Gediz’de meydana gelen grizu patlamasında 18
işçi yaşamını yitirdi ve bir kez daha maden ocağı
cinayetiyle sarsıldık. Medyada “kader”, “iş kazası”
vs. olarak yansıtılan şey aslında devlet eliyle
işlenmiş bir cinayet daha açıkçası bir katliamdır.
Yazımızın ilerleyen bölümlerinde göreceğimiz gibi
karşımıza, dünyada ve Türkiye’de,kömür madeni
ocaklarındaki metan gazının sıkışması sonucu oluşan
grizu patlamaları olmak üzere sırasıyla maden
ocaklarında, inşaat sektöründe ve diğer alanlarda
meydana gelen iş kazalarında yaşamını yitiren
ve yaralanan işçi sayısı 100 binleri, milyonları
bulurken, karşımıza korkunç bir tablo çıkmaktadır.
Sonuçta yaşanan kapitalist sistemde “insana verilen
değerin” bir sonucudur. Çünkü, Kapitalist sistemin
mekanizması artı değer üzerine kuruludur.
Kapitalistler kar için kendilerini idama götürecek
ipi bile üretirler. Kapitalizm doğası gereği azami
kar elde etmek için işçi sağlığını hiç önemsemez.
Fakat emperyalist kapitalist sistemin yaklaşık
25 yıldır sürdürmekte olduğu yeniden yapılanmasının
sonucu olarak ekonomide neo-liberalizm, esnek
üretim ve özelleştirmelerle beraber, yeni sağ
politikalarla giderek daha saldırgan, daha rahat
ve pervasızca davranmaya başladılar. Gediz katliamının
da üzerini eşelediğimizde altından esnek üretim,
özelleştirme ve taşeronlaştırma çıkmaktadır. Türkiye’de
her yıl onlarca işçi “ iş kazası”nda yaşamını
yitirirken binlercesi yaralanmakta yüzlercesi
de ömür boyu sakat kalmaktadır. Bu “iş kazaları”nda
yaşamlarını yitiren ve yaralanan işçiler, medya
haberlerinde, (soyut bir nesneden bahseder gibi)
basit birer rakam olarak sunulmaktadır.
Grizu patlamaları, maden göçükleri vb.den kaynaklı
iş kazaları sonucu gerçekleşen ölümlere ve yaralanmalara
baktığımızda bunlar hiçte oligarşinin ve onun
sözcülerinin anlattığı gibi basit birer “kader”
yada “iş kazası” diyerek savuşturulacak normal
şeyler olmadığını anlarız. Grizu patlamaları bilgisi
ve önlem alma çabaları neredeyse madenciliğin
tarihi kadar eskidir. Ama dışa bağımlı yeni- sömürge
ülkelerde bütün her şeyde olduğu gibi bu alanda
da uydurma önlemler, geri teknolojiler hakimdir
ve madenleri yerli ve yabancı firmalara peşkeş
çekmek isteyen hükümetler ocakları yenilemek için
hiç bir ciddi adım atmamaktadır. Esnek üretim
ve onun bir biçimi olan özelleştirmeyle birlikte
işçiler sendikasız, sigortasız ve tüm sosyal haklarından
mahrum bir şekilde çalışmaktadırlar.
Sendikalı işçilerin yaklaşık 3/4ü işten çıkarılmış
ve yerlerine alınan işçiler sendikasız olarak
çalıştırılmaktadır. Grizu patlamalarından, maden
göçüklerinden (devlet eliyle işlenmiş katliamlardan)
kaynaklı iş kazalarında yaşamını kaybedenlerin
yakınlarına tazminat ödenmemekte, yaralı kurtulan
işçiler sigortasız çalıştırıldıkları için hastane
masrafları karşılanmamakta, en doğal sağlık ve
tedavi imkanlarından yararlanamamakta, ilaçlarını
alamamakta, sakat kalanlar kendi kaderlerine terk
edilmekte, tazminat ödenmemekte, işten çıkarmalarda
ve emeklilik durumlarında kıdem tazminatı başta
bir çok kazanılmış haklardan yararlanamamaktadır.
“İş kazalarının” dağılımında % 18 ile inşaat sektörü
birinci sırayı alırken, % 11 ile metal sanayi
ikinci sırada ve % 9.8 ile kömür madenleri üçüncü
sırayı almaktadır. Bütün bunlar, büyük grizu patlamasına
ilişkin sayılardır. Bunların yanında, “küçük”
sayılan grizu patlamalarında, yangın, su baskını,
göçük olaylarında ölenlerin tam sayısı bilinmemektedir.
Ekonomide neo-liberal politikaların sonucu tarımda
tekelleşmeye gidilmesi, beraberinde küçük üreticiye
sübvansiyonun kaldırılmasını, küçük üreticiden
kesilen sübvansiyonun iş birlikçi tekellerle Çok
Uluslu Şirketlere (ÇUŞ’lara) verilmesini, küçük
üretici için girdi maliyetlerinin artmasını, işbirlikçi
tekellerle ÇUŞ’ların pazara hakim olmaları için
ithalatın önündeki engellerin kaldırılarak iç
pazarda ithal ürünlerinin serbest dolaşımının
sağlanmasını, bu ithal malların küçük üreticinin
ürettiği ürünlerin maliyetinin altında bir fiyatla
satılmasını, tarımda küçük üreticinin ve hayvancılığın
ölmesini, küçük üreticinin giderek proleterleşmesini
getirmiştir. Esnek üretim biçiminde bunun anlamı
aynı zamanda işsiz işçi (işsizler ordusuna katılmak
) demektir.
“Kömür Madenlerinin Önemi”
Maden ocaklarının yoğun olduğu bölgelerde yaşayan
küçük toprak sahipleri, köylüler ve yarı proleterler,
yukarda sıraladığımız nedenlerden dolayı kendilerini
geçindirecek kadar ürün alamadıkları topraklarından
koparak, ya da topraklarını tarım kapitalistlerine
satarak madenlerde çalışmaya başlarlar. Zaman
içinde çalışma koşullarının getirdiği “yeni bir
dünya” ile, işverenlerin kârlarını artırmak için,
onların yaşamlarını hiçe saymasının getirdiği
sömürü koşullarıyla yüz yüze kalırlar. Tarımda
mülksüzleşmeyle birlikte esnek üretimin ve özelleştirmelerin
sonucu artan işsizler ordusuna katılma korkusu,
sigortasız , sendikasız, sağlıksız koşullarda,
yaşam güvencesiz ve düşük ücretli , yaşam pahasına
çalışmaya razı olunmasını beraberinde getirir.
Kapitalist sistemde kapitalistler doğrudan üretken
yatırımlar olarak görmediği sabit sermayeye yatırım
yapmayı sevmezler. Ve bu yatırımlar, kapitalistlere
göre, kâr oranını düşüren “gereksiz” harcamalar
olarak değerlendirildiğinden, onları işçilerin
daha güvenlikli ve sağlıklı koşullarda çalışıp
çalışmamalarından ziyade daha az girdi ve daha
fazla kâr, yani artı-değerin tamamının kârâ dönüşmesi
ilgilendirir. Kapitalistler için işçilerin daha
güvenlikli ve sağlıklı koşullarda çalışıp çalışmadıklarının
hiç bir anlamı yoktur. Sonuçta kapitalist sistemde
işçi sınıfı üretimin bir parçasıdır, işçinin emek
gücü bir metadır ve bu nedenle de bu alanlarda
ne kadar az harcama yapılırsa, yani ne kadar az
sermaye bu işe ayrılırsa, kâr oranı, o oranda
yükselecektir. “Kapitalist üretim biçimi, genellikle
bütün pintiliğine karşın, kendi insan malzemesi
konusunda çok hovardadır.” (K.Marks)
Emperyalist - kapitalist sistemde ve bu sistemin
bir parçası olan Türkiye gibi yeni -sömürgelerde
“kömür ocaklarının zarar ettiği, kamunun sırtında
yük olduğu, bir an önce elden çıkarılması gerektiği
vb.” teranelerine rağmen, kömür madenlerinin özel
bir yeri vardır. Kömür, sanayi devriminden günümüze
kadar en ucuz enerji kaynağı olmuştur.
Bugün kömürle çalışan elektrik santrallerinden,
buhar kazanlarına kadar pek çok alanda kullanılan
bu enerji kaynağı, teknolojik gelişmelere bağlı
olarak yeni ve ucuz enerji kaynaklarının ortaya
çıkmasına rağmen, önemini yitirmemiştir. Özellikle
demir-çelik sanayisine sürekli bir girdi olan
kömür cevheri, ülkemizde asıl olarak devlet eliyle
işletilmektedir, (Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ)
yanında, bazı bölgelerde özel kişi ve şirketlerin
işlettiği kömür ocakları da bulunmaktadır. Ama
üretimin asıl ağırlığı devlet kuruluşlarındadır.
) Yıllardır devlet tarafından işletilen kömür
ocakları sanayiciler için ucuz girdi sağlamaktadır.
Özellikle demir-çelik fabrikalarında kullanılan
kömür, işbirlikçi- tekelci burjuvazi için yaşamsal
öneme sahiptir. Örneğin bir buzdolabı ya da oto
üretiminde, bu ürünlerin, kömür sayesinde daha
ucuza mal olması olanaklıdır. “Yönetenler”, bu
sayede, kapitalistlere ucuz kaynak sağlamaktadırlar.
10 Yılda 10 Bin İşçi Öldü!
Türkiye’de 1994-2003 yılları arasında meydana
gelen 831 bin 248 “iş kazasında”, 10 bin 84 işçi
yaşamını yitirdi. Üstelik bu rakamlar sadece kayıtlı
olanlar. İş kazaları en sık, kömür madenciliği,
dokuma ve gıda maddeleri sanayileri, taş, toprak,
kil, kum vs. imalatı, metal endüstrisi, makine
imalatı, nakil araçları imalatı, inşaat, nakliyat,
toptan ve perakende ticaret faaliyet gruplarında
meydana geldi.
Türkiye'de Yıllara Göre
"İş Kazaları" ve Ölümler |
Yıl |
İş Kazası
|
Ölüm
|
1994 |
92 bin 87
|
1034
|
1995 |
87 bin 960
|
798
|
1996 |
86 bin 807
|
1296
|
1997 |
98 bin 318
|
1282
|
1998 |
91 bin 895
|
1094
|
1999 |
77 bin 955
|
1165
|
2000 |
74 bin 847
|
731
|
2001 |
72 bin 344
|
1002
|
2002 |
72 bin 344
|
672
|
2003 |
75 bin 668
|
810
|
“İş kazası” en çok Zonguldak’ta yaşanıyor. Zonguldak
kömür madenlerinde son 40 yılda meydana gelen
“iş kazalarında” 3912 maden işçisi yaşamını yitirmiş
ve 305.000 işçi de yaralanmıştır. Geçen bir yılda
yaşanan 2 bin 735 iş kazasında 17 kişi öldü, 2
bin 683 kişi yaralandı, 37 kişi sakat kaldı. Geçen
yıl Çorum, Tokat, Kastamonu, Aydın gibi illerdeki
maden ocaklarında meydana gelen grizu faciası
ve göçüklerde 24 kişi hayata gözlerini yumarken
25 işçi de yaralandı.
Bu rakamlardan da yazımızın başında belirttiğimiz
bu tür grizu patlamaları ve maden göçüklerinden
meydan gelen ölümlerin ve yaralanmaların basit
birer iş kazası olmadığı, tam tersine devlet eliyle
işlenmiş bir cinayet hatta toplu katliam olduğu
anlaşılmaktadır.
Türkiye'de Yıllara Göre
"Maden Göçükleri" ve Ölümler |
Yıl |
Yer
|
Ölü Sayısı
|
1942 |
Kandilli
|
40
|
1947 |
Kozlu
|
47
|
1955 |
Gelik
|
55
|
1960 |
Kozlu
|
22
|
1965 |
Çeltek
|
72
|
1967 |
Kandilli
|
17
|
1972 |
Kozlu
|
23
|
1983 |
Ereğli
|
102
|
1983 |
Kandilli
|
103
|
1990 |
Yeni-Çeltek
|
66
|
1992 |
Kozlu
|
127
|
2003 |
Aşkale
|
9
|
2004 |
Kastamonu-Küre
|
19
|
2004 |
Karadon
|
8
|
2005 |
Gediz
|
18
|
Dünyada ve Çin’de Toplu Katliamlar!
Yukarıda ülkemizde meydana gelen genel iş kazaları
ve maden ocaklarında meydana gelen ölüm ve yaralanma
olaylarının rakamlarını verdik. Ülkemiz sınırları
dışına çıkarsak genelde iş kazalarında özelde
ise maden kazalarında dünyada ve özellikle Çin’de
korkunç rakamlara varan ölümler meydana gelmektedir.
Dünyada yılda ortalama 350 bini iş başında olmak
üzere 2 milyon kişi hayatını kaybediyor. Dünyada
yıllık ortalama 270 milyon iş kazası yaşanıyor
ve bu kazalarda 3 günden fazla iş bırakma olayı
yaşanıyor. Zararlı maddeler dolayısıyla da yılda
438 bin kişi yaşamını yitiriyor. Cilt kanseri
vakalarının yüzde 10’u işyerlerinde tehlikeli
maddelere maruz kalınması sonucu ortaya çıkıyor.
İş kazası sonucu ölümlerin azaldığı bir çok ülkede
ise başta asbest nedeniyle ortaya çıkanlar olmak
üzere, mesleki hastalıklarda artış yaşanıyor.
Dünya genelinde her yıl asbest kullanımından dolayı
100 bin kişi yaşamını yitiriyor.
Tarım sektöründe haşere ilaçlarından zehirlenme
nedeniyle her yıl 70 bin kişi ölüyor. İnşaat sektöründe
her yıl 60 bin ölümcül kaza oluyor, yani her 10
dakikada bir kişi ölüyor.
Çin madenleri ise adeta bir işçi mezarlığıdır.
Geçtiğimiz günlerde Çin’in kuzeyindeki bir kömür
madeninde gaz sıkışması nedeniyle yaşanan faciada
yedi işçinin ölümü,beş işçinin de kaybolmasıyla
birlikte son bir haftada maden kazalarında ölen
işçilerin sayısı 58’e çıkmıştır. Son bir yıl içinde
meydana gelen kazalarda 6000 maden işçisinin yaşamını
yitirdiği Çin madenleri dünyanın en ölümcül madenleridir.
Bağımsız kaynaklarsa gerçek rakamın yılda 20,000’e
ulaştığını fakat para cezalarından kaçınmak ve
madenlerin kapatılmamasını sağlamak için maden
işletmecilerinin bu ölümleri gizlediğini bildiriyor.
İş Güvenliği Açısından İşyerleri ve Gerçekler
Neo-liberal saldırıların bir sonucu olarak kapitalistlerin
daha fazla kar elde etmesi için sıradan en basit
ve küçük önlemler dahi alınmamakta. Asli görevi
uluslararası sermayenin rahatça dolaşımının önündeki
engelleri kaldırmak olan devletten de iş yerlerindeki
yeterli önlemlerin alınıp alınmadığına dair etkin
bir denetim yapması zaten beklenemez. Tüm bu nedenlerden
dolayı işçiler her yıl daha kötü koşullarda ve
ölümlerle burun buruna çalışmak zorunda kalıyor.
Yapılan bütün araştırmalar çok basit önlemlerle
bütün kaza sonuçlarının ortadan kaldırılabileceğini
ortaya koyuyor.
Ülkemizde istatistiklere baktığımızda maden ocaklarında
ilk başta belirlenebilen belli başlı eksiklikler:116
işyerinde havalandırma yetersiz, 78 işyerinde
tehlike anında kaçılacak alternatif yol yok. 145’inde
ilkyardım ekibi, 105’inde kurtarma istasyonu,
66’sında ilkyardım malzemesi bulunmuyor. 46’sının
kurtarma ekibindeki işçi sayısı ve eğitimi yetersiz.
11 işyerinin bir kurtarma planı bile yok. 44 ildeki
yeraltı ve yerüstü madeninde yapılan denetimde,
772 işletmeden yalnızca 47’sinin kurma iznine,
87’sinin de işletme belgesine sahip olduğu ortaya
çıktı. 299’u kadın 47 bin 751 işçinin çalıştığı
44 ildeki 772 yeraltı ve yerüstü kömür, endüstriyel
maden ile taş ve mermer ocağından sadece 47’sinin
kurma izni, 87’sinin işletme belgesi var. İş kanununa
göre en az elli işçi çalıştıran işyerlerinin iş
yeri hekimi bulundurması gerekirken, bu işyerlerinin
üçte birinde bu yükümlülük yerine getirilmiyor.
İşyeri hekimi bulundurması gereken 2 bin 633 işyerinden
865’inde bu şarta uyulmuyor.
Taşeronlaştırma ve Katliam!
Ekonomide neo-liberal politikaların bir sonucu
olarak Türkiye’de yüzlerce kömür ocağını, genellikle
taşeron firmalar işletiyor. Maaşlar 350-500 YTL
arasında değişiyor. İşçilerin pek çoğu aylarca
maaş alamıyor. Bazı dönemler, biriken maaş yerine
kurbanlık koyun veriliyor. Çıkarılan kömür miktarına
göre işletme şef ve müdürlerine prim verilirken,
işçiler bunlardan mahrum bırakılmaları bir yana
maaşlarını bile düzenli olarak alamıyor.
Madencilerin sekiz saat boyunca gün ışığına çıkmaları
yasak. Yemek molalarında, evden getirdikleri kumanyaları,
kömürlerin arasında birkaç metrekarelik alanda
yiyorlar. Mola da birkaç dakikayla sınırlı. Kaza
dışında mola verilmiyor. Tuvalet ihtiyacını, boşaltılmış
bacalarda gidermek zorundalar. Her gün şefleri
madencilere, çıkarmaları gereken kömür miktarını
söylüyor, yoksa paydos ettirmemekle tehdit ediyor,
işçiler prim ve fazla mesai gibi haklardan yararlanamıyor.
Madencilerin dramı, sadece toplu ölümlerin olduğu
grizu patlamaları ve göçüklerden ibaret değil.
Maden işçileri için üzerlerine gelen bir vagon,
düşen bir kaya da büyük tehlike demektir, böyle
kazalarda da pek çok işçi ölmekte veya sakat kalmaktadır.
Kapitalist sistemde maden ocaklarında ve diğer
işkollarında çalışan işçilerin en basit iş güvenliğine
sahip olmadan çalıştırılmalarının ve grizu patlamalarında,
maden göçüklerinde, iş kazalarında topluca katledilmelerinin
sorumlusu emperyalist- kapitalizm ve neo-liberal
saldırgan politikaların uygulayıcısı emek düşmanı
anlayıştır, oligarşik diktatörlüktür. Gediz’deki
grizu patlamasının ve bu olayda 18 kişinin ölmesinin
sebebi de bu anlayıştır.
Bütün toplu katliamların sorumlusu, bu iş kazalarında
yaşamını yitiren binlerce işçinin katili; ekonomik,
politik ve sosyal krizlerin, geri kalmışlığın,
dış borçların, bütçe açığının, işsizliğin ve yoksulluğun,
gelir dağılımındaki uçurumun katlanarak artmasının,
üretim artışındaki gerilemenin vb. sorumluluğunu
kamuya bağlayan, toplumsal ve kamusal düşüncenin
halkın belleğinden silinmesi için bütün yöntemleri
ve araçları kullanan, sistemden kaynaklanan bütün
sorunların çözümünün özelleştirmeden geçtiğini
savunan ve uygulayan zihniyettir.
İşçi sınıfı ve emekçiler kendi sınıf örgütünün
öncülüğünde örgütlenerek, bütün bu cinayetlerin
ve katliamların hesabını sınıf düşmanlarından
soracaktır.
O büyük gün geldiğinde işçi sınıfının katilleri
iğnenin deliğine girselerde proletaryanın nasırlı
ellerinden kendilerini kurtaramayacaklardır.
|