“Dahili iç işlerimizde mühim bir safha varsa
o da Dersim meselesidir. Dahilde bulunan iş bu
yarayı, bu korkunç çıbanı ortadan temizleyip koparmak
ve kökünden kesmek işi her ne pahasına olursa
olsun yapılmalı ve bu hususta en acil kararların
alınması için hükümete tam ve geniş selahiyetler
verilmelidir.” Bu cümleler 1936 yılında Mustafa
Kemal’e aittir. Meclis kürsüsünden tenkil ve yoketme
emri gibi olan bu konuşma için harekete geçilir.
Korgeneral Abdullah Alpdoğan, sınırsız yetkilerle
Dersim’e tayin edilir…
Bundan sonrasını anlamak ve anlatmak zor olmayacaktır.
Dersim kendi başına buyruk bir “devlettir”. Osmanlı’dan
beri gelen bir gelenektir bu. Dersim kendi kendisine
yetmektedir. Dersim aşiretleri, sundukları bu
modelle yeni doğmuş cumhuriyet için ayrık otu
gibi durmaktadır. Diğer taraftan ise, bu yaşam
biçimi, “kötü” örnek teşkil eder bölgeye. Demek
ki olabilir dedirtir insanlara. O yüzden ağaç
yaşken kesilmelidir. Cumhuriyetin bekası söz konusudur
olan.
Dersim aşiretler tarafından yönetiliyordu. Polis,
ordu, mahkeme, hapishane gibi kurumlar Dersimlilere
tamamen yabancıydı. Ekili topraklar, otlaklar,
sular, ormanlar, aşiretlerin kontrolü altındaydı.
Aleviliğin Dersim’de yaygın olması tarihten bugüne
bu bölgeye karşı farklı tutum alınmasının sebeplerindendi.
Mevcut düzenin dışına çıkan Dersim, 1877/78 Osmanlı
Rus savaşından sonra da devlete asker vermemeye
başlamıştır. Dersim’i dağıtma girişimi Osmanlı
döneminde başlar. Bu süreç içerisinde çetin bir
mücadele verilir.
Dersim’e Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren
karakol yapımına başlanır. Sin, Amutka, Denizik,
Haydaran bölgeleri ilk yerlerdir. Seyit Rıza ve
Alişer bu girişime ilk karşı çıkanlardandır. Haydaran,
Kureyşan, Yusufhan ve Demanan aşiretleri biraraya
gelirler. Fakat ortak bir karar çıkmaz bu toplantılardan.
Karakol bazı işaretlerin habercisidir. İlerleyen
günler Dersim’e yönelik kapsamlı bir saldırı kendini
belli etmiştir.
Devlet tarafında da hazırlıklar sürer. Dersim
direnişinin komutanlarından Seyit Rıza, Elazığ’da
Abdullah Alpdoğan’la bir görüşme yapar. Diğer
taraftan, Abdullah Alpdoğan, Seyit Rıza’nın yeğeni
Rayber’le görüşür. Yine Dersim direnişinin komutanlarından
Alişer bu görüşmeye karşı çıkar. Fakat Rayber,
Alişer’i dinlemez, görüşmeye gider. Rayber, amcasına
karşı ihanet etmesi suretiyle parayla satın alınarak
kandırılır.
1937 yılında uçaklar, Dersim’i bombalamaya başlar.
21-22 Mart 1937 gecesi, Pax Köprüsü Demenan ve
Haydaran aşiretleri tarafından yıkılır, karakollar
basılır. Devlet, Yusufhan aşireti üzerinde yoğunlaşır.
Burada kadınlara tecavüz edilerek, katledilir.
Bir süre sonra ordu güçleri geriletilir. Dersim’in
Mazgirt bölgesinde de çatışmalar başlamıştır.
Direnişe, kısa sürede Bahtiyar, Abasan, Corin,
Karabal, Haydaran, Demanan aşiretleri de dahil
olur. Devlet de Erzurum ve Erzincan kolordularını
bölgeye sevk ederken, Diyarbakır 7. Kolordu Uçak
Karargahı’nı Elazığ’da konuşlandırdı.
Dersim direnişinin önderlerinden olan Alişer,
devletin baş hedefleri arasındaydı. Daha önceden
satın aldığı Rayber’i bu arada devreye sokar.
Rayber, on beş gün boyunca direnişe katılır. Bu
durum bir güven ortamı yaratır.
Alişer, direnişi Ağdat Tujik Dağı eteklerinden
yönetiyordu. Alişer, plana göre bölgeyi terkedecekti.
Rayber Alişer ile sık sık görüşüyordu. Ve Alişer,
bölgeyi terketmeden bir gün önce, Rayber ve 8
kişi tarafından katledildi. Tarih 9 Temmuz 1937’yi
gösteriyordu. Alişer ve eşi Zarife’nin kesik başları
Türk ordusuna teslim ediliyordu.
Türk ordusu, Dersim’i kuşatma altına almıştı.
Tanıdığı olduğumuz ormanların yakılması, Dersim
direnişinde de uygulanıyordu. Kureyşan aşireti
ve Bahtiyar aşiretleri Seyit Rıza’ya destek çıkan
aşiretlerdendi. Bahtiyar aşireti lideri Şahin
Ağa Alişer’in katledilmesinden sonra direnişi
yönetenlerin başında geliyordu. Türk ordusunun
barbarlığına, yapılan tüm vahşete ve yaptıkları
tecavüze karşı, Haçik ve Munzur yardıma koşuyordu.
Dersim’li kadın ve kızlar canlı bedenlerini bu
sulara bırakarak, her türlü teslimiyeti reddediyorlardı.
Türk ordusunun havadan ve karadan saldırısı gün
geçtikçe yoğunlaştı. Seyit Rıza’nın bulunduğu
Laçinan Deresi, günlerce direndi. Bu direniş sonunda
Seyit Rıza sağ kurtulurken, ailesi ve 33 yoldaşı
katledildi.
İlerleyen günlerde direnişi aşiretler devam ettirdi.
Toplantı yapan aşiretler, Munzur suyuna birer
taş atarak direnişe devam kararı alırlar. Hozat’ta
Bahtiyar Aşireti lideri Şahin Ağa savaşıyordu.
Bu arada Yusufhan aşireti direniş devam ederken,
devlet tarafına geçer. Dersim direnişini sürdüren
liderlerden Şahin Ağa’nın katledilmesi, direnişin
bitiş etkenlerindendir. Tarih 9 Ağustos 1937’i
gösteriyordu. Şahin Ağa söğüdün gölgesinde dinleniyordu.
Süt kardeşi, Lılo Hıdır Şahin Ağa’nın uykusunun
derin olduğunu biliyordu. Abdullah Alpdoğan tarafından
satın alınan Lılo Hıdır, Şahin Ağa’yı kafasına
bir kurşun sıkarak öldürdü. Ardından kafasını
keserek Hozat’a götürüp Türk Ordusu’na teslim
etti.
Seyit Rıza ve yoldaşları bütün ihanetlere rağmen
direnişlerini sürdürüyordu. Devlet, bu direnişlerde
önemli kayıplar veriyordu. “Eğer bana yetişirsen,
senin can ve mal güvenliğini sağlayacağıma ve
şartlarını görüşebileceğime inanmanı isterim”
şeklindeki Erzincan Valisi’nin bu mektubu, Seyit
Rıza tarafından karşılık buldu. 5 Eylül 1937’de
Seyit Rıza, yoldaşlarıyla birlikte Erzincan’a
ulaştı. Ulaşması ile birlikte, Seyit Rıza ve yoldaşları
tutuklanarak cezaevine kondu. Fazla uzun sürmeden,
Seyit Rıza ve 11 yoldaşı idam cezası verildi.
Dersim direnişinin liderlerinden Dersim Direniş
Kuvvetleri Kumandanı Seyit Rıza ve 11 yoldaşı,
1937 yılının 15 Kasım’ı 16 Kasım’a bağlayan gece,
Elazığ Buğday Meydanı’nda idam edildi.
Seyit Rıza’nın idamından sonra, Dersim’de direniş
bitmez. 1938 yılında jandarma müfrezesi imha edilir,
karakollar basılır. Türk ordusu bir harekat daha
başlatır. Yüzlerce insan bu harekatta katledilir,
evlere doldurularak yakılır. Haftalarca sürer
bu kitle katliamı.
Dersim direnişi, görüldüğü üzere Kürt halkının
kendi yarattığı bir direniştir. İçinde direnişi,
ihaneti, onuru, asla teslim olmamayı ve ilkleri
barındırır.
Sabiha Gökçen adını yazdığımızda herkes bu ismi
hatırlayacaktır. Daha çok Atatürk’ün manevi kızı
ve ilk kadın pilot olarak bilinen Sabiha Gökçen,
Dersim isyanı ile doğrudan bağlantılı bir şahıstır.
En önemli marifeti ise dersimin, köylerinin kadın,
çocuk demeden bombalanmasıdır. Günümüzde bir havaalanına
da adı verilen Sabiha Gökçen, Dersim’in bombalanması
ile ilgili olarak, “Eskişehir’de Tayyare Alayı’nda
staj gördüğüm günlerden birinde uçuştan indiğimde
bölükteki fevkaladelik dikkatimi çekti. Hemen
sordum. Bizim bölüğün Dersim Harekatı’na katılma
emrinin geldiğini söylediler. Kalbim küt küt atmaya
başlamıştı. (...) Bu bakımdan ben daha birşey
söylemeden Atatürk konuşmaya başladı. (...) “Bak
Gökçen, seni çok takdir ederim. Orada da görevini
başaracağına inancım tam. Ancak çarpışacağın insanların
eline düşersen, sana fena muamele etmelerinden
korkarım. Buna çok üzüleceğimi bilirsin.” Ben,
‘Emin olunuz, kendimi onlara diri diri teslim
etmem’ dedim. (...) Hedef doğrudan Dersim’di.”
diyerek katliama katılışı ile ilgili anılarını
büyük bir marifetmiş gibi anlatır.
Dersim direnişine katılan bir askerin anlattıkları
da tarihin aynası niteliğindedir. Anlatılanlardan
Kars’lı olduğunu öğrendiğimiz A. Demirtaş “Köylüleri
topluyorduk bir araya, ‘Sizleri kurtaracağız’
diyerek uygun gördüğümüz yerlere götürüp makineli
tüfeklerle tarıyorduk. Kadın, bebe, ihtiyar, genç
demeden hepsini öldürüyorduk. Subaylar ‘Hiçbir
Alevi’yi sağ koymayın öldürün’ diyorlardı. Daha
sonra cesetlerin başına erler kurtlar gibi üşüşüyorlardı,
kollarını sıvazlayıp altınları kapmak için hırsla
bir yarış başlıyordu. kolları parçalayarak, keserek
altınlar kapışılıyordu. Hatta altın dişler bile
sökülüyordu. Velhasıl bu tür şeyler yapıldı. Bugün
Kars’ta Dersim zenginleri var. Bunların zenginlikleri
oradan kalma.” diyor. Burada küçük bir paranteze
gerek vardır. İşbirlikçilik Dersim direnişinde
azımsanmayacak bir yeri vardır. Bunu herkes kabul
eder. Fakat, öne çıkmayan bir gerçekte, işbirlikçiliğin
içine düştüğü rezilliktir. Devletin topuna silahına
karşı bedenlerini siper ederek ölümün üzerine
giden bir halk, diğer tarafta ise direniş komutanlarının
kesik başını devlete teslim edenler... İşte o
teslim edenler, Dersim isyanının sonunda, işbirliği
yaptıkları Türk ordusu tarafından kurşuna dizilmiştir.
Alişer ve Zarife’nin başını keserek, devlete teslim
eden Rayber’den bahsediyoruz. Dersim direnişinden
sonra Rayber ve oğlu, ordunun emriyle kurşuna
dizilmiştir. Burada görüldüğü üzere, işbirlikçiliğin
sonu budur, “işinin” bittiği andan itibaren, kağıt
parçası gibi büzüştürülerek atılır. Onun hiçbir
değeri yoktur. Tarihte bu işbirlikçi hainlerle
doludur. Bir gerçek de tarihin hiçbir döneminde,
işbirlikçi ve hainlerin, insanlık sofrasında yeri
yoktur. Her zaman lanetlenmişlerdir. Dersim direnişinin
üzerinden 68 yıl geçmesine rağmen, Rayber’lerin
değeri aynı olmakla birlikte, Seyit Rıza’lar,
özgürlüğün ve direnişin simgesi durumundadır.
|