Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

H. Ducan

Kapitalizmin dünya ölçeğinde işçi sınıfı ve ezilen halklara yönelttiği kapsamlı bir saldırının parçası olan özelleştirme saldırısı son hızıyla devam ediyor.
Peki Türkiye’de Özelleştirme Niçin Yapılıyor?
Yanıtı çok basit! İşbirlikçilerin efendileri öyle istediği için. ABD’nin ve AB’nin büyük sermayedarları ile onların yerli ortaklarının çıkarları öyle gerektiği için. Halkımızın geleceği bu işbirlikçilerin umrunda bile değildir.
Türkiye’de özelleştirme; stratejik öneme sahip bütün KİT’leri, dolasıyla sosyal devleti tasfiye etme sürecidir. IMF ve Dünya Bankası desteğinde bütün kamu varlıkları bir bir elden çıkarılmaktadır.
Özelleştirme, Türkiye’de IMF’ye yaranmanın, bunların mali ve politik desteğini alabilmenin, dolayısıyla emperyalist ülkelerin çıkarlarına hizmet etmenin aracıdır. IMF programlarının dayattıkları, hükümetleri tutsak kılıcı ve aşağılayıcı programlardır.Bu da özelleştirmenin emperyalizmin dayatması olduğunun bir göstergesidir.
Özelleştirmelerle halkımızın nesi var nesi yoksa “devlete artı yük” gibi söylemlerle üç-beş asalağa peşkeş çekilmektedir. Mesela; TÜPRAŞ, değeri en az 7 milyar dolar olan bir tesis olmasına rağmen, 1 milyar dolara Yahudi kökenli Amerikan şirketine satılmıştır.
Et ve Balık Kurumu da bu şekilde 1 milyon 250 bin dolara üç-beş asalağa peşkeş çekilmiştir. Türkiye et üretiminin % 65’ini karşılayan bu kurum, Tayyip Erdoğan tarafından kendi sermayedarlarının gelişimi için önce beyaz et bölümü tasfiye ettirilmiş, daha sonra da tüm Et Balık Kurumu satışa çıkarılmıştır. Fabrikada çalışan işçilerin önemi yoktur Tayyip Erdoğan için. Onun için önemli olan ABD’ye ve IMF’ye ne kadar yarandığıdır.
Bu konuyla ilgili olarak, Manisa Et ve Balık Kurumu emekçisiyle yaptığımız ropörtajı yayımlıyoruz. Buyrun gerçekleri görün!

Sosyalist Barikat: Devlet EBK’yı niçin özelleştirme kapsamına aldı ve neden böyle bir uygulamaya gerek duydu?
EBK İşçisi: Biz EBK olarak 24.000 tavuk yani beyaz et kesiyorduk. Şimdiki hükümetin Maliye Bakanı olan Kemal Unakıtan ve oğlunun tavuk şirketleri bulunmaktadır. Bu şirket zarar etmeye başladığı andan itibaren EBK’da beyaz et üretimi durdurulmuştur. Bu olay hiçbir şekilde basına lanse edilmemiştir. Basına yalnızca zarar ettiği ve devlete artı yük olduğu yansıtılmıştır. Bu özelleştirmenin ilk ayağı olmuştur.
Böylece EBK, yıpratılmış ve özelleştirmesine giden yollar tamamiyle açılmıştır. Burası hiçbir şekilde iflas etmemektedir. Bu devletin yapmış olduğu uydurmadan başka birşey değildir. Devlet, elindeki değerlerini özel şirketlere yani yandaşlarına peşkeş çekmekte ve bu yalanları uydurmaktadır.
Bu sayede Ankara-Sincan ve Manisa’daki et kombinaları satışa çıkarılmıştır. Ayrıca Ankara kombinasına bağlı olan Samsun’daki soğuk hava deposu da satışa çıkarılmıştır.

SB: EBK’nin özelleştirilmesi yaşamınızı nasıl etkileyecek?
EBK İşçisi: Bu konuda emekçiler, maddi ve manevi olarak etkilenecektir. Emekçilerin elinden çalışma hakları dahi alınabilir. Başka bir şehire tayin de verseler, tazminat da verseler işçi ve aileleri mağdur durumda bırakılacaktır.

SB: EBK mücadelesi açısından özelleştirmelere nasıl bakıyorsunuz ve ne gibi dersler çıkarmalıyız?
EBK İşçisi: Bir örnek vermek gerekirse; askeriye ilk olarak EBK’den et alıyordu. Daha sonra özel bir şirket olan Denen Et denilen yerden et almaya başladılar. Yapılan incelemeler sonucunda etlerin “köpek eti olduğu” anlaşılmıştır. Yani insanlara “köpek eti” yedirilmiştir.
Buradan bakarsak; özelleştirme en başta bir güven sorununu ortaya çıkaracaktır. Arena Deşifre programlarının yaptığı yayınlar bunun en açık örnekleridir.
İnsanlarımızın da durumu bellidir. Mesela; EBK’de satılan kıymanın kilosu 8 milyon iken, kasapta 12 milyondur. Böylece fiyatlar, kasaptaki fiyatlarla eş değer hale getirilecektir. Yani evimize et dahi götüremeyecek duruma geleceğiz. Yani hem halk, hem biz mağdur olacağız. Bu konuda çıkarılacak en büyük ders; örgütsüzlüktür. İlk olarak bu sorun aşılmalıdır. İşyerinin kapatılmaması için her yola başvurulmalıdır. İşçiler de birlik ve beraberlik içinde olmalıdır.

SB: Örgütlü mücadele içinde sendikanın duruşu hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu konuda sendikanın politikası ne olmalı?
EBK İşçisi: Hak-İş’e bağlı Öz Gıda-İş bu konuda son derece pasif kalmıştır. Öz Gıda-İş Genel Merkezi’nden gelen bir yönetici, “bu konunun hatır gönül meselesiyle hallolabileceğini ve hükümetle aralarının iyi olduğunu” yapılan toplantıda belirtilmiştir. Yani işçilere “sus-bekle-gör” politikası uygulanarak işçilerin tepkisi pasifize edilmeye çalışılmış ve zamanında eylem konması engellenmiştir. Ayrıca işçilerin arasındaki birlik-beraberlik bu şekilde bozulmaya çalışılmıştır.
Sendika, patronların ya da devletin istediklerine bağımlı olmadan kendi taleplerini ortaya koymalıdır. Bağımsız iradesiyle, işçileri arkasına alarak mücadele etmelidir.

SB: Emek cepheniz içinde sendikanız gerekli desteği bulabiliyor mu?
EBK İşçisi: Sendikanın Manisa’da 140, toplam olarak da 900 işçisi örgütlüdür. Zaten işçilerin taleplerini haykıracak bir sendikanın yokluğu ortadadır. Tüm sendikalar DİSK olsun, Türk-İş olsun hepsi patronların isteklerine göre hareket etmektedirler. Gerekli destek verilse dahi istenilen haklar alınamamaktadır.

SB: Ne yapmalıyız? Ne düşünüyorsunuz?
EBK İşçisi: Satış Resmi Gazete’de çıkmıştır. Ses getirici eylemler kesinlikle yapılmalıdır. Bu konuda emekçiler her halükarda eyleme hazırdırlar. Sendika’da DKÖ ve sivil toplum örgütleriyle işbirliği içerisinde olmasıyla da sesimize ses katılacaktır.

SB: Güncel olarak ABD’nin Irak işgalini nasıl değerlendiriyorsunuz? BOP hakkında ne düşünüyorsunuz?
EBK İşçisi: Zaten ABD Irak’ı petrol kaynaklarını ele geçirmek ve orayı sömürge ülke haline getirmek için işgal etti. Emperyalizm, insanları sokak ortasında öldürerek, insanlara baskı ve işkenceler yaparak kendisini kanıtlamak istemektedir. Benden başka bir güç yok diyerek işbirlikçileriyle ülkeleri işgal etmektedir. BOP’ta bu çıkarlara hizmet eden bir projedir. Halklar kanlı bir anafora sokulmak istenmektedir. Filistin ve Kürdistan halklarına yapılan baskılar bunların en açık örnekleridir. ABD, uşaklarını kullanarak halklara zulmetmektedir. Tüm dünya halkları da bu baskılardan bir gün kurtulacaktır. Buna karşı biz de ezilenler olarak; emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı ikinci bir kurtuluş savaşı vermek zorundayız.

Özelleştirme Saldırısına Karşı Devrimci Görevler
Görüldüğü üzere Öz Gıda-İş sendikası geliştirilecek mücadeleyi pasifize etmeye çalışmış, tam bir işbirlikçilik politikası izlemiştir. Öz Gıda-İş Başkanı tarafından yapılan basın açıklamasında “Kemal Unakıtan’dan kurumumuzu özelleştirmeyeceği konusunda söz almıştık. Fakat Unakıtan sözünde durmamıştır. Büyüklerimizden sözünde durmalarını istiyoruz. Milletvekillerinden ve Meclis Başkanı Bülent Arınç’tan bu konuya el koymalarını istiyoruz. Bizim oylarımızla geldikleri o mevkilere şimdi sırtlarını mı dönecekler. Sendikanın ve halkın görüşleri hiçbir şekilde muhatab alınmamaktadır.” demiştir.
Peki bugüne kadar hangi iktidar sendikaları muhatap almıştır? Tabi ki hiçbiri. İşçilerin sokağa atılmasına neden olan özelleştirmelere karşı bugüne kadar nasıl bir mücadele verilmiştir? Sendikalar, bunun özeleştirisini yapmak zorundadır. Sendikaların en fazla bir-iki açıklama, haydi bunun ötesinde bir-iki eylemle geçiştirdiklerini onlar çok iyi biliyorlar. Yıllardır bu sahneler yaşanmaktadır. Ve sonuç, işçilerin en fazla oyunu alan AKP, emek örgütlerinden hiçbirini takmıyor.
Devrimci sosyalistler, hayatın her alanında olduğu gibi gönüllülük temelinde hareket ederek emekçilerin sorunlarıyla ilgilenmeyi bir görev kabul ederler.
Devrimci sosyalistler, emekçilerle dayanışma içerisinde olup, yeri geldiğinde sendikayı da bu konuda zorlayarak, emekçilerin taleplerini yerine getirmek yükümlülüğündedirler. Bulunulan her alanda AKP’nin özelleştirme politikalarını teşhir etmek ve emekçilerin her ekonomik demokratik mücadelesini desteklemek bizim görevimiz olmalıdır.
Sonuç olarak;
IMF ve Dünya Bankası dayatması olan özelleştirme programları asla değişmemektedir. Dün bunu uygulayan Ecevit hükümetiydi, bugün ise AKP hükümetidir. Hem de ne uygulayıcı! Tayyip, IMF’ye verilen taahhütlerin ötesine geçerek, Et Balık Kurumu gibi birçok devlet kurumunu özelleştirme kapsamına almış ve bunları kendi sermaye çevrelerine yaranmak için yapmıştır.
Özelleştirme, halkımızın emekleriyle ortaya çıkardıkları kurumları hortumculara yağmalatmak için yapılmaktadır. Bu nedenle mafya ve çetelerle sıkça bağlantılıdır. İşin ucu hükümetlere, politikacılara kadar dayanmaktadır. Amerikan sermayesine hediye edilen TÜPRAŞ karşılığında 400 milyon dolar rüşvet verildiği iddia edilmektedir. Her zaman olduğu gibi hortumcuların, yani devletin verdiği milyarlarca dolarlık zararlar halkımızın sırtından vergilerle, zamlarla çıkartılmaktadır. Ancak, bunlar halkımızdan bir şekilde gizlenmektedir. Sendikaların bugün yapması gereken; kendi öz iradesiyle hareket etmek ve özelleştirme furyasına set çekerek sürece damgasını vurmak olmalıdır. Bunlar ne gönül hatır meseleleriyle ne de Unakıtan’dan yardım dileyerek gerçekleştirilebilir. Geleceğimizi, onurumuzu satan bu onursuzlardan yardım dilemek teslimiyetçiliğin bir ifadesidir. Türkiye, yeni 15-16 Haziranlara gebedir. Devrimci sendikal mücadele, atılım ve sıçrama sürecimizin bir ifadesi olacaktır.
Bugün acil olan “özelleştirmede kararlılık” ilan edilen AKP iktidarına karşı mücadeleyi yükseltmektir.
Emekçiler, işçi sendikaları, halkımız !
Bir bütün olarak özelleştirmeye karşı mücadeleyi, Amerikan saldırganlığına karşı mücadeleyle birleştirerek alanlara çıkalım. Her iki saldırının da odağı aynı, her ikisi de tekellerin çıkarları için. Bu ülkenin sahipsiz olmadığını, onurumuzu sattırmayacağımızı haykıralım.

Manisa / Sosyalist Barikat


 


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Devrimci Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Nurtepe Mah. Cemre Sk. No: 2 Kağıthane-İstanbul