Şüphesiz ki Ekim Devriminin baş mimarı Bolşevik
partidir. Rusya özgülünde Bolşevik partiyle özne
sorununu çözümlenmemiş olsaydı Ekim devriminden
bahsedilemeyecekti. Bolşevik parti tarihsel deneyimlerin
ışığında oluşmuş, Narodnik ve Legal Marksizm’in
eleştirisi üzerinde şekillenmişti. Bunun yanında
Bolşevik parti, kendi yaşadığı deneyimleri sentezleyerek
iktidara doğru yürümüştür.
Bugün için yeni Ekimlere ihtiyacı belirtirken,
aynı zamanda bu devrimlere komuta edecek özne
sorunun gerekliliğine işaret ediyoruz. Sınıf hareketine
öncülük edecek parti olmadığı sürece, iktidarı
fethetmenin ve hele hele kesintisiz şekilde komünizme
doğru yürüme olanağının olmadığı açıktır.
Çevre kültürüyle, küçük burjuva aydın, yarı-aydın
kültürünün egemen olduğu coğrafyamız solunda onlarca
örgüt, parti, çevrenin,... varlığına rağmen özne
sorununun varlığı orta yerde duruyor. Buna sadece
kendilerini çevre olarak görenler değil, kendilerini
parti, örgüt, hareket olarak görenler de işaret
etmektedirler. Gerçeği de budur; onlarca yapının
varlığına karşın sürecin ihtiyaçlarına hiçbir
yapı yanıt verememektedir. Bu gerçeklik bir yanda
çevrelerin meşruluğunu gündeme getirirken öte
yanda devrimci parti, örgüt, hareketleri de ciddi
krizlere sürüklemektedir. Sürecin ihtiyaçlarına
yanıt veremeyen her yapı, ilişkileri, kadroları
tarafından deyim yerindeyse gözetim altına alınıyor;
yapının kendini sürdürmesiyle sorunu çözemeyişi
arasındaki çelişki derinleşmeye başlayınca kadrolarda
birer ikişer kopmalar, moral erozyonu ve bölünmeler
ortaya çıkıyor. Sorunun bu yönde derinleşmesi,
yapıların zaten zayıf olan politik etki güçlerini
daha da etkisizleştirmektedir. Coğrafyamız solu
uzun bir dönemdir böylesi bir kısır döngüyü yaşıyor.
Ortaya çıkan kısır döngülere rağmen, coğrafyamızda
yaşanan gelişmeler sorunun aşılması noktasında
bizlere ciddi veriler sunmaktadır.
En başta geleneksel yapılarla, reformist yapılar
sınırlarına gelmişlerdir. Reformizmin iddiasızlığı
ve yasal zeminle sınırlı da olsa politikadaki
silikliği/etkisizliği, geleneksel solun 19 Aralık
sonrası konumu özne sorunu tartışmasını ve ihtiyacını
bu kesimlere de dayatmıştır.
“Büyük çözümler, büyük sorunlardan sonra ortaya
çıkar” özdeyişini yaşanılan süreçte sıkça hatırlamak
ve bunun üzerinde yoğunlaşmak her zamankinden
daha büyük önem taşıyor. Bugün solun tüm kesimlerinde
yaşanan ideolojik-teorik, örgütsel, politik-pratik
ve hatta kültürel sorunların yoğunluğu yeni çıkışlar
için önemli olanaklar sunuyor. Sola egemen olan
reformist ve geleneksel solun yıllara dayalı çözümsüzlüğü,
19 Aralık süreciyle son haddine gelmiştir. Şüphesiz
olanakların varlığı çözümün kendisi değildir;
ama, açılan çözüm kapının genişlemesidir.
Yaşanan süreçteki tablo, (Büyük iddialarla ortaya
çıkan yapıların sürecin ihtiyaçlarını karşılamadan
uzak konumları yakın ve orta bir gelecekte çözebileceklerine
olan umut ve güvenin sarsılması) birbirine zıt
iki gelişmeye neden olmaktadır. Bir yanda deformasyon,
çürüme, saflardan uzaklaşma, de-moralizasyon,
öte yanda yeni çıkışlar için arayışların yoğunluğu
ve kapsamı.
Yeni çıkışlar için arayışlar da farklıdır:
Kimileri hareketlerinin revizyonunu yaparak ve
onu koşullara uydurarak yapmaya çalışmakta; kimileri
reformizmi, Troçkizmi, yeşilciliği, feminizmi,
sivil toplumculuğu,... yeniden keşfetmekte ve
devrimcilikten reformizme, liberalizme kaymaktadır.
Kimileri de yeni dönemi kavramaya, 150 yıllık
tarihimizi eleştirel bir süzgeçten geçirerek aşmaya
ve coğrafyamızdaki deneyimleri doğru irdelemeye
ve bu sonuçlar üzerinden kendini konumlandırmaya
çalışmaktadır. Coğrafyamızın koşullarının buna
büyük olanaklar sunduğunu belirtmiştik.
Sonuçlar çıkarmak isteyenler için son 40 yılın
inanılmaz zenginliklerle dolu olduğunu belirtelim.
Bu süreç içinde denenmeyen örgüt biçimi, kullanılmayan
mücadele aracı neredeyse kalmadı. Her grup bunlardan
bir yanı ön plana çıkartmış ve bu üstünlüğü üzerinden
varlığını sürdürmeye çalışmış; başkasının eksikliği
üzerinden kendini konumlandırmıştır. Ancak yaşanmakta
olan gelişmeler, artık, mevcut konumu bunu daha
ileriye götürme şansı bırakmamaktadır.
Sürecin ihtiyaçlarına yanıt verecek olan yapı
öncelikle bu olumlulukları sentezlemek göreviyle
karşı karşıyadır. Sentezin nasıl yapılacağı sorunu
konusunda tek bir yol olmasa da bu sentez üzerinde
oturmayan bir hareketin sürecin ihtiyaçlarına
bütünsel olarak yanıt veremeyeceği açıktır.
Şüphesiz ki, yaşanmış deneyimleri sentezlemek
işin bir yanıdır. İşin yanlarından biri de dünyanın
içinde bulunduğu ilişki ve çelişkileri doğru şekilde
ortaya koymaktır. Emperyalist sömürünün sürdürülüş
biçimindeki değişiklikler, emperyalistler arasındaki
çelişkiler, emperyalist-kapitalist sisteme karşı
olan güçlerin durumu ve bunların sınıf, devrimci
güçler üzerindeki etkilerini açığa çıkarmak ve
buna uygun konumlanmak gereklidir.
Yeni Ekimler, Yaşanan Yeni Gelişmeleri Kavramak
Ve Onlara
Uygun Yenilenmekle Olacaktır
Ekim Devrimi, dünyanın içinde bulunduğu ilişki
ve çelişkileri doğru okuyup yorumlamanın ürünüdür.
Lenin, emperyalizm adlı eseriyle emperyalizmi
yerli yerine oturtur. Lenin’in, emperyalizm tahlilinin
önemi yaşanılan dönemin doğru kavranması ve bunun
gerektirdiği politik hattın doğru döşenmesidir.
Lenin, kapitalizmin yeni bir evreye girdiğini,
bu yeni evrede devrimin nesnel koşullarının olgunlaştığını,
tüm kapitalist ekonomileri zincirin birer halkası
durumuna getirdiğini, devrimin de zincirin en
zayıf halkası ya da halkalarından kırılacağını
tespit etti. Şüphesiz ki Lenin, sadece aydınların,
filozofların yaptığı gibi sorunu tespit etmekle
kalmadı; o, bunu değiştirmenin araçlarını da açığa
çıkarttı.
Bugün için kapitalizmin-emperyalizmin özü değişmemiş
olsa da, dünle bugünü kavramak olanaksız hale
geldi. Emperyalist sömürünün sürdürülüş biçiminde
önemli değişiklikler yaşandı. Özelikle 1970’lerde
başlayan bu değişmeler reel sosyalizmin yıkılmasından
sonra giderek hızını artırdı. Esnek üretim adı
altında dayatılan yeni ilişki sistemi sömürüyü
katmerleştirdi, işsizliği had safhaya ulaştırdı;
sınıflar arası uçurumu derinleştirdiği gibi, sınıf
içindeki eşitsizlikleri de geliştirdi. Sınıfın
örgütlülüğüne önemli bir darbe indirdi.
Emperyalistler arasındaki çelişkileri artırdı.
Reel sosyalizmin yıkılışının ardından yaşanan
hegemonya savaşının emperyalistler arası çelişkileri
derinleştirdiği görülmektedir. Halen gelişen sınıfsal,
ulusal hareketlere ve hatta doğrudan sistem karşıtı
olmayan ama mevcut koşullarda ülkesini emperyalist
tekellere yeterli ölçüde açmayan ülkelere karşı
yaptırım ve provokasyonların düzenlenmesinde ortaklaşsalar
da aralarındaki çelişkileri reel sosyalizmin olduğu
döneme oranla kıyaslanmayacak oranda yoğundur.
Yakın bir döneme kadar reel sosyalist ülkeler
vardı. Bunun yanı sıra ulusal ve sosyal kurtuluş
hareketleri (özellikle 1960-1980 yıllarında) şaha
kalkmıştı. Reel sosyalizmin varlığı (reel sosyalizm,
iradi olarak çoğu zaman enternasyonalizmden uzak
dursa da) nedeniyle oluşan dünya dengesi emperyalist
saldırganlığı belirli ölçülerde frenliyordu. Ancak
reel sosyalizmin yıkılmasından sonra ve özellikle
de 11 Eylül ile birlikte emperyalizm zincirlerinden
boşalmış hayvan gibi sağa sola saldırmaktadır.
Gerek reel sosyalizmin yıkılmasının dünya dengeleri
üzerinde yarattığı olumsuzluk ve gerekse de Marksist
solun yaşadığı ideolojik, politik ve örgütsel
keşmekeşlik, dünyayı anlamanın dünün kıstaslarıyla
olmayacağını göstermektedir.
Yeni Ekimler, mevcut durumu doğru okuyanların
ve buna uygun konumlananların mücadeleleriyle
gerçekleşecektir. Lenin’in şu yaklaşımını her
koşulda ama özellikle de günümüz koşullarında
daha fazla göz önüne almamız gereklidir:
“... Madem ki, durum değişmiş ve biz başka türden
sorunları çözüme kavuşturmak zorundayız, öyleyse
geçmişe bakmamalı, dünün yöntemleri kullanılmamalıdır...”
Ekim devrimi, değişen ilişki ve çelişkilerin doğru
kavranılması ve buna uygun konumlanması üzerinde
gelişmiştir. Yeni Ekimler de yukarıda kısa başlıklarla
ortaya koyduğumuz değişmelerin kavranılması, bu
değişmelerin, sınıflar ve devrimci hareket üzerindeki
etkisinin doğru kavranılması ve buna uygun bir
konumlanmanın sonucunda olacaktır. Yeni Ekimler
mutlaka yenileri kavrayan ve kendileri de yenilenenlerin
eseri olacaktır.
Ekim Devriminin Tarihsel Anlamı
Tarihteki tüm önemli dönüşümler, bir toplumsal
kalkışmayla olagelmiştir. Ekim devrimi insanlık
tarihindeki en önemli toplumsal kalkışma ve dönüşümdür.
Ekim devrimi öncesinde insanlık açısından bir
çok önemli dönüşüm gerçekleştirilmiş olsa da Ekim
Devrimi bir ilki temsil ediyor.
Ekim Devrimi öncesi devrimler, sömürücü bir sınıfın
yıkılıp yerine tarihsel olarak daha ilerici nitelikteki
başka bir sömürücü sınıfın geçmesi temelinde olmuştur.
Oysa Ekim Devrimi, sömürüyü ve sınıfları yok etmek
üzere gerçekleştirilen bir devrim olmuştur. Sömürünün
ve sınıfların yok edilebilmesi; çıkarları, sömürünün
ve sınıfların ortadan kalkmasından yana olan işçi
sınıfı aracılığıyla gerçekleştirilebilirdi.
Ekim Devrimi, işçi sınıfının öncülüğünde gerçekleşmiş
ve proletaryanın çıkarına olacak ekonomik, toplumsal
hedefleri yerine getirmek üzere iktidar olmuş
bir devrimdir.
Ekim Devrimi, devrimci ustaların kapitalizmden
sosyalizme geçileceği önermelerinin Sovyet somutunda
yaşam bulmasıdır. Devrimci ustalar tarafından
teorik boyutta tespit edilen bu önermeler, yaşamın
pratiğinde somutluk kazanarak gerçeklik halini
almıştır.
Ekim Devrimi bir gerçeği daha açığa çıkarmıştır:
devrimci bir müdahaleyle kapitalizmden sosyalizme
geçiş sürecinin hızlandırılacağını. Nihai anlamda
kapitalizmden sosyalizme geçiş kaçınılmaz olsa
da öznenin müdahalesinin bu süreci büyük oranda
hızlandıracağı tarihsel deneyimle ispatlanmıştır.
Ekim Devrimi, kendisinden sonra gelen tüm proleter
devrimlerin esin kaynağı olmuştur. Sömürüyü ve
sınıfları ortadan kaldırmayı hedefleyen devrimler,
Ekim Devriminin deneyimlerini de çözümleyerek
gelişmişlerdir.
Sanırız, büyük Ekim Devrimi ile ilgi tüm bu söylediklerimizi
devrimin önderlerinden Stalin’in şu sözleri çok
iyi özetlemiştir;
“Yalnız ‘ulusal çerçeve içinde’ bir devrim değildir.
O her şeyden önce, uluslararası çapta, dünya çapında
bir devrimdir. Çünkü dünya tarihinde eski kapitalist
dünyadan, yeni sosyalist dünyaya doğru insanlık
tarafından meydana getirilmiş köklü bir dönemeci
kaydetmektedir.
Eskiden devrimler genellikle devlet yönetimine
bir sömürücüler kümesinin yerine, bir başka sömürücüler
kümesinin getirilmesiyle sonuçlanırdı. Sömürücüler
değişirdi, sömürü kalırdı. Kölelerin kurtuluş
hareketleri sırasında böyle oldu. Serflerin ayaklanmaları
döneminde böyle oldu. İngiltere’de, Fransa’da,
Almanya’da bilinen ‘büyük’ devrimler döneminde
böyle oldu. Proletaryanın, tarihi, kapitalizme
karşı yürütmek amacını taşıyan, şanlı, kahraman,
ama buna karşın başarısız kalan ilk girişimi olan
Paris Komünü’nden söz etmiyorum.
Ekim devrimi, bu devrimlerden, ilkesinde ayrılmaktadır.
O, kendine amaç olarak, bir sömürü biçiminin yerine
bir başka sömürü biçimini, bir sömürücüler yerine
bir başka sömürücüler grubunu getirmeyi değil,
insanın insan tarafından her türlü sömürülmesini
ortadan kaldırmayı, kim olursa olsun bütün sömürücü
grupları ortadan kaldırmayı, proletaryanın diktatörlüğünü
kurmayı, bu güne dek var olan bütün ezilen sınıflar
arasında en devrimci sınıfın iktidarını kurmayı,
yeni bir toplum, sınıfsız, sosyalist toplumu örgütlemeyi
almaktadır.
İşte bu yüzden Ekim Devriminin zaferi insanlık
tarihinde köklü bir dönemeci, dünya kapitalizminin
tarihsel kaderinde köklü bir dönemeci, dünya proletaryasının
kurtuluş hareketinde köklü bir dönemeci, bütün
dünyanın sömürülen yığınlarının mücadele yöntemlerinde
ve örgütlenme biçimlerinde, yaşama tarzı ve geleneklerinde,
kültür ve ideolojisinde köklü bir dönemeci kaydetmektedir”
Sömürünün Ortadan Kalkması İçin Yeni Ekimlere
İhtiyaç Var
Yukarıda belirttiğimiz gibi Ekim Devrimi, sömürüyü
ve sınıfları ortadan kaldırmayı hedefleyen devrimlerden
ilkini temsil ediyor. Ekim devrimiyle siyasi iktidarı
ele geçiren proletarya bu hedefini gerçekleştirmek
noktasında önemli adımlar atarak ülkesinde sömürüyü
ortadan kaldırmıştır. Ancak, 70 yıl sonra Ekim
devrimi ve Ekim devrimini izleyen bir çok devrim
tasfiye edilerek insanlığa akıl ve insanlık dışı
bir sömürü dayatmışlardır. Dünün reel sosyalist
ülkelerin bir çoğunu emperyalizm destekli mafyalar
tarafından yönetilmektedirler. Bu mafyaların iktidar
olmasından sonra toplumsal, siyasal ve ekonomik
adaletsizlikler had safhaya çıkmıştır. Dün işsizlik,
sağlık, eğitim vb. sorunlarla karşılaşmayan, bunları
bilmeyen on milyonlarca insan, bugün bu sorunların
ağırlığı karşısında ezilmektedir. İşsizlik ve
sefalet dayatılmış sınıflar arasındaki uçurum
insan aklını zorlayacak boyutlara gelmiştir.
İşsizlik, sefalet ve sınıflar arası uçurum tüm
dünya çapında had safhaya gelmiştir. Bir kaç örnek
vermek istiyoruz:
*Dünyanın en büyük 100 ekonomisinin 50’sini ÇUŞ’ler
(Çok Uluslu Şirketler) oluşturmaktadır.
*1996 yılında en büyük 500 Amerikan şirketinin
karı % 233 oranında artmıştır.
*Dünyanın en zengin ülkelerinde yaşayan % 20’lik
kesim yani yaklaşık 800-900 milyon kişi dünyadaki
üretilen mal ve hizmet toplamının % 86’sını tüketmektedir.
*Dünyada en zengin 225 kişinin toplam geliri 2.5
milyar yoksulun gelirine eşittir.
*En zengin üç kişinin serveti en yoksul 48 ülkenin
milli gelirini aşmaktadır.
Öte yanda;
*ABD ve Avrupa’da kedi ve köpek maması için yılda
toplam 17 milyar dolar ayrılırken 1 milyon 300
milyon insan yetersiz beslenmekte ve bunun 800
milyonu mutlak açlık sınırında yaşamaktadır.*Her
yıl 13-18 milyon kişi yoksulluğun neden olduğu
olaylar sonucu ölmektedir.
*Dünyadaki her 5 kişiden biri günde 1 dolarla
idare etmek zorundadır.
*Sadece Avrupa’da parfüm için yılda 12 milyar
dolar harcama yapılırken, dünyadaki tüm çocuklara
temel eğitim verilmesinin maliyeti 60 milyar dolar,
temel gıda maddesi vermesinin maliyeti 13 milyar
dolardır.(bilgiler Fikret Başkaya’nın yazılarından
yararlanılarak derlenmiştir)
Türkiye’deki eşitsizlik de genelden farklı değil.
Örneğin Kocaeli’nde 1995 itibarıyla kişi başına
gelir 7350 dolar, İzmir’de 4093 doları bulurken
Kürt vilayetlerinde -Muş, Ağrı, Bitlis gibi yerlerde
600-700 dolardır. Kocaeli ile Muş arasındaki fark
1/11’dir. Türkiye bir yanıyla Afrika, bir yanıyla
AB üyesini barındıran zıtlar ülkesi. (...)
Öte yandan İstanbul’un en zenginlerinin içinde
yer aldığı % 20’lik nüfus, İstanbul’da kullanılan
gelirin % 64.1’ini tüketmektedir
Görülüyor ki sadece eski reel sosyalist ülkelere
değil, tüm insanlığa kapitalist barbarlık dayatılmıştır.
Sömürü vahşi boyutlarda sürmektedir. İnsanlığa
dayatılan vahşi sömürünün ortadan kaldırılabilmesi
için her zamankinden daha fazla Ekim Devrimlerine
ihtiyaç duyulmaktadır.
‘Yeni İnsan’ İçin Yeni Ekimlere İhtiyaç Var
İnsanın insan tarafından sömürüldüğü yerlerde,
büyük bir yabancılaşmanın yaşandığını biliyor
ve görüyoruz. İnsanlar, insan olmanın gereklerini
unutur, insana dair yapılması gereken ne varsa
onlardan uzaklaşır.
Bu yabancılaştırma mevcut sömürücü sistemin devamının
sağlanması için en gerekli silahlardan biridir.
Zira yabancılaşan insan bencilleşir, toplumsal
paylaşımlardan ve bu paylaşımlar uğruna mücadele
etmekten uzaklaşır. Bu kapitalizm için olmazsa
olmaz koşullardan biridir.
Ne zaman ki insan, insan olduğunu fark eder, sömürülmemesi
gerektiğinin de bilincine varır ve sömürü çarkını
yıkmak için harekete geçer, sömürücü sistem için
tehlike sinyalleri çalmaya başlar.
Ekim Devrimi, insanı, yabancılaşmasından arındırmış,
toplumsallaşmış ve yeni insanı yaratmak ve geliştirmek
hedefini koymuştu. ‘Yeni insan’, Lenin, Guavera
ve diğer devrimci önderlerin kişiliğinde somutlaşmıştı.
Günümüzde yaşanılan yabancılaşma her dönemden
daha fazladır. Emperyalistler ve yerli işbirlikçileri
daha gelişkin bir şiddetin yanında, iletişim,
sanat vb. gibi araçlarla kitleleri manüple etmede
ve bu anlamıyla insanları yabancılaştırmada daha
geniş olanaklara sahiptirler. TV insanı yabancılaştırmadaki
temel araçlardan biridir.
Programların içeriğiyle, filmleriyle kitlelere
kendilerini yabancılaştıracak emperyalist kültür
dayatılmaktadır. Bugün dünya çapında gösterilen
filmlerin %80’ine yakını Amerikan yapımıdır. İnsanlar
geniş çaplı yabancılaştırılma saldırılarıyla kendi
öz sorunlardan uzaklaştırılarak bilinçleri dumura
uğratılmaktadır.
Bunun için bugün her zamankinden daha fazla Ekim
devrimlerine ihtiyaç bulunuyor. Ve yalnızca yeni
Ekim devrimleri yaratılarak insanlık bu safralarından
kurtulabilir.
Proleter Devrimler Çağının Devamı İçin Yeni
Ekimlere İhtiyaç Var
Ekim Devrimi, proleter devrimler çağını açmak
noktasında kuşkusuz görevini layıkıyla yerine
getirmiştir. Lenin de bu görevi yerine getirmekten
duydukları gururu Ekim Devriminin 4. yıldönümü
konuşmasında şöyle ifade ediyordu: “... Başarısızlıklarımızı
ve hatalarımızı, Sovyet İlkelerini hayata uygulamada
henüz mükemmel olmaktan son derece uzak halimizi
düzeltmek için hiç şaşmadan mücadele edeceğiz.
Fakat Sovyet Devletinin kuruluşuna başlamak ve
böylelikle dünya tarihinde yeni bir çağ, bütün
kapitalist ülkelerde ezilen ve her yerde yeni
bir hayata, burjuvaziyi yenmeye, proletarya diktatörlüğünü,
insanlığın sermayenin ve emperyalist savaşların
boyunduruğundan kurtuluşuna doğru ilerleyen yeni
sınıfın hakimiyeti çağını açmak şansı bizim olduğu
için de haklı bir gurur duyabiliriz ve duyuyoruz”.
Ekim Devriminden sonra dünyanın çeşitli ülkelerinde
proleter devrimler yayılarak devam etti. Asya’nın,
Afrika’nın, Latin Amerika’nın ve bir bütün olarak
dünyanın bir çok yerinde sosyalizm eksenli mücadeleler
yükseldi. Bir dönem dünyanın üçte biri emperyalist
egemenlik alanının dışına çıktı.
Ancak, ne yazık ki, kurtarılan alanlarda Ekim
devriminin ruhu yaşatılamayarak tekrar kapitalizme
yönelim belirmiştir. Milyonlarca insanın kanı,
canı pahasına kazanılan değerler yakın bir tarihte
çarçur edilmiştir.
Günümüz dünyasında emperyalizm, dünya hakimiyetini
ilan etti ve karanlığını dünyanın her tarafına
taşımaya çalışılıyor. Bugünün dünyasında insanlık
her zamankinden daha büyük tehlikelerle karşı
karşıya bulunuyor. Tehlikelerin bertaraf edilmesi
için yeni bir Ekim Devrimine ihtiyaç bulunuyor.
Yeni Ekimler İçin
Enternasyonalizme İhtiyaç Var
Marks ve Engels, ulusal ekonomilerin uluslararası
ekonomilerle bütünleşmedikleri, zincirin halkaları
durumuna gelmediği bir tarihsel kesitte bile (kapitalizmin
serbest rekabetçi döneminde) enternasyonal kurmanın
ve yaşatmanın uluslararası işçi sınıfı hareketi
açısından ne kadar önemli olduğuna dikkat çekmişler
ve bu uğurda önemli mücadeleler vermişlerdir.
Emperyalizm dönemiyle birlikte ulusal ekonomiler
emperyalist zincirin birer halkaları durumuna
geldiler. Lenin, devrimin en zayıf halkalarından
bir ya da bir kaçında olacağını belirtir. Devrim
dalgasının doğuya (Rusya) kaydığını gören Lenin
devrimleri korumanın ve geliştirmenin en önemli
koşullarından biri olarak uluslararası işçi sınıfı
hareketinin birliğini görür. Lenin, dünya savaşı
sırasında kendi burjuvalarını destekleyerek sosyal
şoven konuma düşen 2. Enternasyonal’in aşılarak
3. Enternasyonal’in kurulması gerektiği üzerinde
durur.
Bugün hem nesnelliği ve hem de öznelliği açısından
her zamankinden daha fazla enternasyonale ihtiyaç
vardır.
Özellikle 2. Paylaşım savaşından sonra üretimin
çok uluslaşması ülke ekonomilerinin bir kat daha
iç içe geçmesine neden olmuştur. Artık emperyalist
tekeller ürettikleri malın her bir parçasını farklı
yerlerde ve hatta ülkelerde üretmektedir.
Bu durum sadece bir yerde verilecek mücadelenin
zayıf kalmasını getirmektedir. Küreselleşen kapitalizme
karşı küresel boyutta ortak mücadele vermenin
olanakları her zamankinden fazladır. Şüphesiz
ki, dünya genelinde ortak bir devrim yaratmanın
olanakları hala yok ve devrimin gerçekleştirilmesi
hala ulusal devletlerin yıkılması ekseninde gerçekleşecektir.
Ancak, bir parçada koparılacak zincir tüm emperyalistleri
daha doğrudan etkileyecektir. Gerçekleşecek devrimin
iktidarda kalabilmesi için de, her zamankinden
daha fazla enternasyonale ihtiyaç duyulacaktır.
Reel sosyalizmin yıkılmasından sonra zincirinden
boşalmış hayvan gibi sağa sola saldıran emperyalistler,
dünyayı istedikleri şekilde biçimlendirmeye çalışıyorlar.
İlerici, devrimci her türlü başkaldırıya karşı
tüm güçleriyle saldırıya geçmektedirler. Saldırı
sadece bununla da kalmadı: emperyalistler ideolojik
boyutta da saldırıya geçtiler ve tarihin sonunu
ilan ettiler. Onlara göre artık devrim için çalışmak
modası geçmiş bir şeyle iştigal etmektir.
Bunun için her zamankinden daha fazla enternasyonale
ihtiyaç duyulmaktadır. Ancak yeni Enternasyonal,
mutlaka geçmiştekilerin analitik eleştirisi ve
aşılması ekseninde olmalıdır.
Bu anlamda 3. Enternasyonali ve enternasyonalizmi
sakatlayan ve yıkıma götüren ulusal sosyalizm
anlayışıyla mutlaka hesaplaşılmalıdır.
Yeni Enternasyonal, küçük burjuva aydın tutumunu
simgeleyen Troçkist 4. Enternasyonal anlayışını
reddetmelidir.
Yeni Ekimler, Büyük Ekim Devriminden Çıkartacağımız
Dersler Üzerine Yükselecektir
Ekim devrimi, bir ilki en iyi şekilde yerine getirerek
proleter devrimler çağını başlattı.
Ancak, Ekim devrimi sadece siyasi iktidarın ele
geçirilmesi, daha adil ve eşitlikçi uygulamalarla
yetinemezdi. Komünizm gerçekleşinceye kadar kesintisiz
şekilde yürümeliydi.
Ancak, Ekim devrimi, bir aşamadan sonra kesintiye
uğradı. Sosyalizm, enternasyonalizm ideallerinden
hızla uzaklaştı. Uzaklaştıkça sorunlar arttı ve
sonuçta reel sosyalizmin yıkılışıyla somutluk
kazandı. Yeni Ekim Devrimleri yaratabilmek ve
geliştirmek için yaşanılan deneyimlerden önemli
dersler çıkarma zorunluluğu bulunuyor.
1960’larda reel sosyalizmi değerlendiren ve bir
çok eleştiriyi başta Sovyetler Birliği’ne (SB)
olmak üzere diğer reel sosyalist ülkelere de yapan
Che, şunları söylüyordu: “Sovyetler Birliği’ndeki
son ekonomik devrimler, Yugoslavya’nın kendisini
kapitalizme aşamalı olarak geri dönmeye doğru
götüren yolu seçtiği zaman giriştiği ekonomik
devrimlere benziyor. Söz konusu olanın bir güzergah
hatası mı ya da geriye doğru bir yürüyüşün kesin
başlangıcı mı olduğunu zaman gösterecek.
Tüm bunlar, sosyalizmi kapitalizmin unsurlarıyla,
onların anlamını gerçekten değiştirmeye çalışmadan
inşa etme çabasına dayanan hatalı kavrayıştan
kaynaklanmaktadır. Böylelikle sonu bir çıkmaza
varan, fark edilmesi zor ve ekonomik itici güçlere
yeni ödünler vermeyi dayatan karma bir sisteme,
yani geri dönüşe geliniyor”
Fidel Castro da Doğu Avrupa ülkelerinde “ideallerin
ve enternasyonalist duyguların, dünyanın sorunlarına
karşı ilginin ve uyanıklığın yok olduğunu ya da
çok zayıf olduğunu” belirtiyor.
Devamında Castro, “sosyalizmden bahsedilince yalnız
sömürünün yok olacağını, sömürüden doğan fakirliğin
yok olacağını ve bu sömürünün sonucu olan geri
kalmışlığı değil; aynı zamanda sınıfsız toplum
yaratmak konusundaki bütün o güzel emellerin;
bencillikten arınmış bir toplum, insanın artık
paranın kölesi olmadığı kişisel kazanç için çalışmadığı
ve bütün toplumun ihtiyaçlarının tümünü tatmin
etmek için insanlar arasında adaleti, eşitliği
kardeşliği ve halkların her zaman elde etmeyi
arzuladıkları amaçları insan toplumunun bütün
ideallerini gerçekleştirmek ve kurmak için çalışmayı”
anlamak gerektiğini belirtir.
İnsanın dönüşümünü temel almayan bir sosyalizm
anlayışının varacağı yer “reel sosyalizm”in ilerisinde
değildir.
Emperyalizm koşullarında, tüm ülkelerde devrimin
nesnel koşulunun mevcut olduğunu dikkate aldığımızda
yaşanmış deneyimlerden ders çıkarmak yeni Ekimler
için yaşamsal bir önem taşımaktadır.
O halde bize düşen; Marksist felsefenin temeli
olan ‘somut koşulların somut tahlili’ni yaparak
ve yaşanan devrim deneyimlerini de inceleyip onlardan
çıkarttığımız dersleri ekleyerek, emperyalizmin
bir halkası olan ülkemizi YENİ EKİM’E götürecek
öznenin oluşturulmasıdır.
|