Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

M. Şahin

Sosyalist Barikat: Devlet, Tekel’i niçin özelleştirme kapsamına aldı, neden böyle bir uygulamaya gerek duyuldu?
Mehmet Seçilmiş: Hükümet ve özelleştirmeyi savunanlara göre eğer kamu kuruluşları bugün satılmazsa ileride çok büyük ekonomik yük oluşturacak, halkın ödediği vergilerle finanse edilecektir. Bu açıdan hükümet yetkililerine göre ne pahasına olursa olsun toplumsal değere, ekonomik konuma ve stratejik niteliğine bakılmaksızın kamu kuruluşlarını bir an önce elden çıkararak, kısaca uluslararası tekelci sermayenin emriyle talana hazır hale getirmektir.

SB: Tekel’deki özelleştirme yaptırımları nelerdir, işyerinin işlevsiz hale getirilip satışa çıkarılması nereye dayandırılıyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
MS: Türkiye’nin 80’li yıllarda başlayan ekonomik model dönüşümü küreselleşme diye bilinen ama özünde azgelişmiş ülkeler için sömürgeleşme sürecini yansıtan gelişmelerin yansımaları, diğer özelleştirme kurbanı kamu işletmelerinde olduğu gibi Tekel’de de yaşanmaktadır. Önce Tekel’in gelişmesi ve varlığını sürdürmesi için gerekli olan yatırımlar durdurulmuş 1984 yılında ise ilk kez yabancı sigara ithaline izin verilmiştir. 80’li yılların sonları ve 90’lı yılların başları dünya sigara pazarında çokuluslu firmaların ulusötesi faaliyetlerin ivme kazandığı yıllardır. ABD’nin ticari ilişkilerini kullanarak yaptığı baskılar neticesi süreç hızla ilerlemiş, İngiliz-Amerikan ortaklı şirketler pazar paylarını geliştirmiştir. Önce ithalat, sonra yatırım ve daha sonra da özelleştirme süreci ile ülkemizde hakimiyetlerini pekiştiren çokuluslu şirketler piyasanın yarısını kontrol edecek düzeye ulaşmış bulunmaktadır. Yapılan yasa değişiklikleriyle sadece ithalat ve üretim değil aynı zamanda fiyatlama ve pazarlama yetkisini de alan ulusötesi şirketler artık Tekel’in hamiliğine ihtiyaç duymamakta. Yani Tekel artık yabancılar için kullanılacak bir araç olmaktan çıkmış yokedilmesi gereken bir engel haline gelmiştir.

SB: Tekel’in özelleşmesi yaşamınızı nasıl etkileyecek? Ekonomik olarak verdiği zararlar nedir?
MS: Tekel’de kendi sektörü içerisinde sadece sınai ve ticari faaliyette bulunmamakta, ülkenin gelir dağılımı sorunun çözümüne dolaylı yoldan katkıda bulunmaktadır. İşyerleri ve işletmeler açısından bakıldığında her il ve ilçede işyeri bulunmaktadır. Bu fabrikalar işletmeler ve işyerlerinin işaret ettiği ve sosyal politikalar için tartışılmaz önemdeki bir başka konu ise, çoğunun üreticinin ayağına kadar giderek yöre ürününün en kısa yoldan sanayide değerlendirmesine imkan veriyor olmasıdır. Tekel, bu açıdan yörelerin kalkınmalarına öncülük yapmaktadır. Özelleştiğinde ise Tekel çalışanları ile birlikte her yöredeki üretici de yarattığı kaynağa bağlı olarak refah, gelişme ve geleceği açısından büyük zararlar verecektir.

SB: Tekel’de ve diğer işyerlerinizde özelleştirmenin ne gibi yaptırımları vardır? Eğer böyle bir yaptırım var ise çalışan sendikalı işçiler üzerinde nasıl bir olumsuz baskı oluşturuyor?
MS: İşyerlerindeki özelleştirmenin faturası çalışanlara kesilmektedir. Yasal hakları kısıtlanmakta, ücret hakları budanmakta ve en kötüsü özelleştirme nedeniyle pek çok üyemiz ya emekliliğe zorlandı ya da işinden oldu.

SB: Tekel ve diğer işyerlerinizin mücadelesi açısından özelleştirmeye nasıl bakıyorsunuz? Ne gibi dersler çıkarmalıyız ve sonuç olarak ne yapmalıyız?
Devletin özelleştirme terörüne dur diyebilmenin yolunun örgütlü bir mücadeleden geçeceğini biliyoruz. Bu konuda sendikanızın tavrı ve duruşu nedir? Özelleştirmeye karşı sendikanızın izlediği politika ne olmalı, çözümü ne olmalıdır?
MS: Ekonomik ve toplumsal sorunların giderek ağırlaştığı, yoksullaşmanın ve gelir yetmezliğinin her geçen gün daha geniş nüfusu etkilediği işsizliğin ve güvencesiz çalışmanın yaygınlaştığı milyonlarca insanın sigortasız yaşam tükettiği, borç yükünün arttığı ve özelleşmenin olmazsa olmaz dayatmasının bulunduğu bir ülkede yaşıyoruz.
Elbette, sorunların ulaştığı boyutlar karşısında, toplumsal koruma politikaları dışlayan hükümet en temel insanlık hakkı olan eğitim ve sağlık hakkını alınır- satılır bir meta durumuna getirmeye çalışırken aynı zamanda verimli kamu kuruluşlarını özelleştirmek istiyor.
Oysa dünyada küreselleşme ve özelleştirme dalgaları hızını kesmiş, tartışmalı hale gelmişken, Türkiye’yi yönetme iddiasında olanlar özelleştirmeyi hızlandırmakla övünüyorlar. Sermaye çevreleri ve her kesimden özelleştirme yanlıları her türlü gerçek dışı iddiaya başvurarak özelleştirmeyi hızlandırmaya ve parsadan pay kapmaya çalışıyorlar. Keyfiliklerini anayasa ve yasa tanımazlıkla sürdürüyorlar. Böylece özelleştirme bir vurguna, talana peşkeşe dönüştürülüyor.
İnsanlar, çalışanlar işletmelerle beraber devrediliyor ama bir eşya kadar güvenceleri olmuyor. Onbinlerce işçi işinden aşından ediliyor. İşten çıkarılan ancak üretim için bazı işçiler asgari ücret düzeyinde tüm haklarını kaybederek yeniden işe alınıyor. Devreye taşeron sokularak tüm sosyal ve örgütlenme hakları üzerinden silindir geçiriliyor.
KİT’ler özelleşince vergileri kim ödeyecek sorusu hiç sorulmuyor. KİT’ler devredilince çeşitli kamu kuruluşlarının hizmetleri özelleştirilince sosyal devlet hangi iktisadi araçlarla korunabilecek konusu tartışılmıyor.
Sosyal devleti korumanın ve geliştirmenin ancak ve ancak devletin üretken yönünün korunmasıyla KİT’lere kamu kuruluşlarına destek olunması ile sağlanabileceği dikkatten kaçırılıyor.
Güçlü ve bağımsız bir Türkiye’nin ekonomik, sosyal ve demokratik kazanımlarının geliştirilmesiyle pekiştirilebileceği gerçeği çarpıtılıyor.
İşte bütün bu nedenle KİT’lere, üretken ve sosyal devlete bugün dünden fazla ihtiyacımız vardır. KİT’lere sahip çıkmak onları olduğu gibi koruyarak değil geliştirerek olacaktır. KİT’lere sahip çıkılması bugün öncelikle işçi sınıfının, işçi sendikalarının görevi durumuna gelmiştir. Tek Gıda-İş Sendikası olarak tüm toplumun ortak malı olan yüzbinlerce insanın geleceğini doğrudan etkileyecek olan Tekel’in özelleştirilerek yokedilmesi sürecine karşı mücadele etmekte kararlıyız. Tek Gıda-İş Sendikası talana ve yalana suskun kalmayacaktır.

SB: Emek cephesi içinde sendikanız gerekli desteği bulabiliyor mu? Bu konuda neler yapılabilir, ne düşünüyorsunuz?
MS: Günümüzde emek cephesi kurtuluşu sendikalarda aramamaktadır. Bunun nedeni bence ülkemizdeki işsizliğin ve açlığın çok büyük boyutlara ulaşmasıdır. Emek cephesi günümüzde işini ve aşını kotarabilmek için sendikalardan çok siyasal iktidar olanlara yanaşmaktadır. Burada sendikaların geçmişte gelişen ve gelen sorunlara kayıtsız kaldığı bir gerçektir. Günümüzde kapitalizmin globalleşme ve küreselleşme adı altında sömürüyü geliştirmesiyle sendikalarda artık sömürü düzenine karşı emek cephesiyle safları sıklaştırmak için gerekli eğitim ve örgütlenme çalışmalarına hız vermiştir.

SB: Güncel olarak ABD’nin Irak işgalini nasıl değerlendiriyorsunuz? BOP sizce nedir? Türkiye bu projede nasıl yerini almalı veya almamalıdır?
MS: Irak’taki ABD işgali emperyalizmin acımasız yayılma politikalarının bir sonucudur. Buradaki amaç, Ortadoğu’daki su ve petrol kaynaklarını kendi kontrolü altına almak istemesidir. BOP projesi de bu yayılmanın değişik bir versiyonudur. Bu projede Amerika’nın şu sıralarda ihtiyaç duyduğu ılımlı islamı temsil eden demokratik ortak olarak tanımladığı Türkiye’yi kullanmaktır. Oysa Türkiye bölgede sorumlu davranmak zorundadır. BOP Amerikan dışişleri ve Pentagon sözcülüğünü yapanların yönlendirmeleriyle hayata geçemez. Biz Türkiye olarak bu bölgede ne istiyoruz ve neler olabilir? Bunları anlamak, anlatmak üzere yola çıkmalıyız diye düşünüyorum.

 


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Devrimci Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Nurtepe Mah. Cemre Sk. No: 2 Kağıthane-İstanbul