Emperyalist tekellerin sömürge ve yeni sömürge
ülkelerle olan bağımlılık ilişkilerini sürdürmede
kullandığı finans kurumlarından DB ve IMF temsilcileri
“ülkemizi ziyaretlerinde” neo-liberal saldırgan
politikaların bir sonucu olan, esnek üretimden,
özelleştirmeye, nüfus artışından, istihdamın esnetilmesine
ve asgari ücrete varana kadar bir dizi konuda
talimatlar yağdırarak ülke gündemine girdiler.
Merkez Bankası, Bonn Üniversitesi ve Bilkent Üniversitesi’nin
işbirliğiyle düzenlenen “AB’ye Katılım İçin Makro
Ekonomik Politikalar” konulu konferansın açılış
konuşmasında, DB Türkiye Direktörü Andrew Vorkink
ve IMF Birinci Başkan Yardımcısı Anne Krueger
birer konuşma yaptı. Daha sonra bu ikilinin ardından,
IMF Başkanı Rodrigo de Rato’da benzer şeylerden
oluşan bir dizi talimatlar yağdırdı. Gelişmelerin
ardından Devlet Bakanı Ali Babacan ve Merkez Bankası
Başkanı Süreyya Serdengeçti’nin imzaladığı Niyet
Mektubu’nda yeni sözler verildi. IMF İcra Direktörleri
Niyet Mektubunu onayladı. Aşağıda yer vereceğimiz
açıklamalara ve Niyet Mektubu’na her kesimden
farklı tepkiler geldi. Yazımızın sınırlı olmasından
dolayı bu gerici ve emek düşmanı açıklamalara
verilen tepkilerin tamamına yer vermeyeceğiz.
Yalnız, İki noktaya dikkat çekmek istiyoruz: Birincisi,
DB ve IMF’nin emek düşmanı neo-liberal saldırgan
politikaların bir yansıması olan açıklamalarının
ardından, hükümet ve işveren cephesinden verilen
yanıtlar karşılaştırıldığında, işbirlikçilerin
ortak çıkarları söz konusu olduğunda kendi aralarında
çok rahat anlaştıkları görülüyor. İkincisi ise,
DB ve IMF ilişkilerinde gelinen kişiliksiz politik
düzey. Türkiye İşveren Sendikaları Konferedasyonu
(TİSK) Başkanı Tuğrul Kutadgobilik, Devlet Bakanı
Ali Babacan, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı
(UNDP) Başkanlığı’na seçilen Kemal Derviş, Merkez
Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti, Başbakan
Tayyip Erdoğan vd. ardı ardına yaptıkları açıklamalarla
biri diğerini aratmayacak şekilde, işbirlikçi
ve emek düşmanı yüzlerini açıkça sergilediler.
Andrew Vorkink: “Nüfus İstihdamdan Fazla artıyor”
DB Türkiye Direktörü Andrew Vorkink, “Nüfus, istihdamdan
fazla artıyor. Hızlı istihdam artışı sağlayabilmek
için; esnek istihdam, istihdamın üzerindeki vergilerin
azaltılması, toplu sözleşme kapsamının genişletilmesi,
İşsizlik Sigortası’nda değişiklik yapılarak oranların
azaltılması, İşsizlik Sigortası Fonuna gelen kaynaklar
yoluyla işe alma imkanlarının geliştirilmesi,
gereklidir. 2005 yılında makro ekonomik politikaların
sürdürülebilirliği için, yabancı yatırımların
artması önemli(...)” diye konuştu.
Rodrigo de Rato: “Programı Tam Uygulayın”
IMF Başkanı Rodrigo de Rato, “Yapısal mali reformların
uygulanması, yeni programın başarısında merkezi
rol oynayacak. Vergi yönetimi reformu, tam olarak
uygulanmalı ve kayıt dışı ekonominin boyutu düşürülmeli.
Vergi reformunun toplam geliri artırmaya odaklanması
gerekiyor, vergi sistemini basitleştirerek ve
vergi muafiyetini ortadan kaldırarak. Seçici vergi
kolaylığı sağlamak verginin temelini erozyona
uğratıyor, uygulamayı zorluyor, bundan kaçınılmalı...”
dedi. IMF Başkanı hükümetin görevinin yeni IMF
programını tam olarak uygulamak olduğunu sözlerine
ekledi.
Anne Krueger: “Asgari Ücret Çok Yüksek”
IMF Birinci Başkan Yardımcısı Anne Krueger, işgücü
piyasasının esnekleştirilmesi gerektiğini savunarak,
‘yüksek asgari ücretlerin yeni işe almalarda bir
engelleyici olarak rol oynadığını ve kayıtdışına
yönlendirdiğini’ ileri sürdü. Krueger, “... Bu
kadar yüksek asgari ücretle, işsizliğin azaltılması
ve istihdamın arttırılmasının önüne set çekiyorsunuz”
iddiasında bulunurken, bir gazetecinin ; “258
dolarlık asgari ücretle siz geçinebilir misiniz?”
sorusuna karşılık ise küstah bir biçimde; “Eğer
geçinmenizi bu seviyede bir ücretle sağlamak zorunda
iseniz sağlayacaksınız” yanıtını vermekten çekinmedi.
Krueger: “Kamu varlıklarının özelleştirilmesi
ekonomik gelişmeye katkı sağlayacaktır. İşgücü
piyasasının daha esnek hale getirilmesi de yatırımları
ve istihdamı artıracak, kayıt dışı ekonominin
kontrolünde, vergi sisteminde, ihracat ve ithalatta
ilerlemeler sağlanmasına yardımcı olacaktır ve
Türkiye işgücü piyasasıyla ilgili bazı düzenlemeler
yapabilecektir” demiş. IMF bugüne kadar yapılan
özelleştirmeleri, üretim biçiminin ve işgücünün
esnekleştirilmesini yeterli bulmuyor. Gözleri
bir türlü doymuyor. Kana susamış vampirler gibi
mali sermaye için, “daha fazla kân”, daha fazla
kar, daha fazla sömürü, daha fazla özelleştirme,
diyorlar. Bütün bunlar ise bizim gibi yeni-sömürge
ülke halkları için, daha fazla sömürgeleşme, daha
fazla talan, daha fazla katliam, daha fazla yoksulluk,
daha fazla açlık, daha fazla işsizlik ve daha
fazla çürüme demektir.
Krueger, “vatandaşların ekonomik gelişmelerden
kısa sürede etkilenebilmesi ve yoksulluğun azaltılabilmesi
için uzun dönemli bir büyüme hızına gereksinim
olduğunu” söylemiş. Yani bize, açlık sınırının
altında yaşayacağınız bir işinizin olmasını istiyorsanız,
iktisadi büyümeyi beklemenin dışında hiç bir şey
yapmayın. Eşitsizliği ve bölüşümü düzeltmeyi,
bunlar için mücadeleyi etmeyi, işsizliğin ve yoksulluğun
kaynağı olan kapitalist sistemi radikal bir şekilde
aşağıdan yukarıya parçalayarak değiştirmeyi kesinlikle
aklınızdan bile geçirmeyin denmektedir. IMF ve
onun temsilcileri bugün ülkemizde işçi sınıfının
örgütsüz olduğunu çok iyi bildiklerinden, kendilerine
hiç bir tepki gelmeyeceğine o kadar çok güveniyorlar
ki, gözümüzün içine baka baka bize, bizim sonumuzu
hazırlayacak telkinlerde bulunuyorlar.
Niyet Mektubu’nda Verilen Sözler...
IMF İcra Direktörlüğü’nce imzalanan Niyet mektubunda:
“Kamu İktisadi Teşebbüslerine yeni personel alımını
kat’i şekilde kısıtlayan politikamız da sürdürülecektir...
Her bir işletmede bir önceki yılda işten ayrılanların
en fazla yüzde onu kadar yeni personel alımı yapılabilecektir.”
denmektedir. Kamu Personel Rejimi Reformu olarak
bilinen yasanın yıl sonuna kadar tamamlanacağı,
istihdam politikalarının yeniden düzenleneceği
sözü verildi... Haziran sonuna kadar yasalaşması
sözü verilen Sosyal Güvenlik Reformuna ilişkin
de taahhütler verildi. Öte yandan emeklilik sisteminin
açığının, uzun vadede GSMH’nin yüzde birinin altına
indirilmesi amaçlanıyor (...) Öngörülen tasarruflar,
tüm emeklilik aylıklarının azaltılması, ana emeklilik
parametrelerinin değiştirilmesi, prim oranlarının
yükseltilmesi ve emeklilik yaşının artırılması
ile sağlanacak.
Kapitalizmde, İstihdam ve İşsizlik...
Başbakan Tayyip Erdoğan ve diğerlerinin Krueger
ve Vorkink’in yaptığı konuşmalara yanıt olarak
yaptıkları açıklamalarda hepsinin ortak noktası
yapılan açıklamalara katılmak ve programı ne kadar
çok sahiplendiklerini kanıtlamaktan ibaret. “Yerli”
ve yabancı bütün konuşmacılar emekçi düşmanı sermayeden
yana olan tutumlarını açıkça ifade etmektedirler.
Bütün dertleri neo-liberal saldırgan politikaların
uygulanması, uluslararası sermayenin dolaşımının
önündeki engellerin birer birer ayıklanması, esnek
üretimle birlikte yaşamın bütün alanlarının istihdamdan,
çalışma koşullarına kadar esnetilerek, özelleştirmelerin
hızla tamamlanmasından ibarettir.
Elbette ki, nüfusun istihdamdan fazla artmasından
bu kadar rahatsız olmalarının nedeni bizi çok
düşündüklerinden, kara kaşımıza kara gözümüze
aşık olduklarından dolayı değil. Nüfusun fazla
artması işsizlik demektir. İssizlik, potansiyel
tehlike, sosyal patlama demektir. Asıl korkuları
işsizler ordusunun bir gün varoşlardan gelerek
boğazlarını kesmeleridir. Kapitalizmin doğasında
işsizliği önlemek diye bir şey yoktur. Tam tersine
kapitalizm işsizler ordusunu yaratarak çalışan
işçiler üzerinde bir basınç oluşturur. İşsizlik,
kapitalist üretim biçimine özgü bir toplum düzensizliğidir
ve gerçekte sistemin kaçınılmaz ve zorunlu sonucudur.
Kapitalist üretim biçimi, yapısı gereği, sürekli
gelişmek zorundadır ve gelişir. Geliştikçe de
sermayenin organik bileşimi hızla yükselir, bu
yükseliş birçok emekçiyi üretim dışına iter ve
işsiz bırakır. Kapitalizmin bu gelişimi anarşist
üretim biçimidir. Yani kapitalizmde üretim toplumun
ihtiyaçlarına göre değil kapitalistin en çok kârı
nasıl elde edeceğine göre gerçekleşir. Üretimin
toplumsal gerçekleşmesine rağmen mülküyetin özel
karakterindendir. Sermayenin organik bileşimi
büyüdükçe, sermayenin küçük bir bölümü ücret halini
alır ve büyük bölümü değişmeyen sermayeye katılır.
Bu sermayenin organik bileşiminde değişen sermayenin
sabit sermayeye göre giderek azalmasıdır. Bundan
ötürüdür ki çok sayıda işçi sürekli olarak işsiz
kalır. İşsizlik; emekçilerin iş bulamama durumu,
emek gücü seviyesiyle istihdam seviyesi arasındaki
fark demektir. Emekçiler, kapitalist sistemde
sermaye birikimini meydana getirmek suretiyle
ve bunu başardıkları oranda, kendi işsizliklerini
bizzat yaratırlar. Çünkü sermayenin birikme gücünün
gelişmesini sağlayan nedenlerle işgücünün boşta
kalmasını gerektiren nedenler aynıdır. Eski ABD
Başkanlarından Truman, bu gerçeği şu sözlerle
açıklamıştır: “İş arayanların daima bulunması
ekonominin sağlığı bakımından iyi bir şeydir”.
İstihdam; çalıştırmak, hizmete koşmak demektir.
Emekçinin ve emek gücünün kullanılmasını ifade
eder. Bir ülkede hiç bir işçinin işsiz kalmaması,
herkesin bir işe koşulmuş olması durumuna tam
istihdam denir. Bir ülkedeki insan gücü tümüyle
işe koşulamıyorsa, yani işsizlik varsa, bu duruma
da noksan istihdam denir. İstihdam deyimi, sadece
insan gücünün hizmete koşulmasına özgü değildir;
toprak, fabrika, makine vb. gibi bütün üretim
güçlerini kapsar. Fakat, üretim güçlerinin her
bakımdan en önemlisi emek gücüdür. Çalışmayan
bir fabrika kapitalist için zarardır, sermaye
kaybıdır, ama çalışmayan insan sermaye açısından
zarar doğuracağı gibi örgütlenip, sınıf bilincini
aldığında, işsizliği ve yoksulluğu doğuran nedenlere
karşı mücadele eder ve asıl tehlike o zaman başlar,
toplumsal düzeni kökünden sarsar ve yalnız sarsmakla
kalmaz aynı zamanda üretici güçlerin önünde bir
engel oluşturan, eski üretim ilişkilerini aşağıdan
yukarıya parçalayıp yerle bir ederek, sınıfsız
ve sömürüsüz bir dünyayı kendi elleriyle yaratır.
|