Ajite kavramı, tıbbi literatürde kullanılan biçimiyle,
tek bir algıya kilitlenme haline denk düşen psikolojik
durumu anlatan bir kavramdır.
Kavramın siyasal literatürdeki anlamı ise tamamen
farklıdır. Siyasal literatürdeki ajitasyon, belirlenen
hedef kitleyi belli bir politik reflekse ya da
davranışa yöneltmek için yapılan her türden etkili
çalışmadır. Günlük çalışma sırasında zaman zaman
propaganda kavramıyla karıştırılsa da aslında
ajitasyon farklı bir yerde durur. Plehanov’un
yaptığı ilk tanıma göre “propagandacı, birçok
fikirleri bir ya da birkaç kişiye sunar; ajitatör
ise bir ya da bir-iki fikri ileri sürer ve savunur,
ama bunu bir insan yığını önünde yapar.”
Daha sonradan bu tanımı geliştiren Lenin’de kavram
daha açıkça ortaya konulur: “Propagandacı ‘birçok
fikirleri’ birden savunmalıdır, o kadar ki, bu
fikirler birbiriyle bağlantılı bir bütün olarak
ancak (nisbeten) az sayıda kimseler tarafından
anlaşılır olsun. Aynı konu üzerine konuşan bir
ajitatör ise, bir örnek göstererek konuyu ele
alacaktır, dinleyicilerin kolayca anlayabileceği
ve iyi bildiği bir gerçek üzerinde duracak, örneğin
işsiz bir işçinin ailesinin açlıktan ölmesi, artan
yoksullaşma, vb. üzerinde duracak ve herkesin
bildiği bu gerçekten yararlanarak yığınlara tek
bir fikri, örneğin servet artışı ile yoksulluğun
artışı arasındaki çelişkinin saçmalığı fikrini
iletme yolunda çaba sarfedecektir; ve bu çelişkinin
daha tam bir açıklamasını propagandacıya bırakarak
bu göze batan haksızlığa karşı yığınlar arasında
hoşnutsuzluk ve öfke yaratmaya çalışacaktır. İşte
bu yüzdendir ki, propagandacı, genellikle yazı
yazarak görevini yerine getirir, ajitatör ise
konuşarak...”
Bu anlamda ajitasyon, somut olaylar ekseninde
gelişir. Belli somut olayları ele alır ve onları
sıradan emekçilerin anlayabileceği bir dile çevirir.
Bu, asla sorunu basitleştirmek anlamına gelmez;
ajitatör sorunu “basitleştiren” değil, “yalınlaştıran”
kişidir. Lenin’in ifadesiyle “ajitasyonun ortaya
çıkardığı meseleler tutarlı bir sosyalist ruhla
açıklanacaktır, tavizlerde bulunmadan, bilerek
ya da bilmeyerek marksizmden taviz vermeden...”
Yani halkın anladığı dilden konuşmak, tümüyle
halk gibi konuşmak ya da onların yarım-yetersiz
algılarına teslim olmak değildir. Tersine ajitatör,
kitlelerin bilinç seviyesini yükselten bir görev
üstlenir. Örneğin yoksulluğun nedenleri üzerine
bir yazı, ajitatöre bilgi dağarcığı sağlar; ajitatör
bu bilginin üzerine hayatın gerçeklerini koyar
ve somutlaştırır. Dolayısıyla bu, ajitatörün mutlaka
herkesten çok okuması ve birçok konuda bilgili
olması gerektiği anlamına gelir. Yoksa kimse “hayat
mektebinde okuma” gibi köylü işi söylemlerin arkasına
sığınarak, “halk dilini kullanma” adına sıradanlaşarak
kitlelerle ilişki kuramaz. Kitleler, bilgi satanları
sevmezler; ama aynı zamanda bilgisizleri de sevmezler.
Ama yalnızca konuyu iyi bilmek de yetmez. Ajitasyonu
yapacak olanın kitlenin nabzını, kültürünü, kavramlarını,
algısının nelere açık olduğunu çok iyi bilmesi
gerekir. Konuşmasında hangi somut olgulardan hareketle,
nereden nereye varacağı konusunda kafası çok net
olmalıdır. Evet, kitle çalışması sırasında karşılaşılan
olayların çoğu kendiliğinden ve hızlı gelişir
ama ajitatör hızla planlamas yapabilen bir yapıya
sahip olmalı ve bu tür gelişmelere hazırlıklı
olmalıdır.
Sonuçta ajitasyon da propaganda gibi önceden planlanan
bir sürecin önemli unsurlarındandır. Ancak tekil
olaylar özgülünde bazen planlanmaksızın da ajitasyona
başvurulabilir. Devrimciler çalışma yürüttükleri
alanlardaki ani gelişmeler karşısında önce plan
yapalım sonra müdahale edelim mantığıyla, bir
atalet içersinde edilgen bir tavır sergileyemezler.
Gelişmelere anında ve hızlı bir biçimde müdahale
ederek anı yakalamalı ve olası bir sıçramalı gelişim
fırsatını kaçırmamalıdır. Bunun başarılabilmesi
için ise kitlelerin nabzının çok iyi bilinmesi
ve her an böylesi bir ajitasyon için hazırlıklı
olunabilmesi gerekir. Böylesi bir durum için belleğinde
hazırlığı olmayan bir ajitatör, üç beş cümleden
sonra tıkanır kalır. Bu arada, ajitatörlük bir
profesyonellik gerektirse de somut durumu uygun
olan herkesin bunu başarabileceğini unutmayalım.
Ajitatörün hitabı kitleyi belli bir şeyi yapmaya
ya da yapmamaya yöneltecek güçte olmalıdır. Bu
noktada kitlenin değer yargıları çok iyi bilinmeli
ve bunlara seslenilmelidir. Ajitasyon daha çok
yüreğe hitap eder. Kitleyi heyecanlandırır, coşturur,
tek bir hedef etrafında birleştirir. Kitleler
karşılarında konuşan kişinin heyecanından-coşkusundan,
neşesinden olumlu etkilenmelidir. Onları endişelendirecek
bir tarzın başarı şansı yoktur.
Ajitatör, konuşurken otoritesini sağlayabilmeli,
kendini dinletebilmelidir. Akıl karıştırıcı değil,
netleştirici olmalıdır. Ajitatörün değişik tipteki
kitlelerin, hangi olaylara nasıl tepki verdiğini
çok iyi bilmesi, gözlemlemesi gerekmektedir. Ajitatörün
enstrümanı dilidir; dolayısıyla dile çok iyi hakim
olmalıdır. Halk deyimlerinin, değişik kültürel
duyarlıkların bilgisine sahip olmalıdır. Ve elbette
ki egemen popüler kültürün etkisinden kopuşabilmek
ve proleter kültürün yaratıcılarından biri olduğunun
bilincinde olmak anlamıyla ajitatör, marksizme
çok iyi hakim olmalıdır.
Kısacası ajitasyon, devrimci hareketin ön cephesi,
kitlelerle ilk temas noktası olarak aslında siyasi
çalışmanın en temel unsurudur.
|