Haziran direniş günleriyle geldi, özelleştirme
saldırılarına karşı emekçi direnişi ile biçimlendi...
Emperyalist neoliberal politikaların en saldırgan
yüzlerinden olan özelleştirmeler yaz ayları için
gündemleştirilmiş durumda. Ülkenin en önemli sanayi
ve iletişim işletmeleri Ereğli Demir Çelik, Seydişehir
Eti Alüminyum, Telekom, Tüpraş ve THY yaz ayları
içinde parça parça emperyalist tekellere ve yerli
işbirlikçilerine peşkeş çekilmeye hazırlanılıyor.
Özelleştirme saldırısı için kullanılan yalanların,
iki yüzlü riyakarlıkların hiçbiri geçerli değil
bu işletmelerde. Tümü kar ediyor, tümü bulundukları
bölgenin ana yaşam damarı, tümü büyük bir iş gücünü
barındırıyor. Tümü çok daha fazla gelişmeye açık
ve ülke açısından stratejik bir yapıya sahip...
Yani yalanla, dolanla altından kalkacakları bir
durum değil söz konusu olan... Herşey çok açık,
kendine değerlenecek yeni ve kârlı alanlar arayan
emperyalist tekeller, böylesi yağlı lokmalara
mutlaka sahip olmak istiyorlar. Tüm meşruluklarını
başta ABD emperyalizmi olmak üzere, emperyalist
güçlerin şartlı onayından alan Tayyip, elde kalan
son ve en değerli işletmeleri emperyalistlerin
de dayatmalarıyla haraç mezat satışa çıkarıyor.
Bundan elbette kendi yandaşlarının da ciddi ölçüde
bir rant elde edecekleri açık. Bu tür özelleştirmelerin
rüşvet ve oldubittiler sarmalından geçmeden gerçekleşmeyeceği
deneylerle sabit...
Bu arada özelleştirmeyi yenilir yutulur hale getirmek
için kullanılan “sermayeyi halka yayma, halka
satış” vb. söylemler ise artık tümüyle mazide
kalmış durumda.
Kısacası ortada çok açık bir yalın-çıplak saldırı
sözkonusu... Öyle gizlenmeden saklanmadan yapılan,
daha doğrusu yalana, dolana olanak tanımayan koşullarda
cepheden gelen bir saldırganlık söz konusu.
Tabii, Tayyip ve rantiyeleri artık büyük işlere,
büyük “parsalar” toplamaya soyunmuş durumdalar.
Aslında konumları öyle çok da ciddi değil... Emperyalistlerin
taşeronluğunu yapıyorlar. IMF, ABD ve AB emrediyor,
Tayyip ve rantiyeleride bunlardan nemalanarak
işleri kotarıyorlar. Yaz aylarının genel rehaveti,
mecliste CHP’nin sızlanmalarının ortadan kalkacak
oluşu vb.’ni de hesaba katarak Haziran’dan itibaren
başlayan bir takvim gündemleştirilmiş durumda.
Süreç asıl sonuçlarını Temmuz ve Ağustos aylarında
verecek.
Bu Yağmaya Dur Diyen Var
Hiç kuşkusuz, evdeki hesap her zaman çarşıya uymuyor.
SEKA direnişinde olduğu gibi yıpratıcı uzatmalar
sonunda belki işçilerin direnişi bir biçimde savuşturulabiliyor.
Ancak Ereğli gibi, Seydişehir gibi, Tüpraş gibi
bir bölgenin, kentin, ilçenin tümünün yaşamını
baştan aşağıya belirleyen işletmeler söz konusu
olduğunda direniş dalgasının savuşturulması hiçte
kolay olmuyor.
Seydişehir işçisi bunu açık ve net gösterdi. Emekçiler
işlerini, zaten yeterince zorda olan yaşam koşullarını,
polis ve jandarma şiddetiyle gelen özelleştirme
saldırısına karşı meşru direniş hakkını kullanarak
savundu ve saldırıyı püskürttü. Binlerce polis,
gazlar, panzerler, joplar ve karşılarında kadınlarıyla,
çocuklarıyla, erkekleriyle Şeydişehir Eti işçileri
dişe diş bir çatışma; hiçbir şey karşılıksız değil,
joplara karşı fabrikanın demir çubukları, gazlara
ve panzerlere karşı asit ve tozlar... Ve püskürtülen
özelleştirmeciler ve polisler...
Yani direniş var, işini, aşını, çocuklarını, ülkesinin
değerlerini savunan emekçiler var. İşçilerin etrafında
kenetlenen tüm Seydişehir halkı var...
Direniş sesleri sadece Seydişehir ile sınırlı
değil, Ereğli’de tüm gücüyle ses verdi Haziran’da.
Ay ortasında yapılan mitinge işçisiyle, öğrencisiyle,
esnafıyla tam 30 bin emekçi katıldı. Tüm Ereğli
tek ses, tek yumruk, tek barikattı...
Telekom’da direniş giderek mayalanıyor, Tüpraş
direnişe hazırlanıyor, THY direnişi daha da belirginleştiriyor.
Aslında tam da bu noktada bir şeyi daha vurgulamak
gerekiyor. Ortada sadece bir yağma saldırısı yok,
emperyalizm ve oligarşi bu saldırının türev sonuçlarını
da büyük bir iştahla istiyor. Ve bunların başında
esnek üretimin henüz yeterince uygulanmadığı,
geçmişin kazanımlarının hala daha az yada çok
korunduğu bu büyük işletmelerin özelleştirilmesiyle
nesnel olarak büyük bir direnme gücüne sahip,
direniş kaleleri haline gelebilecek bu işyerlerinin
etkisizleştirilmesi de hedefleniyor.
Kısacası bu aylar işçi sınıfının direniş ayları
olarak gelişecek...
Direnişte inisiyatifin tümüyle sendikalarda olduğu
açık. Direnişin genişliği, derinliği, yaratacağı
sonuçlar tümüyle sendikaların direnişi tüm ülke
çapına yayma iradesi göstermelerine, işletmelerde
büyük ve kararlı direnişler, işgaller vb. geliştirilmesine
bağlı... Ancak özellikle Seydişehir direnişini
yöneten Çelik-İş ve Ereğlide örgütlü Türk Metal-İş,
özelleştirmeye cepheden karşı durmayan, sınıfın
çıkarları konusunda genel olarak oldukça geri
bir tutuma, işbirlikçi yaklaşımlara sahip olan
sendikalar... Bu sendikalar tabandan gelen basınçla
direnişi sahipleniyorlar. Bunun da sınırları var.
Ancak herşeye karşın direnişin basıncı onları
da belirli bir süre sürükleyecektir. Bu noktada
atılacak en önemli adım; bu saldırıya karşı en
başta saldırının doğrudan muhatabı olan işçilerin
ve örgütlülüklerinin öncülüğünde gelişecek ve
tüm ülke çapında oluşturulacak bir direniş platformu
yaratılmasıdır. Böylesi bir platform sarı ve uzlaşmacı
sendikacıların ayak oyunu yapmalarını da önemli
ölçüde engelleyecek, direnişi büyütürken, ihanet
zeminlerini sınırlayacaktır...
Halkın yaşamına saldırılar sadece bunlarla sınırlı
değil... IMF’nin, ABD emperyalizminin, AB emperyalizminin
doğrudan müdahaleleriyle çok yönlü bir kuşatma
tüm toplumsal yaşamı boğmaya devam ediyor. IMF
dayatmasıyla gündeme gelen Sosyal Güvenlik yasası,
Vergi ve Bankacılık yasalarına ilişkin düzenleme
önerileri üst üste emekçilerin üzerine püskürtülüyor.
AB ile işbirliği içinde sözde kentsel dönüşüm
adı altında yoksul gecekondularının yıkımını hedefleyen
büyük projeler geliştiriliyor. Bunların ilk adımları
henüz yoklama düzeyinde çeşitli emekçi semtlerinde
gündemleştiriliyor. Elbette, gecekondu yıkımları
öyle kolay işler değil, işin içine kısa sürede
kanın gireceği çok açık. İnsanca barınma olanaklarından
uzak emekçiler başlarının üstündeki derme çatma
çatılarınında yıkılmasına öyle kolayca izin vermeyeceklerdir.
Bu bir temenni değil, deneyimlerle sabit bir durumdur.
Önümüzdeki süreçte giderek daha büyük ölçüde gündemleşecek
olan yıkımlar bunun istisnası olmayacaktır. Kısacası
bu cephedeki saldırıda en az işletmelerdeki işçilerin
direnişleri kadar büyük direniş cepheleri yaratarak
karşılanacaktır.
Saldırganlık tek yönlü tek boyutlu değil; son
süreçte gündemleşen telefon dinleme olayları,
yaşamımıza ne ölçüde müdahale edildiğini, demokrasi
geliyor teraneleriyle kaşıkla verilenin kepçeyle
nasıl alındığını açıkça gösteriyor. MİT’e verilen
sınırsız dinleme yetkisi, polisin ve JİTEM’in
sınırsızca kullanacağından emin olabileceğimiz
dinleme yetkileri artık haberleşme özgürlüğü ve
gizliliği diye bir hakkın kağıt üzerinde bile
olmadığını açıkça tescil ediyor. Faşizm sıradanlaşıyor,
olağan bir hal haline geliyor, kağıt üzerindeki
haklar bile yumuşakça söylemlerle hasır altı ediliyor.
Kürt coğrafyasındaki saldırılar giderek boyutlanıyor.
Kürt ülkesi yeniden boydan boya kana bulanıyor.
Kürt ulusunun özgür yaşam hakkını zerre kadar
kabul etmeyeceklerini olanca güçleriyle uyguladıkları
şiddetle ortaya koyuyorlar. Hiç kuşkusuz, orada
da direniş var. Arayış var.
Saldırganlıktan söz ederken daha özgül bir olgu
olarak MKP’li devrimci gerillaları anmadan geçmeyeceğiz.
MKP’li devrimciler tüm devrimcilerin ve emekçilerin
bilincinde devrimci direniş iradesinin, devrimci
savaş iradesinin, sisteme teslim olmama, devrimci
çalışmayı sürdürme kararlılığının ifadeleri olarak
yaşatılacaklar. Saldırdılar ve katlettiler, ancak
devrim ve devrimci direniş sürüyor, sürecek de...
Şurası çok açık ki, Tayyip ve hükümeti bu akılları
emperyalistlerden alıyor ve sadece ülke içinde
değil, ülke dışında da emperyalistlerin yeni saldırı
planlarına, yeni girişimlerine dahil oluyor. Tayyip’in
Amerika gezisi tam da bu noktada anlam taşıyor.
Tayyip ABD emperyalizmi ile arasındaki ilişkilerde
gevşeyen vidaları sıkılaştırmak, güven ve destek
tazelemek ve ona biat etmek için Beyaz Saray kapılarında
el pençe durmaya gitti. IMF programlarının hızlandırılması,
ABD emperyalizminin Büyük Ortadoğu Projesinin
taşeronluğuna daha sıkı soyunarak İslam Konferansı
Örgütünde, Lübnan ziyaretinde buna dönük girişimler
geliştirmesi oligarşinin ABD emperyalizminin izinde
daha sıkı yürüyeceğini gösteriyor.
Yeni boru hatları projeleri, bunlar için ABD emperyalizmi
ile yeni işbirliği projeleri vb. hızla yol alıyor.
Amerikan emperyalizmi ile dostluğun ise sonu olmayacak
bu coğrafyada... ABD vahşetin adı haline geliyor
Ortadoğu ve Asya coğrafyasında. Her gelişme bunu
bir kez daha güçlü biçimde vurguluyor. Özbekistan’da
gerici yönetimin halka ateş açarak yaptığı katliamı
yapan ve yönetenlerin ABD yetiştirmesi Özbek kontrgerillası
olduğu ortaya çıktı. Sadece bu değil; Irak’ta
napalm bombaları kullanılmadığı iddia edilmesine
karşın, ABD’nin bunları yoğun biçimde kullandığı
kanıtlarıyla tespit edildi. Üstelik baş müttefiki
İngiltere’yide bu konuda aldattığı, “kullanmayacağım”
sözü vermesine karşın sözünde durmadığı ortaya
çıktı.
Oligarşi ve ABD emperyalizminin kaderi daha fazla
içiçe geçiyor. Düğüm giderek karmaşıklaşıyor...
Bu düğümü devrim ve devrimci sosyalist öz
ne ve irade çözecek. Bugün hem ülkemizde hem bölgemizde
zalimlerin karşısında duracak öncü güç arayışı
giderek daha yakıcı biçimde ortaya çıkıyor. Emekçiler
çaresizliklerinin kaynağında, bir türlü kendi
sınırlılıklarını aşamayan direnişlerinin önünün
açılmasında başlıca sorunun bir öncü kurmayın
varolmayışını sezgisel düzeyde de olsa daha çok
hissediyorlar. Elbette hayıflanıp duracak değiliz.
Yolumuzda yürüyoruz, özneyi inşa ediyoruz. Bu
süreçte direnişler içinde elimizdeki olanaklar
ölçüsünde vargücümüzle yer almak başlıca görevdir.
Her devrimci sosyalist pratiğini hayal üzerine
değil, gözünü ufuktan, büyük hedefimizden ayırmadan,
bugünün somut direnişleri üzerinden kurmalıdır.
Evet, belki Seydişehir’de, Ereğli’de olamayabiliriz,
ancak oralardaki emekçilerin, bulunduğumuz her
alanda direnişçi, devrimci sesi olabiliriz...
Direnişlerin sesini gücünü her alana yayabiliriz,
yayacağız...
Gecekondu yıkımlarının karşısında emekçi ailelerle
birlikte direniş barikatlarının arkasında durabiliriz,
duracağız...
Emperyalizme ve siyonizme karşı tüm direniş mevzilerinde
yer alabiliriz, alacağız...
Sıcak yaz aylarının direniş günlerini bu bilinçle
karşılıyoruz...
|