Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

31. Sayı - Temmuz 2005

Parti ve Kültür:
Devrimci Eğitimin Önemi Üzerine

Devrimci sosyalizm, içinden geçtiği bu süreçte mütevazı ama tarihsel-siyasal açıdan önemli adımlar atıyor. Yaşamdan ve mücadeleden öğreniyor, her adımı daha ileri adımlar için sentezliyor, güç biriktiriyor, umut ve güvenle yürüyor. Böylesi süreçlerde, mücadele ve örgütlü yaşamdan bir santim gerilemeden, çubuğu içe, özellikle iç eğitime bükmek anlam kazanıyor.
Bilindiği üzere, 2005 yılına devrimci sosyalizm, tüzük devrimciliği ve devrimci sosyalistlerin birliği ile girmiş, politik kampanyalarla, her alanda mücadeleyi ve güçleri büyütmeyi önüne hedef koymuştur. Elbette tüm bu adımlar üzerinden, partinin sağlamlaştırılması, güncel örgütsel taktik olarak ön plana çıkıyor. İşte, çubuğu içe, iç eğitime bükme, tam bu noktada önem kazanıyor, bu mütevazı adımların tarihsel ve siyasal değerini anlamlandırıyor.
Hemen belirtelim, partinin sağlamlaştırılmasının birbirine bağlı dört ana ekseni vardır: Bunlardan birincisi, ideolojik- teorik eksendir. Devrimci sosyalizm, bu alanda TDH’nin en ileri noktasında dururken, asıl gücünü bu kaynaktan alırken, mevcut kazanım ve düzeyle kendini sınırlamayacaktır.
Eleştirel yaklaşım parti birliği ve yaşamında esas yöntemdir, dogmatizm ve inkarcılık bize uzaktır, devrimci yenilenme her düzeyde ana yönelimdir. Marksizm-Leninizm, bu temelde KESİNTİSİZ DEVRİM 1-2-3’ten bugüne tüm birikimimiz, sadece parti yaşamımızda içsel olan eleştirel yaklaşımı değil, aynı zamanda ideolojik birliğimizi, yenilenme eylemimizin gücünü ifade etmektedir. Köksüzlük ve amaçsız bir arayış değil, tüm kazanımlara sahip çıkarak, herşeyi M-L ve devrim ile sosyalizme bağlayarak ileri adımlar atıyoruz. Ve bu adımı, ideolojik düzeyde, manifesto ve programla somutlaştıracağımız açıktır.
İkincisi, politik eksen. TDH ve onun bir parçası olan Devrimci Sosyalist Hareket, uzun yıllara yayılan yenilgi ortamında, özellikle de içsel zaaflara bağlı olarak sınıflar mücadelesinde kendi stratejik çizgisi temelinde müdahale edebilme yeteneğine sahip bir politik özne olma niteliğinden uzaktır.
Ancak bu kader değildir, devrimci sosyalizm, devrimci yenilenme temelinde politikleşmiş askeri savaşı ve devrimci halk hareketini örgütleme kararlılığındadır. Anti-emperyalist, anti-oligarşik Demokratik Halk Devrimi, sınıfsal-ulusal tüm çelişkilerin çözüm platformudur; bu çizgi üzerinden yürüyoruz. Politik mücadele kitle gösterilerinden, en üst biçimi olan sm’ye kadar çeşitlilik gösterir.
Ve ülkemiz açısından, sürekli kriz koşullarının varlığından ötürü ve egemen sınıfların pasifikasyon politikalarının kırılması için politik mücadelenin bütün biçimlerini bütünsel kullanmak zorunludur.
Ancak bir dizi nesnel ve özellikle de öznel nedenlerden dolayı bugün politik mücadele tek ayaklıdır, politik mücadeleyi iki ayağı üzerine dikmek, devrimci atılımı örgütlemek devrimci yenilenme sürecinin hedefidir. Her şey bu temelde ele alınır, bugünün birikimi ve mücadelesi bu hedefe yönelir.
Üçüncüsü, örgütsel eksendir. Proletarya ve halklara önderlik sorunu, iddialar ne olursa olsun uzun yıllardır yakıcı bir sorun olarak varlığını sürdürüyor.
Yani proletarya ve halklar ile devrimci sosyalizm dahil TDH arasında kalın bir mesafe vardır. Devrimci yenilenme süreci ve yukarıdaki hedeflere ulaşmak ancak kelimenin tam anlamı ile proletarya partisinin inşası ile mümkündür. Devrimci Sosyalist hareket, tüm birikimleri üzerinden, parti tarihimizin 3. dönemini başlatmak, yeniden inşa sürecini tamamlamak, dost ve düşmana bunu ilan etmek kararlığındadır. Ve bu süreç ancak Leninist partinin ilke ve işleyişinin,her alan ve ilişkide cisimleşmesi ile adımlanacaktır. Tüzük, bu sürece kılavuzluk edecek, güçlü bir teorik-siyasal zeminden beslenerek devrimci rolünü oynayacaktır.
Dördüncüsü, kültürel eksendir. Tüm bunlar sosyalist kültürle ele alınıp, örgütlenirse anlamlıdır. Devrimcilik yaşam biçimidir, boş zamanlarda yapılan iş değil, beklenti ve çıkar hiç değil. Toplumsal çürüme, feodal, yarı feodal, kapitalist ilişki ve kültür biçimleri bireyi hiçleştirmekte, parçalayıp düzene bağlamaktadır. Kendine, emek ve değerlerine yabancılaşan, bencilleşen ve acımasızlaşan birey, ancak devrimci mücadele içinde siyasallaşır, özgürleşir, insanlaşır.
Devrim sadece mevcut kapitalist düzeni yıkma eylemi değil, bununla birlikte yabancılaşan bireyi özgürleştirme eylemidir. Sosyalist kültür, daha önceki tüm kültürlerin demokratik öğelerini yeniden, daha üst bir düzeyde sentezler, insanlığın önünü açar. Sosyalist kültür ‘halkın kültürü’ değildir, sosyalizmin tüm değerlerini (paylaşım, eşitlik, dayanışma, toplum ve sınıfın çıkarlarını koruma, özgürlük, adalet vb.) içeren kültürdür. Yeni tip insan sosyalist kültürü yaşamda somutlaştıran, devrim ve sosyalizm için savaşan insandır. Düzene tavır almak yetmez, bunu sosyalizmle bütünleştirmek anlamlıdır. ‘Devrim için savaşmayana komünist denmez’ sözü tüm bunları içerir; bundan devrimci kurtuluşçu için bu söz yaşam biçimidir.
Bu dört eksen birbirinden koparılamaz, iç içe diyalektik bütünü oluşturur. Partinin sağlamlaştırılması, yeniden inşa sürecinin tamamlanması, devrimci atılımın gerçekleşmesi, bu dört eksenin örgütlenmesine bağlıdır. Tüm adımlar buna hizmet etmelidir, etmektedir.
Politik kampanyalar, bu kampanyaların olumlu ve olumsuz yanlarının özümlenmesi, daha ileri adımlar için güç biriktirip umutla ileri, bir adım daha öne atılınması, bu açıdan tartışılmaz önemdedir.
Mücadele ile örgütlenme karşı karşıya konulamaz, birbirinden kopuk önceliklere sahip değildirler. Örgütlenmeye hizmet etmeyen mücadele, mücadeleyi büyütmeyen bir örgütlenme anlamlı değildir. Ve örgütlenme-mücadele kitlelere dönüktür, kitlelerden soyut ne mücadele, ne de örgütlenme olur.
Politika devrim içindir, devrim örgütlü kitlelerin eseridir. Kitlelerin gündemi ile buluşmayan, onlara yol gösterip önünü açmayan bir politika, bu arada politik kampanya gerçek işlevini yerine getiremez. Dikkat edilirse görülecektir; kitlelerin gündemi ile devrimci ve sol hareketin gündemi, hatta Kürt ulusal hareketinin gündemi ile işçi ve emekçi halkın gündemi önemli ölçüde birbirinden farklıdır. Zaten sık sık vurguladığımız gibi TDH ile kitleler arasındaki ‘mesafe’de bundandır.
Daha da ayrıştırırsak, tek tek devrimci ve sol yapıların gündemi, genel olarak TDH’nin gündemi, kitlelerin gündemi ile buluşmak zorundadır. Bunun için, kapalı devre çalışmalar değil, örgütsel ihtiyaçlar üzerinden gündem ve politikalar belirleme değil, kitlelerinin gündem ve talepleri üzerinden politikalar belirlenmeli, bu arada politik kampanyalar bu temelde örgütlenmelidir.
Devrimci sosyalizmin, ‘İşsizlik ve Yoksulluğa Karşı Mücadele’ kampanyası, kendi özel gündemi ve klasikleşmiş gündemlerden (8 mart, 21 mart Newroz, 1 Mayıs) kopmadan ele alınması, bu açıdan önemlidir, kitlelerin gündemine sınırlıda olsa müdahale ve kitlelerin gündemi ile devrimci sosyalizmin gündemi arasında bağ kurma çabasıdır. Kendiliğindenci kitle hareketinin, neo-liberal yeniden yapılandırma sürecinde önemli ölçüde geride kaldığı, burjuvazinin ideolojik hegemonyasının etkisinde ve amorf karakterli kitle hareketi devrimci ve sol hareketle mesafelidir. TDH tüm iç zayıflılıklarına karşın toparlanma eğilimindedir.
İradi ve örgütlü mücadele olmadan tek bir adım bile atılamamaktadır. Buzu kırmak, yolu açmak, açılan gedikleri büyütmek için, bu çaba veya hamlenin somut karşılığı zayıf da olsa, siyasal değeri anlamlıdır.
Elbette bu kampanyalar tek ayaklı ve birçok iç ve nesnel süreçten kaynaklı zayıflıklar içermektedir. Böyle de olsa ileri bir adımdır; her şey tam bir nesnellikle ele alınıp, kendimize yönelik iç zayıflıkların üzerine tereddütsüzce gidip adımları güçlendirmek için çubuğu, yukarıda ifade ettiğimiz gibi, içe, iç eğitime bükmek gerekmektedir.

Eğitim, Sürecimize ve Devrime Hizmet Etmelidir
Türkiye Devrimci Hareketi (TDH) uzun yıllara yayılan yenilgi ve bu yenilginin sonuçlarından tümden kurtulmuş değildir. 12 Eylül yenilgisi ve bunu takip eden reel-sosyalizmin çözülmesi üst üste düşmüş, genel bir karakter gösteren sosyalist hareketin krizi her alana yansımıştır. TDH zaman zaman toparlanma içinde olmuş, ama içsel zaaflarını aşamamış, 1996 1 Mayısını sembolik bir işaret olarak belirlersek, sürekli gerileme içinde olmuş, 19 Aralık saldırısı ile adeta dibe vurmuştur. Ancak son yıllarda toparlanma içindedir. 2005 1 Mayısı bu yönde önemli veriler sunmaktadır. Böyle de olsa TDH işçi ve emekçi sınıflara öncülük etmekten uzaktır, bu sorun hala tam ve gerçek anlamı ile çözülememiştir. Sol ve devrimci hareket, liberal ve dogmatik kesimleri ile bu sorunu çözmekten uzaktır; iddiaları ne olursa olsun öncülük sorununu çözecek dinamizmden ideolojik-politik-kültürel açıdan uzaktırlar.
Bütünsel devrimci yenilenme eylemi ile devrimci sosyalizm, bu göreve taliptir, iddia ve amacı budur. İddia ve amacı olmayanların böylesi kapsamlı görevi omuzlaması mümkün değildir; bu hedefe adım adım yürünecektir. Lenin’in ifade ettiği gibi, öncü bir parti en ileri teori ile donanmalıdır.
İleri ve devrimci Marksist teori ile donanmamış bir parti, kimi başarılar elde etse de, öncülük rolünü gerçek anlamı ile oynayamaz, hele de sosyalist hareketin ‘teorik kriz’ dahil genel krizini aşma yönünde samimi bir çabayı temsil edemez. Devrimci yenilenme, bu eylemin önemli bir parçası olarak ideolojik-teorik yenilenme, tıpkı Lenin’in 20.yüzyıl başında yaptığı gibi, Lenin’in yöntemi ile devrimci Marksist zeminde, yeniden üretilmek zorundadır. Evrensel boyutta olan bu göreve, kendi alanında devrimci sosyalizm taliptir.
Devrimci sosyalizm bu dinamizme sahiptir. Her şeyden önce tıkanıklık veya krize karşı ana hatları belirlenmiş devrimci yenilenme eylemine, yönelimine sahiptir. Yani bir yön belirsizliği veya arayışı içinde değildir, net ve belirlenmiş hedeflere yönelmiştir. İkinci olarak, devrimci Marksizm’in yöntemi olan eleştirel yaklaşım parti yaşamında içseldir. Dogmatik ve nihilist olmayan, inkar değil aşma eylemini içeren bu yöntem, devrimci yenilenme eyleminde önemli bir silahtır. Üçüncü olarak, samimidir, tutarlıdır, özgücüne güvenir, devrim ve sosyalizmin çıkarlarını her şeyin üstümde tutar vb.; böyle bir politik tarzın sahibidir. Dördüncü ve konumuzla birinci dereceden önemi açısından, TDH’nin en ileri ideolojik-teorik birikimine, bu temelde kavramsal çerçeveye sahiptir. Bu soyut, kuru bir iddia değildir; devrimci sosyalizmin literatürünü, her hangi bir liberal veya dogmatik sol yapı (yada yapılar) ile karşılaştırdığımızda gerçek anlaşılacaktır. KESİNTİSİZ DEVRİM 1-2-3, ŞAFAK YARGILANAMAZ 1-2, MAHİR VE DEVRİM, SOSYALİZM SORUNLARI DOSYASI, DEVRİMCİ YENİLENME YAZILARI, çeşitli süreçlerde yazılan PARTİ VE KÜLTÜR, ULUSAL SORUN, GÜNCEL POLİTİK DEĞERLENDİRMELER (ki, önemli bir kısmı tüm BARİKAT’lar da ve diğer belgelerde vardır) vb. önemli bir birikimi, ideolojik-teorik gücümüzü ifade etmektedir. Bu önemli bir güçtür, en önemli varlık koşulumuzdur; buna dayanarak ileri adımlar attığımız, bu adımları hızlandıracağımız açıktır.
İşte eğitim öncelikle bu hedefe yürüyüşte, bu birikim ve kavramsal çerçevenin özümsenmesine, kadro ve savaşçıların bu ideolojik-teorik çerçeve ile donanmasına hizmet edecektir. Lenin’in işaret ettiği öncü parti-öncü kadro ve ileri teori ilişkisi ancak böyle kurulabilir. Öncü teori ve ideoloji, sadece temel ve öncü-kurucu kadrolar ile sınırlı olursa, ne o parti öncülük aşamasına ulaşabilir, ne de öncülük için zorunlu olan parti içi demokrasi yaşamda gerçek işlevine kavuşur.
Sadece bu değil. Büyük düşünmeyen, az olanla yetinen, ufkunu körelten, büyük bir davanın savaşçısı olamaz. 21. yüzyıl, tarihsel ve fiziksel olarak gelişmesinin sınırlarına varmış/varmakta olan tüketen kapitalizmin değil, sosyalizmin olacaktır. Ekim devrimi ve tüm devrimler, 20. yüzyıla damgasını vurmuş, yaşanan ‘geriye düşüş’e rağmen, 21. yüzyılda sosyalizm için önemli birikim ve kazanım yaratmıştır. Bilimsel sosyalizm anlayışı ve projesi, sadece kapitalizmin devrimci eleştirisi üzerinden değil, bu sosyalizm deneylerinin eleştirisi üzerinden de zenginleşecektir. Bu eleştiri ve dersin birisi, diğer eleştirilerin yanı sıra, sosyalist hareketin ve 21. yüzyılda sosyalizmin yeni ve daha ileri bir düzeyini, bilimsel aydınlanmayı yaratmak zorunda olmasıdır. Tek süreç, hamle vb. değil, bilim-felsefe-siyaset-ekonomi-kültür tüm alanları kapsayan uzun süreçleri, bir dizi hamleyi içerir Sosyalist Aydınlanma. Devrimci sosyalizm, bu kapsamlı sürecin bir parçası olarak, aynı zamanda 21.yüzyılda devrim ve sosyalizmin eylem kılavuzu olarak, ideolojik yenilenmenin ilk adımı olarak, yukarıda işaret ettiğimiz birikim ve ideolojik birliğimiz üzerinden, MANİFESTO ve PROGRAM hedefini belirlemiştir. Ve, bu çalışmalar, tüm parti ve cephelilerin özne olma bilinci ile katılımlarını içerecekse, mekaniklikten ve idealize etmekten uzak olarak, bu yönde örgütlü katılımı, örgütlü emeği içermesi gerektiği açıktır. O halde mevcut ideolojik-teorik birikimi, kadro ve savaşçıların özümsemesi eğitimin bir parçasıdır; diğer yandan, bunun üzerinden, yakın hedefimiz olan MANİFESTO ve PROGRAM çalışmalarına hizmet edecektir.
Devrimci iç eğitimi iki düzeyde ele almalıyız. Birbirini bütünleyen iki düzey, parti yaşamında içsel, süreklidir. Yani, aşağıda özce ele alacağımız bu iki düzeyi, geçici, günlük, kısa süreli vb. değil, bu vesile ile çubuğu iç eğitime büksekte, sürekli, yaşam biçimi haline getirmek anlamlı olandır. Devrimcilik herhangi bir tercihten öte yaşam biçimidir, devrimci eğitim içsel ve süreklidir.
Devrimci eğitimin birinci düzeyi ideolojik-teorik düzeydir. Bu alanda, devrimci sosyalizm, yönünü geleceğe çevirirken, iki kaynaktan beslenir, güç alır. Birinci kaynak M-L’dir, ikincisi ise yukarıda işaret ettiğimiz devrimci sosyalist hareketin öz kaynağıdır. Bu kaynaklar bir okuldur. Bu okulda ‘mezun olmak’, ‘yorulmak’, ‘ara vermek’ vb. yoktur. Bu okulun öğretmenleri; Marx, Engels, Lenin, Stalin, Mao, Ho Chi Minh, Giap, Fidel, Che, Mahir, vd. devrimci önderlerdir... Bu okulda ‘mutlak doğru’ yoktur, her bir öğretmen aynı zamanda bu okulun öğrencisidir, zaman ve mekana bağlı olarak, kiminin az, kiminin çok hataları vardır. Bizler bu okulun öğrencileri, hem de çalışkan öğrencileri olmak zorundayız. Bu okulun çalışkan öğrencileri olamazsak, ne yeni sürecin ihtiyaçlarına yanıt olabiliriz, ne devasa bir görev olan devrimci maksizmin yeniden üretimini başarabiliriz, ne sosyalist hareketin kriz ve gerilemesini aşabiliriz, ne de devrimci yenilenme eylemi ile devrimi başarabiliriz.
Devrimci sosyalizmin hiç bir ideolojik-teorik açılımı, devrimci marksizmle çatışmaz; o, süreklilik içinde kopuş diyalektiği içinde, zaman ve mekana bağlı olarak kendi tezlerini oluşturur. Eğitim konularımızı ifade eden tüm başlıklar; ‘yeni sürecin ana çizgileri’, ‘devlet, sınıf, dünya vb’, ‘ulusal sorun’, ‘parti, kadro, mücadele’, ‘devrim’, ‘sosyalizm’ vb. konular, M-L ile güçlü bağlar kurularak anlaşılabilir. Yeni tarihsel süreci anlamak istiyorsak, ‘Kapital’ (Marks), ‘Emperyalizm’ (Lenin), ‘Kesintisiz Devrim’, ‘Şafak Yargılanamaz’ vb... anlamamız, kavramamız ve içselleştirmemiz gerekmektedir. Devleti anlamak, sadece devrimci sosyalizmin bu konudaki yazıları ile sınırlı kalarak mümkün değildir; bunların yanı sıra, örneğin ‘Devlet ve ihtilal’ (Lenin) ve ‘Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni’ (Engels) mutlaka sıkı incelenmelidir. Ulusal sorun, Lenin ve Stalin dışında düşünülemez.
Devrim ve program sorunu, ‘İki Taktik’, ‘Nisan Tezleri’, 1928 3.Enternasyonal programı, ‘Gotha ve Ertfurt programı eleştirisi’, ‘Manifesto’ vb yanı sıra ‘Mahir ve Devrim’ vb. ayrı ele alınamaz. Parti ve kadro sorunu, devrimci sosyalizmin açılımları ile Marks, Lenin, Stalin vb. çözümlemeleri bütünsel ele alınarak anlaşılır. Örnekleri çoğaltmak mümkün.
Devrimci eğitimin ikinci düzeyi, pratik-örgütsel düzeydir. Bizler dünyayı yorumlayanlar değil, devrimcileştiren pratikle değiştirenleriz. Tüm bürokratik, ekonomist, insana yabancılaşmış sosyalizm anlayışlarını reddeden, proletaryanın kurtuluşunu insanlığın kurtuluşuna bağlayan, insanın bütünsel gelişimini hedefleyen, diktatörlüğü proletarya demokrasisi için uygulayan, kitlelerin söz ve yetkisini iktidarı ile somutlaştıran bilimsel sosyalistleriz. Bizim için, ‘kişi kültü’, kutsal ve tapınacak nesneler, kişiler, cemaatleşmiş ilişkiler vb. yoktur; biz, devrim ve sosyalizmin çıkarlarını her şeyin üstünde tutan, mülkiyetçi tüm anlayış ve davranışları reddeden, özgür ve eşit bir yaşamı parti birliğinde somutlaştıran, siyasallaştıkça özgürleşen, özgürleştikçe devrimci kurtuluş için savaşan partinin savaşçılarıyız. Örgütsüz milyonlar hiçbir şeydir, örgütlü onlar, yüzler, binler ise çok şeydir. Örgütlü olmak; bir disiplin içinde, belirli kurallara bağlı olarak, birbirine uyumlu, birbirini tamamlayan davranışlarla hedefe yürümektir. Eleştiri ve özeleştiriyi, disiplin ve demokrasiyi, başta iç illegalite olmak üzere tüm kuralları özgürleşme eylemi ile parti yaşamında bütünleştirmektir.
Doğru sandığımız çok şey yanlıştır; çünkü, mevcut toplumsal, siyasal, kültürel ilişkiler, geleneksel ilişki ve alışkanlıklar, ‘yanlış bilinç’, davranış ve düşünme kalıpları üretiyor. Birçok biçimi, kalıbı önümüzde hazır buluyor, eğer yeterli ölçüde sorgulamıyorsak, bunları ‘doğru’ olarak benimsiyoruz.
Önyargı, biçim ile öz arasında doğru ilişkiler kuramama, özne olamama, her şeyin merkezine kendi dar dünyasını koyma, parçaya takılıp bütünü anlayamama, sekter veya olumsuzluklarla uzlaşma tavırları, dedikodu, ilke ile tutuculuğu veya tersten akılcılık ile pragmatizmi karıştırma, eleştiriyi küfür, özeleştiriyi küçüklük sanma, kapris, sorumsuzluk, boş boğazlık, didişmecilik, bireysel çıkar vb. ile örgütsel işleyişi ve ilişkileri tahrip etme, her gün karşımıza çıkan davranış biçimleridir.
Hiç şüphesiz tüm bunlar parti yaşamını bozmakta, devrim için enerji kaybına yol açmaktadır. Eleştiriyi ne kadar biliyoruz? Özeleştiri nedir, nasıl ele alınmalıdır? Parti içinde farklı görüşlerin ve önerilerin Parti hukukuna uygun olarak doğru zeminlerde dile getirilmesini ne ölçüde benimsiyor, parti birliği içinde bunları özgürce ele alıyoruz? Ortak iş yapmada, bir eylemi örgütlemede yönümüzü birbirimize ne kadar dönüyor, birbirimizi ne kadar tamamlıyoruz? Katılımcılık nedir, bunu parti birliği içinde ne ölçüde somutluyoruz? Devrimci adalet nedir, suç ve ceza ilişkisi nasıl kurulur? Adalet, güvenlik veya bir sürecin/olgunun netleşmesi için soruşturma nasıl açılır? Direniş politikamız nedir, işkencede, tutsaklık koşullarında, düşmanla her yüz yüze geldiğimizde ilkesel tutumumuz nelerdir, nasıl davranmalıyız? Kendi dar ufkumuzla, geri ve düzenden beslenen yanlarımızla nasıl mücadele ediyoruz? Yaşamımızı, günlük ilişki ve çalışmalarımızı nasıl, hangi amaç ve ölçülerle örgütlüyoruz? Sözümüz ile özümüzü, düşünce tarzımızla davranışlarımızı ne kadar uyumlulaştırıyoruz? Her şeyi partiden mi bekliyor, yoksa partiye katmayı yaşamımızda somutluyor muyuz? Bireysel yaşamımızı ne ölçüde partiye, devrime, sosyalizme bağlıyoruz? Bir yandan felaket tellallığı yapıp, sürekli memnuniyetsizlik içinde bulunmak, diğer yandan parti için iki satır bile katkı sunmamak neye hizmet ediyor? Devrimci yenilenmeyi özde mi, yoksa lafızda mı savunuyoruz, hangi ölçüde içselleştirdik? Alışkanlıklarımız, özellikle örgütsüzlük süreçlerinde ‘normalleşen’ davranışlar, rastgele konuşmalar, hızını alamayıp nihilizme savrulup değerleri tahrip etmeler, partiye ne kadar zarar veriyor? Güvenlik, partinin geleceği için ne kadar gereklidir, kurallara ne kadar uyuyoruz? Güvenlik ihlallerinin parti değerleri ve yoldaşlarımızın yaşamını nasıl etkiliyor? Devrimcinin görevi devrim yapmaktır, devrim için ne yapıyoruz, kaç insanı devrime kazandık, politikleşmiş askeri savaş için ne olanaklar yarattık? Bu temelde, onlarca soru, örgütlü yaşamda günceldir ve tüm bunlar devrimci eğitimin konularıdır.
Devrimci eğitimin, bizzat eğitimin kendisi, başlı başına devrimci eylemdir. Teori ile pratiğin kesişmesi, örgütlü yaşamda bunların rafine edilmesidir. Bu anlamda ‘küçümsemek’, devrimci pratikten kopuk soyut sözler toplamına dönüştürmek mümkün değildir.
İlerlemeyen, kendini ve mücadeleyi çoğaltmayan her adım kısırlaşır, geriler, başkalaşır. Hatta Marks’ın ifadesi ile tek başına emek hiç bir şeydir. Emek, üretim sürecinde üründe nesneleşince bir değeri ifade eder.
Devrim, doğru politik çizgide, sınırsız emek ve bedellerle ilerler. Hiç bir emek boşuna değildir; emeğe ve değerlere saygı, daha büyük emek ve üretimi gerektirir. Bundan dolayı, devrimcilerin elinde bir terazi, tüccar gibi kar-zarar bilançosu yoktur, hesapsız, çıkarsız devrime, örgütlü yaşama katma vardır.
Eğer ilerlemeleri olduğu kadar gerilemeleri de kazanıma dönüştürebilirsek, devrim okulunda iyi öğrenci olabiliriz. Tüm bu çabalar tarih bilinci içinde anlam kazanır, yerli yerine oturur.
İşte devrimci eğitim, aynı zamanda bunları sentezleme, bilince çıkarma, daha ileri olanı üretme, daha zorlu muharebelere hazırlanma eylemidir.
Zorluklarla dolu, ama onurlu, ilerleyen, büyüyen mücadele için, öğrenelim, savaşalım, özgürleşelim!

 

 


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Devrimci Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Nurtepe Mah. Cemre Sk. No: 2 Kağıthane-İstanbul