24 yıl sonra yeniden Hazirancılarla birlikteyiz....
İsimlerini tek tek saymaktan her zaman gurur duyduk,
duyacağız: Atilla Ermutlu, Tamer Arda, Doğan Özzümrüt,
Ercan Yurtbilir ve Ahmet Saner, Kadir Tandoğan,
Hakkı Kolgu...
Onlarla her seferinde tarihin başka bir aşamasında,
başka koşullar altında buluşuyoruz. Hem dünya
ve Türkiye tarihinin, hem de özel olarak Devrimci
Sosyalist Hareketimizin tarihinin belli aşamaları
bu buluşmalara kendi rengini veriyor. Bu çok doğal
aslında; çünkü her seferinde durduğumuz ya da
vardığımız kilometre taşından bakıyoruz geriye
doğru...
***
Bu kez yine bir başka noktada, 2005 Haziranı’nda
onlarla birlikteyiz...
Bir tarihi anlamak... Anlamak ve oradan neyi seçip
alacağımızı bilmek...
Haziran yiğitliktir, devrimci kahramanlığın, ölümün
üstüne tereddütsüz yürümenin tarihidir.
Ama aynı zamanda bir başka şeyin tarihi de değil
midir Haziran? Onların nasıl öldüklerinin de ötesinde,
düşmanın onlara ne yapmak istediğinin ve onların
buna karşı nasıl davrandıklarının da ötesinde,
Haziran, aynı zamanda Hazirancıların düşmana ne
yapmak istediklerinin tarihi değil midir?
Olguya bir kez de bu açıdan bakıldığında, hem
6 Hazirancılarda hem de Ahmet-Kadir-Hakkı üçlüsünde
ilk görülecek olan şey, bu yoldaşların yapmak
için yola çıktıkları eylemlerin Devrimci Sosyalist
Hareketin tarzını ve temel hedefler mantığını
en çok simgeleyen eylemler olmasıdır.
1981 Mayıs ve Haziran ayları, Devrimci Sosyalist
Hareket açısından çok kritik zamanlardır. 12 Eylül’ün
ortalığı kasıp kavurduğu ilk zamanlardan beri
cuntaya karşı direniş çizgisini sürdüren hareket,
1981 ortalarında artık süreci başka bir noktaya
doğru yöneltme, belli bir eğitimsel hazırlıktan
sonra devrimci bir savaş atılımı gerçekleştirmek
kararlılığındadır. Programı buna göredir, planları
buna uygundur. Bu anlamda İsrail Başkonsolosu’nun
cezalandırılması kararı, son derece önemli bir
aşamadır. Böylece bir yandan parti tarihinin 71’deki
en görkemli dönemecine yeniden bir dönüş yapılarak
gelenek zinciri sağlam bir biçimde örülmüş olacak,
diğer yandan da cuntaya karşı o ana kadar yöneltilmiş
en ciddi darbe vurularak sansür koşullarında yaratılan
karanlık tablo parçalanacaktır. Daha sonrası ise
devrimci savaşın yeni bir aşamaya taşınarak daha
cepheden vuruşlarla yürütülmesidir. Kararın uygulanması
için yapılan hazırlıklar, Haziran başında artık
son aşamaya doğru ilerlemektedir. Eylemle görevli
kadrolar, son buluşmaları yapmakta, son teknik
ayrıntılar görüşülmektedir.
İhanet, tam bu noktada devreye girmiştir işte.
Arkadaşlarının canını satacak kadar alçalmış olan
o insan müsveddesinden gerekli bilgileri alan
oligarşinin katilleri, 5 Haziran gecesinde kesin
kararlarını verirler. Bütün kadro imha edilecektir.
Bu, onlar için aynı zamanda uzun süredir kendilerini
endişelendiren Devrimci Sosyalist Hareketle girişilmiş
bir hesaplaşmadır.
5 Haziran gecesinde Maltepe’deki ev kuşatıldığında
niyet tamamen budur. Devrimci Sosyalist Hareketin
Kadroları Doğan Özzümrüt ve Ercan Yurtbilir, dillerinde
“Ya Özgür Vatan Ya Ölüm” sloganlarıyla, cephe
marşlarıyla saatlerce çatışırlar: “Her Şey Zafer
İçin! Her Şey Cephe İçin!”
“Adalılar türkü söylemekte” ve “faşist namlular
susmaktadır” ara sıra.
Sonunda, 6 Haziran şafağı söktüğünde, Doğan ve
Ercan, artık ölümsüzlerin arasına karışmışlardır.
Yürekleri biraz ferahlamış olan katiller ise sevinç
içindedirler ve sabah işleyecekleri cinayetlerin
hazırlığına girişmişlerdir.
Sıra Sefaköy’dedir... Yoldaşlarıyla buluşmak için
bir başka yoldaşıyla birlikte bölgeye gelen Tamer
Arda, saat 08.00’de pusuya düşürülür. Silahsızdır.
Buluşma yeri, iğrenç bir pazarlıkla satılmıştır
düşmana ve çevre tamamen kuşatılmış haldedir.
Yine de şansını sonuna dek denemek ister, koşarak
bir süre onları şaşırtır da gerçekten, ama artık
her köşeden başka bir ekip çıkmakta ve yollar
tıkanmaktadır. Sonuçta vurulur, ağır yaralıdır.
Ve yerde yatarken cuntanın İstanbul Emniyet Müdürü,
gelip bizzat kurşuna dizer bu büyük şehir gerillasını;
hani şu yıllar sonra Miami’deki villasında (ki
mutlaka emekli maaşıyla almıştır!) ölen ünlü emniyet
müdürü...
Vücudunda kırktan fazla mermi yarası vardır Tamer’in.
Aynı saatlerde arabasıyla buluşmaya gelen Atilla
ise, yolda trafik kontrolü bahanesiyle durdurulur.
Tuzağı fark ettiğinde ise artık çok geçtir; hızla
gaza basıp bir süre yol alır. Ama bu kez başka
arabalar devreye girer ve pencereden kısa mesafeden
kafasına ateş edilir. Böylece 6 Haziran hesaplaşması
tamamlanmış, ihanet bütün hedeflerine ulaşmıştır.
***
25 Haziran 1981 şafağında idam sehpasına doğru
gülerek yürüyen Kadir ve Ahmet ise, yine anti-emperyalist
bir eylemden gelmektedirler. Yıl 1980 Devrimci
Sosyalist Hareket İstanbul Kabataş’da Amerikan
ajanlarının üs olarak kullandıkları bir evi tespit
ederler. 16 Nisan 1980’de Devrimci Sosyalist Hareketin
merkezi kararı sonucu bu CIA üssünü kullanan ajanların
cezalandırılması için harekete geçilir. Şehir
gerillası eylem grubunda Ahmet, Kadir ve Hakkı
vardır. Bir Amerikalı CIA ajanı subay ve onun
Türk yardımcısı cezalandırılır. Eylem başarıyla
gerçekleştirildikten sonra, çembere alınırlar.
Uzun süren çatışmaların ardından tutsak düştüklerinde
Hakkı ağır yaralıdır. Son anına dek direniş çizgisini
koruyan Hakkı, bir süre pis bir hastane odasında
tutulduktan sonra şehit düşer.
Ahmet ve Kadir için ise 12 Eylül’ün en hızlı yargılamalarından
biri başlar. Onları başka davalarla da birleştirmek
istemezler. Cuntacıların acelesi vardır çünkü.
Yargılama hızla biter ve kukla “Danışma Meclisi”nden
geçen karar cunta generallerinin önüne gelir.
Onlar, zamanlamayı iyi bilmektedirler. Tam da
üst düzey bir ABD heyetinin Ankara’ya geldiği
günün sabahında genç iki devrimcinin yaşamlarını
efendilerine armağan ederler.
Ama onlar, iki ateş topudur cezaevi avlusunda.
“Devrim yolunun sarp yamaçlarında ilerliyor gerillalar”
diyen cephe marşının sözleriyle gelirler idam
sehpasının önüne ve devrimci sloganlarını haykırarak
ölümü karşılarlar. “Amerikan emperyalizmi ve onun
uşaklarına karşı mücadele verdim, bundan dolayı
üzüntü duymuyorum” diyordu Ahmet son sözlerinde...
***
24 yıl sonra yeniden Hazirancılarla buluşuyoruz...
Ve onlar, yalnızca ölüm karşısındaki tutumlarıyla
değil, yaptıkları ve yapmak istedikleriyle de
Devrimci Sosyalist Hareketin en temel kriterlerini
bize bir kez daha gösteriyorlar. Emperyalizme
karşı, Siyonizme karşı ve oligarşiye karşı en
açık, en somut duruş noktası... Bu, tam da sınırları
zorlayan, çizme boyunu ciddi biçimde aşan ve politik
ortamı sarsıntıya uğratan bir eylem çizgisinin
ifadesidir. Ayrıntıları, kitleleri oyalamak için
ortaya atılan uyduruk gündemleri atlayarak gözünü
doğrudan doğruya emekçi halkların gerçek düşmanlarına
diken, küçük hesaplarla oyalanmadan düşmanla cepheden
hesaplaşan bir dil ve tutumdur bu. Bütün diğer
özelliklerinin yanında Devrimci Sosyalist Harekete
Haziran’dan kalan en önemli ders ve miras budur.
Bu, bir kısır döngünün aşılması, devrimci hareketin
içine hapsedildiği dar alanın zincirlerinin kırılıp
atılması iradesidir.
Daha önce de defalarca söyledik, bu coğrafya üzerinde
politik hareket olarak “var olmak”, “mevcut yapılar
arasında bir yer tutmak” çok anlamlı bir durum
değildir. Bu bereketli topraklar, birçok devrimci
grubu üzerinde taşımakta, beslemektedir ve yenileri
ortaya çıktığında kuşkusuz onları da taşıyıp besleyecektir.
Dünyanın neresinde bu kadar genç nüfus ile bu
denli yoğun bir sömürü ve yoksulluk bir araya
gelirse orada mutlaka ortaya devrimci gruplar
ve partiler çıkar, belli ölçülerde de güç kazanırlar.
Ama mesele bu değildir. Var olanla yetinmek, mevcut
siyasal yelpazenin bir parçası olmak, çizilmiş
sınırlar içinde bir direniş ve muhalefet hattı
kurmak, alışılmış siyasal yapılar arasında boy
sırasını aşmayan bir yer edinmek... Bütün bunlar,
Devrimci Sosyalist Hareketin Hazirancılardan akıp
gelen çizgisini ifade etmemektedir. Devrimci Sosyalist
Hareket, bu sınır çizgilerini aşmayı, bütün sahte
gündem maddelerini elinin tersiyle iterek emekçi
halkın gerçek taleplerini ve duygularını ifade
eden bir mücadele tarzı geliştirmeyi yalnızca
bir görev değil, Hazirancıların şahsında bütün
şehitlerimize verilmiş söz olarak algılamaktadır.
Devrimci Sosyalist Hareket, bugün bir yeniden
inşa sürecinin içindedir ve bu süreç kuşkusuz
kendisini ileriye doğru bir sıçrama ile somutlayacaktır.
Yola çıkılmıştır ve menzile varılacağından şüphe
duyulmamaktadır. Yolun henüz bir bölümü aşılmıştır
belki ve hâlâ yüzlerce eksik yakamızı bırakmamaktadır;
ama irademiz ve programatik yaklaşımımız kesindir.
Yolu kısaltmak ise Haziran şehitlerinin bize öğrettiği
konsantrasyon özelliği ve olağanüstü çalışkanlık
ile mümkündür. Bu, bugünün kadrolarına, nerede
ve hangi alanda olurlarsa olsunlar ağır bir sorumluluk
yüklemektedir. Doğru bir perspektif, programatik
bir çalışma çizgisi, ancak uygulayıcı kadroların
bitmez tükenmez azmi ve çalışma iradesiyle gerçeklik
kazanacak ve bu toprakların yeniden Mahir Çayan’la
tanışması mümkün olabilecektir. Yeniden İnşa süreci,
herkesten iki kat enerji, herkesten iki kat irade
beklemektedir. Ancak Haziran ruhuyla yapılan bir
çalışma, herkesin kendisini Hazirancı olarak gördüğü
bir politik tarz bize bunu sağlayabilir.
Bunun için bütün koşullar vardır. Devrimci Sosyalistin
arka planı bu bakımdan güçlüdür, sağlamdır.
Çünkü orada, uzun erimli bir perspektifin yanında
şehitlerimizin tertemiz anıları ve öğretici yaşamları
vardır.
Orada, nereye varmak, ne yapmak istediğini bilen
planlı bir yaklaşımın yarattığı kolektif emek
vardır.
Orada, sağında solundakilerle kısır didişmelere
kendini kaptırmayan tutarlı bir devrimcilik anlayışı
vardır.
Bütün bunlar, yeni bir atılım süreci için yeterli
önkoşullardır. Her Devrimci Sosyalist’in iyice
kavraması gereken gerçeklik budur. Bu gerçeği
kavrayarak yürüyeceğiz ve yürüyoruz.
***
24 yıl sonra yeniden Hazirancılarla birlikteyiz....
Onlarla her seferinde tarihin başka bir noktasında
buluşuyoruz.
Önümüzdeki yıllar, artık bu buluşma noktasının
da değiştiği yıllar olacaktır. Onlarla yeniden
buluşacağız, ama bu kez gerçek bir Haziran sıcağında...
|