Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

12 Eylül 1980’de 8 yaşındaydım. O yıl yaz tatilinde annem ve kardeşimle birlikte İstanbul’a gitmiştik. Konuk olduğumuz evde birkaç genç insan da yaşıyordu. Ara ara bilmediğimiz bir yerlere giderler, giderken de evden aşırdıkları reçel, pirinç, makarna gibi yiyecekleri bidonlara doldurup götürürlerdi. Bazen de eve arkadaşları olan ağabeyler gelirdi; bana yaşları da kendileri de çok büyükmüş gibi görünürdü .
Aslında başka evlerde birlikte yaşadıklarını bilirdim. Aynı yaşta insanların, aynı evlerde birlikte yaşamaları fikri bana çok hoş gelirdi. Birlikte yaşıyor, birlikte yiyip içiyor, birlikte üretiyorlardı. Ne yaptıklarını pek anlamazdım; sadece güzel, sevgi dolu insanlar olduklarını bilirdim. Bazılarının lakapları vardı. Bir keresinde eve bir de abla gelmişti, içlerinden birinin yavuklusu olduğunu düşünmüştüm, o da onlardandı; demek ki aralarında kız arkadaşları da vardı. O yaşlarda gerisini pek anlamazdım. Tabii bir de Atilla ağabeyimiz vardı. Kendisini hiç tanımadım, ama adı hep dillerdeydi. O da bizimkilerin arkadaşıydı. Çok yakışıklı olduğu söylenirdi, sonradan fotoğraflarını gördüm, gerçekten de öyle. Çok cesurdu, misafirperverdi, yardımseverdi, etrafındaki herkese kol kanat geriyordu. O yaz yeryüzünde farklı düşünen ve yaşayan bir takım genç insanlar olduğunu öğrenmiş, aklım pek ermese de paylaşmanın, dostluğun sıcaklığını gözlemlemiştim.
Yaz tatili bitti, memlekete döndük, bugün yarın okullar açılacaktı. Derken bir sabah uyandığımda garip bir tedirginlik olduğunu sezdim. Ne olduğunu anlamamıştım ama insanlar evlerindeki bazı şeyleri imha etmeye başlamıştı, bazıları da artık terörün bittiğini söylüyordu. Biz köyde yaşıyorduk. Sık sık köyü askerler basar, aniden dağdan iner, evleri, ahırları, bostanları ararlardı. Bu duruma alışkındık. Ama farklı bir durum vardı, televizyondan askerler yayın yapıyor, marşlar çalınıyordu. Evet, bu garip bir durumdu; ne yazık ki o sabah 12 Eylül sabahıydı...
Okula başladık. Küçük bir kentte yaşıyordum, darbenin ne olduğunu çok fazla gözlemleyemedim. Birçok kişinin yakalandığını, karakollara, cezaevlerine düştüğünü duyuyordum. O kış öyle geçti, yazın ilk aylarında yine köye gittik. Olağan yaşamın sürdüğü bir gündü. Akrabalar hep radyo dinlerler, özellikle haberleri hiç kaçırmazlardı. Meğer uğursuz bir haberi duyacakları varmış. Öğlene doğruydu, korkunç bir çığlık duydum. Herkes çil yavrusu gibi koşuşturmaya başlamıştı. Anlayamadım, o tarafa doğru koştum, kötü bir şey olmuştu, radyodan kötü bir haber duyulmuştu; Atilla ağabey vurulmuştu...
12 Eylül’ün ne olduğunu, o yakışıklı, güzel ağabeylerin neler yapmak istediklerini sonraları öğrendim. Herkes için eşitlik istiyorlar, yarınlara güzel bir gelecek bırakmaya ve biz çocuklara onurlu bir yaşam umudu sunmaya çalışıyorlardı. Bizler Atilla ağabeyin ne kadar cesur, gözü pek, yardımsever ve yakışıklı olduğunu duyarak büyüdük. Birçok çocuğa O’nun adı verildi. Kendisini hiç tanımadık, ama büyüklerimizden efsanevi bir kahramanın öykülerini dinler gibi O’nun yiğitlik öykülerini dinledik. Atilla bir yoldaşını asla dağınık, ayakkabılarını boyasız görmek istemezdi.
O’nun yanında kimse morali bozuk, suskun oturamazdı. Hep güler yüzlüydü, olaylara pozitif yaklaşmayı bilirdi. Sorunlara çözüm üretmede hızlı ve keskin bir zekası vardı. Yoldaşlarını korur, her türlü sorunlarıyla ilgilenir, onları organize ederdi. O bir efsaneydi. O’nun ruhu benim çağdaşım çocuklar ve gençler için hep aynı duyguyu ifade etti. Birçokları O’na özendi; O’nun gibi erdemli, onurlu, bilge olmaya çalıştı. “O” olmak zordu, ama O’na benzer olunabilirdi.
Ne yazık ki biz ihaneti de o süreçte öğrendik; biliyorduk ki içlerinden biri O’nun ve arkadaşlarının adını vermişti. Nasıl böyle bir kalleşlik yapılır, o yiğitlere nasıl kıyılır aklımız pek almamıştı ama bu yolun engebeli olduğunu da öğrenmiştik. Atilla olmak kolay değildi!
Bir masal dinler gibi öykülerini dinlediğimiz Atilla’nın ruhu hep bizimle; benimle, çevremdeki bir çok genç arkadaşımla ve sizlerle...
O’nun varlığı nedeniyle bugün, birçok insan asla devlet güçlerine yakın durmaz, polise-askere muhbirlik yapmaz, sağ bir partiye oy vermez ve hepsi neye inanır, nasıl davranırsa davransın “ben solcuyum” der. Çünkü, bilir ki Atilla’nın ruhu, varlığı kendisini takip etmektedir. O’na ihanet edemez. Her yıl 6 Haziran O’nu tanıyan ve bilen herkes tarafından mahzun bir saygı duruşuyla hatırlanır, ailesi ziyaret edilir. Bu anmalarda hafif bir hüzün olur; ama asla ağıt yakılmaz, pişmanlık duyulmaz.
O ve uğrunda mücadele verdiği inançları, kendisine layık bir biçimde, saygıyla anılır.
Seni ve yoldaşlarını hiç unutmayacağız Atilla ağabey, bıraktığınız yerden direnişi, savaşı ve zaferi örgütleyecek; ezilen, yoksul halkımızı sosyalizmin şafağına ulaştıracağız.

 


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Devrimci Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Nurtepe Mah. Cemre Sk. No: 2 Kağıthane-İstanbul