Sosyalist Barikat: Gecekondu yıkımları
yaz boyunca emekçi mahallelerdeki gündemin en
önemli maddelerinden biri oldu. Şu anda gelinen
aşama ne? Hem yıkımcılar hem de yıkıma uğrayacaklar
açısından tablo ne durumda?
Halk Kültür Merkezleri: Kentsel Dönüşüm
Projesi adı altında İstanbul ve diğer büyük şehirler
yeniden dizayn edilmek isteniyor. 25-30 yıldır
sanayi kenti olan İstanbul’da (özellikle İstanbul’da)
ucuz iş gücüne duyulan ihtiyaç emekçilerin İstanbul
merkezlerine akın etmesini sağladı. Hiçbir sosyal
ekonomik güvencesi olmayan insanlar başlangıçta
alt yapıdan tamamen yoksun yerlerde kendi mekanlarını
kurdular. Başka alternatifleri de yoktu zaten.
Zamanla gecekondular hükümetlerin seçim politikalarında
önemli bir yer tutmaya başladı. Gecekondulardaki
emekçiler oy deposu olarak görülünce seçimden
seçime verilen vaatler, tapular, tapu tahsis belgeleri,
imar afları gündemleşti. Yarım yamalak oluşturulan
alt yapı emekçilerin yaşamını kolaylaştırmaya
yetmiyordu. Seçim ertesi unutulan vaadlerin ardından
gelen yıkımlar gecekondu direnişleriyle yeniden
yapılanıyordu. Binbir türlü emekle, direnişle
oluşturulan mahalleler bugün daha bütünlüklü bir
saldırıyla karşı karşıya. İstanbul başta olmak
üzere büyük kentlerde artık ucuz iş gücüne ihtiyacın
nitelikleri değişti. İşsizliğin alabildiğine çoğaldığı
kentler finans merkezleri halini almaya başladı.
İstanbul finans ticaret ve turizm merkezi, uluslararası
bir eyalet olarak düzenlenmek isteniyor. Yoksul
emekçiler için artık bu düzenlemenin adı sürgündür.
İstanbul’u aralarında paylaşan rantçılar işçi,
emekçi mahallelerine panzer, cop, gaz bombalarıyla
pervasızca saldırıyor. İstanbul artık yeni bir
rant kentidir. Kentsel Dönüşüm Projesi aslında
rantsal bir dönüşümü içermektedir. Dolayısıyla
topyekün bir saldırıyla karşı karşıyayız.
Belediyenin faaliyetleri bu topyekün saldırının
bir parçasıdır. B.Ş. Belediyesi ve yerel belediyeler
devletin politikalarından bağımsız hareket etmemektedir.
Projenin bütünlüğü halka açıklanmamaktadır. 85
bin ile 100 bin arası konut yıkılacak haberleri
gazetelerde çıkmakta. Yıkım bölgeleri parça bazında
verilmektedir.
Yıkımcılar açısından planlı ve programlı bir proje
parça parça hayata geçirilirken evlerinden yaşamlarından
edilen ve ya edilme tehditi altında olan emekçiler
için insanca bir proje sunulmamaktadır.
Şimdi yıkım bölgelerindeki duruma kısaca bir göz
atalım. Gülsuyu-Gülensu bölgesinde uzun soluklu
bir mücadele sürüyor. Bölgede uzun süredir oluşturulan
halk komitesi hem yaptığı eylemliliklere hem de
verdiği hukuk mücadelesine, mahalleyi yeniden
düzenlemek ve planlamak için belediye ile görüşmelerine
devam ediyor ve son sözünü söylüyor: “Gülsuyu
halka rağmen yıkılamaz”.
Aydos’ta 14 ev yıkıldı. (üç direniş yaşandı) direnişten
sonra birlik planlara itiraz süreci yaratılmaya
çalışılıyor.
Cambaztepe’de yıkmayacaklarını söylediler. Ancak
yalan söylediler. Bir kısmı yıkıldı. Okmeydanı
Kulaksız top sahasında 10 ev yıkıldı. Halk Komisyonu
Okmaydanı temsilcileri yıkım bölgesinde 300 ada
olduğunu, ada temsilcileri oluşturacaklarını söylüyorlar.
Yeni örgütlenme modelleri oluşturuluyor. Okmeydanı’ında
114 dönüm üzerindeki evler yıkılacak.
Firuzköy-Yeşilkent Tokatlılar Mahallesi’nde de
halk komiteleri oluşturulmuş.
Bayramtepe’de 48 ev yıkılacak. Ayazma yıkılacak.
Olimpiyat Stadyumunun yanında gecekondu istemiyorlar.
Kurtköy’de yıkım gerçekleşti. Doğan Grubu formula
yarışlarının yapılacağı Kurtköy’de arazileri kapattı.
Sarıyer Dağlar Mahallesi’nde Halk Komiteleri oluşmaya
başladı. (Ömürtepe’de 70 ev yıkılacak) Ferahevler’de
yıkım olacak. Poligon Mahallesi’nde de yıkımdan
söz ediliyor.
Gültepe’de Yahya Kemal Mahallesi’nde Yavuz ve
Ergin sokakta 44 ev yıkılacak. Romanların neredeyse
50 yıldır oturdukları konduları yıkmak istiyorlar.
Spor Bakanı, Spor kulübü, kaymakamlık ve belediyenin
de içinde olduğu bir rant sözkonusu. Orada bir
spor kompleksi yapmak istediklerini söylüyorlar.
Bir taraftan da dışlayan, aşağılayan ve oradan
kovmak isteyen, ayrımcı, ırkçı ve şoven bir tavır
sözkonusudur. Kağıthane Belediyesi’yle görüşmeler
yapıldı. Halkevleri temsilcisi, Kağıthane Halk
Kültür Merkezi ve halkın temsilcisi bu görüşmeleri
yürütüyor. Başlangıçta bir ay önce zabıta ve polis
mahalleye gelip 15 gün içinde nüfus kağıtlarını
alıp burayı terkedeceksiniz diyerek halkı tehdit
etmişler. Bize başvurdular. Belediyeye gidip mahallenin
haklarını hatırlattık ve uygulamanın hukuk, ahlak
ve her açıdan uygunsuzluğunu dile getirdik. Bunun
üzerine tapu tahsisleri başlangıçta reddeden belediye
22 tapu tahsisli ve 14 tapu tahsilsiz ev olduğunu
kabul etti. Görüşmeler sonucunda, yol geçimini
engellediği söylenen ve halkın da rahatsız olduğu
iki evin yıkılması konusunda anlaşıldı. 6 Eylül
2005 tarihinde sabah 1500 kişilik polis kuvveti
ve zabıtalarla mahalleye geliyorlar. İki ev yıkılıyor.
Tam o sırada zabıta müdürü bağırarak emir veriyor
“hepsini yıkın”. Üçüncü eve gelindiğinde içinde
çocukları var. Mahalleli bu emri duyunca zabıta
ve polislere saldırıyor. Yani en doğal ve meşru
hakkını, direnme hakkını kullanıyor. Bu arada
psikolojik olarak öfkesinin yönünü tayin edemeyen
iki aile de evlerini yakıyor. Yıkım durduruluyor.
Bu olaydan sonra Kağıthane Belediye Başkanı bu
emirden habersiz olduğunu söylüyor.
Yahya Kemal Mahallesi Roman halkından 5 aile (diğerleri
paraları olmadığı için açamadı) yıkımın iptaline
ilişkin idari mahkemede dava açtılar. HKM Gültepe
Yahya Kemal Mahallesi halkının yanındadır ve yıkımlara
karşı mücadelesini sürdürecektir.
SB: Yıkımlara karşı mücadelenin salt belli
bölgelerde yaşayan insanların sorunu olarak kalmaması
için, sınıfın diğer katmanlarına ve emekten yana
tüm güçlere yönelik neler yapılabilir?
HKM: Yıkımlara karşı mücadelenin salt belli
bölgelerde (yıkım bölgelerinde) yaşayan insanların
sorunu olarak kalmaması için sınıfın diğer katmanlarına,
emekten yana olan güçlere yönelik onları konuya
duyarlı hale getirecek yollar ve yöntemler bulunmalı
ve mutlaka onlara da ulaşma hattı kurulmalıdır.
Örneğin biz Güzeltepe ile ilgili diğer yıkım bölgelerindeki
halk komitelerine, pek çok kuruma, yapıya durumu
anlattık. Onlara çeşitli yollardan uluşarak kendilerinin
de dayanışma içinde olunmasına, birlikte sesimizi
yükseltmeye yönelik ciddi çabalarımız oldu. Kısmen
bunu başarıyoruz.
Ayrıca klasik yöntemler olan afiş-bildiri-toplantılar,
etkinlikler de kullanılmalı. Konuya doğru yerden
ve bütünlüklü yaklaşmak bu konuda bize yol gösterecektir.
Ne yazık ki ateş düştüğü yeri yakıyor. Bu söz
elbette devrimciler için geçerli değil. Ancak
yozlaşma ve yabancılaşma o kadar had safhada ki
bu çalışma yaptığımız her mahallede tokat gibi
yüzünüze çarpıyor. Tam da bu noktadaki duyarsızlıklara
karşı umutsuzluk değil, mücadele etmenin gereği
daha çok ortaya çıkıyor.
SB: Yıkımlara karşı mücadelenin diğer
kitle çalışmalarına göre özgün yanları neler?
Öğrenci ya da işçi mücadelelerine göre daha karmaşık
bir toplulukla ilişki kurmanın zorlukları ve avantajları
neler?
HKM: Yıkımlara karşı mücadelenin diğer
kitle çalışmalarına göre avantajlı ve dezavantajlı
yanı mahallede karşınızda işçi, işsiz, esnaf,
öğrenci, çocuk, yaşlı, genç... hepsi var. Ve bütün
dezavantajları avantaja dönüştürecek yolları pratikte
öğreniyoruz. Çeşitli yörelerden ve farklı kültürlerden
insanlarla mücadele hattını örerken insan ilişkileri
çok büyük önem taşıyor. Olayın pek çok yönü var.
Onları tanımak, kendini, düşüncelerini doğru tanıtmak,
olup bitenleri ve nedenlerini doğru yaklaşımlarla
göstermek. Ve tabii asla ne kendimizi ne de onları
nesneleştirmemek. Konuya sadece yıkım süresi olarak
bakmamak. Bir yanı yaşanan sorunla ilgili yoğunlaşmak,
bir yanı kalıcı ilişkiler kurabilmek. Birlikte
kararlar almak. Değer vermek. Onlarla gündelik
yaşamın sorunlarını, hayatı mümkün olduğunca paylaşmak.
Bütün bunlarda ciddi bir emek, ekip çalışmaları
(kollektif çalışmaları) gerektiriyor. Yıkım bölgesinde
yıkımlara ilişkin; yıkım öncesi, yıkım direniş
ve yıkım sonrası yapılacakları ayrı ayrı ve aynı
zamanda bütünlüklü planlamak gerektiğini öğrendik.
Sürecin farklılıkları bu konuda pratiğe dönük
ve pratiğe dayanan sonuçlar çıkarmamızı sağlıyor.
Yıkım bölgelerindeki mücadelenin bir yanı da bilgilenmek,
öğrenmek, öğretmek, araştırmak, takip etmek, ilişkiler
kurmak büyük önem arzediyor. Çünkü mücadeleyi
sadece bir iki günlük direniş olarak görmek ilişkileri
sığlaştırıyor ve geçici kılıyor. Elbette en önemlisi
güven . Güven sağlamak da çok yönlü çalışmaya,
emeğe, ilgiye, açıklığa ve dürüstlüğe, halka değer
vermeye bağlı. Olanaksızlıklar bazen elinizi kolunuzu
bağlıyor. Ancak bunu da yenmenin yolunun yine
netlik ve açıklıkla paylaşmak olduğunu görüyoruz.
Kendi içinde farklılıklarla yaşayan insanlarla
ilişki kurarken en büyük zorluklardan biri de
kendi aralarında ortak bir mücadeleyle genellikle
ilk kez tanışmış insanların yaşadıkları problemler
oluyor. Bunu aşmak için yaşadığımız iki örnekte
de geniş toplantılar, dar toplantılar, birebir
sohbetler yapıyoruz. İşe yarıyor. Bazen bir yol
ve ciddi bir sabır gerektiriyor. Yani onların
gerçek sorunları üzerinden gerçek bir temas gerçekleşiyor.
Birbirlerine o kadar yabancılaşmışlar ki birlikte
konuşmanın, iş yapmanın, barikat kurmanın, birlikte
karar almanını hatta yemek yemenin, paylaşmanın
anlamını yaşatmak ve yaşamak hiç de kolay değil.
Bütün bunlarla birlikte yaşanılanların nedenlerini
göstermek vahşi kapitalizmle doğrudan ilişkisini
kurmak bizim de örgütçü yanımızı geliştiriyor.
Bir mahalleyi düşünelim, mahalle ve evler yaşayan
mekanlardır, gerçektirler. Orada herşey var. Yirmi
yaşındaki genç arkadaşımız mahalledeki ilkokul
çocuklarıyla oyun oynuyor yeri geldiğinde, kadınların
eşleriyle ve ezilmişlikleriyle ilgili sorunları,
kadınların ve erkeklerin birbirleriyle kavgalarını
anında çözmek zorunda kalıyorsunuz. Yeri geldiğinde,
işsizlik ve yoksulluk ve tabii bunun nedenlerini
anlatmak, duyulan öfkeyi bir hatta örme çabaları
ilişkinin biçimlenişinde önemli bir yer alıyor.
Ve tabii çözümler üretmek, çözüm üretme çabalarını
paylaşmak güveni sağlıyor.
Yıkım bölgelerinde bir mahalledeki mücadele hattında
temel ilkelerimiz, devrimci etik değerlerimiz
bize yol gösteriyor. Ancak onlar için hazır yol
formüller yok, deneyimler ve pratikler var. Sürekli
manevralar ve taktikler geliştirmek zorundayız.
SB: Güzeltepe direnişinden ortaya çıkan
dersler nasıl özetlenebilir? Bu direnişin özgün
yanları ve diğer yıkım alanlarına örnek teşkil
edebilecek yanları var mı?
HKM: Güzeltepe’de mahalleye ilk geldiğimizde
konuyla ilgili çok az şey biliyorduk. Ama öneminin
farkındaydık. İki ay kondulardaki insanları öncelikle
tanımaya, ilişkilerimizi geliştirmeye yönelik
yoğun çabamız oldu. Bir ekip kurarak gittik, ortak
toplantılar yaptık. Toplantılara gelmeyenlerin
sorunlarını anlamaya çalıştık. Bir de kime güvenip
güvenmeyeceğimizi tarttık. Bir komite oluşturduk.
Önce konuyla ilgili gecekondu mevzuatı, belediyenin
tavrı, ev sahipleri ve kiracıların durumu, olayın
kentsel dönüşüm projesiyle ilişkisini araştırdık.
Öğrendiklerimizi paylaştık. Onlara direnmenin
önemini yüzlerce kez anlattık. Kaba, sıkıcı ve
sadece ajitatif olmamaya dikkat ettik.
Ev sahiplerinin belediyeyle anlaştığını öğrendik.
Ev sahipleriyle aralarındaki çekişmeye çözümler
bulmaya çalıştık. Orada sorun şuydu. Askeri ücretle
geçinen ve işsizlikle boğuşan aileler evleri yıkıldığında
mevcut kiralarla başa çıkamayacak durumdalar,
yoksullar. Onlara barınma hakları olduğunu anlattık.
Devletin yükümlülüklerine dikkat çektik.
Artık istekleri belliydi. Hemen karşılarındaki
sosyal konutlardan uygun kira karşılığında ev
istiyorlardı. Sadaka istemiyorlardı. Son derece
meşru bir hak üzerinden mücadele hattımızı ördük.
Barikatlarımızı birlikte kurduk.
20 gün içinde iki direniş yaşandı. Yıkımı 2500
polisle gerçekleştirdiler. Gaz bombaları, panzerler
ve coplarla. Yıkımdan sonra otobüs durakları işgal
edildi. 9 aile sokaktaydı. Yine yanlarındaydık.
Kurumları ve mahalleliyi dayanışmaya çağırdık.
Diğer yıkım bölgelerindeki Halk Komitelerine destek
çağrıları yaptık. Gülsuyu halkı yaptıkları bir
eylemde Güzeltepe’yi selamladı. Okmeydanı, Bayramtepe
halkından ziyaretler gerçekleşti. Basının ilgisini
canlı tutmaya çalışıyoruz.
Bizde Güzeltepe Halk Komitesi’nden arkadaşlarla
Okmeydanı’na gidiyoruz. Birlikte yapabileceklerimizi
tartışıyoruz.
Son olarak TMMOB yönetimi ile görüştük. Durumu
anlattık. Mücella Yapıcı ve il sekreteri Meftun
Gürdallar Halk Komitesi’nden iki kişi ile Büyükşehir
Belediyesinden Emlak ve İstimlak Müdürü ile görüştüler.
Ailelerle birlikte belediyenin önünde bekledik.
Ve onbeş çocukla Görüşme sonrası TMMOB adına basın
açıklaması yapıldı. Sosyal konutlardan kiralık
yer göstermeyeceklerini söylüyordu, Emlak ve İstimlak
Müdürlüğü. Biz biliyoruz ki, emekçi halka açılan
bir savaştır bu aynı zamanda yaşamlarına bir saldırıdır.
TMMOB yetkilisi de gecekondu kiracılarının meşru
ve haklı isteğinin son derece anlamlı olduğunu
ve devletin bu haklı talebe duyarsız kalmaya devam
etmesi durumunda konunun en yakın takipçisi olacaklarını
açıkladı.
Güzeltepe’nin bir önemi de şudur, Tükiye’de kiracılar
ilk kez uzun ve bütünlüklü bir mücadele hattı
örmüştür. Güzeltepe’deki ailelerin mücadelesi,
talepleri ve sokaktaki direnişleri bütün yıkım
alanlarına örnek teşkil etmektedir. Kazanımları
da bütün kiracıları etkileyecektir. Devlet, bunun
farkındadır. Kazanım, emekçilerin, yoksulların
kazanımı olacaktır. Mücadelemizin kazanımı olacaktır.
SB: Gecekondu direnişleri, çoğu kez konduların
yıkıldığı noktada son bulur. Güzeltepe ise devamlılık
bakımından bir fark yarattı. Sizce, yıkımlara
karşı mücadelede direnişlerin devamlılığı nasıl
sağlanmalı?
HKM: Güzeltepe’nin özgün yanlarından biri
de direnişin yıkım sonrasında da devam etmesidir.
Bizim açımızdan durum açıktır. Yukarıda da belirttiğimiz
gibi yıkım alanlarında mücadele bir-iki güne sığdırılamaz.
Mahallenin ve durumun özgün yanları görülmeli
ve kurulan bağlar, ilişkiler uzun soluklu olduğu
unutulmadan güçlendirilmelidir.
Devamlılık, kurulan ilişkileri sağlamlaştırmaktan,
takip etmekten, çözüm üretmeye çalışmaktan geçiyor.
Zorluklar çıkıyor. Kopanlar, kopmak isteyenler,
yaşam güçlüğüne dayanamayanlar çıkıyor. Umutsuzluğa
kapılmadan, umutsuzluk telkin etmeden, durumu
lehimize çevirmenin yolları onlarla birlikte sabırla
aranmalıdır. Sizin sabrınız onlara da geçiyor.
SB: Yıkımlara karşı mücadele zaman zaman
çok sert çatışmalara dek ulaşabililıyor. Buna
karşın kitleden ve meşru zeminlerden kopmamak
için neler yapılabilir? Siz nasıl deneyimler yaşadınız?
HKM: Yıkımlara karşı mücadelede direniş
esnasındaki kurgu, kararlılık, planlama çok önemli.
Kitleden kopmamak, onlara rağmen birşeyler yapmaktan
geçmiyor. Herkesin aynı olmasını beklemek hayali.
Bunun için halkın güvenini kazanmış, etki gücü
olanlarla ve mümkün olduğunca geniş bir halka
ile birlikte kararlar almak, ikna etmek gerekiyor.
Barikat gecelerinde her an her şeye hazırlıklı
olmak ve A, B, C planları yapmak gerekiyor. Bir
örnek verelim. İkinci direnişte bir aile barikatların
kurulduğu gece eşyalarını taşıdı ve yanımızdan
ayrıldı. Tepki gördüler tabii. Ama biz sakinleştirdik
diğerlerini. Tepkimizi sakin göstermemiz ikna
temelindeki tavrımız, iki gün sonra aynı ailenin
duraktaki işgale katılmasını sağladı.
Günlerce nöbette kalırken kurduğumuz ilişkilerde
öğrendik bunları. Direnişteki kararlılığımızla
birlikte gaz bombalarından korunmak için bazı
ailelerin de yüzünü kapatması gerektiğini anlamasıyla
pekiştirdik ilişkilerimizi. Mahalledeki esnaf
ve diğer evlerin bazı anlardaki desteği anlamlıydı.
Ancak, mesafeyi çok da daraltmadık.
SB: Yıkım bölgelerinde doğal olarak çeşitli
devrimci hareketlerin şu ya da bu oranda güçleri
var. Bu güçlerin sıcak mücadele içinde birlikte
davranması nasıl sağlanabilir? Sizin bu konudaki
çabalarınız hangi aşamada?
HKM: Yıkım bölgelerinin çoğunda devrimci
hareketlerin bir-ikisi ya da birkaçı var. Direniş
anında pek çok sorun yaşanabiliyor. Biz yaşadığımız
pratikte bu sorunları olgunlukla, bazen zorlanarak
aşmaya çalıştık.
Ancak, asıl önemli olan mücadelenin merkezinde
bütünlüklü olarak yan yana durabileceklerin biraraya
gelmesi ve ortak bir mücadele hattı örebilmemizdir.
Yerellerdeki sorunlar pratik çalışmayla daha çok
ilgili, tabii bütünden tamamen bağımsız değil.
Ancak, özgünlükler taşıyabiliyor.
Yerellerdeki sorunları en aza indirebilmenin yolu
da merkezi bir organizasyondan geçiyor. Ancak,
bugünkü gerçeklik de bunun sınırlı olacağını gösteriyor.
Bu yönde ciddi çabalarımız var. Temmuz başında
BDSP’nin çağrısı üzerine yıkımlara ilişkin bir
platform girişimine katıldık. 1 Mayıs bileşenlerinin
hepsine çağrı yapılmıştı. ESP ve HÖC gelmedi.
Üçüncü toplantıda sadece üç-dört yapı ilişkilendiğinden
dolayı bu girişimin devamı sağlanamadı.
BDSP’nin önerisi ortak noktaların saptanıp yıkımlara
ilişkin ortak bir deklarasyon yayınlanması ve
bir miting yapılmasıydı. Bu miting için erken
olduğunu, öncelikle yanyana duruşu gerçekleştirmek
için mahalleler arasında bir dayanışma ve ortak
refleksler verebilme hattının örülmesi bunun için
de bazı pratik çalışmaların yapılabileceğini ve
bu arada konuya ilişkin yaklaşımların da tartışılabileceğini
belirttik.
Diğer yapılar gelmediği için toplantılar iptal
edildi.
Güzeltepe direnişinden sonra Kaldıraç yıkımlara
karşı ortak mücadele için neler yapabileceğimize
ilişkin birlikte çaba göstermemizi önerdi.
BDSP ve SODAP’ı çağırdık. Ortak görüşme ve toplantılar
yaptık. BDSP bütün 1 Mayıs bileşenlerini çağırmak
gerektiği düşüncesinden hareketle gözlemci olarak
katıldı. Biz yeni baştan önceki deneyimi yaşamamak
için bir çekirdek oluşturarak mahalle komitelerini
oluşturmak fikrinde birleştik.
Bağımız olan halk komitelerinden temsilcilerle
toplantılar düzenledik. Böyle bir temasa ve birlikteliğe
komitelerin ilgisi ve ihtiyacını gördük. Tam hesapladığımız
gibi olmasa da toplantıların çok yararı oldu.
Komite temsilcilerini çağırdığımızda değişik yapılarla
karşılaştık (örgütlü, örgütsüz temsilcilerle).
SODAP bu toplantılara düzenli katılmadı. Temsilcisiyle
görüşme aldık. Daha çok yerellere ağırlık verdiklerini,
çalışmayı zamana yaymak istediklerini söylediler.
Kaldıraç ile biz somut öneriler getirdik; herhangi
bir mahallede yıkım ve direniş olduğunda diğer
mahallelerde de bulundukları yerlerde refleks
geliştirmelerini, eylemler yaparak ortak bir sesin
yükselmesini sağlayacak mekanizmaları kurmak ve
organizasyonları yapabilmek, ortak paneller ve
basın açıklamaları düzenlemek ve belli bir mücadele
hattı örerek daha geniş katılımlı eylemler yapabilmek.
(miting gibi)
SODAP anlayış olarak farkının olmadığını ve çalışmalara
katılacağını belirtince halk komitelerinden temsilcileri
yeniden biraraya getirdik. (Aydos, Bayramtepe,
Güzeltepe, Okmeydanı, Sarıyer, Cambaztepe)
Sonuç olarak 2 Ekim 2005’de TMMOB’de bir bilgilendirme
toplantısı ve forum yapacağız. Buradan kararlar
çıkarmaya çalışacağız.
Bu arada çalışmalara TÖP de katılıyor.
BDSP farklı gündemleri olduğunu ve tepkiyi geliştirmek
ve iradelerin ortaklaştırılması gibi amaçlarının
olduğunu ve yine de çalışmalardan haberdar olmak
istediklerini belirtti.
Bütün bu çalışmalarda da gördük ki yıkımlar meselesi,
kentsel dönüşüm projesi meselesi yapılar açısından
farklı anlamlara sahip. Bazılarının gündeminde
değil. Bunları sadece kendi yerel ve genel çalışmalarını
yapmak istiyorlar. Bu işi zorlaştırmamak gerekiyor.
Biraraya gelebilenle ortak tavır geliştirme ve
birlikte davranmanın pratik adımlarını atmaya
çalışıyoruz.
SB: Bir yıkım bölgesinde, mahallede çalışmaya
başlarken hangi aşamaları araştırmak ve sorgulamak
gerekiyor?
HKM: Tabii bu iş ciddi bir alan çalışması
anlamına geliyor. Bizim pratikten edindiğimiz
deneyimlere göre yıkımlara karşı mücadele çalışması
sırasında öncelikle şu konularda iyi bir önsel
çalışma yapmak gerekiyor:
- Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamında yıkım yapılacak
(konut boşaltma + binaların kaldırılması, yıkılarak)
mahalle ya da ada hangi kuruma aittir?
- Belediye, Hazine, Milli Emlak, İSKİ, Karayolları,
Milli Savunma Bakanlığı, Devlete bağlı Vakıf,
Özel Arazi vb...
- Alanın hukuki statüsü, SİT Alanı, Vakıf Arazisini
İşgal vb...
- Yıkım sonrası hangi projeyle ne yapılacak, hangi
yasa ile ?
- Bu konuda hangi kurum talebi ve talimatıyla,
hangi yerel kurumlar harekete geçiyor? (Muhtarlık,
yerel belediye, emniyet vb...)
- Kurumlar, projeler ve talepler karşısında vatandaşın
konumu: Tapu sahibi, Tapu Tahsis Belgesi, kiracı.
- Yasal tapu almada İmar-iskan mevzuatına uygunluk/uygunsuzluk
durumu. Örneğin İskan izni var mı?
- Geçmiş imar aflarında yetkili kurumlardan “2000’lik
makbuz” denilen arsa satış belgesi alınmış mı?
- Tahliye belgesi iletilen vatandaş var mı? Muhtarlık
belge dağıtmış mı? Tarihi ve içeriği, kaç hane
gösteriliyor, tebliğ hangi yasaya göre hangi kurum
talebine dayanıyor?
- Vatandaş ilgili kurumlara başvurmuş mu? Avukat
tutulmuş mu? Görüşmelerde neler konuşulmuş, protokol
yapılmış mı? Sözlü vaat var mı?
- Tapu sahibine ödeme yapılmış mı? (duvardan çevre
hesabı yapılarak malzeme parası olarak üç milyar
- yirmi milyar arası ödeniyor.)
- Konutu yıkılana yeni konut gösterilmiş mi?
- Yıkım sonrası proje nedir? Bu projede vatandaşa
ne veriliyor? (örneğin spor tesisi, yeşil alan,
konut, eğlence- iş merkezi vb. içinde vatandaşa
yaşam alanı ayrılmış mı? Ayrılmamış ise bu itiraz-dava
nedenidir.)
- Halk örgütlülüğü ve direniş özelliği, gelişmesi
nasıldır?
- Vatandaşın sosyal durumları, iş ve aile durumları
vb. bilgileri...
- Bölge esnafının tavrı nasıldır?
- Ranttan yararlananlar kimlerdir?
- Bölgede okul, sağlık ocağı, fabrika vb. bilgileri...
SB: Yıkım bölgelerinde talepler ortaklaştırılabilir
mi? Bizim açımızdan bu taleplerin anlamı nedir?
HKM: Yıkımı parça parça yapıyorlar. Aynı
mahalleyi de parçalıyorlar. İnsanların da birlikte
hareket etmelerini önlemek için bireysel görüşmeler
yapıyorlar. Bireysel pazarlıklar sürdürüyorlar.
Her mahallede değişik rantlar var. Mahallenin
dokusuna göre tarz ve plan geliştiriyorlar. Bu
açıdan ortak tavır önemli. Mahallenin hatta mahalledeki
kiracı ve ev sahiplerinin durumu, özgünlükler
gözönüne alınmalı.
Bizim açımızdan halkın talepleri önemli. Bu talebi
ve mücadeleyi süreklileştirmek önemli. Herkese
insanca yaşanılır konut isteme talebi ortaktır.
Devlet, sadece mülk üzerinden hareket ediyor ve
en diptekiler hariç (Gültepe gibi) ev sahipleriyle
pazarlık yapıyor. Ve bundan da rant sağlıyor.
Halkı borçlandırıyor. Kiracılara hiçbir hak tanımıyor.
Yıkılacak alan toplamı çok geniş. Bu açıdan bakıldığında
projeye ilişkin emekçilere yönelik hak temelinde
bütün bir planlama yok. Sosyal konutların yetersizliğinden
sözediyorlar. Ev sahipleri de açıkta kalacak.
Sahtekar ve ikiyüzlü davranıyorlar.
Genellikle 775 sayılı gecekondu önleme yasasına
göre yıkımları yapıyorlar. Gecekondu mevzuatı
yasasına göre 1976’dan önce yapılan kondularda
ister ev sahibi, ister kiracı olsun devlet konut
tahsis etmek zorunda. İmar afları da var. Ancak,
kendi yasalarına da uymuyorlar.
Yıkıma yönelik dava açılabiliyor. Ancak, her yerde
farklı uygulamalar var ve zamanı geçti denilebiliyor.
Keyfi uygulamalar da söz konusu. Yasalar yetersiz.
Boşluklar var, tabir kitabına uyudurulabiliyor.
Sonuç olarak:
Bütün mahallelerde mimar, mühendis ve hukukçuların
desteğinde bilgilendirme toplantıları yapılmalı.
Sendikalarla ilişki kurulmalı ve rantçılara karşı
tavır almaları sağlanmalı.
Halk komitelerini biraraya getirecek çabalara
devam edilmeli.
Yıkım politikaları ve kentsel dönüşüm projesi
teşhir edilmeli, iptali istenmeli. Bu yönde baskı
oluşturacak geniş eylemlilikler örgütlenmeli.
İstanbul’un % 80’i imarsız, kaçak. Villalar kaçak.
Sahtekarlık teşhir edilmeli.
Büyükşehir belediyesi belediyecilik yapmıyor.
Devletin politikalarını, emperyalistlere peşkeş
çeken uygulamalarını hayata geçiriyor. Büyükşehir
belediyesi son günlerde İstanbul’un her yerine
“İstanbul’u Hiç Bu Kadar Renkli, Yeşil Görmemiştiniz,
Gökyüzünü Hiç Bu Kadar Mavi Görmemiştiniz” afişlerini,
pankartlarını asarak emekçi halkla dalga geçiyor.
Utanmıyorlar.
Bu projenin özüne bakarsak mahallelerin sosyal-kültürel-politik
dokusunu parçalıyorlar. Emekçileri çoğu kent sınırları
içinde gözüken ancak kentle bir ilgisi olmayan
yerlerde topluyorlar, bin adet toplu konut dairesini
de borçlandırarak mahallelerde ilk yıkılan on-beş
gecekondu sahibine pazarlayıp diğerlerinin sessizce
sıralarını beklemelerini istiyorlar. Amerikalı,
Avrupalı şirketler, Sabancı, Doğan Grubu, Koç
ve Eczacıbaşılar rant peşinde koşturuyorlar.
Yıkım politikası; özelleştirmelerden, işsizlikten,
yoksulluktan, esnek üretimden neoliberal politikalardan,
postmodern mimari uygulamalarından, hortum düzeninin
rant politikasından bağımsız değildir.
Mücadelenin bütünlüğünü görmek, emekçi mahallelerinin
birleşik örgütlü düzenini örmek sosyalist devrimcilerin
görevidir.
|