1907’de
NewYork borsasında patlak veren bunalım, kısa
sürede Meksika’yı da etkisine aldı. Çünkü büyük
oranda ABD sermayesine bağımlı olan Meksika ekonomisi,
emperyalist müdahaleler sonucunda kendi ayakları
üzerinde duramayacak duruma getirilmişti. Bunalım
sonucunda Meksika’nın temel ihraç ürünü olan bakır
fiyatları düşerken kötü bir hasadın gerçekleşmesi,
krizi iyice derinleştirmişti.
Meksika burjuvazisinin krize çare olabileceği
umuduyla Diaz diktatörlüğüne alternatif olarak
öne çıkarmaya çalıştıkları Madero, serbest seçim
ve tek dönemli başkanlık sistemi gibi politikaları
savununca Diaz tarafından tutuklandı. Tutuklu
olduğu süreçte düzenlediği seçimlerle kendini
yeniden seçtiren Diaz, Madero’yu şartlı salıverdi.
ABD’ye kaçmadan önce Diaz’ın başkanlığının geçersizliğini,
haksızca el konulan toprakların sahiplerine iadesi
talebini ilan eden bir planı da geride bırakan
Madero halkı 20 Kasım’da ayaklanmaya çağırdı.
(1910)
20 Kasım’da olmasa da bir ayaklanma çıktı. Ama
bu ayaklanmanın sadece tarihinin değil içeriğinin
de Madero’nun niyetleriyle hiçbir ilgisi yoktu.
Belki Madero’nun siyasal etkisinin olduğu ordu
ve bürokrasinin belli kesimlerinin çağrıya uyup
ayaklanmasının sembolik bir etkisi vardı. Ancak
bu ayaklanmanın bile fiili savaşçıları burjuva
liberalliğinden giderek anarşizme kayan, ve sınıfsal
tabanı da buna uygun olarak şehirdeki işçi ve
yoksullardan oluşmaya başlayan Meksika Liberal
Partisi (PLM) militanlarıydı.
Ülkenin kuzeyinde ise toprak mülkiyetindeki tekelleşme
neredeyse tüm köylülüğü tarım proletaryası haline
getirmişti. Yoksulluğun pençesinde kıvranan, eşkiyalığın
toplumsal kabul görmeye başladığı ve ayaklanma
çağrıcısı Madero’nun da epey toprağının bulunduğu
bu bölgede ayaklanan halk, süreç içinde kendi
önderlerini de yaratıyordu; Francesco Panço Villa,
kuzeydeki ayaklanmacıların doğal önderlerinden
en ünlüsü ve öne çıkanıydı.
Güneyde ise daha farklı bir sınıfsal tablonun
ürettiği ayaklanma vardı. 16. yüzyıldan beri şeker
kamışı üretilen bu bölgede ilkel komünal topluluktan
kalma köy topluluğu yapısı ve köyün ortak komünal
mülkiyeti olan topraklar hala varlığını koruyordu.
1857 anayasasıyla bu komünal mülkiyet yapısına
son verilse de bölgede bu yasaların uygulanması
için teknikteki gelişmelerle şeker kamışının bir
endüstri bitkisi haline gelmesi, ve böylece şeker
tüccarlarının bölgedeki etkinliğinin hızla artmasının
beklenmesi gerekecekti. Böylece egemenlerin köy
komünlerini parçalama, mülk edinme ve köylüleri
ücretli köleler haline getirme süreci de başlamış
oluyordu. Gelenekler ve dinsel törelerle içiçe
geçen sosyal yapıları dağıtılmaya başlanan köylüler
buna karşı büyük bir kini büyütüyorlardı. Zapata
1909 Eylül’ünde köy savunma komitesinin başkanlığına
seçilmiş, güvenilir bir kişiydi. Madero’nun düşüncelerinin
propagandasını yapanlarla görüşmesi, “haksızca
el konulan toprakların iadesi”ni bölge köylüsünün
taleplerine uygun bulan Zapata’nın, Madero’nun
çağrısını yaptığı ayaklanmaya katılmasını sağlamıştır.
Silahlanan köylüler ve bölgedeki eşkiyaların da
katılımıyla ayaklanmacılar ülkenin güneyindeki
Morelos eyaletini kontrol altına aldılar.
Şubat 1911’de Madero’nun kuzeydeki birliklerin
kontrolünü ele geçirmesiyle ayaklanma kısa sürede
başarıya ulaşmış gibi görünüyordu. 21 Mayıs’ta
hükümet yetkilileri ile bir anlaşma imzalanmıştı
ama ayaklanmayı gerçekleştirenlerle onlara önderlik
etmeye çalışanların arasındaki sınıfsal uçurum,
bu anlaşmayı anlamsız bir kağıt parçası haline
getirmekte gecikmedi. 1 Ekim’de gerçekleşen seçimler
ortamı biraz sakinleştirse de hiçbir şey çözümlenmemişti
daha. Ordusunu tamamen silahsızlandırmayan Zapata’nın
ilan ettiği Ayala Planı ise ayaklanmaya yeni bir
boyut ekliyordu. Belli bir mülkiyet dağıtımından
çok toprakların nasıl kullanılacağına köylülerin
kendi demokratik seçimleriyle karar verebileceğini
içeren bu program, kısa sürede ayaklanmaya damgasını
vuracaktı. Çünkü kendisi de bir büyük toprak sahibi
olan Madero’nun böyle bir programla uzlaşabilmesi
olanaksızdı.
1912’de Zapata’nın kontrolündeki bölgelerde Ayala
Planı uygulanmaya başlanmıştı bile. Bu yıl içinde
ordunun kuzeydeki ayaklanmayı bastırması da istikrarı
sağlayamadı. Kuzeydeki direniş hala devam ediyordu.
Gerçekleşen askeri darbe ile orduya hiçbir zaman
güvenmeyen bir burjuva liberali olan Madero da
öldürüldü. Kuzeydeki ayaklanmacılar Panço Villa
önderliğinde Kuzey Tümeni olarak yeniden ayaklandılar.
Meşruiyetçi burjuvazinin Carranza önderliğinde
“Anayasalcı” bloğu yeni bir odaktı. Anarşist PLM’nin
de Zapata’nın güçlerine katılmasıyla ülkede üç
tane ayaklanmacı güç oluşmuştu. Bu üç gücün oluşturduğu
yine istikrarsız ittifak 15 Ağustos 1914’te başkent
Mexico City’e girdi. Bu süreçte kuzey ve güneydeki
köylü ayaklanmacıları arasında bir ittifak da
doğmuştu.
Carranza ile yapılan görüşmelerde Ayala Planını
yine kabul ettiremeyen Zapata, etkisi altındaki
bölgelerde planını uygulamaya devam etti. Carranza’nın
emrindeki General Obrégon’un organize ettiği ikna
görüşmeleri Panço Villa’nın da Ayala Planını kabul
etmesinden öte bir sonuç vermedi. 24 Kasım’da
Zapata’nın birlikleri yeniden başkente girdi.
Kıyıda küçük bir bölgeye sıkışmış olan “Anayasalcılar”ın
üzerine yürümeme hatası, ufku hiçbir zaman köylü
devrimciliğinin ötesine geçememiş Zapata’nın yanılgılarından
biriydi. Bölgeci yaklaşıyordu ve merkezi ordu
düşüncesine karşıydı. Bu boşluğu değerlendirmeye
çalışan “Anayasalcılar”, toprak reformunu ve sekiz
saatlik işgünü gibi çeşitli sendikal hakları programlarına
alarak “eğer bir hak verilecekse onu da biz veririz”
anlayışının Meksika topraklarındaki versiyonu
oldular. Burjuvalar ne kadar ileri olursa olsun
bir hakkın savaşarak alınmasının yerine onu kendilerinin
bahşetmesini çok daha uygun bulmuşlardır her zaman.
Ocak 1915’te Anayasalcıların “Harekat Ordusu”
yeniden başkente girdi. Panço Villa’nın Kuzey
Tümeni yenildi ve 1916’da tamamen ortadan kaldırıldı.
Başkenti terketmesine rağmen Morelos eyaletinde
hakimiyetini sürdüren Zapata, 7 Nisan 1919’da
bir tuzağa düşürülüp öldürüldü. Bunu bu hareketin
sonu olarak algılayan Carranza, çok geçmeden yanıldığını
anlayacaktı. Zapata’nın öldürülmesinin ardından
28 yaşındaki genç bir anarşist Gildardo Magana,
altı ay içinde liderlik boşluğunu doldurdu. Morelos
eyaleti artık Zapata’nın değil, Zapatista’nın
denetimindeydi. Bu arada Carranza’yı iktidara
taşıyan General Obrégon, anayasa tartışmaları
sırasında radikal düşüncelerinden dolayı hükümetten
uzak düşmüştü. 1 Haziran 1919’da başkan adaylığını
ilan eden generalin hükümete yönelttiği eleştirilerin
arasında Zapata’nın öldürülmesi de vardı. Hükümetten
uzak düşmesiyle Zapata’nın Magana aracılığıyla
temasa geçtiği bu general, Magana önderliğindeki
Zapatistaların da desteğini aldı. 1920 baharında
devlet general Obrégon için tutuklama kararı çıkardı.
Obrégon, destekçisi olan demiryolu işçilerinin
yardımıyla işçi kıyafetiyle Zapatistaların denetimindeki
Morelos eyaletine kaçtı. Zapatista hareketini
etkisi altına alan General Obrégon, on yıllık
iç savaş boyunca ilk defa tüm Meksika halkının
birleşip uyacağı bir ayaklanma çağrısıyla Carranza
diktatörlüğünü devirme hareketini başlattı. İktidara
gelen Obrégon işçiler için yaptığı vaatlerin birçoğunu
yerine getirirken 1917 Anayasasının öngördüğü
toprak reformu, güneydeki eyaletlerle sınırlı
kaldı. Zapata’nın düşü, tıpkı onun hareket tarzı
gibi bölgesel çapta da olsa gerçekleşmiş ve köylülere
yaklaşık 1 milyon hektar toprak dağıtılmıştı...
|