İkinci yılına giren Irak’taki savaş hala en şiddetli
biçimiyle devam ediyor. Bu süreç başlamadan önce
Irak’ta sağlanacak olan rantın üzerinde çok tartışmalar
yapıldı. Ve BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) ile bir
çerçeveye oturtuldu. Emperyalistler ve yerli işbirlikçileri
şu anda insan hayatı hiçe sayılarak avuçlarına
dökülen kanlı paraları saymakla meşguller. Genç,
yaşlı, çocuk, kadın demeden insanların üzerlerine
bomba yağdırıyorlar.
Türkiye devleti kendisinin sürekli olarak bu savaşın
dışında olduğunu belirtiyor; ancak kimse işgalci
Amerikalı askerlere mühimmat sağlamak için Irak’a
bağlantısı olan ülkelerin kullanıldığını ve en
çok kullanılan yolun da Türkiye üzerinden olanı
olduğunu söylemiyor; söylemeyeceklerdir de. Çünkü
çıkarları bunu gerektiriyor, çünkü sadece oraya
yapılacak nakliye işinden işbirlikçi burjuvazi
1,2 milyar dolar kazanmayı hesaplıyor. Onlar için
önemli olan ne kadar para olduğudur.
Yüz binden fazla Arabın ölmüş olması neyi değiştirir
ki -onlar “asil” değil, onlar Avrupalı ya da Amerikalı
değil, onlar dünya için tehdit oluşturan Arap-teröristler!
Amerikalılar da özgürlük taşımak için oradalar
nasıl olsa, yardım etmemek olmaz tabii…
Fakat hesaba katmadıkları bir şey vardı; o da
Iraklıların ne isteyip istemediğiydi. Iraklı direnişçiler
topraklarının kanlı postallarla ezilmesini istemiyorlardı,
halkın üzerine bomba yağdırılmasını istemiyorlardı,
çocukların öldürülmesini, kadınlara tecavüz edilmesini
istemiyorlardı ve bundan dolayı da başkaldırı
içinde oldukları için kimse onları suçlayamaz.
Biraz garip değil mi? İngilizler bugün resmen
savaşın içindeler ancak savaşta ölen Türk sayısı
İngilizlerin kaybından daha fazla! Son ölen özel
tim elemanlarını saymazsak, ki onlar savaşın doğrudan
bir parçası sayılabililirlerdi; ayrıca üstlerinde
silahları da vardı, ölenlerin hepsi sivil kamyon
şoförleridir. Ama buna karşın, aylardır şoförlerinin
ölümü üzerinden demagoji yapan ama bir yandan
da işin üstünü kapatmaya çalışan medya, özel timcilerin
cenazeleriyle birden ayağa kalktı. Ve birden bir
“masum”luk edebiyatı ortalığı kapladı.
Tam da bu noktada öldürülen kamyon şoförlerinin
neler taşıdığını sorgulamak gerekiyor! Çok basit
bir özet yeterli: Emperyalist bir ülke binlerce
kilometre uzaktaki bir ülkeyi resmen kuşatarak
tanklarıyla, toplarıyla yıkarak, öldürerek işgal
etmiştir. İşgalin devamı içinse lojistik destek
lazımdır ve bu görevi de Ortadoğu’daki Amerikan
işbirlikçisi olan TC üstlenmiştir.
Türkiye’deki işbirlikçiler bu yaptıklarını meşrulaştırmak
için sadece “ticaret” yaptıklarını söylüyorlar
ama bu hiç de sadece “ticaret” değildir. Bu işten
para kazanılıyor, evet, ama böylece ABD’ye karşı
bir görev de yerine getirilmiş oluyor. Ve bunun
için Türkiye’deki işsizler ordusu içinde yer alan
kamyon şoförlerini savaşın ortasına sokmakta hiçbir
sakınca görmüyorlar.
UND (Uluslararası Nakliyeciler Derneği) Başkanı
Çetin Nuhoğlu, Irak’ın imarında Türk firmalarının
5.5-6 milyar dolarlık bir pay alacağını belirterek,
bunun yaklaşık 1.2 milyar dolarının nakliye sektöründen
beklendiğini söylüyor. Nuhoğlu, “Kısa vadeli eylem
planlarımızın içinde Bağdat’ta bir büro açmak
da var” diyor. Şu anda UND’ye bağlı irili ufaklı
yaklaşık 150 nakliyat firması bu kanlı oyunda
rol alıyor.
İngiltere, Fransa ve Almanya’dan Irak’a yoğun
bir şekilde taşıma olacağını belirten Nuhoğlu,
“Yurtdışından, Avrupa ülkelerinden gelip Irak’a
yapılan taşıma sayımız 3-5 bin arasındaydı. Bunun
20 bin sefere kadar çıkacağını düşünüyoruz” diye
konuşuyor.
Sendikalar: Derin Uyku...
Bütün bunlar olurken ABD sendikaları yine bilinen
yerde duruyor. Daha Irak savaşı başlarken sözde
emekçileri destekleyen mafyalaşmış Amerikan sendikası
AFL-CIO’nun ve Britanya’nın işçi sendikaları konfederasyonu
Sendikalar Kongresi (TUC) Genel Konseyi savaşı
doğrudan desteklemişlerdi.
Amerika Birleşik Devletleri’nde on milyonlarca
işçinin karşı çıktığı bir savaşa, resmi olarak
destek vermeleri sendika aygıtının “şirketlerin
Amerikası”nın bir ajanı olarak ülke dışında ve
içinde oynadıkları rolün altını çiziyor.
Bizim cephede ise işler daha farklı. Doğrudan
şöförlerle bağlantılı olmasa da bir biçimde nakliye
işkoluyla bağlantılı olan Tümtis ve Nakliyat-İş,
hemen iki adım ötede şirketlerin çıkarları için
insanlar kurban edilirken birbirleriyle çatışmakla
meşguller...
Açız Demek Amerikanlıların İşlerini Görmek
İçin Mazeret mi?
Öte yanda, Iraklı direnişçiler tarafından rehin
alınan, öldürülen Türkiyeli şoförler tüm risklere
rağmen, ABD hiçbir koruma sağlamadığı halde işgalcilere
yakıt ve yük taşımaya devam ediyorlar. Her seferde
1 milyar civarında para kazanan TIR ve kamyon
şoförleri Iraklıların tepkisine neden oluyor;
kamyonları taşlanıyor, roketli, kurşunlu saldırılara
maruz kalıyorlar. Tüm bu saldırılara ve rehin
alma eylemlerine karşın Musul, Tikrit ve Bağdat’a
mal taşımaktan vazgeçmeyen kamyoncular “Başka
seçeneğimiz yok” diyorlar.
Konu devrimciler açısından biraz karışık gibi
görünüyor ama aslında çok yalın: Bir işgalci güç
var ve bütün o tırlarda, kamyonlarında taşınan
mühimmat Irak halkı için var olan işgalin devamı,
daha çok ölüm, daha fazla açlık anlamına geliyor.
Bu noktadan bakıldığında direnişçilerin kamyon
şoförlerine karşı yürüttükleri eylemler gayet
meşrudur ve anlaşılmaz bir şey değildir. Bu, kamyoncuların
öldürülmelerini hoş karşıladığımız anlamına gelmiyor.
Ancak aynı şeyin kendi ülkemizde gerçekleştiğini
düşünürsek, kendimizi Iraklı direnişçilerin yerine
koyarsak var olan durumu algılamak daha kolay
olacaktır.
Evet insanlar aç, insanlar işsiz ve evlerinde
bekleyen çocuklarına ekmek götürmek zorundalar,
ama bu kazanç yolu bir başka halkın yıkımı ve
ölümü üzerinden olmamalıdır. Şu gayet nettir ülkemizdeki
açlığın, sefaletin ve zülmün sorumlusu Arap halkının
üzerine bombalar yağdırarak özgürlük getirdiğini
idda eden emperyalizm ve onun yerli işbirlikçileridir.
Bundan dolayıdır ki insanlık onuru ve halkların
kardeşliği temelinde hareket ederek, bu katliamcılara
değil direnen Irak halkına malzeme taşımak gerekir.
Yalancı Horoz AKP İşgalci Amerikalılara Üsler
Hazırlıyor
Bugün Türkiye devleti ile ABD emperyalizmi resmen
ve açıktan Amerikalı askerlere gidecek olan silahların
taşınması için yeni hava alanları ve yeni limanların
açılması üzerinden anlaşmalar yapmıştır. ABD tarafından
Türkiye’ye ithal ve buradan ihraç olunacak askeri
malzeme, teçhizat, ikmal maddeleri ve eşyalarının,
giriş-çıkış ve ülke içi nakillerinde uygulanacak
esaslara ilişkin Dışişleri Bakanlığı tebliği Resmi
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Tebliğ, ABD’ye ait “destek hamulesinin (malzemesinin)”
ithal-ihraç ve ülke içi nakline ilişkin esasları
düzenliyor. Tebliğ ile, “ABD destek hamulesinin
giriş ve çıkış işlemlerinde Türk mevzuatına ve
6375 sayılı kanunla tasdik olunan 19 Haziran 1951
tarihli ‘Kuzey Atlantik Antlaşmasına Taraf Devletler
Arasında Kuvvetlerin Statüsüne Dair Sözleşme’ye
(NATO-SOFA) uyulacaktır” hükmü kabul ediliyor.
Tebliğe göre, ABD gemi ve uçaklarıyla Türkiye’ye
getirilecek ve buradan götürülecek destek malzemelerinin
giriş ve çıkışı yedi liman ile altı havaalanından
yürütülecek. Limanlar, İstanbul, İzmir, İskenderun,
Yumurtalık, Antalya, Aksaz/Karaağaç, Ağalar olarak
belirlendi. Havaalanları ise, Ankara Esenboğa,
İstanbul Atatürk, İzmir Çiğli, Adana İncirlik,
Antalya ve Aksaz/Dalaman olarak belirtildi. (CNN
Türk internet sitesi)
Yukarıda sorduğumuz soruya yeniden dönecek olursak
kamyon şoförlerinin ölümü üzerinden göstermelik
feryadı figan eden Türkiye hükümeti ve işbirlikçi
burjuvazinin, bu savaşta yaratılan zulüm, yıkım,
ölüm, açlık ve sefaletin bire bir ortağı olduğu
ayan beyan ortadadır. Ve hatta öldürülen kamyon
şoförlerinin de sorumlusudur.
UND Başkanı Çetin Nuhoğlu ve onun gibiler oturduğu
yerden para kazanır, milyar dolarları cebe indirirken
onlara bu paraları kazandıran kamyon şoförlerine
de üç kuruş uğruna ölümlerden ölüm beğenmek düşmektedir.
En kötü yaşam koşullarında dahi var olan ortamdan
rant elde etmeyi düşünen burjuvazi, Irak’a giden
kamyon şoförlerinin ölümlerinden de para kazanma
yollarını bulmuşlardır.
Buna göre Irak’a sefer yapan kamyon şoförlerinin
UND tarafından üretilen izleme aygıtlarının satın
alarak kamyonlara takmaları zorunlu kılınmıştır.
Bu izleme aygıtlarının şoförlerin ölümünün önüne
geçmekte çözüm olmadığını kendileri de çok iyi
biliyor. Sadece kamyonları izlemekle kalınan bu
işlem, Irak’a yaklaşıldığında devre dışı kalıyor.
Çünkü uydu alıcıları Irak’ta işlemiyor.
Sonuç
Kamyon şöforleri kapitalist barbarlığın kurbanıdır.
Bu yoksul insanların hiçbirinin Arap halkına hiçbir
düşmanlığı yok. Ancak sistem onları pis işleri
için kullanıyor, kurban ediyor. Burada Iraklı
direniş gruplarının çoğunun dinci, vb. olması,
bir anlam ifade etmiyor. Irak direnişi, onu yürütenlerin
düşüncelerinden bağımsız olarak meşrudur, haklıdır.
Ve bu direniş, işgale karşı her direnişte olduğu
gibi, düşman güçlerin yalnızca askeri varlığını
değil, destek yollarını ve araçlarını da doğal
olarak hedef alır, almak zorundadır. Dolayısıyla,
şöförler için sahte gözyaşları akıtanlar ya da
“intikam” çığlıkları atanlar, büyük bir ahlaksızlık
çukurundadırlar. Bu insanları çöllerin ortasına
sürerek para kazanmak, zaten başlı başına bir
ahlaksızlıktır.
Sonuç olarak, işbirlikçiler ikiyüzlüce katliama
ortak oluyor. Havaalanları, limanlar işgalci Amerakan
askerleri için çalışıyor. Bütün bu bağlamlar topluca
ele alındığında esas olarak Türkiye savaşın bir
parçasıdır ve her düzeyde hedef olması anlaşılır
bir durumdur. Öyleyse onurlu her insana Amerikan
emperyalizmi ve işbirlikçilerine karşı mücadelede
daha fazla iş düşüyor. Emperyalistler ve işbirlikçileri
ülkemizi iğrenç işgalin bir yatak alanı haline
getiriyor. Bize düşen ise gözyaşı dökmek değil,
bu toprakları anti-emperyalist mücadelenin işgale
karşı mücadelenin alanı haline getirmektir.
|