Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

33. Sayı - Eylül 2005

Parti ve Kültür:
Parti ve Yeniden İnşa...

Devrimci sosyalizm her vesile ile parti sorununu tüm sorunların anahtarı, yakalanması gerekli ana halka olarak ele alıyor, yeni tarihsel sürecin devrimci öznesini yaratmayı önüne koyuyor. Bu sorun gerçek anlamı ile çözüme kavuşturulamazsa, ne sosyalist harekette yaşanan kriz aşılabilir, ne devrimci yenilenme hedefleri yakalanabilir, ne de bu temelde atılan küçük ama siyasal ve tarihsel önemi olan adımlar büyütülebilir, hatta kazanım olarak korunamaz.
Devrimci parti, özünde Türkiye Devrimci Hareketinin her süreçte en önemli gündem maddelerinden biri olmuştur. TDH’de ilk devrimci sosyalist irade 1920’de TKP’nin kuruluşu ile somutlanmış ama devrim için parti sorunu, bir tarihsel süreci işaretleme açısından o günden bu güne hep önemini korumuş ve tartışılmıştır. TKP, Ekim devriminin etkisiyle üç kaynaktan beslenerek kurulmuştur. Avrupa devriminden ve Marksizmden, özellikle Alman Spartakistler Birliğinden beslenen ilk kadrolar, İstanbul ve Anadolu örgütlülüğünün yanı sıra doğrudan Ekim devrimi ve 3. Enternasyonalin etki ve yönlendirmesi ile TKP’yi oluşturmuştur. Kurucu kadroların Kemalist diktatörlük tarafından Karadeniz’de imha edilmesi, bu komünist iradenin ilk adımda tasfiyesine yol açmıştır.
Dahası TKP’nin ideolojik-politik düzeyde Kemalizme yaklaşımı başta olmak üzere, Kürt ulusal sorunu karşısında almış olduğu tutum, ittifak sorununa yaklaşımı, programatik açıdan kimi tartışmalı ve demokratizmle kendini sınırlayan yaklaşımları önemli sonuçlar olarak ortaya çıkmıştır. TKP, 3. Enternasyonal partisi olarak kurulmuştur; bu anlamda bu süreçteki hatalar genel, uluslararası sosyalist hareketin hataları olarak karşımıza çıkmaktadır. TKP tarihi, kuruluş iradesinin siyasal ve tarihsel önemi bir yana (ki bu önemlidir, kazanımdır, tarihimizin önemli bir parçasıdır), örgütsel açıdan kesintili, bağımlı ve tasfiyeci, politik açıdan Kemalizme soldan destek veren ve burjuva demokrasisi ile kendini sınırlayan, Kürt ulusal sorununda sosyal şovendir.
Dahası kuruluş sürecindeki komünist irade daha sonra sakatlanmış, uluslararası revizyonizmin şubesi olmuş, küçük burjuva düşüncesini aşamamıştır. Aynı biçimde TİP, programatik düzeyde ‘sosyalist devrim’ ve ‘işçi partisi’ olarak kurulsa da burjuva demokratizmi aşamamış, hatta TKP’nin yönlendirdiği yönünde kimi tartışmalara yol açmış bir partidir. Yani TDH 1920-60 dönemi TKP merkezinde ele alınırken, 1960 sonrası, bu sürecin bir ürünü olarak TİP ortaya çıkmış, ilk başta tüm sol ve devrimci kesimleri bünyesinde toplamıştır.
Ancak bu tarihsel süreç, 1965-70 süreci dinamiktir, SD-MDD ayrışması, anti-emperyalist hareketler, en önemlisi de dünyadaki gelişmelere paralel 15-16 Haziran işçi direnişi yeni devrimci iradeleri yaratmıştır. İşte P-C bu sürecin ürünüdür, reformist-legalist-resmi sosyalizmden devrimci kopuş, Marksizmin bu topraklarda filizlenmesidir. P-C’nin kuruluşu devrimci sosyalist iradenin, TKP’den sonra ikinci kez bu topraklarda cisimlenmesidir. P-C’nin kuruluşu aynı zamanda bu tarihsel süreçte ortaya çıkan, Küba devriminde açık ifadesini bulan yeni devrimci yönelimin, devrimci yenilenmenin de adıdır. Doğal olarak içinden çıktığı sürecin izlerini (özellikle bu süreçte devrimimiz TİP ve YÖN’nün etkisiyle Kemalizm konusunda bu izleri taşır) taşımış, gençlik hareketi içinden çıkan Partimiz, hazırlık sürecinde 12 Mart açık faşizminin saldırılarına maruz kalmış, bu süreçte yürütülen politik ve askeri savaşta Kızıldere’de yenilgiyi yaşamıştır.
Partimizin 1. dönemi bu süreçtir ve 1968-70 ideolojik mücadele ve partileşme sürecini dışta tutarsak, kuruluş ile Kızıldere’de yenilgi yaklaşık 1,5 yıllık bir süreci içerir. Kızıldere sonrası KESİNTİSİZ DEVRİM broşürde ifadesini bulan ideolojik-politik çizgi vardır, P-C sempatizanları için bu yol göstericidir. Partinin hiyerarşik yapısı dağılmıştır, P-C sempatizanları dağınık ve yeni oluşum arayışları içindedir.
Bu oluşumların biri de devrimci sosyalist harekettir, 1975’de oluşan bu irade P-C’nin devamı olarak kendini örgütlemiştir. Bu süreçte partinin yeniden inşası, diğer P-C çevreleri ile birlikte örüleceği düşünülmüş, bu temelde sınıf savaşımında yerini almıştır. Kendi içinde bir dizi aşamayı içeren bu tarihsel süreç günümüze kadar devam etmiş ve parti tarihimizin 2. dönemini oluşturmuştur.
Yukarıdaki vurgumuz, bir tarihsel süreci değerlendirmek için değil, devrimci sosyalist iradenin ve kuruluşun altını çizmek içindir. Çünkü Partimiz P-C, devrimimiz için en önemli politik adımdır ve bugün ‘yeniden inşa’ sürecimiz tamda bu adımla ilişkilidir. Devrimci yenilenme ekseninde yeniden inşa sürecimiz, 1970 sonunda cisimleşen bu kuruluş iradesinin, yeni tarihsel süreçte yeniden tesisini ifade etmektedir. Aynı zamanda parti tarihimizin 3. dönemini başlatmaktır.
Hemen belirtelim ‘yeniden inşa’ kavramı farklı süreçlerde farklı içeriklerle yüklü olabilir. Bundan her süreç için bir ‘yeniden inşa’ tanımı yapmak mümkün değildir. ‘Partileşme süreci’ gibi ‘yeniden inşa’ kavramı da her somut koşullarda, bu koşullara bağlı içerik kazanır. Genel olarak ‘ideolojik grup’ ile ‘Parti’ iki ayrı oluşum ve süreçtir. İdeolojik grup aşamasında bu süreç, ideolojik mücadele ekseninde adımlanır ve bu süreç, yaratılan ideolojik birlik ve parti hukuku içinde kadro yapısı ile partiye dönüşür. Bu sürece partileşme süreci veya partinin inşası süreci denebilir.
Parti politik mücadeleyi temel alıp, sınıflar mücadelesine merkezden müdahale yapar, sınıflar savaşımında bir taraftır ve artık bu temelde mücadeleyi yürütür. Parti sınıfın en ileri unsurlarını bünyesinde toplar, sınıfın tek değil en üst ve öncü örgütü olarak ortaya çıkar. Parti iki eksende örgütleri kucaklar; devrimciler örgütü ve işçiler/kitleler örgütü. Partinin ilk kuruluş sürecinde, parti ile sınıf ilişkisi ideolojiktir. Ancak süreç içinde parti sınıf ve devrimden çıkarı olan tüm toplumsal kesimler içinde örgütlenir, giderek işçi ve emekçi sınıflarla, devrimden çıkarı olan kitlelerle bağlarını güçlendirir. Bu süreç ‘partinin bolşevikleşmesi’ sürecidir.
Leninist parti ‘sınıfın seviyesine’ inmez, sınıf içinde çalışmayı ‘her şey’ yapmaz; sınıftan değil sınıfsallıktan hareket eder, sınıf ve tüm toplumsal kesimler içinde çalışır, sınıfa bilinç taşır, sınıfı kendi seviyesine çeker. Bu karmaşık ve çok yönlü bir süreçtir.
Parti ve partili mücadele düz bir çizgide ilerlemez, inişli çıkışlı bir rota izler. İşte bu süreçte, özünde partinin inşası süreklidir; kuruluş sürecinde partinin inşası kuruluşu amaçlarken, daha sonraki süreç, her adımda partinin üzerine bir tuğla koymayı, bu sürece uygun inşayı içerir. Bundan dolayı kimi süreçlerde tanımlanan ‘yeniden inşa’ kavramı, tanımlanmış olduğu sürecin karakterini alır.
Devrimci sosyalizm açısından ‘yeniden inşa’ süreci ve kavramının, yukarıda ifade ettiğimiz gibi parti tarihimizle bağı var; yeniden inşa sürecimiz Kızıldere’de fiziksel olarak dağılan Partimizin birinci döneminin birikimine, 1975 yılında yeniden oluşturulmasıyla gelişen ve Parti tarihimizin 2. dönemini ifade sürecimizin birikimine yani 35 yıllık birikimimize ve TKP’nin kuruluşundan bugüne gelen TDH’nin birikimine (ve tabii ki devrimci sosyalist hareketin 150 yılı aşkın süreye dayanan enternasyonal birikimine) dayanarak, bu tarihsel birikim üzerinden devrimci yenilenmeyi gerçekleştirerek, yeni tarihsel sürece yanıt olacak proletaryanın devrimci sosyalist partisinin inşası sürecidir.
Bu bağlamda, yeniden inşa sürecimiz güçlü tarihsel köklere dayanmaktadır. Tarihsel birikimin üzerine çizgi çeken, her şeyi kendisinden başlatan, kendinden menkul anlayışlarla yakından uzaktan ilgisi yoktur. İkincisi, bütünseldir.
Yani ne sadece teorik alanla, ne örgütsel, ne de pratik alanla sınırlıdır. Tümünün organik bileşkesidir. Bu bütünlüklü sürecin ana halkası örgüttür, partidir. Örgütsüz, Parti inşası perspektifinden yoksun ne bir devrimci yenilenme, ne de yeniden inşa söz konusu olabilir.
Çeşitli çalışmalarımızda ele aldığımız gibi, 1970’lerde ilk nüveleri ortaya çıkan, 1980’lerde giderek belirginleşen, ‘reel sosyalizmin’ çözülmesi ile netleşen yeni bir tarihsel süreç, 1990’lardan bu yana yaşanmaktadır. ‘Küresel kapitalizm’ olarak da tanımlanan bu süreç; sadece kapitalizmin sömürü ilişkileri açısından değil, politik, ideolojik, askeri, kültürel ilişkileri açısından da köklü değişimi içermektedir. Bu süreç aynı zamanda, dünyanın 1/3 de egemen olan sosyalizmin iç zayıflıklarına bağlı olarak çözüldüğü, büyük değişim dinamizmi gösteren devrimci halk kurtuluş savaşlarının gerilediği, bu temelde devrim ve sosyalizm güçlerinin kendini yeniden kurduğu bir süreçtir. Her tarihsel süreç eskiyi bozar ve yeniyi kurar; bu bozma ve kurma ilişkisi içinde her şey yeniden biçim alır.
Doğal olarak devrimci sosyalist güçlerde bu temelde kendini yeniden kurar. Bu yeniden kurma eylemi, her şeyden önce hem yeni tarihsel süreci anlamak ve değerlendirmek ekseninde olurken, aynı zamanda önceki sürecin çok yönlü değerlendirme ve sonuçları üzerinden yükselir. Eğer önceki süreçler doğru ele alınıp doğru sonuçlar çıkarılamamışsa, yeni süreci kavramak, bu sürecin ihtiyaçlarına yanıtlar üretmek de mümkün değildir. Hiç bir süreç önceki süreçten bağımsız olamaz, süreçler arasında kalın boşluklarda yoktur.
Bir süreç önceki sürecin bağrından çıkar, bir sonraki sürecin ilk filizlerini yaratır. Devrimci sosyalistler için dönem değerlendirmeleri yaşamsaldır; çünkü doğru emperyalizm ve dönem değerlendirmesine dayanmayan hiç bir çözüm gerçek çözüm olamaz. Devrimler büyük çözüm gücü olarak tarihte ortaya çıkmışsa tamda bundandır. Başta Lenin olmak üzere tüm devrimci sosyalistlerin yöntemi budur; Bolşevik devrimi, Çin, Vietnam, Küba devrimleri bu eylem ve yöntemle zafere ulaşmışlardır.
Devrimci sosyalizm, yeni tarihsel süreçte evrensel ve yerel düzeyde bir dizi görevi içeren devrimci yenilenme eylemi ile bu sürecin devrimci yanıtını yaratma, bunun için yeni tarihsel sürecin devrimci sosyalist partisini inşa etmeyi önüne koymuştur. Bu süreç belirsiz, sınırları net olmayan, nereye çeksen oraya giden bir ‘partileşme süreci’ değildir. Bu süreç, ‘parti olmayan parti’, ‘çatı partisi’, ‘hizip hakkı’ vb. parti model ve anlayışları ile de değil; Leninist parti anlayışı ile M-L’e bağlı kalarak, devrimci yenilenme içselleştirilerek aşılacaktır. Marksizmin yeniden üretimi temelinde, tarihsel ve siyasal birikimimize dayanarak, ilk elden ideolojik düzeyde MANİFESTO ve PROGRAM yakın hedefimizdir. İdeolojik birliğimiz üzerinden bu hedef, aynı zamanda yeni tarihsel sürecin kılavuzu olacaktır.
Politik düzeyde bu parti, politikleşmiş askeri savaşı ve devrimci halk hareketini, stratejik bir yaklaşımla, güncel ve dönemsel mücadeleyi örgütleyerek yaratacak; böylece devrim için bir eşik, tıkanma eşiği aşılacaktır. Bugünden, mücadele ve örgütlenme ilişkisini doğru kurarak, adım adım politik tarz ve kimlik inşa edilecek, bu temelde devrimci kültürü içselleştirecektir. Tüm bunlar örgütlü, Leninist partinin ilke ve kuralları ile, devrimci yenilenme eylemiyle adımlanacaktır.
Tam bu noktada TDH özürlüdür. Her ne kadar son yıllarda ‘yenilenme’ ihtiyacına yönelik talepler çoğalmışsa da, bu ihtiyaç reformist eksenden devrimci eksene yavaş yavaş kayıyorsa da, hala istenilen düzeyde değildir. 1980’lerden, 12 Eylül yenilgisinden bu yana, TDH’nin süreklileşen yenilgi durumu, zaman zaman toparlanma gösterse de bir türlü yenilgi atmosferinden kurtulamamıştır.
Devrimci ve sol hareket en ilerisinden kendini tekrar etmiş, politik, ideolojik, ekonomik, kültürel düzeyde neo-liberal saldırılar karşısında savunma zemininde kalmış, kendini aşamayınca yozlaşma ve tıkanma yaşamıştır. Kimi yazı ve tespitlerde 12 Eylül ‘milat’ olarak değerlendirilse de, hatta yeni tarihsel sürecin bazı yanları görülse de, süreç çok yönlü değerlendirilememiş, özellikle 1987’lerde gelişen, kendiliğindenci yönü olan işçi, öğrenci hareketinin yarattığı iyimserlikle kısa sürede 1974-75 sürecinin benzerinin yaşanacağı sanılmıştır (bazıları böyle beklenti içinde 12 Eylül’ün ilk günlerinde olmuş, ‘ricat’ taktiklerini bu beklentilere bağlı yapmıştır). Dünya ölçüsünde ‘reel sosyalizmin’ yenilgisi bunun üzerinde yaşanmış, bu yönlü sorgulamalar hızlanmış, hatta çok yararlı olmasa da önemli tartışmalar yaşanmıştır. Yine de devrimci ve sol hareketin devrimci yenilenme eyleminden uzak, sorgulamaların sınırlı olduğu söylenebilir.
Devrimci ve sol güçler, 12 Eylül sürecinden, bunu takip eden dünya ölçüsünde sosyalizmin geri düşüşünden sonra yenilenme ihtiyacını hissetmiş ama bu süreç ‘savunma’ ve ‘değişim’ adına dogmatik devrimcilikle liberal savrulma arasında sıkışmıştır.
Liberal savrulmalar ideolojik ve örgütsel düzeyde tasfiyeci dalgayı büyütmüş, Kuruçeşme tartışmalarından SİP, EP, ÖDP’ye uzanan bir süreç yaşanmıştır. Devrimci güçlerin bazıları için ise zaten sorgulama yoktur, kısır bir direniş, hatta kendi dışında direnen güçleri yok sayma aymazlığı vardır. KUKM İmralı süreci ile kendi eliyle tasfiye, politik teslimiyetçilik yaşarken, devrimci ve sol hareketler bir kez daha ayrışmış, bazı kesimler için liberalizme adım olurken, İmralı tasfiyeciliğine karşı bir dirençte gösterilmiştir.
En son 19 Aralık ve ö.o sürecinden (ki bu son süreçte devrimci yenilenme ihtiyacının yoğunlaşmasında, bu sürecin rolü daha belirgindir) kapsamlı dersler çıkardığı söylenemez. Tablo biraz karışık, her şey yeniden biçim alıyor, sol ve devrimci hareket açısından yeni koşullarda yeni tasnif ölçüleri ortaya çıkıyor. Böylece özünde 12 Eylül sürecinden bu yana yaşanan sosyalist hareketin krizi, bu arada örgütsel krizi aşılamamıştır. Yine de güncel pratiğimizi ilgilendirmesi açısından şunlar söylenilebilir: a) Devrimci yenilenme ihtiyacı belirginleşmekte, kendini daha güçlü hissettirmektedir. Hatta, devrim-reform, Kürt ulusal sorunu, küreselleşme tartışmaları düzleminde ulusal-liberal- Marksist sol, anti-emperyalizm ve yurtseverlik, programatik düzeyde devrimci demokrasi ve proleter sosyalizm vb. alanların yanı sıra devrimci yenilenme bir tasnif ölçüsü olarak ortaya çıkmaktadır. b) Devrimci yenilenmede bir alanı tanımlayan ‘yeni dönem’ üzerine az çok benzer değerlendirmeler ortaya çıkmakta, devrimci yenilenme eyleminde samimi olanlar ile melez, devrim ile reform arasında, pratikteki daha net görüntüsü legalizm ile illegal mücadele ve örgütlenme arasında bocalayanlarda bu yönlü benzer değerlendirmeler ortaya çıkmaktadır. c) Son aylarda güncelleştirilmek istenen, daha çok legal bir parti oluşumunu hedefleyen ama içeriği farklı çevreler tarafından farklı doldurulmaya çalışılan, ‘birlik’ tartışmalarında bu ortak değerlendirmeler belirleyicidir.
Devrimci parti birliği için ‘yeni dönem’ değerlendirmeleri bir adım olabilir ama teori-program-strateji ekseninde ideolojik birlik için yeterli değildir. Ayrıca devrimci parti birliği için ortak kültür ve tarz da ideolojik birlik kadar önemlidir. Bu geniş alanda yenilenme çabası ve arayışı içinde olan devrimci ve melez kesimlerde doku uyumsuzluğu vardır. Bu sorun, mücadele içinde, ortak pratikler örgütleyerek mesafe alınabilir. d) Ancak yeni tarihsel süreç yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, sol ve devrimci güçler açısından yeni tasnif ölçüleri ortaya çıkarmakta, bu tasnifler, devrimci yenilenme arayışı içinde olanlar için, eski anlayış ve tarza paralel iç gerilimler içermektedir. Bu doğal ama aşılması zorunludur. Net bir yürüyüş her açıdan, ayrı veya birlik olmak dahil yararlıdır. İşte ‘yeniden inşa’ sürecimiz, aynı zamanda yeni dönemin devrimci sosyalist partisini yaratırken, devrimci hareketin tıkanıklık ve arayışına yanıtı da içermektedir.
Günümüzde, sadece bugün değil örgütsel krizin yaşandığı son 25 yılda, kendini ‘devrimci’, ‘işçi’, ‘komünist’ parti olarak tanımlayanlar olmasına rağmen özünde bu sorunun tam çözüme ulaşmadığı genel kabul görmektedir. TDH politik özne olmaktan uzaksa, kitlelerle arasındaki mesafe kapanacağı yerde açılıyorsa, son yıllarda devrimcilik süresi kısalıp devrimci saflara gelenler tekrar uzaklaşıyorsa, bozulan devrimcilik bozulan insan malzemesini yaratıyorsa, devrimci hareket protesto düzeyini aşamıyorsa vb, elbette bir dizi nesnel ve öznel faktörlerin yanı sıra, tamda bu sorunun gerçek anlamıyla çözüme kavuşmamasından kaynaklanmaktadır. Bu tablo, genel sosyalist hareketin krizinin devamıdır ve örgütsel krizinde bir parçası olduğu bütünsel bir kriz olarak tanımlanmasında bir sakınca yoktur. TDH zaman zaman toparlanma eğilimi içinde olsa da, özünde bu tabloyu tersyüz edememiştir. Çünkü ne kadar devrimci olursa olsun bu toparlanma eğilimleri örgütsel boyutu aşamamış, böyle olunca devrimci yenilenme her boyutu ile ele alınmamış, her toparlanma çabası kaba bir tekrara dönüşmüştür.
Bu krizin devrimci yenilenme ekseninde, teori-politika- kültür-örgüt düzeyinde bütünsel ele alınarak, evrensel ve yerel düzeyde bir dizi mücadele ile aşılacağı açıktır. Ancak bunu tespit etmek önemlidir ama yeterli değildir. Bütünlüklü yenilenme eylemi ancak sağlam bir örgütlenme zemini yaratarak olabilir. Bu örgütlü mücadele teori-strateji-program vd. alanlardaki yenilenme çalışmalarıyla sıkı ilişki içinde, çok yönlü pratik çalışmayla, iradi olarak inşa edilebilir. Hedef belirleme yetmez, bu hedefe yürümek, bu hedef için mücadele etmek zorunludur. Devrimci sosyalizmi, devrimci yenilenme arayışlarından ayıran temel ölçüde budur. Genel krizin bir parçası olarak örgütsel krizi, her şeyi yok sayarak, ‘solun Kuruçeşmesi’ ve ‘birlik’ önerileri ile aşmak bir düşünce olmakla birlikte, gerçekçi değildir.
Çünkü bu kriz ancak devrimci kökle sıkı bağ kurarak, süreklilik içinde kopuşla, bu temelde yeniden inşanın tamamlanmasıyla çözülür. Her şeyi bir yana atan yaklaşım sürekliliği atlar, kopuş ise inkar ve doğma eylemi değil aşma eylemini içerir. Devrimci yenilenme bu temelde süreklilik ve devrimci kopuşu içerir. Bundan devrimci sosyalizm, devrimci yenilenme eylemi ve ihtiyacını kendi ile sınırlı ele almaz iken, bu yöndeki her çabaya değer verir, ama kendi birikimi ve tarihi üzerinden, tıpkı Lenin’in ‘Ne Yapmalı’da geliştirdiği gibi, örgüt halkasını yakalayarak bu süreci çok yönlü aşmayı önüne koymuştur. Yeniden inşa sürecimiz sadece devrimci sosyalizmin de etki alanında olduğu örgütsel krize değil, TDH’ni kapsayan ve ileriye sıçramasını sınırlayan bütünsel krize ve tabii ki örgütsel krize de devrimci yanıttır. Ve bazı devrimci çevrelerin köksüz ve toptancı yaklaşımlarının dışında, sağlam bir zeminde, ne legal çalışmayı, ne de politik mücadelenin en üst biçimini dışlamadan, bunların bütünselliği temelinde devrimci yoldan yürünmesini içerir.
Yeniden inşa sürecinin ana halkası devrimci sosyalist partinin inşasıdır. Ama tek başına devrimci sosyalist partinin inşası değil, aynı zamanda, bununla birlikte yeniden inşa sürecimiz, politik düzlemde devrimci halk hareketinin yaratılması ve politikleşmiş askeri savaşı parti önderliğinde tekrar ayakları üzerine dikmeyi hedefler. Yani, yeniden inşa sürecinin devrimci yenilenme ekseninde örgütsel amacı, yeni dönemin partisini yaratmak; politik açıdan, politikleşmiş askeri savaşı devrimci halk hareketi ile birlikte örmektir.
Partinin yeniden inşası ile devrimci halk hareketi ayrı ayrı yerde durmazlar. Tam tersine iç içe, birbirini etkileyen ve besleyen bütünün iki ayrı yüzüdür. Devrimci ve sol harekette çoğu kez her kitle hareketinin devrimci olduğu yanılsaması vardır.
Halbuki işçi ve emekçi kitleler devrimin temel güçleri olmakla birlikte, burjuvazinin politik ve ideolojik hegemonyasından dolayı, devrimin temel güçleri olan bu sınıflar devrimci rolünü oynayamazlar, dahası çoğu kez emperyalizm ve oligarşinin etkisinde, burjuva politikaların payandası olurlar. Kitlelerin önemli bir kısmı doğrudan emperyalizm ve oligarşinin güdümünde olduğu gibi, ara sınıfların, reformist kesimlerinde etkisinde olabilir. Zaten uzun yıllardır postmodern ideoloji ve kültür kitleler üzerine püskürtülüyor, devrimci hareket kendi kanallarını açamadığından veya yeteri kadar açamadığından kitle hareketi kontrol edilir bir noktada duruyor. Kitlelerin ulusal, sınıfsal, cins ayrımcılığından kaynaklı sorunları ve tepkileri vardır, ancak bu tepkiler politik alanda her sınıf ve politik güç tarafından kendi kanalına çekilmek isteniyor. En doğal demokratik talep ve tepki bile yedeklenmek, hatta kullanılmak isteniyor.
Sürekli faşizm koşullarında, ‘parlamenter demokrasi’, bu temelde burjuva partiler, liberalizm, Kemalizm, siyasal İslam, Türkçülük, sosyal demokrasi hatta ‘sol’ adına kitlelerin tepkisini tekrar düzene bağlıyor. Her işçi ve ezilen sosyalist olmuyor. İşçi ve ezilen sınıf ve topluluklar dinsel, milliyetçi, şovenist zehirle adeta besleniyor, zehirleniyor, oligarşi bu yönde özel yönlendirme ve çalışma yapıyor, psikolojik savaş yürütüyor,
Ayrıca kendiliğinden kitle hareketi dönemi önemli ölçüde geride kaldı, en küçük kitle hareketi iradi ve örgütlü ele alınmak zorundadır. İşte devrimci halk hareketi, burjuva ve küçük burjuva kesimlerin etkisinde olan kitleleri iradi olarak devrim saflarında örgütlemek, kitle hareketine devrimci karakter vermektir. Devrim kitlelerin, örgütlü kitlelerin eseridir. Örgütsüz milyonlar hiçbir şeydir, örgütlü binler her şeydir. Yeni-sömürge toplumsal sistem ve çelişkiler her gün işçi ve emekçi sınıflar, kadın, genç, Kürt, Alevi vb. tüm ezilen kesimler içinde ‘patlayıcı maddeler’ biriktiriyor ama tam da yukarıda vurguladığımız gibi bu çelişkiler kontrol edilir bir düzeyde tutuluyor.
Kitle hareketi, özellikle son 25 yılda devrimci hareketin bir dizi yanlışı ve kırılma noktasıyla adeta devrimci hareketle arasına bir duvar örüyor, bu olumsuz sonuçtan oligarşinin özel bir yönlendirme ve örgütlemesinin de payı var; ama asıl olarak devrimci hareketin iç zayıflıklarından her gün açılan mesafe büyüyor. İktidar mücadelesinden kopan, kaba bir tekrarla yetinen devrimci hareket, kendi değerlerine yabancılaşıyor, bozuluyor, yozlaşıyor.
Sol adına reformizm, adeta kitlelerden kopuk gettolarda yaşıyor, anlayış, yaşam biçimi ve postmodern kültürel değerlerle halka yabancı bir noktada duruyor. Böyle bir yerde kitle hareketi devrimci hareketle sınırlı ve dar düzeyde ilişkileniyor. Bir yandan nesnel süreç ve çelişkiler bu sınırlı düzeyi güçlendirecek imkanlar sunarken, diğer yanda mesafe, denge korunuyor.
Devrimci sosyalizm tarihsel ve siyasal dersler temelinde bugünden sınırlıda olsa, tüm gücüyle ve almış olduğu mesafe üzerinden kitlelerle ilişki için yeni kanallar açamazsa, bu kanalları iradi olarak örgütleyemezse, yeniden inşa sürecinde ne TDH’nin sorunlarını çözen devrimci sosyalist partiye/veya Partimizin 3. dönemine, ne de devrimci halk hareketine ulaşabilir. Mücadele, kitleler ve parti; bir birinden uzak yerlerde olmaz.
Mücadele ve kitlelerin taleplerinden, onların bu talepler doğrultusunda örgütlenmesinden bağımsız değil parti, sıradan DKÖ bile yaratılamaz. Parti; mücadele içinde, kitle hareketi içinde, çok yönlü kurumlaşarak, legal, yarı-legal, illegal alanlarda ciddi ve nitelikli örgütler oluşturarak, bunların toplamı olarak, proletaryanın yoğunlaşmış iradesi olarak yaratılır. Kendi yolumuzda, özgücümüzle yürüdüğümüz bu süreçte, Partinin yeniden inşasına hizmet etmeyen, kitlelerle devrimci ilişki kurmayan mücadele ve örgütlenme amacına ulaşamaz. Toplumsal-sınıfsal çelişkiler tüm topluma nüfuz ediyor.
Devrimci sosyalizm bu çelişkileri yumuşatmaz, devrimin güncelliği içinde bu çelişkileri ele alır ve devrimin temel dinamiklerini bu çelişkilerden hareketle örgütlemeye çalışır. İşçiden kopuk işçi, kadından bağımsız kadın, öğrenciden uzak gençlik hareketi, tüm bunları doğrudan kesen ve ana eksen olan gerilladan bağımsız devrimci halk hareketi olmaz.
Devrimci halk hareketi tüm bu toplumsal-sınıfsal dinamiklerin devrim ekseninde organik bileşkesi olarak ortaya çıkar, devrim stratejisi ile ilişkilenir, küçükten büyüğe doğru adım adım inşa edilir. Politikleşmiş askeri savaşta, devrimci halk hareketi ile devrimin anahtarı ve parçası olan gerilla ayrı değil bütünseldir. Gerilla devrimci halk hareketinin güvencesidir, kitle hareketinin önünü açar. Dahası tüm olumsuzlukları ve kırılma noktalarını devrimci sosyalist tarzla sarar ve kitleleri devrimci kanaldan iktidara yönlendirir. Devrimci halk hareketi için her süreçte sorunların çözümünü içeren bir reçete yoktur. Bir süreçte doğru ve ihtiyaçlara yanıt olan açılım ve örgüt biçimleri, bir başka süreçte işlevini yitirebilir. İhtiyaç, keşifin anahtarıdır ve devrimci sosyalistlerin mevcut somut koşullardan hareket etme dışında, ütopyalardan hareket etme şansı yoktur, gereklide değildir. Her süreç nesnel ve öznel koşulların doğru ele alınmasıyla, güç ve ihtiyaçlara paralel kendine özgü açılımları içerir.
Devrimci halk hareketi bu açılım ve örgütlenmelerin, legal, yarı-legal, illegal açılım ve örgütlenmelerin toplamı olarak ortaya çıkar. Doğal olarak devrimin içinden geçtiği sürece göre biçim alır. Ve bu devrimci halk hareketine, halk cephesine parti önderlik eder. Yeniden inşa sürecimizin sadece yeni dönemin devrimci sosyalist partisinin inşası değil, bununla ilişkili olarak devrimci halk hareketinin de inşası olması bundandır. Bu ikili görev; yeni dönemin devrimci sosyalist partisi ve devrimci halk hareketinin örgütlenmesi iç içe, birlikte ele alınır, günlük ve dönemsel mücadele içinde inşa edilir. Bu sürecin tamamlanması, inşa sürecinin amacına ulaşması, devrim için uzun maratonun ilk aşamasının adımlanması demektir. Parti devrime kadar bu maratonu koşar. Hatta komünizme kadar...
Yeniden inşa sürecimiz kendi içinde toparlanma ve sağlamlaşma aşamalarını adımlayarak tamamlayacak, devrimci atılımı başlatacaktır. İçinden geçtiğimiz aşama partinin örgüsel açıdan sağlamlaşmasıdır. Bu süreç aynı zamanda güç biriktirme sürecidir. Devrimci sosyalizm, genel olarak TDH’nin mevcut tablosuna, özel olarak da kendi gerçeğine eleştirel ve samimi yaklaşıyor, bu tabloyu devrimci anlamda bozmak ve aşmak iradesini ilan ediyor. Bu anlamda var olanla yetinmeyi, ‘az olsun benim olsun’ dar görüşlülüğü ile küçük adımlarını her şey gösterme bencilliği içinde olmayı, kendine tapınmayı doğru bulmuyor, hatta bunları yabancılaşmanın tezahürleri olarak ele alıyor. Kendine güveniyor, kendi yolunda bağımsız yürüyor.
Ama örneğin; bu aşamada politik mücadelenin adeta tek ayaklı yürüdüğünün, devrimci politikada özne olmada zayıflıklar gösterildiğinin, politika üretimi ve bunun kitleler içinde güce dönüşmesinde hala alınması gerekli mesafelerin olduğunu biliyor. Yüzmek için suya gireceksin. Bugünden hedeflere ulaşmak için adımlar atacaksın, bu adımlar olmadan yarının hızlı koşusu olunamaz.
Bu anlamda her adımımız önemlidir, gereklidir. Ama yeniden inşa, mevcut olanın en ilerisinden tekrarı, bir kaç kadro ve bazı kitle ilişkilerinin kazanılması vb. değildir. Toplumsal sürecin nesnel karakterinden beslenen ağır bir tempo vardır, bizim ‘elde olan bu kadar’ deme lüksümüz yoktur, yoğunlaşmış irade bu tip süreçlerde son derece önemlidir.
Bundan taktik politika ve hedeflerde ısrarcı olmak zorunludur. Ama her adımı doğru ele alıp çözüm gücü olmak, yeni bir kadro kuşağı yaratmak, politika yapmada yetkinleşmek, taktik politikalarımızı her alanda o alanın özgünlüğü ile yeniden biçimlendirmek, yeniden inşa sürecinin önemini ve ruhunu kavrayarak çok yönlü kurumlaşmak zorunludur. Alınan mesafe önemlidir ama yeterli değildir, nitel bir sıçrama; örgütsel, politik, ideolojik alanlarda yeni bir formata ulaşmak hedeftir. Bu süreç sorunsuz ve bir çırpıda çözüme ulaşılacak bir süreç değildir, süreç önümüze çıkan sorunları çöze çöze, ilerleyerek, hatta bazı alanlarda gerileyerek, ama toplamında bir sıçrama yaparak adımlanacaktır.
Önümüze çıkan sorunların önemli kısmı ‘gelişme’ sorunlarıdır. Gelişiyoruz; başta kadro olmak üzere bir dizi ihtiyaç belirleniyor. Gelişiyoruz; eski kimi alışkanlıklar ve sürece uyum sağlayamayan yanlarımızla uğraşıyoruz. Gelişiyoruz; politik mücadele ve politika üretiminin can alıcı sorunlarıyla yüzleşiyoruz. Gelişiyoruz; başta devrimci yenilenme arayışı ve çabası olan devrimci çevre ve yapılarla neler yapılabilir sorusu gündemimizi işgal ediyor vb.
Tüm bunlar sorunlarımızdır; bu sorunlar çözülmeden ilerlenmez. Yeniden inşa sürecimiz tüm bunların, yeni ve daha ileri noktada çözümü, bunun üzerinden daha farklı sorunlara çözüm gücü olma iradesi olarak karşımıza çıkıyor. Bugünü kazanma, yeniden inşa sürecini kazanmadır.
Politik sanat, birbirine eklenen zincirin halkalarından, ana halkayı yakalamak, bu ana halkaya yoğunlaşarak koparmak, diğer halkaları bunun üzerinden yakalamaktır. Bütünsel devrimci yenilenme eylemi, bu eylemin sürekliliği devrim ve sosyalizm için zorunludur. Her şey için yakalanması gerekli ana halka partidir, devrimci sosyalizm için partinin yeniden inşasıdır. Buna yoğunlaşarak 3. dönemi başlatmalıyız.
Kararlıyız; yeniden inşa sürecini başaracağız, Parti ve Cephe ile Parti tarihimizin 3. dönemi açacağız.

 

 

 

 


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Devrimci Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Nurtepe Mah. Cemre Sk. No: 2 Kağıthane-İstanbul