Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

31. Sayı - Temmuz 2005

Yıl 1980... Elimizde teksir edilmiş KESİNTİSİZ DEVRİM 1-2-3, küçük bir ilçede en saf, oldukça geri düzey ve bireysel, sınırlı imkanlarla başlatılan çalışma, bölgesel düzeye sıçramış, ciddi bir hareket yaratılmış. Dahası, 1978 Temmuzunda bu çalışmalar, devrimci sosyalist hareketle yaşanan birlik ile hızlanmış, kitlesel karakter kazanmıştır.
Ancak, bu ilerleme, bugün için haklı-haksız olmaktan tamamen bağımsız, hiç savunulamayacak, kökeninde siyaset yasağı, tabanı kemikleştirme, kendine tapma, lümpenizm vb. olduğu sol içi bir çatışma ile kesilmiş; üç devrimci şehit olmuş, bir çok ilişki tahrip olmuştur. Yeni bir süreç başlatılacak, birimler, ilişkiler yeniden düzenlenecektir.
1980 yılına bu düzenlemelerle girildi, hızla toparlanılıp ileri atıldı. 1979 yılı merkezi düzeyde iç ayrışmalarında yaşandığı yıldır; ‘Savaşçılar’ ve ‘Çayan Sempatizanları’ ayrışmaları budur. Bu ayrışmalar bölgeye hiç yansımadı. Ama ‘Çayan Sempatizanları’, çeşitli ilişkileri (akrabalık vb.) hizip örgütlemeye çalışıyor. Tüm bunlar akıllı, kendi işimizi esas alan bir mantıkla ele alınıp aşılıyor, yeni açılımlar yapılıyor.
Bu arada, 1980 başlarında kamuoyunda ‘Büyük Operasyon’ olarak bilinen merkezi darbe ile önemli bir güç politik-askeri savaşta devre dışı kalıyor, yoldaşlar tutsak düşüyor. Durmak yok, hızla toparlanılıyor, bu süreç HAKKI-KADİR-AHMET yoldaşların anti-emperyalist eylemi ile karşılanıyor. Mücadelede kesinti yok, ama bu arada, son MK üyesi yoldaşta, devrimci sosyalist hareketin bir politik-askeri eylemi sonrası kuşatmadan çıkamıyor, tutsak düşüyor.
Böylece örgütsel düzeyde tüm MK tutsak düşüyor, bu boşluğun GK içinde doldurulması gerekli. Mücadele ve örgütsel açıdan kesinti yok, toparlanan ilişkilerin her alanda izleri var. Tutsak yoldaşları özgürlüğe kavuşturma hazırlıkları ve her an sonuçlanacak kapsamlı çalışmalar var. Bunların bir parçası olarak yeni MK’nın oluşması güncel. İşte bu süreçte, 12 Eylül açık faşizmi hemen öncesi, ATİLLA yoldaşla tanıştım. Yani, merkezi ve bölgesel çalışmaların yeni bir dinamizm kazandığı, özünde çok önemli tarihsel-siyasal dersleri içeren bir süreçte, ATİLLA yoldaşla yollarımız kesişti; hala birlikteyiz, devrime, kurtuluşa kadar da birlikte olacağız...
ATİLLA yoldaş benden yaşlı, olgun, rahat ve güven veren biri. Hiç yabancılık çekmiyoruz, sanki yıllardır birlikteyiz. O, sakin, sürecimizin verdiği sorumluluğu her açıdan taşıyor; süslü değil doğal konuşuyor, eleştiri ve önerilere açık, tüm davranışları ciddi bir alt yapısının olduğunu gösteriyor.
Ben, bölgeye hakimim, yeni örgütsel düzenlemede, bölge temsilcisi yoldaş, ATİLLA yoldaşla birlikte yeni MK’de görevli, onun eski görevi omuzlarımda. Sorumluğum daha ağırlaştı, kendime güvenim tam, bu görevi layığı ile başaracağım. Bu onuru yaşıyorum, sakinim ama heyecanlıyım. ATİLLA yoldaşla sokaklarda buluşuyoruz, ikili-üçlü konuşuyoruz, neler yapacağımız üzerine vb. genel perspektifleri, özel görevleri tartışıyoruz. Özünde sınırlı konuşmalar, ama herkes yapacağı işleri biliyor, büyük bir şevk, sahiplenme duygusu ve sorumluluğuyla dönüp görevler yapılıyor, mücadele örgütleniyor, büyütülüyor.
Ve 12 Eylül...
12 Eylül askeri faşist diktatörlüğü; yükselen devrimci hareketi ezmek, 24 Ocak kararlarında anlamını bulan neo-liberal ekonomik programı hayata geçirmek, kapsamlı emperyalist restorasyon programını uygulamak,
Ortadoğu’da İran devrimi ile açılan boşluğu doldurmak, bu temelde devleti ve toplumsal/sınıfsal ilişkileri yeniden düzenlemek için işbaşına geldi. O yıllarda da sık sık ifade ettiğimiz gibi, 12 Eylül, birbirine bağlanan ilişkiler içinde, eski ilişkilerin devamı ama yeni bir düzeyde kurgulanması, bu anlamda ‘milad’dı.
12 Eylül açık faşizmi, yeni-sömürgecilikle içsel olgu olan emperyalizm ve yerli-işbirlikçi tekelci burjuvaziye dayanıyor, onların çıkarını temsil ediyordu.
Ancak, yoğun bir ideolojik bombardımanla, ‘terör’, ‘can güvenliği’ vb. söylemleriyle, öncelikle tüm burjuvaların desteğini aldı. İlk hedef, devrimci ve sol hareketti; bundan vahşi, çıplak terörle devrimci ve sol harekete yöneldi.
DY, TDKP vb. açık ve yarı-açık örgütlenmelerinden dolayı, ilk günlerde, kamuoyuna yansıtılan sansasyonel operasyonlarla hedef olup, etkisizleştirildiler. Yaygın tutuklamalar, ağır işkenceli günler, idamlar, sokak infazları, günlük yaşama girdi; Türk-İslam sentezi, K. Evren’in ağzından, resmi tören ve konuşmalarda işlendi. Yeni-sömürgecilikte bu ilişkilere nefes borusu olan, faşizmi gizleyen kukla parlamento ve burjuva partiler kapatıldı, işçi ve kitle örgütleri dağıtıldı, grevler yasaklandı, toplum susturuldu, her şey cuntanın emrine sunuldu.
Hatırlıyorum... Ne merkezi düzeyde, ne de bölgesel düzeyde, tüm bunlar karşısında tereddüt, gerileme, panik vb. yok. Tek bir ilişki, çalışma boş bırakılmıyor, tam tersine, bu zorlu günleri aşacağımıza dair iyimserlik, kendine güven var. ATİLLA yoldaşla, 12 Eylül’ün hemen ardında, sonradan öğrendim O. Y. YOLDAŞCAN’ın şehit düştüğü gün/günlerde buluştuk. Neler yapacağımızı, siyasal ve örgütsel hedeflerimizi, görevleri vb. konuştuk.
12 Eylül faşizmine devrimci yanıt vereceğiz; bu yönde hazırlıklarımız var, bunları değerlendireceğiz, ilk yanıtımızı/yanıtlarımızı verdik... Çok önemli bir adım olarak tutsak yoldaşlar özgürleşecek, ancak umulmadık tesadüfler, kapsamlı özgürlük eylemini başarısızlaştırıyor... Mali sorunlar, uzun ve ağır savaşı düşünerek, hızla çözülecek; peş peşe çözüyoruz... 12 Eylülcüler, ABD emperyalizmine, anti-emperyalist bir eylemde tutsak düşen yoldaşlarımızın başını hediye etmek istiyorlar, AHMET ve KADİR yoldaşların idamı gündemde; idamların gecikmesi için her yol kullanılacak, ama idamlar gündeme gelirse yanıt vereceğiz. Hazırlıklarımız var, iki yerde vuracağız...
12 Eylül faşizmine karşı daha güçlü hazırlanmak lazım; bunun için siyasal ve örgütsel olarak daha ileri hamle zorunlu. İki hamle yapmak Hareketimizin gündeminde; birincisi, örgütsel çalışmaları aksatmadan, belirli gücün ‘aşağı’ya çekilip, eğitimden geçerek yeniden mevzilenmesi, ikincisi ise bununla bağlantılı geniş katılımlı konferans yapmak. Hazırlıklarımız bu yönde.
Fotoğraflar, belgeler hazırlanıyor, kimlerin gideceği belirleniyor. Konferansın kabaca gündemine ilişkin iç tartışmalar yapılacak. Bir gün aniden ATİLLA yoldaş, bölgeye geldi; hemen kaç kişiyi çıkarabileceğimizi sordu, bende ‘hemen olmaz, 2-3 günde hazırlarım’ dedim. Bunun üzerine ‘hemeni’ erteledik, bir sonraya bıraktık. Zaten bende, tüm bu hazırlıkları yaparken, hatta konferans için iç tartışmaları bölge düzeyinde bitirdiğimiz, son biçimleri verdiğimiz günlerde yakalandım.
Oligarşi’nin hedefiyiz. Ancak, hareketimiz hakkında, özellikle bölgesel düzeyde fazla bir şey bilinmiyor; kimiz, gücümüz nedir, hangi alanlarda örgütlüyüz, temel kadrolar kim, deşifre olan var mı?, vb. pek bilinmiyor. Bildirilerimiz, eylemlerimiz var ama yapımızı tanımıyor. Rasgele operasyonlar yapıyorlar, tesadüf kimi yoldaşlar yakalanıyor; sabırlı ve küçük tedbirler alsak, oligarşinin bize ulaşması mümkün değil. Aşırı kendine güven var, bunun faturasını ödeyeceğiz. İçerden, işkencedeki yoldaşlardan günlük haber alıyoruz, ciddi tedbirler hala almıyor, faaliyetleri hiç aksatmıyoruz.
Operasyonun her kaybını hızla dolduruyoruz; örneğin açığa çıkan evi, oligarşiye bir çöp kaptırmamak için hızla boşaltıyoruz, bir birimdeki boşluğu takviyelerle dolduruyoruz vb. Operasyon giderek önem kazanıyor, 4 ay sürecek, içerde çözülmeler var, illegalite için dikkat edilmeyen küçük şeyler (örneğin; hangi dolmuştan hangi durakta inilmiş, tüm bölge ev ev bu temelde aranıyor. Randevular nasıl oluyor, randevu yerleri günlerce bekleniliyor. Akrabalık, özel ilişkiler nedir, bunlar kontrol ediliyor vb.), artık aleyhimize dönüyor, operasyonu genişletiyor.
Bu açıklardan kimliğim açığa çıkıyor, hatta evime indiğim bir duraktan hareketle tespit ediyorlar, farkına vardım, evi hızla boşalttım. Bunun üzerine içerdeki yoldaşlara yeniden yükleniyorlar, hiç bilinmeyen bir akrabalık ilişkisi, yıllar önce eşimin sınavlara girmesinden kaynaklı bir bilgi üzerine açığa çıkıyor, işkenceciler akrabalık ilişkisini satın alıyor, orada yakalanıyorum. İşkenceciler bayram ediyor. Tehdit, küfür hemen başlıyor; bende meydan okuyorum. Çırılçıplak soyuyorlar, ilk cop; korkunç bir ağrı, ilk kez copla, işkence ile karşılaşıyorum. Direneceğim, ‘direniş’ kavramından haberim var, ama bunu bilince çıkardığım tartışılır. Hatta, gözleyeceğim bu bilinç genelde yok. Korkunç yükleniyorlar, ama işkencecilerin mantığını çözüyorum.
Onlar, vücudumda zayıf noktaları arıyorlar, 20 yaşında, zayıf, 57 kğ birinde fiziksel zayıflık çok, ama asıl nokta beyin, inanç... Yüklendikleri her noktada, zayıflık olarak algılanacak refleks vermemeye çalışıyorum. Tüm gece işkence sürüyor, sabah bir çuval gibi, sulu, betonlar üzerine atılıyorum. Fazla hatırlamıyorum, BEDRETTİN yoldaş da yakalanmış, buna şaşırıyorum; çünkü en son benim, operasyonu burada tıkayacağım. Sonra ikimize tüm güçleri ile yükleniyorlar, BEDRETTİN yoldaşla hücrelerde, şehit düşmeden önce sınırlı konuşma imkanı buluyorum, onun tutsak düşmesinin nedenini öğreniyorum.
Başka bir yoldaş ellerinde, kötü çözülmüş, BEDRETTİN yoldaşın evini vermiş, BEDRETTİN yoldaş, bu ihanete korkunç tepki veriyor. Ben ‘sakin olmasını, tüm bunları hapishanede ele alacağımızı’ söylüyorum. Benim durumum daha kötü, işkenceciler ‘bu kötü, bugün kalsın’ diyorlar; BEDRETTİN yoldaşı işkenceye götürüyorlar, o gece şehit düşüyor. Tüm yoldaşlar benim şehit olduğumu sanıyor, gerçeği sonra öğreniyorlar. BEDRETTİN yoldaş şehit düşünce, apar topar beni hastaneye götürdüler, günler süren tedavi yaptılar. Ayrıntı bir yana, BEDRETTİN yoldaş şehit düşünce ben yaşama fırsatı buluyorum...
Yaklaşık 100 günlük (ki, ben en son tutsak düştüğüm için daha kısa süre kaldım), ağır işkenceli süreç sonrası hapishaneye gideceğiz. Herkes daha mutlu. Hapishane koşullarını biliyoruz, hemen özgürlük eylemi düşleri kuruyoruz. İlk askeri savcılığa çıktığımızda tüm yoldaşları görüyorum, kısa sürede dışarıda olacağımızı düşünüyorum, bunu en iyi durumdaki yoldaşlarla paylaşıyorum.
Bu heyecanla askeri hapishaneye geldiğimizde, bizler gözaltındayken, hapishanelerde 12 Eylül’ün geldiğini anlamamız fazla sürmedi. Çünkü, daha içeri girdiğimizde askerlerin vahşi saldırısı ile durumu anladık. İşkenceler bir yana, bu günlerde hep aç kaldığımızı, bir tabak çorbayı 8-10 kişi paylaştığımızı hatırlıyorum. Açlık, baskı, sürekli gözetim, askeri marş dayatmaları vb; insanlar yılgın, moraller kötü, işkence süreci bitmiş değil, ne tür bilgiler verildi, kimler ne kadar çözüldü, dışarı ile ilişki nasıl düzenlenecek, dışarıya neler önermeliyiz, en önemlisi de bu koşullarda nasıl bir direniş örgütleyebilir, bu direniş politikasına tüm tutsakları nasıl taşırız vb.
Tablo oldukça kötü, yaklaşık 40 kişi bizim dava insanları var, diğer davadan insanlar dağınık ve moralsiz. Yavaş yavaş bunları tartışıyoruz, bu arada hapishaneden tekrar işkenceye alınmalar var. Tabi, içeride gazete, radyo, TV yok, dışarıda neler oluyor bilmiyoruz. Bu ağır koşullarda, galiba başka bir davadan arkadaşların mahkemesinde, başka hapishaneden yoldaşlar gazete kupürlerini göndermişlerdi, bin bir zorlukla o kupürleri alınca 6 HAZİRANI, ATİLLA, TAMER, DOĞAN, ERCAN yoldaşların şehit olduğunu öğrendik.
Benim için yaşam durdu, tanımı zor bir acı beynimi, yüreğimi kemirdi, aylarca kıvrandırdı. Bu acıyı tanıyordum, NURETTİN yoldaşta da yaşamıştım, ama bu kez daha ağır. DOĞAN yoldaşı da tanıyordum, bazı süreçlerde sınırlıda olsa yan yana gelmiştik, ama ATİLLA yoldaş benim için çok özeldi, onu Hareketimizin önderi (gerçek bir önder, tırnak içinde ‘önder’ değil), geleceği, isimsiz kahramanı, sürecimizin mimarı olarak görüyordum.
O, tüm bunlardan öteydi; o günde böyleydi, bugünde böyledir. Bazı insanlar şehit olunca, olmayan özellikler biçilir, onlarca örnek verilebilir, ama ATİLLA yoldaş için söylenecek her şey yetersiz kalıyor. O; örgütçü, halkı tanıyan önder, günlük düşünmeyen geleceğe bakan, her düzeyde insanla rahat ilişki kurup güven veren, mütevazı, büyük-küçük iş ayrımı yapmayan, siyasal ve kişisel tüm ilişkilerde olgun, eleştiriye açık, yoldaşlarını canından çok koruyan, ‘dışarı çık’ önerilerine ‘yoldaşlarımız idam edilecek nasıl çıkarım, yoksa benden bıktınız mı’ diyecek kadar sahiplenen, söyleyeni utandıran, ‘karımı özledim’ deyecek kadar insan, politik liderliğini savaşçılığı ile bütünleştiren MAHİR ve CHE’nin yoldaşıdır.
Süreç, tarih her şeyi yerli yerine oturtuyor. Bilinç düzeyi, sorunlara nereden bakıldığı, içinden geçilen sürecin bizleri sürüklemesi ve bakış açımızı sınırlaması, niyet, hatta aldığımız kültür, kimi zaman bazı olguları netleştirmemizi engeller. İp uçları, sezgiler, adını koyamadığımız huzursuzluklar, süreçle netleşir.
Elbette sürece etki eden sayısız faktör, bazı belirsizlikleri olumlu veya olumsuz yönde belirler. Yani bugün sadece, yeni kuşakların bazı süreçlerden ders alması için dipnot olan kişilikleri şehitlerimizle karşılaştırırsak bile şehitlerimizin değerini kavrarız.
ATİLLA yoldaşın Hareketimiz için önemi tartışılmazdı. O şehit düşünce hareketimizin yeni süreci de sekteye uğradı. Şehitlerimiz, bizlere, devrim ve sosyalizm davamızı ileri taşımamızı emrediyorlar, bu yönde bize sorumluluklar yüklüyorlar. Sahi kimin canı ATİLLA’dan, şehitlerimizden kıymetli?
Devrim süreci, bu arada sürecimiz öyle kişiliklere tanık oldu ki, kendi bencilliğini, kendini her şey görme hastalığını, kapris ve çıkarı ile örgütsel ilişkileri dağıtma çabalarını, elitist, kitlelerden soyut yaşamını, devrimcilik iddiasını yitirmesini, sıradanlaşmasını vb. ‘ah ATİLLA olsaydı..’ söylemi ile gerekçe arayanlar oldu. Sahi, şehitlerimiz hiç böyle gerekçelere tenezzül etti mi? Onlar, o ağır koşulların yarattığı onca gerekçeyi ellerinin tersi ile ittiler, bize onurlu bir miras, hiç bir gücün sarsamayacağı bir dava, savaşma iradesi bıraktılar.
Şehitlerimiz, parti çizgimizle birlikte, en anlamlı değerlerimizdir. Şehitlerimiz ve parti çizgimiz en güçlü yanımızdır. Bugün devasa görevlerle karşı karşıyayız. Hiç bir gerekçeye sığınmadan görevlerimize sarılmamız zorunlu. Onlar gibi yaşamalı, onlar gibi savaşmalıyız; onların talimatı budur! Tarihte dipnot bile olamayanların değil, tarihi yaratanların izinde, tarihi, geleceği yaratmalıyız.
Devrimcinin görevi devrim yapmaktır; şehitlerimiz bizi devrim yapmaya çağırıyor, el ele, şehitlerimizle devrim halayına!
ATİLLA, önder yoldaşım... Şehit olduğunu aylar sonra, zorlu günlerde öğrenmiştim. O zorlu ve ağır günleri, 8-10 yıl dışarıdan haber bile almadan, üstelikte bir dizi yıpratıcı iç ilişkiler içinde, senden ve şehitlerimizden aldığım güçle aştım.
Gün oldu ayağım titredi, gün oldu şimdi sıradan bir insandan daha aşağılara düşenleri taşıdım, gün oldu zayıf ve devrimci/sosyalist kültürden uzak insanlarımızın yarattığı iç didişmeden bıktım, gün oldu yüzlerce kararı vicdanım ve bilincime bağlı tek başıma aldım..; ama hep yanımdaydın. Tek başıma, saatlerce, o voltalarda seninle sohbet ettim, öcümüzü alacağımız günlerin ateşi ile yandım.
O ateş beni arındırdı, sanırım olgunlaştırdı. Hiç seni utandırmadım; tutsak düştüğümde ilk sorunun ben olduğumu, güven ve sevgini ifade ettiğini söylemişlerdi, o gülümsemelerinden bunları zaten yansıtıyordun, biliyordum. Mutlaka eksiklerim, yanlışlarım oldu; senden öğrendiklerimle, mücadelenin bana kattıklarıyla bunları aştım. Hala da aşmaya çalışıyorum. Eski yoldaşlar, birlikte geleceğimizi tartıştıklarımız mı? Büyük çoğu, şehitler hariç, sıradanlaştı, dahası rezil tipler epey var. Ama bu tipler, senin adının geçtiği yerde hemen kendine çeki-düzen veriyor.
Özlemini, hedeflerini önemli kısmı genç olan yoldaşlarımız biliyor. Tarihsel-siyasal dersler ışığında, bu sürecimizi, devrimci yenilenme ekseninde, yeniden inşa ve devrimci atılım olarak belirledik.
Biliyoruz; senin düşünce tarzına, sabırla, günlük düşünmeden, geleceği planlamana uygun. ‘Partiyi inşa edin’ diyorsun; edeceğiz yoldaş! ‘Stratejik düşünün bugünü kazanın’, ‘adaletli, kazanımcı, tutarlı, devrimci olun’ diyorsun; tümünü samimiyetle yapmaya çalışıyoruz! ‘Devrimci halk hareketini yaratın, devrimci atılımı örgütleyin’ diyorsun; adım, adım bunu yaratıyoruz, almamız gerekli epey mesafe var, başaracağız!
Biz rahat uyumuyoruz, rahat uyu yoldaş... Kutup yıldızı gibi bize yol gösteriyorsun; sen ve tüm şehitlerimizin emeği, birikimi ile, partiyi inşa edip, devrimci atılımı başaracağız! Birlikteyiz, birlikte savaşacak, birlikte kazanacağız!


 


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Devrimci Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Nurtepe Mah. Cemre Sk. No: 2 Kağıthane-İstanbul