Yunan halk savaşçıları olan Kapetanios’ların
efsanevi lideri, ELAS’ın(Yunanistan
Ulusal Kurtuluş Ordusu) yaratıcısı Aris’in gerçek
adı Tanasis Klaras’tır. Takma adını ise, doğduğu
yer olan Veluçi dağlarından ve savaş tanrısı Aris’ten
almıştır. Babası avukat olan Aris, Rumeli topraklarında
köylü hayatını yaşadı ve tarım öğrenimi gördü.
Okuldayken, yeni kurulan Yunanistan Komünist Partisi
(KKE) ile ilişkiye geçti. Askerlik hizmeti sırasında,
isyancı kişiliğinden ötürü hapiste yattı.
1929’da komünist faaliyetlerden ötürü birkaç kez
tutuklandı. Polisle çıkan bir çatışmada yaralandıktan
sonra ise ıssız ve bataklık Gavdos Adasına sürüldü.
Oradaki diğer 10 kişi arasında bulunan Andrea
Cimas ile aralarında kurulan sarsılmaz dostluk,
ELAS’ın yaratılışında önemli bir rol oynayacaktır.
Aris 1932’de döndüğü Atina’da çok az kalabildi.
Daha sonraki 4 yılın çoğunu çeşitli hapishane
ve sürgün adalarında geçirdi. 1936 sonunda yeniden
tutuklandığında Atina’ya nakledilirken yolda kaçtı,
yakalandı ve 4 yıl daha ceza aldı.
O sıralar Metaksas diktatörlüğünün Güvenlik Bakanı
Manyadakis’in yürürlüğe koyduğu “Pişmanlık Belgesi”
uygulaması KKE içinde büyük karışıklıklara neden
olmuştu. Aris de Temmuz 1939’da cezaevinde bu
belgeyi imzalayarak bir dilosias (dönek) oldu.
Onu, belgeyi imzalamaya zorlayan nedenler, hiçbir
zaman tam olarak öğrenilemedi. Ancak KKE lideri
Zaharyadis’in başka bazı tutuklulara bu belgeyi
imzalama emri verdiği bilinmektedir ve Aris’in
de böyle bir talimat alıp almadığı karanlıkta
kalmıştır. Ancak ne olursa olsun bu olaydan sonra
Aris’in ciddi bir siyasi yara aldığı ve ömrü boyunca
KKE’nin yanlış politikalarına karşı çıkarken bu
olumsuzluğun izini taşıdığı biliniyor.
Aris’in bundan sonraki öyküsü, aynı zamanda bir
“yeniden doğuş” öyküsüdür. Düşmanın önünde onurunu
küçük düşüren bu devrimci, büyük bir hızla kendini
toparlayıp yeniden savaşa atılmış, Aris adını
almadan önce bir süre Miserias olarak parti gazetesi
Rizospastis’i yakınlarında gizli bir matbaada
basmakta, diğer yandan da dağlara gönderilmesi
için partiyi zorlamaktadır.
Sonunda dağa çıkmayı başaran Aris, 1942 kışında
Rumeli’deki başıbozuk çeteleri düzene koymaya
ve ELAS’ın çekirdeğini oluşturmaya başlamıştır.
Ancak dağa ve silahlı mücadeleye hiçbir zaman
inanmayan bürokratik KKE yönetimi, durumdan başından
beri rahatsızdır. ELAS’ın kahramanca bir direnişle
işgal güçlerine karşı büyük başarılar kazanması,
Yunanistan’ı sosyalizme kaptırmamaya kararlı olan
İngilizleri de kaygılandırmakta ve KKE’ye baskı
yapmaktadırlar.
Almanlar defedildiğinde ise Yunanistan komünistleri
iktidarın eşiğindedir; ancak ELAS gibi büyük bir
askeri güce dayanan parti, dönemin uluslararası
dengelerinin etkisiyle Yunanistan’ı gözden çıkaran
Sovyetler Birliği’yle uyumlu davranmak adına bu
şansı tepmekte, ELAS ve Aris’in ekibini tasfiye
etmeye çalışmaktadır.
Yunan direnişinin teslimiyeti anlamına gelen Varkiza
anlaşmasını tanımayan Aris, kendisine bağlı az
sayıda gerillayla dağlarda yalnızdır ve KKE tarafından
çoktan gözden çıkarılmıştır. KKE politikalarına
karşı muhalefeti ise etik olmayan bir yöntemle
bastırılmakta, parti gazetelerinde eski “pişmanlık
belgesi” yayınlanarak gözden düşürülmek istenmektedir.
Bu, zaten uzun yıllardır eski yanlışının baskısı
altında yaşayan Aris için katlanılamaz olur. Parti
gazetelerindeki bu yayınların ardından Aris, 18
Haziran 1945’te, gerilla birliği ile konakladıkları
Acleloös ırmağı kıyısında, bir el bombasının patlamasıyla
ölür. O günden bugüne dek konu üzerine birçok
tartışma yapılmışsa da Aris’in kendini öldürmüş
olduğu genel bir kabul görmüştür.
Yunan gerillasının bu en büyük liderinin öyküsü,
birçok bakımdan derslerle doludur. Statükocu-bürokrat
KKE liderlerinin ihaneti, sosyalist bir Yunanistan
olasılığının görüşme masalarında boğulması, vb.
bu tarihsel derslerin en önemlileridir. Ama bir
devrim emekçisi olarak Aris’in hayatından bize
kalan en önemli ders, devrime ve sosyalizme olan
güçlü bir inancın bütün olumsuzlukları, hatta
insanın kendi olumsuzuğunu bile yenmek için yeterli
olduğudur.
|