Kapitalizm özellikle 1970’lerde girdiği derin
krizi aşma doğrultusundaki çabalarına, Reel sosyalizmin
yıkılmasından sonra tamamen sermayenin lehine
olan yeni düzenlemelere giderek hız vermeye başlamıştır.
Kapitalist sistemin belirli bir evresinde, ortaya
çıkan sosyal haklar, iş gücünün yaşamsal gereksinimlerinin
karşılanması ve kendini yeniden üretmesi için
ortaya çıkmış, Büyük Ekim Devriminin etkisiyle
ve işçi sınıfının mücadelesiyle genişleme yaşamıştır.
Bu nedenle sınıflar arası mücadelenin belli dönemlerinde
ortaya çıkmış iki yüzyıllık bir geçmişe sahiptir.
Sınıflar arası bu mücadele ve sosyalist sistemin
etkisi, devleti toplumda refahı yaygınlaştırmaya
zorlamış ve ‘sosyal devlet’ anlayışı bu süreçte
yerleşmiştir. 1970’li yıllardan başlayarak kapitalist
sistemde ortaya çıkan krizlerle birlikte kapitalist
sistem karşısında ciddi bir güç görmeyince yaşadığı
krizi sosyal hakları hedef alarak aşmaya çalışmıştır.
Yani kapitalizm işçi sınıfının yüz yıllarca mücadele
mücadele ederek elde ettiği kazanımlarını ortadan
kaldırmak istemektedir
Neo-liberal ekonomik politikalarla dünya genelinde
işçi sınıfına ve yoksul halklara dönük geniş bir
saldırı ağı başlatan kapitalist sistem, daha önceleri
Büyük Ekim Devriminin yaratmış olduğu kazanımları
ve kaybedilen mevzileri yeniden sermaye lehine
düzenlemeye başlamıştır. Bunun en temel ayağını
ise “Devletin Yeniden Yapılandırılması” adı altında
işçi sınıfına ve ezilen halklara dönük geniş ve
kapsamlı bir saldırı ağı oluşturmaktadır.
Devletin yeniden yapılandırılması adı altında
geliştirilen bu saldırı sermayenin bugüne kadar
girmediği alanlar (Büyük Ekim Devriminin kazanımlarıyla
elde edilen ve sermayenin işçi sınıfının gelişimini
engellemek için sınıfa verdiği sus payı) olan
ve “kamu” olarak ifadelendirilen ve sermayenin
iştahını kabartan alanlardır. Dolayısıyla bu süreçte
esnek üretim adı altında özelleştirmeler gerçekleştirilerek
üretim süreçlerini parçalayarak, kuralsız çalışmayı
egemen kılarak, dünyanın uluslararası tekellerin
istedikleri gibi dolaşmalarını sağlamasını ve
‘sosyal devlet’ anlayışının temelini oluşturan
‘kamusal’ alanın tekellerin hizmetine verilmesini
sağlamıştır.
Ülkemizde 1980’de başlatılan neo-liberalizme entegrasyon
süreci 1990’lardan sonra hız kazanmıştır. Entegrasyon
süreciyle birlikte özelleştirmeler, işçi ve emekçilere
dönük saldırılar güçlü bir muhalefet ile karşılaşmayınca
ve sendikal ihanetin de etkisiyle daha rahat ve
açık yapılmaya başlamıştır.
Bugün gündemde olan SSK’ların devri aslında 1980’lerde
başlatılan entegrasyon sürecinin devamıdır. IMF
ve Dünya Bankası direktifleri doğrultusunda sürdürülen
bu süreç AB uyum sürecinde çıkarılan yasalarla
hukuksal bir zemine oturtulmaya çalışılmaktadır.
İşçi sınıfının AB ülkelerinde mücadele tarihi
açısından daha deneyimli olması AB’nin çekirdeğini
(Almanya, Fransa, İngiltere...) oluşturan ülkelerde
‘sosyal devlet’ anlayışının ortadan kaldırılması
noktasında zorlanması AB yeni üyeler ve üye adayları
konusunda ipleri baştan ellerinde tutma gibi deneyim
sağlamıştır. AB’nin Türkiye ile bugüne kadar sürdürdüğü
görüşmeler ve AB uyum yasaları doğrultusunda hazırlanması
ve çıkartılması istenen bütün yasalar sermayenin
dolaşımının önündeki engelleri kaldırma ve işçi
sınıfının örgütlülüğünü kırma, işçi ve emekçi
halka kölelik koşullarını dayatmak doğrultusunda
olmuştur.
Devletin yeniden yapılandırılması doğrultusunda
çıkartılan yasaların Kamu Personel Rejimi Reformu,
Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı ve Yerel Yönetimler
Yasa Tasarısı bir birinden bağımsız olmayan bu
üç yasanın veto edilmesi sermayenin bu alanlara
girmek için yeniden atağa geçmesini sağlamıştır.
Daha önce iş kanunda yaşadığı zorlukları aşmak
için ‘iş güvencesi’ yasasını alternatif olarak
göstererek bir taşla iki vuran sermayenin uşağı
AKP hükümeti, sağlık alanındaki özelleştirmelerin
önünü açılması için önce SSK’ların sağlık bakanlığına
devrini istiyor. Sağlık bakanlığına devrinden
sonra sağlık hizmetleri daha hızlı bir şekilde
sermayenin hizmetine sunulabilecektir. Dünya Bankası
Teknik Çalışma Gurubu’nun hazırladığı ve uygulanması
istenen “Sağlıkta Dönüşüm Programı” sağlık alanını
ticarileştirmek içindir.
“Sağlıkta Dönüşüm Programı” Sağlık Alanlarının
Ticaretleştirilmesidir
Dünya Bankasının hazırladığı ‘Sağlıkta Dönüşüm
Programı’ Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı,
Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı tarafından hazırlanan
ve “Sosyal Güvenlik Sisteminde Reform” aynı şeylerdir.
Dolayısıyla sermaye hükümeti AKP tarafından “Sosyal
Güvenlik Sisteminde Reform” ve sözde sağlık hizmetlerini
tek elde toplamak, insanların kuyrukta beklemelerini
ortadan kaldırmak, aile hekimliği ile sağlık hizmetlerinin
evlere kadar götürülmesi gibi demagojilerle halk
kandırılarak asıl amaç gizlenmeye çalışılmaktadır.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının, “Reform
Önerisi Taslağı” ya da Dünya Bankasının “Sağlıkta
Dönüşüm Programı” olarak sunulan aynı şeylerdir.
Aslında bu program daha önce Dünya Ticaret Örgütü
(DTÖ) bünyesinde geliştirilen Hizmet Ticareti
Genel Anlaşması (GATS) (Subat 1995’te imzalandı)
ile sermayenin Türkiye’de dolaşımının önündeki
engelleri kaldırmayı garantileyen çok kapsamlı
bir saldırı ağı olan bu anlaşmanın adımlarından
biridir. Daha önce “Kamu Yönetimi Temel Kanunu
Tasarısı”nın veto edilmesiyle AKP hükümeti toptancılığı
bırakıp, geniş çaplı saldırısını SSK ile başlatarak
‘Sosyal Devlet’in ortadan kaldırılmasını hedefleyen,
bu alanda var olan kurum ve uygulamayı ortadan
kaldırarak, sosyal güvenlik hizmetlerinin kamu
hizmetini alanını dışına çıkarılması ve özelleştirilerek,
kamusal alanın piyasanın hizmetine sunulmasını
ve yıllarca verilen mücadeleler sonucunda kazanılmış
hakları ve buralarda oluşan işçilerin birikimine
el koymayı hedeflemektedir. Dolayısıyla “Reform
Önerisi Taslağı” bu güne kadar reform olarak sunulan
her öneri gibi işçi ve emekçi halka dönük bir
saldırıyı içermektedir.
“Sağlıkta Dönüşüm Programı” Dünya Bankası’nın
hazırlayıp sunduğu 1980’lerde başlatılan entegrasyon
sürecinin tamamlanmasına dönük bir projenin ve
küresel saldırının bir parçası olan neo-liberal
politikaların hızlandırılarak hukuksal bir zemine
oturtmaya çalışılmasıdır. “Sağlıkta Dönüşüm Programı”
kamu sağlık hizmetlerinin tamamıyla ortadan kaldırılmasını
ve sağlığın ticarileştirilesi/özelleştirilmesini
sağlamaktadır.
Bu programın anlamı sağlık alanında çalışan işçi
ve emekçilerin iş güvencesinin ortadan kaldırılması,
sözleşmeli ve düşük ücretle çalışmak, kötü koşullarda
çalışmak ve özelleştirmenin sonucunda doğan işsizliktir.
Asıl önemlisi bu programın kapsamı bununla sınırlı
değildir. Sağlık alanın parası olana hizmet vermesini
sağlamak, emeklilik hakkını ortadan kaldırmak,
hak olarak kazanılan sağlık sigortasını ortadan
kaldırmak ve özel sigortacılığı geliştirerek her
şeyi piyasanın insafına bırakmak.
Sigortalının hekim ve tedavi olmak istediği sağlık
kuruluşunu seçme özgürlüğü adı altında, kamusal
sağlık hizmetinin alınması engellenerek, sağlık
hizmetleri, aile hekimliği ile basamaklandırılarak
sağlık ocakları işlevsizleştirilerek, sağlık hizmetlerinin
alanı daraltılarak bir paket haline getirilmesi
sağlanmakta, dolayısıyla teminat paketi dışında
kalan sağlık hizmetleri çeşitlendirilerek her
biri için ayrı ayrı fiyatlandırma yapılarak tamamen
ticarileşme ve piyasalaşma sağlanmış olacaktır.
“Genel Sağlık Sigortası” İle Sağlık Sigortası
ve
Emeklilik Ortadan Kaldırılmaya Çalışılıyor.
‘Genel Sağlık Sigortası’ (GSS) toplumun, sosyal
güvenlik kapsamında olmayan ve sayıları yaklaşık
20 milyona yakın olarak tahmin edilen yoksullara
sağlık hizmeti amacıyla kurulacağı söylenerek
“Sağlıkta Dönüşüm Programı”na meşruyet kazandırmak
ve destek sağlanmak istenmektedir. Oysaki Dünya
Bankasının sunduğu ‘Sağlıkta Dönüşüm Programı’
sağlığın ticarileşmesini sağlayan en büyük ayaklarından
biridir. Sağlık harcamalarının yeni bir “sağlık
vergisi” olarak nitelendirilen ‘Genel Sağlık Sigortası’nın
finanse edilmesi istenmektedir. Bunun anlamı devlet,
sağlık hizmeti sağlamaktan çekilecek yerine GSS
finansman kuruluş olarak devreye girecek ve primli
sistemle hizmet verilecek, sağlık bir hak olmaktan
çıkarılıp, toplumsal boyutu ortadan kaldırılarak
özelleşmiş nitelik kazandırılarak sağlık hizmetlerinin
prim karşılığı satın alınmasını sağlayacaktır.
Yani parası olan sağlık hizmetinden yararlanacaktır.
Dolayısıyla sunulduğu gibi yoksulara ulaşmak değil,
aksine sağlık hizmetlerini ticarileştirerek sermayenin
hizmetine sunmaktır.
Diğer taraftan emeklilik sisteminde yapılmak isten
GSS ile birlikte sağlık ve emeklilik sistemlerinin
ayrılmasını zorunlu kılmıştır. Emeklilik alanında
yapılmak istenen emeklilik yaşının ve prim gün
sayısının artırılması, aylık bağlama oranlarının
düşürülmesi, yani diğer alanlarda olduğu gibi
bu alanda da kazanılmış hakları ortadan kaldırmaya
ve bu alanların biriken fonları sermayeye aktarmak
için bu alan yeniden düzenlenmektedir. Emeklilik
yaşının artırılmasının başka bir mantığı yok çünkü
Türkiye’de ömür düzeyi emeklilik yaşını doldurmaya
yetmemektedir.
Kapitalizm saldırılarını her geçen gün derinleştirerek
kendisini yeniden restore etmeye çalışmaktadır.
Bu restorasyonu daha önce reel sosyalist sistemin
varlığı ve işçi sınıfının örgütlü duruşu engelliyordu.
Reel sosyalizmin varlığı sürecinde sosyal devlet
olgusunu öne çıkaran kapitalizm, sosyalist blokun
çökmesi ve devrimci mücadelenin gerilemesinin
ardınndan çirkef yüzünü göstermeye başladı.
Kapitalizm bunu yaparken en çok işçi sınıfının
örgütleri olan sendikalara güvenerek yapmaktadır.
Çünkü bu gün sendikalar başlatılan bu saldırıya
karşı koyuşta zayıf kalmaktadır. Eylemlerin “SSK’yı
sattırmayacağız”la sınırlı olması sendikaların
ufkunun darlığıyla ilgilidir.
İşçi sınıfı, öncüsüz kalması ve özne boşluğunun
hala doldurulamaması sonucunda yaşadığı onca olumsuz
tabloya rağmen mevcut sendikaların peşinde sürüklenmektedir.
Dolayısıyla mücadeleyi toplumsallaştırmanın ve
daha geniş kitlelerin katılımını sağlamanın yolu
mücadelenin merkezine sendikaları ve mevcut darkafalı
tarzı oturtmak değil, işçi sınıfının örgütsüz
ve güvencesiz kesimlerini de kapsayacak yeni örgütlenme
biçimlerini yaratmak ve bunu emekçi-yoksul halkın
sağlık ve sosyal güvence hakkı mücadelesiyle birleştirerek
genel bir kavgaya dönüştürmektir.
Dünya Bankası Teknik Çalışma Grubu tarafından
hazırlanan Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın esası
şu adımlardan oluşuyor:
* Sağlık hizmetlerinin finansman ve sunumunun
birbirinden ayrılması.
* Sağlık harcamalarının yeni bir "sağlık
vergisi" olan Genel Sağlık Sigortası
(GSS) ile finanse edilmesi.
* Vatandaşlara, GSS kapsamında, sınırlı
bir Temel Teminat Paketi hizmeti verilmesi;
daha fazla hizmet almak isteyenlerin özel
ek sigortalar yaptırmaya zorlanması.
* SSK sağlık kurumlarının Sağlık Bakanlığı'na
devredilerek tasfiyesi.
* Sağlık Bakanlığı'nın taşra teşkilatının
kaldırılması ve Bakanlığın hizmet sunumundan
çekilmesi; sadece piyasayı planlayıcı ve
denetleyici bir rol üstlenmesi. Mevcut sağlık
kurumlarından eğitim hastaneleri dışındakilerin
il özel idarelerine devredilmesi. Hastaneler
dışında kalan diğer bütün sağlık kurumlarının,
gerekli görülürse, belediyelere devredilmesi.
* Birinci basamak sağlık hizmetlerinin temeli
olan sağlık ocaklarının yok edilerek "Aile
Hekimliği" modelinin uygulanması.
* Üniversiteler ve Milli Savunma Bakanlığı'na
bağlı olanlar hariç bütün kamu hastanelerinin
"Sağlık İşletmeleri"ne dönüştürülmesi;
işletme haklarının kırk dokuz yıllığına
özel sağlık sektörüne verilmesi.
* GSS primlerinin Çalışma Bakanlığı'na bağlı
Sağlık Sigortası Kurumu'nca toplanması.
Birinci basamak sağlık hizmetlerinin aile
hekimliklerinden; ikinci basamak sağlık
hizmetlerinin sağlık işletmeleri ve özel
sağlık kurumlarından satın alınması.
* Hekimler ve diğer sağlık çalışanlarının
iş güvencesinin kaldırılarak sözleşmeli
statüde çalıştırılması.
* Fevkâlade yetersiz olan hekim temel ücretlerinin
arttırılması yerine performansa dayalı döner
sermaye uygulaması.
* İşyeri hekimliği alanında TTB'nin eğitim,
ücretlendirme ve görevlendirme yetkisinin
ortadan kaldırılması. İşyeri hekimlerinin
çalışma ve ücretlerinin belirlenmesinin
patronların inisiyatifine bırakılması.
* Kamusal kaynakların özel sağlık sektörüne
akıtılması. Kamu sağlık kurumlarının kaynaklarının,
yatırımlarının ve personel alımlarının kısıtlanarak
çökertilmesi.
* Sağlık harcamalarının ve GSS'nin maliyetinin
azaltılması için hekimlerin reçete yazma
haklarının kısıtlanması.
|
|