Son aylarda Başbakan Tayyip Erdoğan’ın doğru
dürüst yerinde oturduğu yok. Ya ABD’ye gidip konferanslara
katılıyor; ya Ortadoğu’da bir seminerde, toplantıda
görülüyor; ya da Moğolistan’da yay çekip ok atıyor.
ABD bürokrasisi içinde “Başkanın Özel Temsilcisi”
diye bir statü vardır; belli bir bölge ya da sorunla
ilgili görevlendirilen bu kişiler bir tür özel
elçi ya da bakan yardımcısı gibi davranırlar,
dolaşıp gezip Başkan’a rapor verir, onun kararlarını
da başka yerlere iletirler. Tayyip’in bölgede
üstlendiği rol de son zamanlarda bu statüyü andırmaya
başladı; tek bir farkla ama; o, Başkanın “Özel
Temsilcisi” değil, “Özel Uşağı” olarak ortalıkta
geziniyor. Görevi de, Büyük Ortadoğu Projesi’nin
taşeronluğu...
Bir Kez Daha BOP Üzerine...
Ortadoğu denilen bölge tarih boyunca ‘Eski Dünya’nın
kalbi oldu. Günümüzde de dünya hegemonyasını ele
geçirmenin yolu Ortadoğu’dan geçiyor. Çünkü emperyalist-kapitalizmin
en temel yaşam kaynağı olan enerjinin (petrol-doğal
gaz) yüzde 70’i Ortadoğu’da bulunuyor. BOP, petrol
ve doğal gazın bulunduğu tüm bölgeyi kapsıyor:
Cezayir’den Ortadoğu’ya, Kafkasya’dan Ortaasya’ya
kadar... ABD, bir çok stratejik amacını gerçekleştirebilmesinin,
ancak bölgeye istediği gibi yerleşmesi ile mümkün
olduğunu çok iyi biliyor.... ABD emperyalizminin
Türkiye, Suudi Arabistan vb. ülkelerdeki askeri
üsleri ile, Afganistan, Irak işgalleri, emperyalizmin
bölgedeki uzantısı olan Türkiye Oligarşisi ve
Siyonist İsrail rejimi sayesinde bölgeye yerleştiğini
söylemek mümkün. ABD emperyalizmi bölgedeki askeri
varlığının çekeceği tepkileri yumuşatmak, bölgede
gerçekleştireceği saldırıları meşru göstermek
için, NATO’yu bölgeye yerleştirmek istiyor.
BOP hakkında toplumun hemen hemen her kesiminden
farklı tepkiler ve açıklamalar geliyor. Bazı kesimler
BOP’sini büyük bir pişkinlikle yerden yere vururken,
BOP’un AB’ye girmemizi engellemek için ortaya
atıldığını iddia ediyorlar, onlara göre AB’ye
girersek ülkeye demokrasi gelecektir, vs. Burjuva
liberal kalemşörler, sol liberaller ve postmodern
kürt ulusal hareketinden oluşan AB’ci bu kesim;
“Tayyip Erdoğan siyasi misyonunu bitirmemek için
Avrupa nezdindeki misyonunu bitiriyor. Erdoğan,
siyasi misyonunu bitirmemek için BOP projesine
doğru kaymaya niyetlenecektir.” diyerek olayı
AB’ye taraf olup olmamak veya Başbakanın siyasi
misyonunu bitirmek istememesi üzerine açıklamaya
çalışmaktadır.
Hükümete ve İslamcı sermayeye yakınlığıyla bilinen
Yeni Şafak Gazetesi’nde ise: “ABD Başkanı George
Bush’un, Başbakan Erdoğan ile görüşmesinde gündeme
getirdiği, Amerika’nın yeni projesi, Büyük Ortadoğu
Projesi’nde Türkiye merkez konumunda ele alınıyor.
ABD’nin bu çerçevede Türkiye’den imam, vaiz, müftü
gibi yetişmiş din görevlilerinin Ortadoğu’ya gitmesini
istediği ortaya çıktı. ABD’nin bu projeyle üç
amaç belirlediği vurgulandı. Bunlar Müslüman ülkelerde
demokrasinin yaygınlaştırılması, serbest piyasa
ekonomisinin geliştirilmesi, radikal dini grupların
örgütlenmelerinin önlenmesi, ‘İslami terör’ kavramının
önüne geçilmesi.” deniliyor. Yeni Şafak açıkça
BOP’nin uygulanması durumunda Türkiye ve ABD’nin
ortak çıkarları olduğunu anlatmaya çalışıyor.
Büyük Ortadoğu Projesi Neyi Amaçlıyor?
ABD emperyalizmi 1990’ların başında ortaya attığı
YDD’yle zengin petrol, doğalgaz, maden kaynağı
olan aynı zamanda geniş doğal kaynakları ile sermayenin
yeniden üretimine büyük olanaklar sunan, geniş
yatırım ve pazar alanlarına sahip bu coğrafyaya
özel bir önem verdi. Kuzey Afrika’dan (Fas, Tunus,
Mısır) başlayarak Ortadoğu’ya (Suudi Arabistan,
Irak, İran) ilerleyen ve eski Sovyetler Birliği
ülkelerinden (Azerbaycan, Gürcistan, Türkmenistan,
Kazakistan vd.) geçerek Güney Asya’ya (Afganistan
Endonezya, Çin) kadar uzanan bu bölgede 22 ülke
ve yaklaşık olarak 500 milyona yakın insan bulunmaktadır.
Bütün bunlardan da anlaşılacağı gibi bu coğrafya
ABD emperyalizmi için hem büyük bir rant kapısı
demektir, hem de Kuzey Afrika, Güney Asya ve Ortadoğu’yu
içine alan coğrafyada diğer emperyalist ülkelere
(Özellikle Rusya ve Çin’e ) karşı hegemonik üstünlüğünü
daha da pekiştirmesi anlamına gelmektedir.
ABD Dışişleri Bakanı Condolezza Rice, “Bölgede
daha uzun kalacaklarını, Fas’tan Basra Körfezi’ne
kadar olan tüm Ortadoğu ülkelerinde siyasi ve
ekonomik değişimler yaşanacağını, Saddam Hüseyin
rejiminin son bulmasının, bölgedeki değişimi kuvvetlendirdiğini,
Arap aydınlarının, Arap hükümetlerinden eksik
olan özgürlük anlayışını tanımlamalarını istediklerini,
yeni bir Arap manifestosundan bahseden bölgesel
liderlerin, Arap ülkelerinde iç reformlara, daha
fazla siyasal paylaşıma ve ekonomik açıklığa destek
verdiklerini” söylerken ABD emperyalizminin bölgeye
dönük uzun vadeli planlarını da açıklıyordu.
BOP’un savunucularının en önemli iddiası ABD’nin
bölgedeki totaliter düzenlere son vererek modernizmi,
liberalizmi ve demokrasiyi getireceğidir. Modernizmden
kastedilen bölgenin tam anlamıyla kapitalizme
entegre edilmesidir, pazarların tüm potansiyelinin
kullanılmasıdır.
Gerçekte ise ABD emperyalizmi BOP’u, öncelikle
varolan mevcut durumunu, yani uzun zamandır elinde
bulundurduğu dünyanın jandarmalığı görevini, ama
aynı zamanda da giderek her geçen gün daha fazla
sarsılan emperyalistler arası hegemonik güç olma
konumunu onarmak, dünya hegemonyasını tekrar pekiştirmek,
bu hegemonyanın sürdürebilirliğini sağlamak için
ortaya attı. Dünyanın en önemli enerji kaynaklarının
üzerine oturması ABD emperyalizmine diğer emperyalistler
karşısında çok büyük bir avantaj, üstünlük ve
rekabet etme fırsatı verecektir. Bu proje ile
ABD Avrasya’da hakimiyetini kurma, bölge kaynaklarını
kontrol etme, bölge ülkelerini hizaya getirme,
hizaya getiremeyip denetleyemediği ülkeleri ise
düşman ilan ederek, tecrit ederek (ambargo uygulayarak,
ablukaya alarak) etkisizleştirmekte ve giderek
saldırma ve işgal etmek için zemin hazırlamaktadır.
Bunu sağlamak için gerekirse askeri güç de kullanmaktadır.
ABD bu proje ile Asya’daki ‘Şanghay Beşlisi’nin
(Hindistan, Pakistan ve İran’a gözlemci üyelik
statüsü verilmesi) büyüyüp gelişerek güç merkezi
olmasının kendi açısından tehdit oluşturacağını
düşündüğü için bu bloklaşmanın önünü kesmek istiyor.
Bu anlamda tabii 1990 öncesi dünya ve bölge statükolarına
göre biçimlenmiş eski toplumsal ilişkilerin tasfiye
edilmesi, kapitalizmin gelişimini engelleyen siyasal
yapıların dağıtılması zorunluluktur.
ABD emperyalizmi için BOP yeni sürece uyum sağlayamayan
yeni- sömürgelerdeki eski işbirlikçi yönetimlerin
suyu sıkılmış bir limon gibi bir kenara bırakılması,
gözden çıkaramadığı eski işbirlikçi yönetimlerin
hizaya getirilmesi, yeni işbirlikçi yönetimleri
kendi tarafına çekmek için havuç ve sopa politikasını
birlikte uygulaması, hatta saldırgan yanını daha
da pervasızlaştırarak arttırması, eski sömürgeci,
mandacı modelleri yeniden uygulamaya başlaması,
katliamcı bir politika izlemesi ve gerici faşist
yönetimlerin BOP’a ters düşmediği sürece desteklenmesi
anlamına gelmektedir. NATO Konseyi Daimi Üyesi
R. Nicholas Burns’da bütün bunları açıkça ifade
ediyor: “NATO’nun geleceğinin doğuda ve güneyde
olduğuna inanıyoruz. Bu da Büyük Ortadoğu’dur....
Hem kavramsal yönelimimizle, hem de askeri gücümüzle
doğuya ve güneye konuşlanmak zorundayız. .. NATO’nun
gelecekteki misyonu, krizleri önleme ve söz konusu
krizlere karşılık verme şeklinde olacaktır....
Yeni bir NATO inşa etmekteyiz....” Ortadoğu’ya
kan ve göz yaşı reva görülmekte. Düşük yoğunluklu
çatışma konsepti sürekli ve kalıcı bir hale getirilmek
istenmektedir.
Bugün için de uluslararası tekellerin çıkarlarının
garanti altına alınması, bölgenin toplumsal dokusunun
dönüştürülmesi için siyasi istikrarın sağlanması
gerekiyor. Bundan dolayıdır ki, ABD emperyalizmi
bir zamanlar ihtiyaç duyup müttefik olarak kabul
ettiği şu anki Arap yönetimlerininin bazılarını
tasfiye etmek istemektedir. Artık bu devletlerin
başında bulunan Şeyhler, Emirler, Krallar SSCB’nin
tarih sahnesinde olduğu dönemdeki değerlerini
yitirmişlerdir.
ABD emperyalizmi “Büyük Ortadoğu Projesi” kapsamında
başta Ortadoğu ülkeleri olmak üzere her yere müdahale
ediyor ve buralardaki ülkeleri ehlileştirmeye
çalışıyor. Irak’ın işgalinden sonra sıra Suriye
ve İran’a gelmiştir. Öte yandan, Ortadoğu’da Mısır,
Suudi Arabistan, Ürdün gibi ülkelerin başında
bulunan halk düşmanı gerici diktatörlükler düne
kadar işbirliği içinde oldukları emperyalist tekellerin
çıkarlarına ters düştükleri oranda, ya da yeni
süreçte neoliberal politikalara uyum sağlayamadıkları
sürece iktidarda kalabilme şanslarının olmadığını
bilmektedirler. Şüphesiz bütün bunların tümü ABD’nin
doğrudan hedefi olmayacaklardır; ABD’nin Afganistan
ve Irak’ta olduğu gibi gerektiğinde en şeriatçı-gerici
kesimleri kukla olarak kullandığı ve bu arada
demokrasi-kadın ve insan hakları gibi üzerine
çok demagoji yaptığı konuları hiç umursamadığı
bilinmektedir.
Erdoğan’ın Gezmeleri...
Tayyip Erdoğan (ve sadece o değil, asıl bu işin
öznesi olan Genelkurmay dahil Türkiye oligarşisinin
bütün kesimleri) işte tam da bu projelerin taşeronu
durumundadır. Üç günde bir yapılan dış geziler,
özellikle ABD ziyaretleri bunun içindir. ABD,
Türkiye ile “BOP” çerçevesinde pazarlıklar yapmaktadır.
Erdoğan’ın ABD ziyaretinin en önemli yanı Ortadoğu
ve Kafkasya’da gerçekleştirilecek savaşta Türkiye’nin
alacağı roldür. Ancak bu rolün ne olduğu yeterince
açıktır. Başbakan’ın gezisi boyunca üsler ve askerî
teknolojik işbirliği, ekonomik işbirliğinin geliştirilmesi
vb. gibi, konular sürekli olarak gündemdedir.
Erdoğan, ABD gezisi boyunca, ABD’li işadamları,
finans çevreleri, ABD Hazine ve Ticaret bakanları,
Dünya Bankası Başkanı Wolfensohn ve IMF Başkanı
Köhler ile görüşmüş ve gerekli taahhütleri vermiştir.
Türk-Amerikan İş Konseyi’nin Washington’daki yaptığı
konuşmada Türkiye’nin BOP’ta rol alacağını açıkça
ilan etmiştir.
Ayrıca Tayyip Erdoğan ABD gezisi sırasında şu
çok şikayet edilen “anti-Amerikan duygular”ın
önlenmesi konusunda da güvenceler vermiş, üstelik
bunun için “Türkiye’de Amerikan karşıtlığı marjinal
bir kesimi oluşturmaktadır” diyerek düpedüz yalan
söylemekten de çekinmemiştir. Böylece aslında
AKP’nin nasıl iyi kotarılmış bir emperyalist operasyon
olduğu, oligarşinin hantal ve yetersiz Ecevit
iktidarından neden kurtulmak istediği de bir kez
daha açığa çıkmaktadır.
Ilımlı İslam Üzerine...
Bütün bunlar olup biterken kullanılan kavramlar
da aslında o kadar önemli değildir. ABD emperyalizminin
temsilcilerinin sık sık “ılımlı İslam”dan söz
etmeleri, aslında projenin gerçek bir ayağını
ifade etmektedir. Fiziki saldırganlığın ve ABD’ye
“yardım-yataklık” etme işlevinin yanında Türkiye
oligarşisi, aynı zamanda bölgede ideolojik-politik
bir dayanak olarak düşünülmekte, Ortadoğu coğrafyasındaki
İslami gücün ehlileştirilmesi, emperyalist politikalara
uyumlu hale getirilmesi için bir sıçrama tahtası
olarak kullanılmaktadır.
Bu anlamda Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün
“Türkiye’nin ılımlı İslam diye bir şeye model
olmasını kabul edemeyiz” gibi sözleri, esasen
anlamlı ve samimi değildir. Kendisi de bizzat
NATO eğitiminden gelmiş, emperyalizmin çıkarlarının
savunucusu olan Özkök’ün projenin özüne hiçbir
itirazı yoktur; tersine bölgede daha çok işbirlikçi
görev almak konusunda AKP ile tamamen hemfikirdir.
Zaten daha sonraları, bu mesele de çözülmüştür.
Erdoğan’ın ABD gezisiyle birlikte herkes bu konuda
ağız değiştirdi. Çünkü Amerikan emperyalizmi BOP’un
yaşam bulması için Türkiye’ye bu görevi uygun
görmüştü ve de üstelik çok kararlıydı, kesinlikle
taviz vermiyordu. Büyük birader böyle olmasını
istiyorsa eğer, küçük biradere düşen görev de,
sofradan artan kemik artıklarından kapabildiği
kadarını kapmaya çalışmaktı. Görüşme sonunda Bush
şöyle diyordu: “Birçok konuda geniş kapsamlı bir
görüşme yaptık. Çünkü Türkiye ile Amerika arasında
önemli stratejik ilişkiler vardır. Başbakana,
büyük Ortadoğu girişimini desteklediği için teşekkür
ettim. Türkiye’de demokrasinin, bölge halkı için
örnek olduğunu düşünüyorum. Başbakana Türkiye’nin
Afganistan’daki liderlik rolü nedeniyle teşekkür
ettim. ..” Daha sonra Erdoğan da özellikle BOP
üzerine konuştuklarını ve anlaştıklarını açıkça
söyledi. Açıkça anlaşılıyor ki, Amerikan emperyalizmi
Ortadoğu’yu yeniden şekillendirebilmek için, Türkiye’ye
bir rol biçmiştir. Ve adı nasıl konulursa konulsun,
bu rol, ehlileştirilmiş bir İslami modelin yararlarını
göstermektir. Türkiye’nin temsil ettiği bu model,
‘Büyük Ortadoğu’nun ideolojik temeli işlevini
görecek, ABD emperyalizminin çıkarları doğrultusunda
Ortadoğu’nun coğrafi sınırlarını aşarak, Kuzey
Afrika, Kafkaslar ve Orta-Asya ülkelerini de içine
alan geniş bir çerçeveye oturtulmasını sağlayacaktır...
Bu açıdan ziyaret sonrasında Colin Powell’ın Türkiye’yi
“islam cumhuriyeti” olarak tanımlaması bir gaf
değil, projenin dillendirilmesidir.
Ayrıca, “Türkiye merkezli Büyük Ortadoğu Projesi”nin
“ılımlı islam”ın önüne büyük bir pazar açacağı
da bilinmektedir. AKP’yi destekleyen tüm şeriatçı
kesim (“medya”sından sermaye kesimlerine kadar)
“Büyük Ortadoğu Pazarı” hayaliyle “ılımlı islam”a
doğru yelken açmakta tereddüt etmemişlerdir. Böylece
“ılımlı İslam”cıların temel felsefe biçimini pragmatizm
oluşturmaktadır.... Sonuçta nereden bakılırsa
bakılsın, BOP, sıradan bir emperyalist politika
değil, kalıcı bir düzen yaratma projesidir ve
bu açıdan bütün Ortadoğu halklarını ilgilendirmektedir.
Ve tabii ki bu durum, bütün Ortadoğu devrimcilerine
ağır bir sorumluluk yüklemektedir. Bugünkü tarihsel
sorumluluk, Türkiyeli, Kürdistanlı, Filistinli
vd. devrimcilerin önüne Ortadoğu Devrimci Çemberi
sloganını kuru bir slogan olmaktan çıkarma, pratiğe,
yaşama geçirme görevini koymaktadır. Başta ABD
emperyalizmi olmak üzere bütün emperyalistlerin
ve yerli işbirlikçilerinin neoliberal saldırı
politikalarından, Büyük Ortadoğu Projesine varana
kadar, bütün gerici saldırı ve sömürü politikalarına
karşı Ortadoğu Halklarının ortak duruşunu ifade
eden Ortadoğu Devrimci Çemberi bugün çok daha
anlamlı ve anlaşılır bir slogandır. Bize düşense,
kendi coğrafyamızdan başlayarak bu devrimci atılım
ve dayanışmayı ilmek ilmek örmektir. Sonuçta kazanacak
olan emperyalistler ve kuklaları değil, Ortadoğu’nun
yoksul halkları olacaktır.
|