımlardan
daha fazladır. Burada dertleri ne kızlarımızı
okutmak, ne de okuma hırsıyla dolu yoksul çocuklarımıza
yardım etmektir. Amaç kendi servetlerine zarar
veremeyecek kadar olan küçük harcamalarla kendi
imparatorluklarını korumaktır. Sadece büyüyen
öfkemizi başka alanlara kaydırmak istiyorlar.
Yaşadığımız sorunları sebeplerinden uzaklaştırarak
o yıkılmazmış gibi görünen imparatorluklarını
korumak istiyorlar.
Evet “Eğitim Şart”
Evet “eğitim şart” ama ikiyüzlü bir “eğitim şart”
değil. Biz anne ve babalarımızın okulun açılmasına
bir hafta kalınca cehennem azabı yaşadıkları bir
eğitim istemiyoruz. Biz koyun değiliz. Ne anne
ve babalar olarak çocuklarımıza çoban istiyoruz,
ne de öğrenciler olarak sizin için iyi giyimli
üst düzey yönetici olarak asalak çocuklarınıza
koyun olmak istiyoruz. Ne uzaklarda tanımadığımız
bir insandan farklı bir eğitim almak istiyoruz,
ne de sizin ayrımcılık yaratan, sözde eğitim kurumu
dediğiniz soyguncu yetiştiren kolejlerinize katlanmak
istiyoruz. Şimdi katlanıyorsak eğer, güneşin doğuşunu
bu ülkede izleme şansınızın olduğu günlerin tadını
çıkarın. Yaptırdığınız o koskocaman plazaların
camlarından biraz daha ağzınızın suyunu akıtarak
bakın ve bizleri düşünmeden tatlı tatlı hayaller
kurun, projeler yapın. Okullarımızı kapatın, kondularımıza
kolluk kuvvetlerinizle, dizginsiz bir sınıf kiniyle
saldırın.
Biz, medya tekellerinizde damgaladığınız “kandırılmış
öğrenciler” ya da “provakatörler” değiliz. Bizler
haklarını bilen devrimci-demokrat-yurtsever öğrencileriz.
Bizler layık gördüğünüz eğitimin öğrencileri olarak,
okuyabilmek için lüks mağazalarınızda çalışanlarız.
Bizler fabrikalarınızda sendikasız, sigortasız
çalışmak için koşanların çocuklarıyız. Evet, köhnemiş
düzeninizi yıkmak istiyoruz ve yıkacağız. Bize
layık gördüğünüz sisteminizi de, sizi de alaşağı
edip parasız-bilimsel-demokratik-anadilde eğitim
hakkımızı alacağız.
Ya sizin hayatın her alanındaki barbarlığınız
ya da sosyalizm.
Biz köhnemiş olandan, eskiden yana değil yüzünü
emekçi halklara dönmüş, emekçi çocuklarına dönmüş,
emeğe dönmüş, öğrencilere dönmüş, hayatın her
alanını yaratan işçilere dönmüş sosyalizmden yanayız.
Ayaklarımızı yere basarak ilerliyoruz, işçi ve
emekçi çocukları olarak emekten yana bir dünya
kurmak için, eğitim hakkımızı almak için geliyoruz....
.
…
|