Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

33. Sayı - Eylül 2005

Sosyalist Barikat: Gecekondu yıkımları yaz boyunca emekçi mahallelerdeki gündemin en önemli maddelerinden biri oldu. Şu anda gelinen aşama ne? Hem yıkımcılar hem de yıkıma uğrayacaklar açısından tablo ne durumda?
Halk Kültür Merkezleri: Kentsel Dönüşüm Projesi adı altında İstanbul ve diğer büyük şehirler yeniden dizayn edilmek isteniyor. 25-30 yıldır sanayi kenti olan İstanbul’da (özellikle İstanbul’da) ucuz iş gücüne duyulan ihtiyaç emekçilerin İstanbul merkezlerine akın etmesini sağladı. Hiçbir sosyal ekonomik güvencesi olmayan insanlar başlangıçta alt yapıdan tamamen yoksun yerlerde kendi mekanlarını kurdular. Başka alternatifleri de yoktu zaten. Zamanla gecekondular hükümetlerin seçim politikalarında önemli bir yer tutmaya başladı. Gecekondulardaki emekçiler oy deposu olarak görülünce seçimden seçime verilen vaatler, tapular, tapu tahsis belgeleri, imar afları gündemleşti. Yarım yamalak oluşturulan alt yapı emekçilerin yaşamını kolaylaştırmaya yetmiyordu. Seçim ertesi unutulan vaadlerin ardından gelen yıkımlar gecekondu direnişleriyle yeniden yapılanıyordu. Binbir türlü emekle, direnişle oluşturulan mahalleler bugün daha bütünlüklü bir saldırıyla karşı karşıya. İstanbul başta olmak üzere büyük kentlerde artık ucuz iş gücüne ihtiyacın nitelikleri değişti. İşsizliğin alabildiğine çoğaldığı kentler finans merkezleri halini almaya başladı. İstanbul finans ticaret ve turizm merkezi, uluslararası bir eyalet olarak düzenlenmek isteniyor. Yoksul emekçiler için artık bu düzenlemenin adı sürgündür.
İstanbul’u aralarında paylaşan rantçılar işçi, emekçi mahallelerine panzer, cop, gaz bombalarıyla pervasızca saldırıyor. İstanbul artık yeni bir rant kentidir. Kentsel Dönüşüm Projesi aslında rantsal bir dönüşümü içermektedir. Dolayısıyla topyekün bir saldırıyla karşı karşıyayız.
Belediyenin faaliyetleri bu topyekün saldırının bir parçasıdır. B.Ş. Belediyesi ve yerel belediyeler devletin politikalarından bağımsız hareket etmemektedir. Projenin bütünlüğü halka açıklanmamaktadır. 85 bin ile 100 bin arası konut yıkılacak haberleri gazetelerde çıkmakta. Yıkım bölgeleri parça bazında verilmektedir.
Yıkımcılar açısından planlı ve programlı bir proje parça parça hayata geçirilirken evlerinden yaşamlarından edilen ve ya edilme tehditi altında olan emekçiler için insanca bir proje sunulmamaktadır.
Şimdi yıkım bölgelerindeki duruma kısaca bir göz atalım. Gülsuyu-Gülensu bölgesinde uzun soluklu bir mücadele sürüyor. Bölgede uzun süredir oluşturulan halk komitesi hem yaptığı eylemliliklere hem de verdiği hukuk mücadelesine, mahalleyi yeniden düzenlemek ve planlamak için belediye ile görüşmelerine devam ediyor ve son sözünü söylüyor: “Gülsuyu halka rağmen yıkılamaz”.
Aydos’ta 14 ev yıkıldı. (üç direniş yaşandı) direnişten sonra birlik planlara itiraz süreci yaratılmaya çalışılıyor.
Cambaztepe’de yıkmayacaklarını söylediler. Ancak yalan söylediler. Bir kısmı yıkıldı. Okmeydanı Kulaksız top sahasında 10 ev yıkıldı. Halk Komisyonu Okmaydanı temsilcileri yıkım bölgesinde 300 ada olduğunu, ada temsilcileri oluşturacaklarını söylüyorlar. Yeni örgütlenme modelleri oluşturuluyor. Okmeydanı’ında 114 dönüm üzerindeki evler yıkılacak.
Firuzköy-Yeşilkent Tokatlılar Mahallesi’nde de halk komiteleri oluşturulmuş.
Bayramtepe’de 48 ev yıkılacak. Ayazma yıkılacak. Olimpiyat Stadyumunun yanında gecekondu istemiyorlar.
Kurtköy’de yıkım gerçekleşti. Doğan Grubu formula yarışlarının yapılacağı Kurtköy’de arazileri kapattı. Sarıyer Dağlar Mahallesi’nde Halk Komiteleri oluşmaya başladı. (Ömürtepe’de 70 ev yıkılacak) Ferahevler’de yıkım olacak. Poligon Mahallesi’nde de yıkımdan söz ediliyor.
Gültepe’de Yahya Kemal Mahallesi’nde Yavuz ve Ergin sokakta 44 ev yıkılacak. Romanların neredeyse 50 yıldır oturdukları konduları yıkmak istiyorlar. Spor Bakanı, Spor kulübü, kaymakamlık ve belediyenin de içinde olduğu bir rant sözkonusu. Orada bir spor kompleksi yapmak istediklerini söylüyorlar.
Bir taraftan da dışlayan, aşağılayan ve oradan kovmak isteyen, ayrımcı, ırkçı ve şoven bir tavır sözkonusudur. Kağıthane Belediyesi’yle görüşmeler yapıldı. Halkevleri temsilcisi, Kağıthane Halk Kültür Merkezi ve halkın temsilcisi bu görüşmeleri yürütüyor. Başlangıçta bir ay önce zabıta ve polis mahalleye gelip 15 gün içinde nüfus kağıtlarını alıp burayı terkedeceksiniz diyerek halkı tehdit etmişler. Bize başvurdular. Belediyeye gidip mahallenin haklarını hatırlattık ve uygulamanın hukuk, ahlak ve her açıdan uygunsuzluğunu dile getirdik. Bunun üzerine tapu tahsisleri başlangıçta reddeden belediye 22 tapu tahsisli ve 14 tapu tahsilsiz ev olduğunu kabul etti. Görüşmeler sonucunda, yol geçimini engellediği söylenen ve halkın da rahatsız olduğu iki evin yıkılması konusunda anlaşıldı. 6 Eylül 2005 tarihinde sabah 1500 kişilik polis kuvveti ve zabıtalarla mahalleye geliyorlar. İki ev yıkılıyor. Tam o sırada zabıta müdürü bağırarak emir veriyor “hepsini yıkın”. Üçüncü eve gelindiğinde içinde çocukları var. Mahalleli bu emri duyunca zabıta ve polislere saldırıyor. Yani en doğal ve meşru hakkını, direnme hakkını kullanıyor. Bu arada psikolojik olarak öfkesinin yönünü tayin edemeyen iki aile de evlerini yakıyor. Yıkım durduruluyor. Bu olaydan sonra Kağıthane Belediye Başkanı bu emirden habersiz olduğunu söylüyor.
Yahya Kemal Mahallesi Roman halkından 5 aile (diğerleri paraları olmadığı için açamadı) yıkımın iptaline ilişkin idari mahkemede dava açtılar. HKM Gültepe Yahya Kemal Mahallesi halkının yanındadır ve yıkımlara karşı mücadelesini sürdürecektir.

SB: Yıkımlara karşı mücadelenin salt belli bölgelerde yaşayan insanların sorunu olarak kalmaması için, sınıfın diğer katmanlarına ve emekten yana tüm güçlere yönelik neler yapılabilir?
HKM: Yıkımlara karşı mücadelenin salt belli bölgelerde (yıkım bölgelerinde) yaşayan insanların sorunu olarak kalmaması için sınıfın diğer katmanlarına, emekten yana olan güçlere yönelik onları konuya duyarlı hale getirecek yollar ve yöntemler bulunmalı ve mutlaka onlara da ulaşma hattı kurulmalıdır. Örneğin biz Güzeltepe ile ilgili diğer yıkım bölgelerindeki halk komitelerine, pek çok kuruma, yapıya durumu anlattık. Onlara çeşitli yollardan uluşarak kendilerinin de dayanışma içinde olunmasına, birlikte sesimizi yükseltmeye yönelik ciddi çabalarımız oldu. Kısmen bunu başarıyoruz.
Ayrıca klasik yöntemler olan afiş-bildiri-toplantılar, etkinlikler de kullanılmalı. Konuya doğru yerden ve bütünlüklü yaklaşmak bu konuda bize yol gösterecektir. Ne yazık ki ateş düştüğü yeri yakıyor. Bu söz elbette devrimciler için geçerli değil. Ancak yozlaşma ve yabancılaşma o kadar had safhada ki bu çalışma yaptığımız her mahallede tokat gibi yüzünüze çarpıyor. Tam da bu noktadaki duyarsızlıklara karşı umutsuzluk değil, mücadele etmenin gereği daha çok ortaya çıkıyor.

SB: Yıkımlara karşı mücadelenin diğer kitle çalışmalarına göre özgün yanları neler? Öğrenci ya da işçi mücadelelerine göre daha karmaşık bir toplulukla ilişki kurmanın zorlukları ve avantajları neler?
HKM: Yıkımlara karşı mücadelenin diğer kitle çalışmalarına göre avantajlı ve dezavantajlı yanı mahallede karşınızda işçi, işsiz, esnaf, öğrenci, çocuk, yaşlı, genç... hepsi var. Ve bütün dezavantajları avantaja dönüştürecek yolları pratikte öğreniyoruz. Çeşitli yörelerden ve farklı kültürlerden insanlarla mücadele hattını örerken insan ilişkileri çok büyük önem taşıyor. Olayın pek çok yönü var. Onları tanımak, kendini, düşüncelerini doğru tanıtmak, olup bitenleri ve nedenlerini doğru yaklaşımlarla göstermek. Ve tabii asla ne kendimizi ne de onları nesneleştirmemek. Konuya sadece yıkım süresi olarak bakmamak. Bir yanı yaşanan sorunla ilgili yoğunlaşmak, bir yanı kalıcı ilişkiler kurabilmek. Birlikte kararlar almak. Değer vermek. Onlarla gündelik yaşamın sorunlarını, hayatı mümkün olduğunca paylaşmak. Bütün bunlarda ciddi bir emek, ekip çalışmaları (kollektif çalışmaları) gerektiriyor. Yıkım bölgesinde yıkımlara ilişkin; yıkım öncesi, yıkım direniş ve yıkım sonrası yapılacakları ayrı ayrı ve aynı zamanda bütünlüklü planlamak gerektiğini öğrendik.
Sürecin farklılıkları bu konuda pratiğe dönük ve pratiğe dayanan sonuçlar çıkarmamızı sağlıyor. Yıkım bölgelerindeki mücadelenin bir yanı da bilgilenmek, öğrenmek, öğretmek, araştırmak, takip etmek, ilişkiler kurmak büyük önem arzediyor. Çünkü mücadeleyi sadece bir iki günlük direniş olarak görmek ilişkileri sığlaştırıyor ve geçici kılıyor. Elbette en önemlisi güven . Güven sağlamak da çok yönlü çalışmaya, emeğe, ilgiye, açıklığa ve dürüstlüğe, halka değer vermeye bağlı. Olanaksızlıklar bazen elinizi kolunuzu bağlıyor. Ancak bunu da yenmenin yolunun yine netlik ve açıklıkla paylaşmak olduğunu görüyoruz.
Kendi içinde farklılıklarla yaşayan insanlarla ilişki kurarken en büyük zorluklardan biri de kendi aralarında ortak bir mücadeleyle genellikle ilk kez tanışmış insanların yaşadıkları problemler oluyor. Bunu aşmak için yaşadığımız iki örnekte de geniş toplantılar, dar toplantılar, birebir sohbetler yapıyoruz. İşe yarıyor. Bazen bir yol ve ciddi bir sabır gerektiriyor. Yani onların gerçek sorunları üzerinden gerçek bir temas gerçekleşiyor. Birbirlerine o kadar yabancılaşmışlar ki birlikte konuşmanın, iş yapmanın, barikat kurmanın, birlikte karar almanını hatta yemek yemenin, paylaşmanın anlamını yaşatmak ve yaşamak hiç de kolay değil. Bütün bunlarla birlikte yaşanılanların nedenlerini göstermek vahşi kapitalizmle doğrudan ilişkisini kurmak bizim de örgütçü yanımızı geliştiriyor.
Bir mahalleyi düşünelim, mahalle ve evler yaşayan mekanlardır, gerçektirler. Orada herşey var. Yirmi yaşındaki genç arkadaşımız mahalledeki ilkokul çocuklarıyla oyun oynuyor yeri geldiğinde, kadınların eşleriyle ve ezilmişlikleriyle ilgili sorunları, kadınların ve erkeklerin birbirleriyle kavgalarını anında çözmek zorunda kalıyorsunuz. Yeri geldiğinde, işsizlik ve yoksulluk ve tabii bunun nedenlerini anlatmak, duyulan öfkeyi bir hatta örme çabaları ilişkinin biçimlenişinde önemli bir yer alıyor. Ve tabii çözümler üretmek, çözüm üretme çabalarını paylaşmak güveni sağlıyor.
Yıkım bölgelerinde bir mahalledeki mücadele hattında temel ilkelerimiz, devrimci etik değerlerimiz bize yol gösteriyor. Ancak onlar için hazır yol formüller yok, deneyimler ve pratikler var. Sürekli manevralar ve taktikler geliştirmek zorundayız.

SB: Güzeltepe direnişinden ortaya çıkan dersler nasıl özetlenebilir? Bu direnişin özgün yanları ve diğer yıkım alanlarına örnek teşkil edebilecek yanları var mı?
HKM: Güzeltepe’de mahalleye ilk geldiğimizde konuyla ilgili çok az şey biliyorduk. Ama öneminin farkındaydık. İki ay kondulardaki insanları öncelikle tanımaya, ilişkilerimizi geliştirmeye yönelik yoğun çabamız oldu. Bir ekip kurarak gittik, ortak toplantılar yaptık. Toplantılara gelmeyenlerin sorunlarını anlamaya çalıştık. Bir de kime güvenip güvenmeyeceğimizi tarttık. Bir komite oluşturduk. Önce konuyla ilgili gecekondu mevzuatı, belediyenin tavrı, ev sahipleri ve kiracıların durumu, olayın kentsel dönüşüm projesiyle ilişkisini araştırdık.
Öğrendiklerimizi paylaştık. Onlara direnmenin önemini yüzlerce kez anlattık. Kaba, sıkıcı ve sadece ajitatif olmamaya dikkat ettik.
Ev sahiplerinin belediyeyle anlaştığını öğrendik. Ev sahipleriyle aralarındaki çekişmeye çözümler bulmaya çalıştık. Orada sorun şuydu. Askeri ücretle geçinen ve işsizlikle boğuşan aileler evleri yıkıldığında mevcut kiralarla başa çıkamayacak durumdalar, yoksullar. Onlara barınma hakları olduğunu anlattık. Devletin yükümlülüklerine dikkat çektik.
Artık istekleri belliydi. Hemen karşılarındaki sosyal konutlardan uygun kira karşılığında ev istiyorlardı. Sadaka istemiyorlardı. Son derece meşru bir hak üzerinden mücadele hattımızı ördük. Barikatlarımızı birlikte kurduk.
20 gün içinde iki direniş yaşandı. Yıkımı 2500 polisle gerçekleştirdiler. Gaz bombaları, panzerler ve coplarla. Yıkımdan sonra otobüs durakları işgal edildi. 9 aile sokaktaydı. Yine yanlarındaydık. Kurumları ve mahalleliyi dayanışmaya çağırdık. Diğer yıkım bölgelerindeki Halk Komitelerine destek çağrıları yaptık. Gülsuyu halkı yaptıkları bir eylemde Güzeltepe’yi selamladı. Okmeydanı, Bayramtepe halkından ziyaretler gerçekleşti. Basının ilgisini canlı tutmaya çalışıyoruz.
Bizde Güzeltepe Halk Komitesi’nden arkadaşlarla Okmeydanı’na gidiyoruz. Birlikte yapabileceklerimizi tartışıyoruz.
Son olarak TMMOB yönetimi ile görüştük. Durumu anlattık. Mücella Yapıcı ve il sekreteri Meftun Gürdallar Halk Komitesi’nden iki kişi ile Büyükşehir Belediyesinden Emlak ve İstimlak Müdürü ile görüştüler. Ailelerle birlikte belediyenin önünde bekledik. Ve onbeş çocukla Görüşme sonrası TMMOB adına basın açıklaması yapıldı. Sosyal konutlardan kiralık yer göstermeyeceklerini söylüyordu, Emlak ve İstimlak Müdürlüğü. Biz biliyoruz ki, emekçi halka açılan bir savaştır bu aynı zamanda yaşamlarına bir saldırıdır. TMMOB yetkilisi de gecekondu kiracılarının meşru ve haklı isteğinin son derece anlamlı olduğunu ve devletin bu haklı talebe duyarsız kalmaya devam etmesi durumunda konunun en yakın takipçisi olacaklarını açıkladı.
Güzeltepe’nin bir önemi de şudur, Tükiye’de kiracılar ilk kez uzun ve bütünlüklü bir mücadele hattı örmüştür. Güzeltepe’deki ailelerin mücadelesi, talepleri ve sokaktaki direnişleri bütün yıkım alanlarına örnek teşkil etmektedir. Kazanımları da bütün kiracıları etkileyecektir. Devlet, bunun farkındadır. Kazanım, emekçilerin, yoksulların kazanımı olacaktır. Mücadelemizin kazanımı olacaktır.

SB: Gecekondu direnişleri, çoğu kez konduların yıkıldığı noktada son bulur. Güzeltepe ise devamlılık bakımından bir fark yarattı. Sizce, yıkımlara karşı mücadelede direnişlerin devamlılığı nasıl sağlanmalı?
HKM: Güzeltepe’nin özgün yanlarından biri de direnişin yıkım sonrasında da devam etmesidir. Bizim açımızdan durum açıktır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi yıkım alanlarında mücadele bir-iki güne sığdırılamaz. Mahallenin ve durumun özgün yanları görülmeli ve kurulan bağlar, ilişkiler uzun soluklu olduğu unutulmadan güçlendirilmelidir.
Devamlılık, kurulan ilişkileri sağlamlaştırmaktan, takip etmekten, çözüm üretmeye çalışmaktan geçiyor. Zorluklar çıkıyor. Kopanlar, kopmak isteyenler, yaşam güçlüğüne dayanamayanlar çıkıyor. Umutsuzluğa kapılmadan, umutsuzluk telkin etmeden, durumu lehimize çevirmenin yolları onlarla birlikte sabırla aranmalıdır. Sizin sabrınız onlara da geçiyor.

SB: Yıkımlara karşı mücadele zaman zaman çok sert çatışmalara dek ulaşabililıyor. Buna karşın kitleden ve meşru zeminlerden kopmamak için neler yapılabilir? Siz nasıl deneyimler yaşadınız?
HKM: Yıkımlara karşı mücadelede direniş esnasındaki kurgu, kararlılık, planlama çok önemli. Kitleden kopmamak, onlara rağmen birşeyler yapmaktan geçmiyor. Herkesin aynı olmasını beklemek hayali. Bunun için halkın güvenini kazanmış, etki gücü olanlarla ve mümkün olduğunca geniş bir halka ile birlikte kararlar almak, ikna etmek gerekiyor. Barikat gecelerinde her an her şeye hazırlıklı olmak ve A, B, C planları yapmak gerekiyor. Bir örnek verelim. İkinci direnişte bir aile barikatların kurulduğu gece eşyalarını taşıdı ve yanımızdan ayrıldı. Tepki gördüler tabii. Ama biz sakinleştirdik diğerlerini. Tepkimizi sakin göstermemiz ikna temelindeki tavrımız, iki gün sonra aynı ailenin duraktaki işgale katılmasını sağladı.
Günlerce nöbette kalırken kurduğumuz ilişkilerde öğrendik bunları. Direnişteki kararlılığımızla birlikte gaz bombalarından korunmak için bazı ailelerin de yüzünü kapatması gerektiğini anlamasıyla pekiştirdik ilişkilerimizi. Mahalledeki esnaf ve diğer evlerin bazı anlardaki desteği anlamlıydı. Ancak, mesafeyi çok da daraltmadık.

SB: Yıkım bölgelerinde doğal olarak çeşitli devrimci hareketlerin şu ya da bu oranda güçleri var. Bu güçlerin sıcak mücadele içinde birlikte davranması nasıl sağlanabilir? Sizin bu konudaki çabalarınız hangi aşamada?
HKM: Yıkım bölgelerinin çoğunda devrimci hareketlerin bir-ikisi ya da birkaçı var. Direniş anında pek çok sorun yaşanabiliyor. Biz yaşadığımız pratikte bu sorunları olgunlukla, bazen zorlanarak aşmaya çalıştık.
Ancak, asıl önemli olan mücadelenin merkezinde bütünlüklü olarak yan yana durabileceklerin biraraya gelmesi ve ortak bir mücadele hattı örebilmemizdir. Yerellerdeki sorunlar pratik çalışmayla daha çok ilgili, tabii bütünden tamamen bağımsız değil. Ancak, özgünlükler taşıyabiliyor.
Yerellerdeki sorunları en aza indirebilmenin yolu da merkezi bir organizasyondan geçiyor. Ancak, bugünkü gerçeklik de bunun sınırlı olacağını gösteriyor.
Bu yönde ciddi çabalarımız var. Temmuz başında BDSP’nin çağrısı üzerine yıkımlara ilişkin bir platform girişimine katıldık. 1 Mayıs bileşenlerinin hepsine çağrı yapılmıştı. ESP ve HÖC gelmedi. Üçüncü toplantıda sadece üç-dört yapı ilişkilendiğinden dolayı bu girişimin devamı sağlanamadı.
BDSP’nin önerisi ortak noktaların saptanıp yıkımlara ilişkin ortak bir deklarasyon yayınlanması ve bir miting yapılmasıydı. Bu miting için erken olduğunu, öncelikle yanyana duruşu gerçekleştirmek için mahalleler arasında bir dayanışma ve ortak refleksler verebilme hattının örülmesi bunun için de bazı pratik çalışmaların yapılabileceğini ve bu arada konuya ilişkin yaklaşımların da tartışılabileceğini belirttik.
Diğer yapılar gelmediği için toplantılar iptal edildi.
Güzeltepe direnişinden sonra Kaldıraç yıkımlara karşı ortak mücadele için neler yapabileceğimize ilişkin birlikte çaba göstermemizi önerdi.
BDSP ve SODAP’ı çağırdık. Ortak görüşme ve toplantılar yaptık. BDSP bütün 1 Mayıs bileşenlerini çağırmak gerektiği düşüncesinden hareketle gözlemci olarak katıldı. Biz yeni baştan önceki deneyimi yaşamamak için bir çekirdek oluşturarak mahalle komitelerini oluşturmak fikrinde birleştik.
Bağımız olan halk komitelerinden temsilcilerle toplantılar düzenledik. Böyle bir temasa ve birlikteliğe komitelerin ilgisi ve ihtiyacını gördük. Tam hesapladığımız gibi olmasa da toplantıların çok yararı oldu. Komite temsilcilerini çağırdığımızda değişik yapılarla karşılaştık (örgütlü, örgütsüz temsilcilerle).
SODAP bu toplantılara düzenli katılmadı. Temsilcisiyle görüşme aldık. Daha çok yerellere ağırlık verdiklerini, çalışmayı zamana yaymak istediklerini söylediler.
Kaldıraç ile biz somut öneriler getirdik; herhangi bir mahallede yıkım ve direniş olduğunda diğer mahallelerde de bulundukları yerlerde refleks geliştirmelerini, eylemler yaparak ortak bir sesin yükselmesini sağlayacak mekanizmaları kurmak ve organizasyonları yapabilmek, ortak paneller ve basın açıklamaları düzenlemek ve belli bir mücadele hattı örerek daha geniş katılımlı eylemler yapabilmek. (miting gibi)
SODAP anlayış olarak farkının olmadığını ve çalışmalara katılacağını belirtince halk komitelerinden temsilcileri yeniden biraraya getirdik. (Aydos, Bayramtepe, Güzeltepe, Okmeydanı, Sarıyer, Cambaztepe)
Sonuç olarak 2 Ekim 2005’de TMMOB’de bir bilgilendirme toplantısı ve forum yapacağız. Buradan kararlar çıkarmaya çalışacağız.
Bu arada çalışmalara TÖP de katılıyor.
BDSP farklı gündemleri olduğunu ve tepkiyi geliştirmek ve iradelerin ortaklaştırılması gibi amaçlarının olduğunu ve yine de çalışmalardan haberdar olmak istediklerini belirtti.
Bütün bu çalışmalarda da gördük ki yıkımlar meselesi, kentsel dönüşüm projesi meselesi yapılar açısından farklı anlamlara sahip. Bazılarının gündeminde değil. Bunları sadece kendi yerel ve genel çalışmalarını yapmak istiyorlar. Bu işi zorlaştırmamak gerekiyor. Biraraya gelebilenle ortak tavır geliştirme ve birlikte davranmanın pratik adımlarını atmaya çalışıyoruz.

SB: Bir yıkım bölgesinde, mahallede çalışmaya başlarken hangi aşamaları araştırmak ve sorgulamak gerekiyor?
HKM: Tabii bu iş ciddi bir alan çalışması anlamına geliyor. Bizim pratikten edindiğimiz deneyimlere göre yıkımlara karşı mücadele çalışması sırasında öncelikle şu konularda iyi bir önsel çalışma yapmak gerekiyor:
- Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamında yıkım yapılacak (konut boşaltma + binaların kaldırılması, yıkılarak) mahalle ya da ada hangi kuruma aittir?
- Belediye, Hazine, Milli Emlak, İSKİ, Karayolları, Milli Savunma Bakanlığı, Devlete bağlı Vakıf, Özel Arazi vb...
- Alanın hukuki statüsü, SİT Alanı, Vakıf Arazisini İşgal vb...
- Yıkım sonrası hangi projeyle ne yapılacak, hangi yasa ile ?
- Bu konuda hangi kurum talebi ve talimatıyla, hangi yerel kurumlar harekete geçiyor? (Muhtarlık, yerel belediye, emniyet vb...)
- Kurumlar, projeler ve talepler karşısında vatandaşın konumu: Tapu sahibi, Tapu Tahsis Belgesi, kiracı.
- Yasal tapu almada İmar-iskan mevzuatına uygunluk/uygunsuzluk durumu. Örneğin İskan izni var mı?
- Geçmiş imar aflarında yetkili kurumlardan “2000’lik makbuz” denilen arsa satış belgesi alınmış mı?
- Tahliye belgesi iletilen vatandaş var mı? Muhtarlık belge dağıtmış mı? Tarihi ve içeriği, kaç hane gösteriliyor, tebliğ hangi yasaya göre hangi kurum talebine dayanıyor?
- Vatandaş ilgili kurumlara başvurmuş mu? Avukat tutulmuş mu? Görüşmelerde neler konuşulmuş, protokol yapılmış mı? Sözlü vaat var mı?
- Tapu sahibine ödeme yapılmış mı? (duvardan çevre hesabı yapılarak malzeme parası olarak üç milyar - yirmi milyar arası ödeniyor.)
- Konutu yıkılana yeni konut gösterilmiş mi?
- Yıkım sonrası proje nedir? Bu projede vatandaşa ne veriliyor? (örneğin spor tesisi, yeşil alan, konut, eğlence- iş merkezi vb. içinde vatandaşa yaşam alanı ayrılmış mı? Ayrılmamış ise bu itiraz-dava nedenidir.)
- Halk örgütlülüğü ve direniş özelliği, gelişmesi nasıldır?
- Vatandaşın sosyal durumları, iş ve aile durumları vb. bilgileri...
- Bölge esnafının tavrı nasıldır?
- Ranttan yararlananlar kimlerdir?
- Bölgede okul, sağlık ocağı, fabrika vb. bilgileri...

SB: Yıkım bölgelerinde talepler ortaklaştırılabilir mi? Bizim açımızdan bu taleplerin anlamı nedir?
HKM: Yıkımı parça parça yapıyorlar. Aynı mahalleyi de parçalıyorlar. İnsanların da birlikte hareket etmelerini önlemek için bireysel görüşmeler yapıyorlar. Bireysel pazarlıklar sürdürüyorlar. Her mahallede değişik rantlar var. Mahallenin dokusuna göre tarz ve plan geliştiriyorlar. Bu açıdan ortak tavır önemli. Mahallenin hatta mahalledeki kiracı ve ev sahiplerinin durumu, özgünlükler gözönüne alınmalı.
Bizim açımızdan halkın talepleri önemli. Bu talebi ve mücadeleyi süreklileştirmek önemli. Herkese insanca yaşanılır konut isteme talebi ortaktır. Devlet, sadece mülk üzerinden hareket ediyor ve en diptekiler hariç (Gültepe gibi) ev sahipleriyle pazarlık yapıyor. Ve bundan da rant sağlıyor. Halkı borçlandırıyor. Kiracılara hiçbir hak tanımıyor.
Yıkılacak alan toplamı çok geniş. Bu açıdan bakıldığında projeye ilişkin emekçilere yönelik hak temelinde bütün bir planlama yok. Sosyal konutların yetersizliğinden sözediyorlar. Ev sahipleri de açıkta kalacak. Sahtekar ve ikiyüzlü davranıyorlar.
Genellikle 775 sayılı gecekondu önleme yasasına göre yıkımları yapıyorlar. Gecekondu mevzuatı yasasına göre 1976’dan önce yapılan kondularda ister ev sahibi, ister kiracı olsun devlet konut tahsis etmek zorunda. İmar afları da var. Ancak, kendi yasalarına da uymuyorlar.
Yıkıma yönelik dava açılabiliyor. Ancak, her yerde farklı uygulamalar var ve zamanı geçti denilebiliyor. Keyfi uygulamalar da söz konusu. Yasalar yetersiz. Boşluklar var, tabir kitabına uyudurulabiliyor.

Sonuç olarak:
Bütün mahallelerde mimar, mühendis ve hukukçuların desteğinde bilgilendirme toplantıları yapılmalı.
Sendikalarla ilişki kurulmalı ve rantçılara karşı tavır almaları sağlanmalı.
Halk komitelerini biraraya getirecek çabalara devam edilmeli.
Yıkım politikaları ve kentsel dönüşüm projesi teşhir edilmeli, iptali istenmeli. Bu yönde baskı oluşturacak geniş eylemlilikler örgütlenmeli.
İstanbul’un % 80’i imarsız, kaçak. Villalar kaçak. Sahtekarlık teşhir edilmeli.
Büyükşehir belediyesi belediyecilik yapmıyor. Devletin politikalarını, emperyalistlere peşkeş çeken uygulamalarını hayata geçiriyor. Büyükşehir belediyesi son günlerde İstanbul’un her yerine “İstanbul’u Hiç Bu Kadar Renkli, Yeşil Görmemiştiniz, Gökyüzünü Hiç Bu Kadar Mavi Görmemiştiniz” afişlerini, pankartlarını asarak emekçi halkla dalga geçiyor. Utanmıyorlar.
Bu projenin özüne bakarsak mahallelerin sosyal-kültürel-politik dokusunu parçalıyorlar. Emekçileri çoğu kent sınırları içinde gözüken ancak kentle bir ilgisi olmayan yerlerde topluyorlar, bin adet toplu konut dairesini de borçlandırarak mahallelerde ilk yıkılan on-beş gecekondu sahibine pazarlayıp diğerlerinin sessizce sıralarını beklemelerini istiyorlar. Amerikalı, Avrupalı şirketler, Sabancı, Doğan Grubu, Koç ve Eczacıbaşılar rant peşinde koşturuyorlar.
Yıkım politikası; özelleştirmelerden, işsizlikten, yoksulluktan, esnek üretimden neoliberal politikalardan, postmodern mimari uygulamalarından, hortum düzeninin rant politikasından bağımsız değildir.
Mücadelenin bütünlüğünü görmek, emekçi mahallelerinin birleşik örgütlü düzenini örmek sosyalist devrimcilerin görevidir.



 


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Devrimci Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Nurtepe Mah. Cemre Sk. No: 2 Kağıthane-İstanbul