Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

31. Sayı - Temmuz 2005

Merhaba,
Bu sana ilk mektubum.
Aslında çok başka şeylerle başlayacaktım bu mektuplara, hayata ilişkin bir yığın ayrıntı dolanıp duruyordu kafamda, küçük ama önemli ayrıntılar... Ama son zamanlarda, Haziran ayı geçip giderken, şu gencecik ellerde taşınan kırmızı üzerinde siyah fotoğrafları görünce, karanfilleri, sıkılı yumrukları ve başka birçok şeyi... Durup düşünmek istedim, şehitler nasıl bir anlam taşıyor hayatımızda diye.
Bazen her şey fotoğraflardan ibaretmiş gibi görünüyor değil mi? Sanki onların yalnızca yüzleri varmış gibi...
Oysa değil! Hiç değil, anlıyor musun? Bir zamanlar aramızdaydı hepsi. Anılarıyla değil, fiziki olarak da aramızdaydılar. Nurettin, sigarasını tüttürüp Bütün Yazılar'ın sayfalarına bir şeyler karalıyordu Diyarbekir'in Körhat mahallesinde bir evde; Arif Yılmaz el yapımı serigrafiyle afişler basıyordu Adana'da; Tamer bir yandan duvarlardaki "aranıyor" resimlerine gülüp geçerken diğer yandan cuntaya karşı eylemler planlıyordu; Mustafa Şahin, o "fırıncılar kralı", kurşuna dizilip hamur teknesine atılmadan önce "bir çay koyun çocuklar" diyordu -az sonra öldürülecek olan- çıraklarına, "belki bizimkiler uğrar bu gece."
Hepsi senin gibiydi yani, senin yaşlarındaydı. Senin gibiydiler, senin yaptığın şeyleri yapıyorlardı. Bugün sana basit görünen o şeyleri işte, hepsini.
Hayatımızın bir parçasıydı onlar, hâlâ da öyle, ama fiziki olarak da yanımızdaydılar o zamanlar. Hayatımızın bir parçasıydılar, hayatımızı teslim ettiğimiz insanlardı onlar. Ne kadar da sağlam korudular hayatlarımızı işkencehanelerde! "Beni öldürecekler" diyordu Zeki Yumurtacı gözaltında, bir mezarlık duvarı dibinde kurşuna dizilmeden bir gün önce. Bir düşünsene, ölmemek ne kadar yakındı ona, yoldaşlarını ele verecek tek bir cümle kadar yakındı! Hakkı'yı bir düşün ya da; sıradan bir hastane battaniyesinin altından dimdik bir inatla havaya kalkan o eli düşün. Aramızdaydı o da, o el defalarca sıktığımız eldi anlıyor musun? Halil Ducan'ın kostik bulaşmış eliydi o, Ulaş'ın bir maymuncuğa benzeyen becerikli eli, Cevahir'in, Mahir'in eli...
Onlar bizdi, biz onlarız...
Hepsi efsanedir ve hiçbiri efsane değildir. Hepsi senin şu ana kadar geçtiğin zor yollardan geçtiler, senin şu ana kadar yaptığın hatalardan belki daha çoğunu yaptılar. Devrimci hareketin tarihi bir mizah şaheseridir de aynı zamanda, her gün yaşadıklarına bir baksana şöyle, yapılmaması daha iyi olacak ne kadar çok şey var ve yapılması gerekip de yapılmayanlar...
"Ve bayrağı bizlere devrettiler..."
Yaşamın anlamı bu işte. Yalnızca soluk alıp vermek değil, karaciğerin, kalbin ve bilcümle sakatatın çalışıyor olması değil. Böylesini tercih edenler de oldu biliyorsun, artık kendisine ait bile olmayan bir hayat uğruna yoldaşlarının kanına ekmek doğrayanlar... Şimdi her gece yataklarında bir akreple birlikte uyuyorlar. Satılığa çıkardıkları kalplerine gömülmek üzere yola koyulmuş bir mermi çekirdeğinin uğultusuyla çınlıyor kulakları sabahlara kadar.
Bütün o palavraları boşver! İnsanın solunum, sindirim, vb. sistemleri mutlaka ve her ne pahasına olursa korunması gereken şeyler değildir. Korunması gereken, yaşamın anlamıdır. Evrenin milyarlarca yıldır devam eden ve edecek olan yaşamı içersinde bir göz açıp kapamak kadar kısacık olan ve ne kadar kısaysa o kadar anlamlı-yoğun yaşanması gereken hayatlarımız... Ve bu artık yalnızca bize ait bir şey de değildir. Bağdat sokaklarındaki cocukları da, "beyaz adam"ın yardım paketlerini kapışırken bebeğinin hayatıyla kendi onuru arasında tercih yapmak zorunda kalan Ruandalı kadını da, banka önünde saygısızca bekletilen yaşlıların küskün dünyasını da, hepsini, hepsini kapsayan bir şeydir.
Bırak şimdi hepsini. Zaman zaman çevrede gördüğün şu rütbeli kasılmalarını, sidik yarıştırıcı laf ebelerini... hepsini unut gitsin, devrimcilik, insanların, somut, gerçek insanların, acıları, gözyaşları, çamura bulanmış sevgileri üzerine kurulu elle tutulur, son derece açık bir şeydir.
Hepsini unut gitsin... Ve geriye bir şey kalsın sonra.
Nikolay Tihonov'un dediği gibi: "Barış çocukları, sizden bir şey talep edilmeyecek / Kanla ödendi çünkü bütün bu gördükleriniz." Yaşam ve ölüm arasındaki incecik çizgide yürürken insanın onurunu ve aydınlık geleceğini savunanlar, işte bu yüzden artık yalnızca soluk fotoğraflar değiller...

Gözlerinden öperim.
Kendine iyi bak. Umudunu diri tut.
Gelecek, sen nasıl istiyorsan öyle gelecek!

 


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Devrimci Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Nurtepe Mah. Cemre Sk. No: 2 Kağıthane-İstanbul