Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

30. Sayı - Mayıs/Haziran 2005

F. Hançer

Şovenizme, faşist provokasyonlara, işsizliğe ve yoksulluğa karşı emek güçlerinin, devrimcilerin yanıtı 1 Mayıs'ın coşkusuyla verildi.
Nisan ayı içinde yoğunlaşan faşist provokasyon ve saldırılarla sindirilmeye çalışılan halk güçleri terör karşısında geri çekilmedi. Tüm devrimci güçlerin, sol hareketlerin geri adım atmadan çalışmalarını sürdürmesi, alanları faşizme ve gericiliğe bırakmaması önemli bir sınav oldu.
Aslında Nisan ve daha sonra Mayıs ayında oligarşinin saldırganlığı ve sürece ilişkin geliştirdiği politik açılımlar çok cepheliydi. Genelkurmay Başkanı’nın 20 Nisan tarihli açıklaması bu noktada özel bir önem taşımaktaydı. Genelkurmay başkanı asıl gücün kendilerinde olduğunu göstere göstere, bir devlet başkanı edasıyla dünya ve ülke üzerine siyasal çözümlemeler yapmaktaydı ve kuşkusuz bunların bir bölümü esas olarak temcit pilavına dönüşmüş tehdit değerlendirmeleriydi. Kürtler tabii ki her zaman olduğu üzere hedef tahtasının en önünde durmaktaydı. Bu noktada asıl önemlisi uzun bir aradan sonra "çatışma" söyleminin güçlü bir biçimde ifade edilmesiydi. Bayrak provokasyonun arka planının en önemli unsurlarından biri böylece daha açık biçimde ifade edilmiş oluyordu; Kürt hareketiyle girilecek daha kapsamlı çatışmalara geniş nüfus kesimlerinin politik ve moral olarak hazırlanması... Yani Oligarşi çatışmaların boyutlandırılacağını ve buna kitle katliamlarına yol açabilecek provokasyonları eklenebileceği mesajını net biçimde veriyordu.
Yine Genelkurmay açıklamasında önemli bir tehdit unsuru olarak varoşlardaki yoksulluğun ve işsizliğin yarattığı zemin gösteriliyordu, ki elbette bunun anlamı, yoksulluğun ve işsizliğin hafifletilmesi olmayacak, bu alanların daha da çürütülmesi hedeflenecekti. Yani açık bir mesaj veriliyordu; yoksul halk denizini çürütün!
Ve tabii, yine en önemli mesaj ABD'ye ilişkin olanıydı. ABD emperyalizminin coğrafyamızdaki ABD karşıtlığından şikayet etmesinden hemen sonra, hükümet ve Genelkurmay’dan üst üste biat açıklamaları gelmeye başladı. Genelkurmay Başkanı "Türk-Amerikan ilişkilerinde bir kriz yaşandığı şeklindeki değerlendirme ve söylemler gerçekçi değildir. Türkiye ve ABD'den beklenen, her iki ülkenin de ortak değerleri ve çıkarlarını gözeterek bu ilişkinin geliştirilmesidir" diyerek açıkça tüm kesimlere ABD'yi tatmin edici tutumların geliştirilmesi mesajını vermekteydi. Bunu Tayyip Erdoğan'ın ABD ile dostluğa ilişkin benzer açıklamaları izliyordu. Kuşkusuz oligarşi bu tür açıklamalarla yetinmiyor. Bayrak provokasyonu vb. gibi şovenist histeriler yoluyla emekçilerdeki anti-emperyalist ulusal bilinç ve anti-Amerikancı atmosfer yok edilmeye çalışılıyor.
Kısacası, 1 Mayıs’a yaklaşırken yapılan açıklamalar, oligarşi cephesindeki önümüzdeki sürecin yönelimlerini ortaya koymaktaydı.
***
1 Mayıs 2005 bu anlamda önemliydi ve oligarşinin saldırganlığı devrimcilerin, emekçilerin 1 Mayıs alanlarındaki duvarına çarptı. Toplamı 200 bini bulan devrimci ve emekçi şovenizme ve gericiliğe karşı, işsizliğe ve yoksulluğa karşı mücadele şiarlarıyla çeşitli kentlerde alanları doldurdu. Sokak terörü yoluyla devrimcileri ve halk güçlerini susturabileceğini, moral atmosferi uzun bir süre belirleyebileceğini zanneden oligarşi, emekçi yüzbinlerin direniş ve mücadele isteğiyle yüzyüze geldi. 2005 1 Mayıs'ı bu niteliğiyle oligarşinin hamlesine karşı anlamlı bir halk hamlesi oldu. Güçlü bir kazanım anlamına geldi.
2005 1 Mayıs'ı diğer bütün özellikleriyle de devrimci hareket açısından önemli kazanımları içermekteydi.
İstanbul'da devrimci güçlerin önemli bir bölümü tarafından oluşturulan Devrimci 1 Mayıs platformunun çalışmaları bu kazanımların en önemli yanlarından birini oluşturmaktaydı. Birleşik, kitlesel ve devrimci 1 Mayıs şiarıyla yola çıkan platform uzun süredir 1 Mayıs süreçlerine parçalı katılan devrimci güçlerin birliğini önemli ölçüde sağladı, onlara reformist sendikacılar ve halk karşısında ortak temsiliyet gücü kazandırdı, Taksim alanının gündemleşmesi yönünde adımlar attı, uzun bir aradan sonra devrimci güçlerin miting bitmeden alana girmelerini sağlayacak düzenlemeler için çaba gösterdi, devrimci şiarlarıyla alana devrimci hareketin rengini güçlü biçimde taşıdı.
Devrimci 1 Mayıs platformunu adeta bir Taksim platformu olarak algılayarak, onu basitçe eleştiren yaklaşımlar ise tümüyle yersizdir. Devrimci 1 Mayıs platformu kendisini Taksim parantezine sıkıştırmamıştır. 1 Mayıs'ı İstanbul'da yapılacak gösterinin mekanı sorununda boğmamıştır. Ama mekan sorununu da önemsemiştir... İşçi sınıfı hareketi ve devrimci güçler nasıl marjinalleştirilip toplumsal yaşamın merkezinden çeperine itiliyorsa, bunun mekansal ifadesi ise kent merkezlerinden atılmaktır. 1 Mayıs 77 Taksim mitingi, kentin merkezinin, kalbinin kazanıldığı gündür. Onlarca şehidin kanıyla sulanmıştır. Bu nedenle önemseyeceğiz. Ama asla böylesi bir taktik sorun üzerinden 1 Mayıs'ın boğulmasına da katılmayacağız. Zaten böyle de olmamıştır.
2005 1 Mayıs'ı katılım açısından oldukça çelişkili bir yapıya sahipti. Geçen yıllara nazaran bir artış olmasına karşın bu henüz çarpıcı boyutlar kazanmış değildir. Sendikaların ve reformist sol partilerin (DEHAP dışında) katılımında yer yer zayıflamalar söz konusudur. Öte yandan, devrimci güçlerin çok az bir bölümü dışında, büyük kısmı güçlerini korumuştu, geçen yıllara nazaran kitlesini gözle görünür biçimde arttıranlar da vardı. Sonuçta alanlara damgasını vuran güç, yoksul Kürt emekçilerinin hâlâ sol cephedeki temsilcisi konumunda olan DEHAP ve bütün bileşenleriyle devrimci yapılar olmuştur.
1 Mayıs'a HKM bayrağı altında katılan devrimci sosyalistler de geçen yıllara nazaran kitlesini iki mislinden fazla arttırdı, pankart açılarak gösteriye katılan kentlerin sayısı arttı. Ancak bunların henüz oldukça yetersiz düzeyler olduğunun da bilincindeyiz. Katılım düzeyimizin bu artışını emeklerimizin umut verici bir karşılığı olarak görüyoruz. 1 Mayıs ve öncesindeki çalışmalarımız yeniden inşa sürecimizin açık alandaki boyutları açısından önemli derslerle doludur.

***
Henüz 1 Mayıs’ın atmosferinden daha çıkmamışken neoliberalizme karşı oldukça güçlü bir patlama haberi Konya Seydişehir’den geldi.
İlçedeki Eti Alüminyum tesislerinin özelleştirilmesine karşı ayağa kalkan Seydişehir işçisi ve bütün halk binlerce polis ve jandarmadan oluşan barikatı darmadağın etti. 23 Mayıs günü Tesislere talip olan şirket yetkililerinin ilçeye geleceğini öğrenen Seydişehir işçileri ve halkı, yediden yetmişe, esnafından öğrencisine direnişe geçti. Çocukların okula gitmediği, bütün kepenklerin kapandığı Seydişehir’de hiçbir güç direnişi bastıramadı. Gün boyu devam eden çatışmada 33 polis 48 işçi yaralanırken şirket yetkilileri göstermelik bir-iki bölüme şöyle bir bakıp defolup gitmek zorunda kaldılar.
Direniş, özellikle sınıfın yaratıcılığı ve halkı arkasına alması bakımından öğreticiydi. İşçiler, gece ve gündüz vardiyalarını ustalıkla birleştirirken, bu arada işçi yakınları ve halk da tesislere doğru yürüyüşe geçerek ilk barikatı yardı. Çatışmalar sürerken işçiler polisin biber gazı silahına karşı kendi “kimyasal silahlarını” kullandı. Tesislerin teknik olanaklarını değerlendiren işçiler polis ve ve hırsız şirket yöneticilerini kendi yöntemleriyle toza boğdular. Gün biterken polisler yanıklar ve tahriş olmuş ciltlerle hastaneye kaldırılıyordu. İşçiler, hırsızların geri çekilmesi üzerine şimdilik sona erdirdikleri direnişi gelecekte de sürdürmeye kararlı olduklarını ifade ettiler.
Şüphesiz şu anda direnişin nasıl çözüleceği üzerine yeni “osmanlı oyunları” planlanmaktadır ve hükümet sürece yeniden yüklenecektir. Tek tek kale düşürerek oynanan bu kurnazca oyun Seydişehir’de de sahnelenecektir. Neoliberalizme karşı tek tek direnişlerin değil, topyekün bir işçi ve halk hareketinin örgütlenmesi gerektiğini bir kez daha bize hatırlatan bu tablo, umutsuzluk değil umut vericidir aslında. Sonuçta, bu coğrafyanın işçileri ve yoksul halkları, direnmek ve çarpışmak yönündeki isteklerini ortaya koymakta ve aslında herkesi de göreve davet etmektedirler. Üstelik bir yandan ellerinde Türk bayrakları taşırken diğer yandan da ölümüne direnen bu insanlar, işçi sınıfının karmaşık ve çelişkili yapısını da sergilemekte, gerçek bir halk hareketinin ukalaca masa başı gevezelikleriyle değil bu karmaşık denize girip onun içinde kulaç atarak geliştirilebileceğini de öğretmektedir.
Bütün sorun bir kez daha işte tam da bu noktada düğümleniyor. Sınıfın ve ezilen halk yığınlarının çarpışma isteğine hem genel-bütünsel mücadelemiz anlamında tercüman olmak, hem de bizzat bu denizin içine dalarak onlarla birlikte yüzmek, onların omuzbaşlarında hissettikleri bir güç olmak...
1 Mayıs ve sonrasının güçlü dersleri bunlardır. Ve biz, 1 Mayıs'ın coşkusu, gücü ve kendi sürecimizin dersleriyle daha hızlı ve daha sağlam bir yürüyüş geliştirmekte kararlıyız...


 


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Devrimci Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Nurtepe Mah. Cemre Sk. No: 2 Kağıthane-İstanbul