Her 1 Mayıs, bu topraklarda heyecan ve merakla
beklenir. Günler öncesinden burjuvazinin medyası
1 Mayıs aleyhine yayınlar yayınlamaya başlyarak,
kafalar bulandırılmaya çalışılır. Bu yıl yaşananlar
çok farklı olmadı. Günler öncesinden kanlı 96
1 Mayıs’ının görüntüleri üzerimize boca edildi.
1996 yılında Kadıköy’de yapılan mitingde öldürülen
devrimciler yok sayıldı o görüntülerde. Kitlenin
üzerine saldırtılan polislerin, alınan tavır karşısında
nasıl kaçtıkları da yok sayıldı. Gösterilen yalnızca
cam kırıp, çiçek ezen barbarlardı. Medya bas bas
bağırıp gelme diyordu, 1 Mayıs’a gelme.
Ve 1 Mayıs’a gelindiğinde Adana’sından İstanbul’una,
Dersim’inden İzmir’ine Türkiye ve Kürt coğrafyasının
bir çok yerinde 1 Mayıs gösterileri yapıldı.
İstanbul bu mitinglerin içerisinde her zaman önemli
bir yerde durdu. Yaklaşık 60 bin emekçi Kadıköy
alanında taleplerini haykırdı. Düzen karşısındaki
toplu resim, son dönemlerde uygulanmaya başlayan
sosyal yıkım politikalarına karşı bir duruşun
da ifadesiydi.
İstanbul’daki kutlamalar için HKM’lerinde içinde
yer aldığı Devrimci 1 Mayıs Platformu 4 Nisan
2005’te kamuoyuna deklare edildi. Başta emperyalist-kapitalist
politikaların yol açtığı işsizlik ve sefaletin
teşhiri olmak üzere, yanı başımızda süren savaşın
haksızlığı, Kürt ulusunun kendi kaderini tayin
etme hakkı önündeki engellerin kaldırılması, bayrak
histerisinin sonucu gelişen şoven-faşist saldıralar
karşısında durulması ve düzen partilerine, şarkıcılara,
topçulara açık olan Taksim Meydanı’nın emekçilere,
işçi sınıfına da açılması gerektiği yönünde bir
kampanya başlattı. Taksim Meydanı üzerindeki yasağın
12 Eylül yasağı olduğunu belirten basın açıklaması
yaptı. Devrimci 1 Mayıs Platformu kendisini daha
iyi anlatabilmek için işçi ve emekçilere dönük
işçi toplantısı gerçekleştirdi. 77, 89 ve 96 1
Mayıs şehitlerinin anmalarını yaptı. Sonuçta en
kitlesel kortejlerden biri olan Devrimci 1 Mayıs
Platformu alana damgasını vurdu.
Sendikacıların yüzbinleri getireceğiz söyleminin
ne kadar da gerçek dışı olduğu bir kez daha bu
1 Mayıs’ta görüldü. Sendikalarla alana gelen kitlede
gözle görülür bir azalma vardı. Sendikal mücadele
cephesindeki bu durum, iş kolu üzerinden örgütlenme
tarzı noktasında kafa yorulması gereken bir konu
olduğu açığa çıkmıştır.
Sendikal bürokrasi uzun yıllardır yaptığı devrimci
yapıları dıştalama taktiğini bu senede uygulamıştır.
Alana girişi başarabilmiş olan devrimci yapılar,
alanda işçilerle, emekçilerle buluşamamıştır.
Sendikal bürokrasinin ‘işçiyi kaçırma’ politikası
bu anlamda başarıya ulaşmıştır. DİSK kortejinde
taşınan ‘fabrikamı, işimi, ülkemi seviyorum’ dövizleri
de sendikal anlayışın nerelere vardığının göstergesidir.
2005 1 Mayıs’ından bize umut, coşku ve mücadele
kalmıştır.
Yaşasın Devrim ve Sosyalizm
Yaşasın Devrimci Kurtuluş Mücadelemiz
|