Devrimci sosyalizm, içinden geçtiği bu süreçte
mütevazı ama tarihsel-siyasal açıdan önemli adımlar
atıyor. Yaşamdan ve mücadeleden öğreniyor, her
adımı daha ileri adımlar için sentezliyor, güç
biriktiriyor, umut ve güvenle yürüyor. Böylesi
süreçlerde, mücadele ve örgütlü yaşamdan bir santim
gerilemeden, çubuğu içe, özellikle iç eğitime
bükmek anlam kazanıyor.
Bilindiği üzere, 2005 yılına devrimci sosyalizm,
tüzük devrimciliği ve devrimci sosyalistlerin
birliği ile girmiş, politik kampanyalarla, her
alanda mücadeleyi ve güçleri büyütmeyi önüne hedef
koymuştur. Elbette tüm bu adımlar üzerinden, partinin
sağlamlaştırılması, güncel örgütsel taktik olarak
ön plana çıkıyor. İşte, çubuğu içe, iç eğitime
bükme, tam bu noktada önem kazanıyor, bu mütevazı
adımların tarihsel ve siyasal değerini anlamlandırıyor.
Hemen belirtelim, partinin sağlamlaştırılmasının
birbirine bağlı dört ana ekseni vardır: Bunlardan
birincisi, ideolojik- teorik eksendir. Devrimci
sosyalizm, bu alanda TDH’nin en ileri noktasında
dururken, asıl gücünü bu kaynaktan alırken, mevcut
kazanım ve düzeyle kendini sınırlamayacaktır.
Eleştirel yaklaşım parti birliği ve yaşamında
esas yöntemdir, dogmatizm ve inkarcılık bize uzaktır,
devrimci yenilenme her düzeyde ana yönelimdir.
Marksizm-Leninizm, bu temelde KESİNTİSİZ DEVRİM
1-2-3’ten bugüne tüm birikimimiz, sadece parti
yaşamımızda içsel olan eleştirel yaklaşımı değil,
aynı zamanda ideolojik birliğimizi, yenilenme
eylemimizin gücünü ifade etmektedir. Köksüzlük
ve amaçsız bir arayış değil, tüm kazanımlara sahip
çıkarak, herşeyi M-L ve devrim ile sosyalizme
bağlayarak ileri adımlar atıyoruz. Ve bu adımı,
ideolojik düzeyde, manifesto ve programla somutlaştıracağımız
açıktır.
İkincisi, politik eksen. TDH ve onun bir parçası
olan Devrimci Sosyalist Hareket, uzun yıllara
yayılan yenilgi ortamında, özellikle de içsel
zaaflara bağlı olarak sınıflar mücadelesinde kendi
stratejik çizgisi temelinde müdahale edebilme
yeteneğine sahip bir politik özne olma niteliğinden
uzaktır.
Ancak bu kader değildir, devrimci sosyalizm, devrimci
yenilenme temelinde politikleşmiş askeri savaşı
ve devrimci halk hareketini örgütleme kararlılığındadır.
Anti-emperyalist, anti-oligarşik Demokratik Halk
Devrimi, sınıfsal-ulusal tüm çelişkilerin çözüm
platformudur; bu çizgi üzerinden yürüyoruz. Politik
mücadele kitle gösterilerinden, en üst biçimi
olan sm’ye kadar çeşitlilik gösterir.
Ve ülkemiz açısından, sürekli kriz koşullarının
varlığından ötürü ve egemen sınıfların pasifikasyon
politikalarının kırılması için politik mücadelenin
bütün biçimlerini bütünsel kullanmak zorunludur.
Ancak bir dizi nesnel ve özellikle de öznel nedenlerden
dolayı bugün politik mücadele tek ayaklıdır, politik
mücadeleyi iki ayağı üzerine dikmek, devrimci
atılımı örgütlemek devrimci yenilenme sürecinin
hedefidir. Her şey bu temelde ele alınır, bugünün
birikimi ve mücadelesi bu hedefe yönelir.
Üçüncüsü, örgütsel eksendir. Proletarya ve halklara
önderlik sorunu, iddialar ne olursa olsun uzun
yıllardır yakıcı bir sorun olarak varlığını sürdürüyor.
Yani proletarya ve halklar ile devrimci sosyalizm
dahil TDH arasında kalın bir mesafe vardır. Devrimci
yenilenme süreci ve yukarıdaki hedeflere ulaşmak
ancak kelimenin tam anlamı ile proletarya partisinin
inşası ile mümkündür. Devrimci Sosyalist hareket,
tüm birikimleri üzerinden, parti tarihimizin 3.
dönemini başlatmak, yeniden inşa sürecini tamamlamak,
dost ve düşmana bunu ilan etmek kararlığındadır.
Ve bu süreç ancak Leninist partinin ilke ve işleyişinin,her
alan ve ilişkide cisimleşmesi ile adımlanacaktır.
Tüzük, bu sürece kılavuzluk edecek, güçlü bir
teorik-siyasal zeminden beslenerek devrimci rolünü
oynayacaktır.
Dördüncüsü, kültürel eksendir. Tüm bunlar sosyalist
kültürle ele alınıp, örgütlenirse anlamlıdır.
Devrimcilik yaşam biçimidir, boş zamanlarda yapılan
iş değil, beklenti ve çıkar hiç değil. Toplumsal
çürüme, feodal, yarı feodal, kapitalist ilişki
ve kültür biçimleri bireyi hiçleştirmekte, parçalayıp
düzene bağlamaktadır. Kendine, emek ve değerlerine
yabancılaşan, bencilleşen ve acımasızlaşan birey,
ancak devrimci mücadele içinde siyasallaşır, özgürleşir,
insanlaşır.
Devrim sadece mevcut kapitalist düzeni yıkma eylemi
değil, bununla birlikte yabancılaşan bireyi özgürleştirme
eylemidir. Sosyalist kültür, daha önceki tüm kültürlerin
demokratik öğelerini yeniden, daha üst bir düzeyde
sentezler, insanlığın önünü açar. Sosyalist kültür
‘halkın kültürü’ değildir, sosyalizmin tüm değerlerini
(paylaşım, eşitlik, dayanışma, toplum ve sınıfın
çıkarlarını koruma, özgürlük, adalet vb.) içeren
kültürdür. Yeni tip insan sosyalist kültürü yaşamda
somutlaştıran, devrim ve sosyalizm için savaşan
insandır. Düzene tavır almak yetmez, bunu sosyalizmle
bütünleştirmek anlamlıdır. ‘Devrim için savaşmayana
komünist denmez’ sözü tüm bunları içerir; bundan
devrimci kurtuluşçu için bu söz yaşam biçimidir.
Bu dört eksen birbirinden koparılamaz, iç içe
diyalektik bütünü oluşturur. Partinin sağlamlaştırılması,
yeniden inşa sürecinin tamamlanması, devrimci
atılımın gerçekleşmesi, bu dört eksenin örgütlenmesine
bağlıdır. Tüm adımlar buna hizmet etmelidir, etmektedir.
Politik kampanyalar, bu kampanyaların olumlu ve
olumsuz yanlarının özümlenmesi, daha ileri adımlar
için güç biriktirip umutla ileri, bir adım daha
öne atılınması, bu açıdan tartışılmaz önemdedir.
Mücadele ile örgütlenme karşı karşıya konulamaz,
birbirinden kopuk önceliklere sahip değildirler.
Örgütlenmeye hizmet etmeyen mücadele, mücadeleyi
büyütmeyen bir örgütlenme anlamlı değildir. Ve
örgütlenme-mücadele kitlelere dönüktür, kitlelerden
soyut ne mücadele, ne de örgütlenme olur.
Politika devrim içindir, devrim örgütlü kitlelerin
eseridir. Kitlelerin gündemi ile buluşmayan, onlara
yol gösterip önünü açmayan bir politika, bu arada
politik kampanya gerçek işlevini yerine getiremez.
Dikkat edilirse görülecektir; kitlelerin gündemi
ile devrimci ve sol hareketin gündemi, hatta Kürt
ulusal hareketinin gündemi ile işçi ve emekçi
halkın gündemi önemli ölçüde birbirinden farklıdır.
Zaten sık sık vurguladığımız gibi TDH ile kitleler
arasındaki ‘mesafe’de bundandır.
Daha da ayrıştırırsak, tek tek devrimci ve sol
yapıların gündemi, genel olarak TDH’nin gündemi,
kitlelerin gündemi ile buluşmak zorundadır. Bunun
için, kapalı devre çalışmalar değil, örgütsel
ihtiyaçlar üzerinden gündem ve politikalar belirleme
değil, kitlelerinin gündem ve talepleri üzerinden
politikalar belirlenmeli, bu arada politik kampanyalar
bu temelde örgütlenmelidir.
Devrimci sosyalizmin, ‘İşsizlik ve Yoksulluğa
Karşı Mücadele’ kampanyası, kendi özel gündemi
ve klasikleşmiş gündemlerden (8 mart, 21 mart
Newroz, 1 Mayıs) kopmadan ele alınması, bu açıdan
önemlidir, kitlelerin gündemine sınırlıda olsa
müdahale ve kitlelerin gündemi ile devrimci sosyalizmin
gündemi arasında bağ kurma çabasıdır. Kendiliğindenci
kitle hareketinin, neo-liberal yeniden yapılandırma
sürecinde önemli ölçüde geride kaldığı, burjuvazinin
ideolojik hegemonyasının etkisinde ve amorf karakterli
kitle hareketi devrimci ve sol hareketle mesafelidir.
TDH tüm iç zayıflılıklarına karşın toparlanma
eğilimindedir.
İradi ve örgütlü mücadele olmadan tek bir adım
bile atılamamaktadır. Buzu kırmak, yolu açmak,
açılan gedikleri büyütmek için, bu çaba veya hamlenin
somut karşılığı zayıf da olsa, siyasal değeri
anlamlıdır.
Elbette bu kampanyalar tek ayaklı ve birçok iç
ve nesnel süreçten kaynaklı zayıflıklar içermektedir.
Böyle de olsa ileri bir adımdır; her şey tam bir
nesnellikle ele alınıp, kendimize yönelik iç zayıflıkların
üzerine tereddütsüzce gidip adımları güçlendirmek
için çubuğu, yukarıda ifade ettiğimiz gibi, içe,
iç eğitime bükmek gerekmektedir.
Eğitim, Sürecimize ve Devrime Hizmet Etmelidir
Türkiye Devrimci Hareketi (TDH) uzun yıllara yayılan
yenilgi ve bu yenilginin sonuçlarından tümden
kurtulmuş değildir. 12 Eylül yenilgisi ve bunu
takip eden reel-sosyalizmin çözülmesi üst üste
düşmüş, genel bir karakter gösteren sosyalist
hareketin krizi her alana yansımıştır. TDH zaman
zaman toparlanma içinde olmuş, ama içsel zaaflarını
aşamamış, 1996 1 Mayısını sembolik bir işaret
olarak belirlersek, sürekli gerileme içinde olmuş,
19 Aralık saldırısı ile adeta dibe vurmuştur.
Ancak son yıllarda toparlanma içindedir. 2005
1 Mayısı bu yönde önemli veriler sunmaktadır.
Böyle de olsa TDH işçi ve emekçi sınıflara öncülük
etmekten uzaktır, bu sorun hala tam ve gerçek
anlamı ile çözülememiştir. Sol ve devrimci hareket,
liberal ve dogmatik kesimleri ile bu sorunu çözmekten
uzaktır; iddiaları ne olursa olsun öncülük sorununu
çözecek dinamizmden ideolojik-politik-kültürel
açıdan uzaktırlar.
Bütünsel devrimci yenilenme eylemi ile devrimci
sosyalizm, bu göreve taliptir, iddia ve amacı
budur. İddia ve amacı olmayanların böylesi kapsamlı
görevi omuzlaması mümkün değildir; bu hedefe adım
adım yürünecektir. Lenin’in ifade ettiği gibi,
öncü bir parti en ileri teori ile donanmalıdır.
İleri ve devrimci Marksist teori ile donanmamış
bir parti, kimi başarılar elde etse de, öncülük
rolünü gerçek anlamı ile oynayamaz, hele de sosyalist
hareketin ‘teorik kriz’ dahil genel krizini aşma
yönünde samimi bir çabayı temsil edemez. Devrimci
yenilenme, bu eylemin önemli bir parçası olarak
ideolojik-teorik yenilenme, tıpkı Lenin’in 20.yüzyıl
başında yaptığı gibi, Lenin’in yöntemi ile devrimci
Marksist zeminde, yeniden üretilmek zorundadır.
Evrensel boyutta olan bu göreve, kendi alanında
devrimci sosyalizm taliptir.
Devrimci sosyalizm bu dinamizme sahiptir. Her
şeyden önce tıkanıklık veya krize karşı ana hatları
belirlenmiş devrimci yenilenme eylemine, yönelimine
sahiptir. Yani bir yön belirsizliği veya arayışı
içinde değildir, net ve belirlenmiş hedeflere
yönelmiştir. İkinci olarak, devrimci Marksizm’in
yöntemi olan eleştirel yaklaşım parti yaşamında
içseldir. Dogmatik ve nihilist olmayan, inkar
değil aşma eylemini içeren bu yöntem, devrimci
yenilenme eyleminde önemli bir silahtır. Üçüncü
olarak, samimidir, tutarlıdır, özgücüne güvenir,
devrim ve sosyalizmin çıkarlarını her şeyin üstümde
tutar vb.; böyle bir politik tarzın sahibidir.
Dördüncü ve konumuzla birinci dereceden önemi
açısından, TDH’nin en ileri ideolojik-teorik birikimine,
bu temelde kavramsal çerçeveye sahiptir. Bu soyut,
kuru bir iddia değildir; devrimci sosyalizmin
literatürünü, her hangi bir liberal veya dogmatik
sol yapı (yada yapılar) ile karşılaştırdığımızda
gerçek anlaşılacaktır. KESİNTİSİZ DEVRİM 1-2-3,
ŞAFAK YARGILANAMAZ 1-2, MAHİR VE DEVRİM, SOSYALİZM
SORUNLARI DOSYASI, DEVRİMCİ YENİLENME YAZILARI,
çeşitli süreçlerde yazılan PARTİ VE KÜLTÜR, ULUSAL
SORUN, GÜNCEL POLİTİK DEĞERLENDİRMELER (ki, önemli
bir kısmı tüm BARİKAT’lar da ve diğer belgelerde
vardır) vb. önemli bir birikimi, ideolojik-teorik
gücümüzü ifade etmektedir. Bu önemli bir güçtür,
en önemli varlık koşulumuzdur; buna dayanarak
ileri adımlar attığımız, bu adımları hızlandıracağımız
açıktır.
İşte eğitim öncelikle bu hedefe yürüyüşte, bu
birikim ve kavramsal çerçevenin özümsenmesine,
kadro ve savaşçıların bu ideolojik-teorik çerçeve
ile donanmasına hizmet edecektir. Lenin’in işaret
ettiği öncü parti-öncü kadro ve ileri teori ilişkisi
ancak böyle kurulabilir. Öncü teori ve ideoloji,
sadece temel ve öncü-kurucu kadrolar ile sınırlı
olursa, ne o parti öncülük aşamasına ulaşabilir,
ne de öncülük için zorunlu olan parti içi demokrasi
yaşamda gerçek işlevine kavuşur.
Sadece bu değil. Büyük düşünmeyen, az olanla yetinen,
ufkunu körelten, büyük bir davanın savaşçısı olamaz.
21. yüzyıl, tarihsel ve fiziksel olarak gelişmesinin
sınırlarına varmış/varmakta olan tüketen kapitalizmin
değil, sosyalizmin olacaktır. Ekim devrimi ve
tüm devrimler, 20. yüzyıla damgasını vurmuş, yaşanan
‘geriye düşüş’e rağmen, 21. yüzyılda sosyalizm
için önemli birikim ve kazanım yaratmıştır. Bilimsel
sosyalizm anlayışı ve projesi, sadece kapitalizmin
devrimci eleştirisi üzerinden değil, bu sosyalizm
deneylerinin eleştirisi üzerinden de zenginleşecektir.
Bu eleştiri ve dersin birisi, diğer eleştirilerin
yanı sıra, sosyalist hareketin ve 21. yüzyılda
sosyalizmin yeni ve daha ileri bir düzeyini, bilimsel
aydınlanmayı yaratmak zorunda olmasıdır. Tek süreç,
hamle vb. değil, bilim-felsefe-siyaset-ekonomi-kültür
tüm alanları kapsayan uzun süreçleri, bir dizi
hamleyi içerir Sosyalist Aydınlanma. Devrimci
sosyalizm, bu kapsamlı sürecin bir parçası olarak,
aynı zamanda 21.yüzyılda devrim ve sosyalizmin
eylem kılavuzu olarak, ideolojik yenilenmenin
ilk adımı olarak, yukarıda işaret ettiğimiz birikim
ve ideolojik birliğimiz üzerinden, MANİFESTO ve
PROGRAM hedefini belirlemiştir. Ve, bu çalışmalar,
tüm parti ve cephelilerin özne olma bilinci ile
katılımlarını içerecekse, mekaniklikten ve idealize
etmekten uzak olarak, bu yönde örgütlü katılımı,
örgütlü emeği içermesi gerektiği açıktır. O halde
mevcut ideolojik-teorik birikimi, kadro ve savaşçıların
özümsemesi eğitimin bir parçasıdır; diğer yandan,
bunun üzerinden, yakın hedefimiz olan MANİFESTO
ve PROGRAM çalışmalarına hizmet edecektir.
Devrimci iç eğitimi iki düzeyde ele almalıyız.
Birbirini bütünleyen iki düzey, parti yaşamında
içsel, süreklidir. Yani, aşağıda özce ele alacağımız
bu iki düzeyi, geçici, günlük, kısa süreli vb.
değil, bu vesile ile çubuğu iç eğitime büksekte,
sürekli, yaşam biçimi haline getirmek anlamlı
olandır. Devrimcilik herhangi bir tercihten öte
yaşam biçimidir, devrimci eğitim içsel ve süreklidir.
Devrimci eğitimin birinci düzeyi ideolojik-teorik
düzeydir. Bu alanda, devrimci sosyalizm, yönünü
geleceğe çevirirken, iki kaynaktan beslenir, güç
alır. Birinci kaynak M-L’dir, ikincisi ise yukarıda
işaret ettiğimiz devrimci sosyalist hareketin
öz kaynağıdır. Bu kaynaklar bir okuldur. Bu okulda
‘mezun olmak’, ‘yorulmak’, ‘ara vermek’ vb. yoktur.
Bu okulun öğretmenleri; Marx, Engels, Lenin, Stalin,
Mao, Ho Chi Minh, Giap, Fidel, Che, Mahir, vd.
devrimci önderlerdir... Bu okulda ‘mutlak doğru’
yoktur, her bir öğretmen aynı zamanda bu okulun
öğrencisidir, zaman ve mekana bağlı olarak, kiminin
az, kiminin çok hataları vardır. Bizler bu okulun
öğrencileri, hem de çalışkan öğrencileri olmak
zorundayız. Bu okulun çalışkan öğrencileri olamazsak,
ne yeni sürecin ihtiyaçlarına yanıt olabiliriz,
ne devasa bir görev olan devrimci maksizmin yeniden
üretimini başarabiliriz, ne sosyalist hareketin
kriz ve gerilemesini aşabiliriz, ne de devrimci
yenilenme eylemi ile devrimi başarabiliriz.
Devrimci sosyalizmin hiç bir ideolojik-teorik
açılımı, devrimci marksizmle çatışmaz; o, süreklilik
içinde kopuş diyalektiği içinde, zaman ve mekana
bağlı olarak kendi tezlerini oluşturur. Eğitim
konularımızı ifade eden tüm başlıklar; ‘yeni sürecin
ana çizgileri’, ‘devlet, sınıf, dünya vb’, ‘ulusal
sorun’, ‘parti, kadro, mücadele’, ‘devrim’, ‘sosyalizm’
vb. konular, M-L ile güçlü bağlar kurularak anlaşılabilir.
Yeni tarihsel süreci anlamak istiyorsak, ‘Kapital’
(Marks), ‘Emperyalizm’ (Lenin), ‘Kesintisiz Devrim’,
‘Şafak Yargılanamaz’ vb... anlamamız, kavramamız
ve içselleştirmemiz gerekmektedir. Devleti anlamak,
sadece devrimci sosyalizmin bu konudaki yazıları
ile sınırlı kalarak mümkün değildir; bunların
yanı sıra, örneğin ‘Devlet ve ihtilal’ (Lenin)
ve ‘Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni’
(Engels) mutlaka sıkı incelenmelidir. Ulusal sorun,
Lenin ve Stalin dışında düşünülemez.
Devrim ve program sorunu, ‘İki Taktik’, ‘Nisan
Tezleri’, 1928 3.Enternasyonal programı, ‘Gotha
ve Ertfurt programı eleştirisi’, ‘Manifesto’ vb
yanı sıra ‘Mahir ve Devrim’ vb. ayrı ele alınamaz.
Parti ve kadro sorunu, devrimci sosyalizmin açılımları
ile Marks, Lenin, Stalin vb. çözümlemeleri bütünsel
ele alınarak anlaşılır. Örnekleri çoğaltmak mümkün.
Devrimci eğitimin ikinci düzeyi, pratik-örgütsel
düzeydir. Bizler dünyayı yorumlayanlar değil,
devrimcileştiren pratikle değiştirenleriz. Tüm
bürokratik, ekonomist, insana yabancılaşmış sosyalizm
anlayışlarını reddeden, proletaryanın kurtuluşunu
insanlığın kurtuluşuna bağlayan, insanın bütünsel
gelişimini hedefleyen, diktatörlüğü proletarya
demokrasisi için uygulayan, kitlelerin söz ve
yetkisini iktidarı ile somutlaştıran bilimsel
sosyalistleriz. Bizim için, ‘kişi kültü’, kutsal
ve tapınacak nesneler, kişiler, cemaatleşmiş ilişkiler
vb. yoktur; biz, devrim ve sosyalizmin çıkarlarını
her şeyin üstünde tutan, mülkiyetçi tüm anlayış
ve davranışları reddeden, özgür ve eşit bir yaşamı
parti birliğinde somutlaştıran, siyasallaştıkça
özgürleşen, özgürleştikçe devrimci kurtuluş için
savaşan partinin savaşçılarıyız. Örgütsüz milyonlar
hiçbir şeydir, örgütlü onlar, yüzler, binler ise
çok şeydir. Örgütlü olmak; bir disiplin içinde,
belirli kurallara bağlı olarak, birbirine uyumlu,
birbirini tamamlayan davranışlarla hedefe yürümektir.
Eleştiri ve özeleştiriyi, disiplin ve demokrasiyi,
başta iç illegalite olmak üzere tüm kuralları
özgürleşme eylemi ile parti yaşamında bütünleştirmektir.
Doğru sandığımız çok şey yanlıştır; çünkü, mevcut
toplumsal, siyasal, kültürel ilişkiler, geleneksel
ilişki ve alışkanlıklar, ‘yanlış bilinç’, davranış
ve düşünme kalıpları üretiyor. Birçok biçimi,
kalıbı önümüzde hazır buluyor, eğer yeterli ölçüde
sorgulamıyorsak, bunları ‘doğru’ olarak benimsiyoruz.
Önyargı, biçim ile öz arasında doğru ilişkiler
kuramama, özne olamama, her şeyin merkezine kendi
dar dünyasını koyma, parçaya takılıp bütünü anlayamama,
sekter veya olumsuzluklarla uzlaşma tavırları,
dedikodu, ilke ile tutuculuğu veya tersten akılcılık
ile pragmatizmi karıştırma, eleştiriyi küfür,
özeleştiriyi küçüklük sanma, kapris, sorumsuzluk,
boş boğazlık, didişmecilik, bireysel çıkar vb.
ile örgütsel işleyişi ve ilişkileri tahrip etme,
her gün karşımıza çıkan davranış biçimleridir.
Hiç şüphesiz tüm bunlar parti yaşamını bozmakta,
devrim için enerji kaybına yol açmaktadır. Eleştiriyi
ne kadar biliyoruz? Özeleştiri nedir, nasıl ele
alınmalıdır? Parti içinde farklı görüşlerin ve
önerilerin Parti hukukuna uygun olarak doğru zeminlerde
dile getirilmesini ne ölçüde benimsiyor, parti
birliği içinde bunları özgürce ele alıyoruz? Ortak
iş yapmada, bir eylemi örgütlemede yönümüzü birbirimize
ne kadar dönüyor, birbirimizi ne kadar tamamlıyoruz?
Katılımcılık nedir, bunu parti birliği içinde
ne ölçüde somutluyoruz? Devrimci adalet nedir,
suç ve ceza ilişkisi nasıl kurulur? Adalet, güvenlik
veya bir sürecin/olgunun netleşmesi için soruşturma
nasıl açılır? Direniş politikamız nedir, işkencede,
tutsaklık koşullarında, düşmanla her yüz yüze
geldiğimizde ilkesel tutumumuz nelerdir, nasıl
davranmalıyız? Kendi dar ufkumuzla, geri ve düzenden
beslenen yanlarımızla nasıl mücadele ediyoruz?
Yaşamımızı, günlük ilişki ve çalışmalarımızı nasıl,
hangi amaç ve ölçülerle örgütlüyoruz? Sözümüz
ile özümüzü, düşünce tarzımızla davranışlarımızı
ne kadar uyumlulaştırıyoruz? Her şeyi partiden
mi bekliyor, yoksa partiye katmayı yaşamımızda
somutluyor muyuz? Bireysel yaşamımızı ne ölçüde
partiye, devrime, sosyalizme bağlıyoruz? Bir yandan
felaket tellallığı yapıp, sürekli memnuniyetsizlik
içinde bulunmak, diğer yandan parti için iki satır
bile katkı sunmamak neye hizmet ediyor? Devrimci
yenilenmeyi özde mi, yoksa lafızda mı savunuyoruz,
hangi ölçüde içselleştirdik? Alışkanlıklarımız,
özellikle örgütsüzlük süreçlerinde ‘normalleşen’
davranışlar, rastgele konuşmalar, hızını alamayıp
nihilizme savrulup değerleri tahrip etmeler, partiye
ne kadar zarar veriyor? Güvenlik, partinin geleceği
için ne kadar gereklidir, kurallara ne kadar uyuyoruz?
Güvenlik ihlallerinin parti değerleri ve yoldaşlarımızın
yaşamını nasıl etkiliyor? Devrimcinin görevi devrim
yapmaktır, devrim için ne yapıyoruz, kaç insanı
devrime kazandık, politikleşmiş askeri savaş için
ne olanaklar yarattık? Bu temelde, onlarca soru,
örgütlü yaşamda günceldir ve tüm bunlar devrimci
eğitimin konularıdır.
Devrimci eğitimin, bizzat eğitimin kendisi, başlı
başına devrimci eylemdir. Teori ile pratiğin kesişmesi,
örgütlü yaşamda bunların rafine edilmesidir. Bu
anlamda ‘küçümsemek’, devrimci pratikten kopuk
soyut sözler toplamına dönüştürmek mümkün değildir.
İlerlemeyen, kendini ve mücadeleyi çoğaltmayan
her adım kısırlaşır, geriler, başkalaşır. Hatta
Marks’ın ifadesi ile tek başına emek hiç bir şeydir.
Emek, üretim sürecinde üründe nesneleşince bir
değeri ifade eder.
Devrim, doğru politik çizgide, sınırsız emek ve
bedellerle ilerler. Hiç bir emek boşuna değildir;
emeğe ve değerlere saygı, daha büyük emek ve üretimi
gerektirir. Bundan dolayı, devrimcilerin elinde
bir terazi, tüccar gibi kar-zarar bilançosu yoktur,
hesapsız, çıkarsız devrime, örgütlü yaşama katma
vardır.
Eğer ilerlemeleri olduğu kadar gerilemeleri de
kazanıma dönüştürebilirsek, devrim okulunda iyi
öğrenci olabiliriz. Tüm bu çabalar tarih bilinci
içinde anlam kazanır, yerli yerine oturur.
İşte devrimci eğitim, aynı zamanda bunları sentezleme,
bilince çıkarma, daha ileri olanı üretme, daha
zorlu muharebelere hazırlanma eylemidir.
Zorluklarla dolu, ama onurlu, ilerleyen, büyüyen
mücadele için, öğrenelim, savaşalım, özgürleşelim!
|