İlk defa Üsküdar Belediyesi tarafından 1995 yılında
kurulan iftar (sefalet) çadırları artık Anadolu’nun
en ücra köşelerine kadar yayıldı. 60 ilde genelde
belediye öncülüğünde kurulan bu çadırlara geçen
sene 30 milyon insan uğramış. Yani 70 milyonluk
Türkiye’de 30 milyonu yiyecek için çadırlara hücum
etmiş. Ancak insanlar buralara giderken yemekleri
kendi evlerindekinden daha güzel olduğu için değil
tam tersine iyi kötü midelerine bir lokma bir
şeyler girsin diye gidiyorlar. Hem de bir sürü
hakareti ve onur kırıcı davranışları kabullenerek
gidiyorlar. Bu durumu kendilerine gurur kaynağı
yapan belediye başkanları ve milletvekilleri bu
sene 30 milyonu aşmayı planlıyorlarmış. Uygulamadaki
politikalarına devam ettikleri taktirde bunu aşacaklardır
zaten.
İftar yemeği diye verdikleri, aslında fakirin
yoksulun öfkesinin kontrol altında tutulmasıdır.
Zaten her sene yaşanan örnekler (dayak yiyenler,
zehirlenmeler, onur kırıcı davranışlar) bu sene
erken başladı. Ramazan’ın daha ikinci gününde
İtfaiye Daire Başkanlığında, Avcılar, Silivri
ve Sarıgazi’de verilen iftar yemeğinden yiyen
yaklaşık 1500 kişi zehirlenerek hastaneye kaldırıldı.
Ancak bu durum aslında yemeği verenler için bir
iş kazasından başka bir şey değildir. Çünkü durumu
böyle görmekteler. Yardım paketlerini dağıtırken
bir makarna için insanlar birbirini eziyor, kapkaç,
hırsızlık, yankesicilik, fuhuş ve gasp almış başını
gidiyor. İşsizlik giderek büyüyor. Üniversite
mezunlarının büyük bir bölümü işsiz ve aç. Gençlerin
bütün umutları diplomayı aldığı gün bitiyor. Bu
gelişmeler yaşanırken devlette bu tür sefalet
çadırlarıyla halka “yardım” götürmekle yetiniyor.
İnsanları asalak bir biçimde yaşamalarını sağlamak
için zaman zaman yapılan bu tür yardımlar aslında
bir projenin ürününden başka bir şey değildir.
14.06.1986 tarihinde yürürlüğe giren 3294 sayılı
yasa ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik
Fonu kurulmuştur (Sosyal Riski Azaltma Projesi).
Bu projede organizasyonu devlet yapar, finansmanını
da patronlar. Artan fiyatlar, İşten çıkarmalar,
özelleştirmelerle yoksulluğun bir kader gibi yaşanmasını
sağlayan emperyalizm ve onların yerli uşakları,
bütün bu zulüm politikalarına karşılık gelişebilecek
tepkileri azaltmak ve bir ayarda tutabilmek için
ve halkları dilencileştirmek için trilyonlarca
para harcamaktan sakınmıyorlar. Bu paralarla emekçilerin
faydalanabileceği fabrikalar açmak yerine belirli
zamanlarda yardım yapmayı veya Ramazan ayında
olduğu gibi iftar çadırları açmayı yeğ buluyorlar.
Tam da Güzeltepe’de yaşayan gecekonducuların kendi
emekleriyle kazandıkları parayla sosyal konutlardan
birinde karşılayabilecekleri kira karşılığında
yer istemelerine karşılık belediyenin asalaklığı
dayatması gibi...
Hatırlatmakta fayda var “hayırseverlerin” bu yıl
yapacağı yardımın sadece İstanbul’da 10 trilyon
lirayı geçeceği hesap ediliyor.
Ancak unutulmasın ki; emekçilerin onurunu kırmak
için bu kadar parayı gözden çıkaranlar, eninde
sonunda halkların tokadıyla karşılaşacaklardır.
…
|