Yeni yıla girdiğimizden bu yana,
Türkiye ve Mezopotamya gündemini meşgul eden yerel
seçimler, nihayet sonuçlandı. Katılım oranının,
son yılların en düşük seviyesinde seyrettiği seçim,
yapılan açıklamalara bakılırsa, hemen her kesimin
‘galibiyet’iyle sonuçlanmış görünüyor. Hiç kimsenin
mağlubiyeti kabul etmediği seçimin sonuçlarına kısaca
bir göz atarak, bu seçimlerde Kürt halkının tavrını
ele alacağız.
Seçim Sonuçları
Öncelikle belirtmek gerekirse; seçimlere katılım
oranı, son yılların en düşük seviyesinde seyretti.
43 milyon 750 bin seçmenin bulunduğu yerel seçimlerde,
30 milyon 800 bin seçmen oy kullandı. 2002 genel
seçimlerinden daha düşük bir katılımın olduğu
28 Mart yerel seçimlerinde, seçimlere katılım
oranı %70’lerde seyretti. Yoksulluktan, baskıdan
bunalan kesimlerin sandık başına gitmeyerek, tepkisini
ortaya koyduğu görülüyor.
Yerel seçimlerde, en fazla Belediye Başkanlığı’nı,
tek başına hükümet olan AKP kazandı. Hükümet olmanın
tüm avantajlarını arkasına alarak başarıyı yakalayan
AKP, Kürt illerinde de başarılı bir seçim grafiği
sergiledi. Seçim sonuçları göstermiştir ki, ABD
ve AB emperyalist güç odaklarını arkasına alan
ve Türkiye oligarşisinin büyük oranda desteklediği
‘ılımlı islam’ çizgisinin Türkiye versiyonu AKP,
bu seçimlerin en başarılı partisi olmuştur.
Takiyyeciliğin en uç örneklerini kullanan Kasımpaşalı
R. Tayyip Erdoğan’ın partisi AKP, özünde bizlere
ait olması gereken propaganda ve örgütlenme anlayışıyla
hareket ederek seçimlerde başarı kazanmıştır.
Demagojiden öteye gitmese de, emekten ve halktan
yana bir söylem kullanarak, yine ‘yakın markaj’a
dayalı semt çalışmaları yaparak başarıyı yakalayan
AKP’nin, solun ‘örgütlenme anlayışı’ndan çok şey
öğrendiği ortadadır.
Mezopotamya’da Yerel Seçimler
Biraz önce ifade ettiğimiz gibi, genel katılımın
%70’lerde seyrettiği 28 Mart yerel seçimlerine,
Kürt illerindeki katılım görece daha yüksek olmakla
birlikte, yine de ‘beklenenden düşük’ olarak gerçekleşmiştir.
Katılımın düşük ve oyların sömürgeci partilere
akmış olması, Kürt halkının son süreçteki politik
gelişmelere duyduğu hoşnutsuzluğun bir ifadesidir.
Açıklanan seçim sonuçları da göstermektedir ki,
Kürt halkı, bu seçimlerde kendi önderliğine duyduğu
tepkiyi açıkça belirtmiş ve bir anlamda, Abdullah
Öcalan’ın liderliğindeki KONGRA-GEL yönetimini
cezalandırmıştır.
1999 yerel seçimlerinde, 13 il, birçok ilçe ve
beldede Belediye Başkanlığını kazanan HADEP’in
(ki, Mersin ve Dersim (Tunceli) illerinde HADEP
adaylarının kazanmasına rağmen, oligarşinin her
türden aygıtını harekete geçirmesiyle bu illerdeki
seçim sonuçları değiştirilmiş ve HADEP adayları
seçimleri kaybetmiştir) başarısı, 28 Mart yerel
seçimlerinde tersine dönmüş ve düşüş yaşanmıştır.
Bu seçimlerde, SHP, ÖDP, EMEP, SDP ve ÖTP ile
birlikte seçim ittifakı yapan DEHAP; SHP çatısı
altında girilen yerel seçimde sadece 5 il, 29
ilçe ve 34 beldede seçim kazanabilmiştir.
Bölgedeki Seçim Sonuçları:
Adıyaman, Ağrı, Bingöl, Bitlis, Erzincan, Erzurum,
Gaziantep, Kars, Kilis, Malatya, Muş, Siirt, Şanlıurfa
ve Van illerinde Belediye Başkanlıklarını AKP
adayları kazanmıştır.
Batman, Diyarbakır (Amed), Hakkari, Şırnak ve
Tunceli (Dersim) illerinde Belediye Başkanlıklarını
SHP çatısı altında giren Demokratik Güçbirliği
adayları kazanmıştır.
Elazığ’da DYP, Iğdır’da MHP, Mardin’de SP ve Ardahan’da
bağımsız aday Belediye Başkanlığı seçimlerini
kazanmıştır. 2002 genel seçimlerinde %6.4 olan
HADEP oylarının, bu yerel seçimlerde %4.60’a düşmüş
olması, Kürt Halkının politik gelişmelerden duyduğu
hoşnutsuzluğun yalın bir ifâdesi olsa gerektir.
Newroz Coşkusu Seçimlere Yansımadı
Kürtlerin Ulusal Bayramı Newroz’un, Kürt illerinde
ve birçok metropolde coşkulu ve katılım düzeyi
oldukça yüksek geçmiş olmasına rağmen, bunun yerel
seçimlere yansımadığı görülüyor. Bu bakımdan
Peki, Kürt Halkı, bu seçimlerde neden parçalanmışlık
sergiledi ve Newroz coşkusunu seçimlere yansıtmadı?
Bunun nedenlerini satırbaşlarıyla ele alalım.
1984 Atılımı ile yükselmeye başlayan KUKM, PKK’nin
ilan ettiği ‘tek taraflı ateşkes’ dönemlerinde
‘düşüş’ler yaşamaktaydı. Bu düşüş, PKK tarafından
l Eylül 1998 tarihinde ilan edilen ‘tek taraflı
ateşkes’in ardından yaşanan ve uluslararası komplo
sonucu yakalanarak Türkiye’ye getirilen PKK Genel
Başkanı A. Öcalan’ın, İmralı’da tutsak edilmesi
ile iyice boyutlandı. Sömürgeci güçlerin DGM’nde
bir ‘Ulusal Önder’den beklenecek olan ‘direnme
geleneği’nden uzak bir tutum sergileyen ve ‘Demokratik
Cumhuriyet’ içerikli savunmasıyla KUKM’nin tasfiye
sürecini başlatan A. Öcalan’ın projesi, ne yazık
ki bugünkü olağan sonucun asıl hazırlayıcısı oldu.
Bu dönemde, devlet bildik politikalarını devam
ettirmiştir. Beş yıllık ‘tek taraflı ateşkes’
sürecinde sömürgeci yönetim, Kürt halkına yönelik
inkar ve imha politikalarını sürdürmüş ve asimilasyon/yozlaştırma
politikalarını yükseltmiştir.
‘Büyük Ortadoğu Projesi’ ile, Ortadoğu’yu yeniden
yapılandırmak isteyen ABD’nin, başarılı bir politik
hat izleyerek, yurtsever hareket içerisinde kendisiyle
ilişkiye girecek kanallar yaratmış olması; bu
tasfiye sürecini ivmelendirmiştir. Türk sömürgeci
güçlerle ‘çatışma’ pahasına kendi politik hattını
uygulayan ABD; PKK gerillalarının ‘imha’sı yerine,
‘böl-parçala-yönet’ taktiğini pratik yaşamda çok
iyi biçimde kullanmış ve KONGRA-GEL ile gerillanın
yanısıra, DEHAP içerisinde de bölünme/ayrışma
yaşanmasına neden olmuştur.
Osman Öcalan, Nizamettin Taş, Halil Ataç, Kani
Yılmaz ve Hıdır Yalçın’ın başını çektiği kesimler
KONGRA-GEL ve gerillada bölünme/ayrışma yaşanmasına
neden olmuştur. Yine 1999 yerel seçimleri sonrası
Diyarbakır Belediye Başkanı olan Feridun Çelik,
DEHAP’ın karşı çıkmasına rağmen 28 Mart’ta da
bağımsız aday olarak Kürt halkındaki bölünmede
taraf olmuştur. Her ne kadar daha sonra adaylıktan
çekildiğini açıklamışsa da, Kürt halkının ortak
iradesindeki kırılmanın bir noktasını oluşturmuştur.
Seçimlerden bir gün önce medyada yer alan; ‘Cemil
Bayık ve Osman Öcalan taraftarları, Kuzey Irak’ta
silahlı çatışmaya girdi. Osman Öcalan, çemberi
yarmaya çalışıyor’ haberleri, KONGRA-GEL yönetimi
ve Osman Öcalan tarafindan yalanlanmış olsa da;
Kürt halkının ‘birlikte hareket etme’ espirisinin
yara almasının önüne geçilememiştir.
Görüldüğü üzere ABD’nin KUKM’yi iyice geriletmeye
yönelik politik çizgisi başarılı olmuş ve Kürt
halkında bölünme/ayrışma yaşanarak, bunun seçimlerde
de yansıması sağlanmıştır.
Öcalan’ın İmralı’dan yaptığı; ‘Savaşı tırmandırırsak,
Kürt Halkı katledilecek’ diyerek ‘uzlaşma’ noktalarını
en geri noktaya çekmesi, Kürt halkının direnme
noktalarını zayıflattı. Yine, yakın zamanda Suriye’de
gerçekleşen Kürt katliamı ve İran’da Kürtlere
yönelik baskılar, ‘katliam’a yönelik kaygıları
arttıran etmenlerdi. İşte, Newroz coşkusunun seçimlere
yansıyamamış olmasının perde arkasındaki asıl
nedenler bunlardır.
‘Türkiyelileşme’ Trajedisi
Seçimlerdeki başarısızlık ve oy oranlarındaki
gerileyiş de gösterdi ki; Kürt Ulusal Hareketi’nin
‘Türkiyelileşme’ çabaları, ‘ulusal dinamiklerin
sakatlanmasına’ ve ulusal bilinçte bir kırılma
yaşanmasıyla örtüşen trajik gelişmeye neden oldu.
Bilindiği üzere; Yurtsever Hareket’in yasal partileri
DEHAP ve ÖTP ile, Türkiye’deki siyasal yelpazenin
‘sol’unda yer alan EMEP, ÖDP, SDP ve SHP ‘Demokratik
Güçbirliği’ yaparak, SHP çatısı altında 28 Mart
yerel seçimlerine girdi. Bu ittifakla amaçlanan,
DEHAP’ın Türkiyelileşmesi ve Türk-Kürt kardeşliğinin
sandıkta oluşturulmasıydı. Pirince gidilirken
evdeki bulgur da kaybedilmişti. DEHAP, Türkiye
metropollerinde ve Anadolu’da başarı şansı yakalayamadığı
gibi; Kürt halkının hoşnutsuzluğu, ittifaka oy
verilmeyerek gösterildi. 2002 seçimlerinde, İstanbul’da
% 5.8 olan DEHAP oyunun, bu seçimlerde ve hem
de ittifaka rağmen %4.4’e düşmesi, bunun ifadesi
olsa gerektir.
‘Türkiyelileşme’ çabalarının, trajediye dönüşme
gerekçelerine de özetle değinelim.
Herşeyden önce, SHP çatısı altında seçime girilmesi,
bu trajediyi hızlandıran en önemli etken oldu.
Bilinir ki, halkların belleği güçlüdür ve MGK’da
belirlenen Kürt halkına yönelik ‘imha konsepti’nin
altında, SHP’li Başbakan Yardımcısı olarak görev
yapan Murat Karayalçın’ın da imzası bulunmaktadır.
Kürt halkından binlercesinin katledilmesi, işkencelerden
geçirilmesi ve onbinlercesinin zindanlara doldurulması;
yakılıp/yıkılan ve boşaltılan yüzlerce köy, sürgüne
gönderilen onbinlerin, bu dönemdeki baskı/zulüm
politikalarının ardındaki imza sahibi Murat Karayalçın’ın
adı, Kürt halkının belleğinden silinmemiştir.
Sopa politikalarının Başbakan Yardımcısı olan
Murat Karayalçın, ‘Demokratik Güçbirliği’ oluşturularak
seçimlere SHP çatısı altında girilmesi döneminde;
ATV’de çıktığı ‘Siyaset Meydanı’nda kendisine
sorulan; ‘etnik bir parti olan DEHAP’la neden
ittifak yaptınız?’ sorusuna verdiği yanıtta da,
sömürgeci devletin ‘inkarcı yaklaşımı’yla örtüşük
bir şekilde, şöyle söylemiştir; “Herşeyden önce
bu ittifak, etnik kökene dayanmamaktadır. Zaten
DEHAP, geçmişte yaptıkları nedeniyle özeleştiri
vermiştir ve ayrı bir uluslaşma istememektedir,
ittifakın temel politikası; ‘Ulusun tekliği, yurdun
birliği ve devletin bölünmez bütünlüğü’dür,”
Kürt Halkı, çatı partisi SHP’nin başında bulunan
M. Karayalçın’ın seçim dönemindeki benzer konuşmaları
ve açıklamalarından rahatsızdır. Bu nedenle. SHP’ye
sıcak bakmamış ve oylarını diğer sömürgeci partilere
verebilmiştir. Mersin, Van, Ağrı, Bingöl, Siirt,
Mardin, Kars, Bitlis, Iğdır vb. Kürt illerinde
sömürgeci partilere oy verilmesi, bu anlayışın
bir ürünüdür ve ‘Türkiyelileşme’ adına yapılan
politikalara karşı bir hoşnutsuzluğun/tepkinin
bir ifadesidir. Özcesi, Kürt illerinde, SHP’ye
beklenilen oyların verilmemesinin nedeni budur.
Eğer, SHP çatısı yerine seçimlere DEHAP kimliğiyle
girilseydi, Kürt halkının oyları en azından Kürt
illerinde daha bütünlüklü çıkabilecek ve İstanbul,
Mersin (Bu ilde SHP’nin İl Genel Meclisi oy oranı
%5 civarındadır) gibi metropollerde de bu trajedi
yaşanmayabilecekti
Kürt oylarının AKP’ye ve diğer islami kimlikli
partilere gitmesi, yine geçmiş dönemde PKK’nin
‘dinsel söylem’le politika yapmış olmasının bir
uzantısıdır. Bu pragmatist yaklaşım, din olgusunu
iyi kullanan partilere oy kazandırılmasının zeminidir.
Savaşmayan gerilla, Kürt illerindeki din olgusunun
yeniden tırmanmasını sessizce seyretmekten başka
ne yapabilir? AKP tarafından bir file yiyecek,
biraz gıda ve para karşılığında istenilen oylar,
kurana el bastırılarak teminat altına alınmış
ve ulusal bilinçteki kırılma ‘oy satımı’nı koşullandırmıştır.
Yine, henüz çözülmeyen aşiret ilişkileri, Kürt
halkının bütünlüğünü bozan etmendir. Ve oyların
parçalanmışlığının bir yanı da budur.
‘Türkiyelileşme’ çabasıyla DEHAP, ‘Kürt ve Alevi
Partisi’ görünümünden kurtulmak isterken, Kürt
halkının desteğinin bir kısmını da yitirmiştir.
Oysa, işbirlikçilik temelinde olsa da, Güneyde
gidilen federasyonlaşmanm olumlu moral/motivasyonu,
Kürt halkınm birleşik hareket etmesine vesile
olabilirdi.
Evet, 28 Mart yerel seçimlerinde gerçekleştirilen
Demokratik Güçbirliği başarısızdır. Her ne kadar,
KONGRA-GEL yöneticilerinden Duran Kalkan;
‘Demokratik Güçbirliği’nin gelişimine önem veriyoruz.
Destek vermedikse, bu bizim için bir özeleştiri
konusu. Halk karşısında bunun özeleştirisini vereceğiz.’
(Ö. Gündem, 31 Mart 2004) demiş olsa da, oyları
kapan AKP ve diğer sömürgeci partiler, yerel yönetimlerin
başına geçmiştir. Dileriz ki, o verilecek özeleştiri,
yeniden ulusal bilincin gelişimine katkı sunsun
ve Kürt halkının bütünlüğü yeniden güçlensin...
Sözün özü, ‘Türkiyelileşme’ politikası Kürt halkınca
hoşnutsuzlukla karşılanmış ve oylarını sandığa
yansıtmayarak bu tepki ifade edilmiştir.
Yeni Bir Çıkış
Daha önceleri, Kürt halkının mücadelesine önderlik
eden PKK, demokratik kitle hareketlerinde başarılı
bir profil sergilemekteydi. Kepenk kapatma, okul
boykotu, sokağa çıkmama ve serhıldan çağrıları,
Kürt halkınca olumlu yanıt görüyor ve bütünlüklü
bir tavır gerçekleştirebiliyordu. Seçim sonuçları
da gösterdi ki, KUKM’nin adım adım tasfiye edilmesini
sağlayan önderlik, artık Kürt Halkı üzerindeki
etkisini yitirmeye başlamıştır. Yitirilen bu etki,
sömürgeci politikaların daha sorunsuz yaşama geçirilmesine
zemin oluşturuyor ve suni denge, devlet lehine
yeniden pekişiyor. Öyle ya; güçlü olan stratejiyi
de belirlemektedir. Altını çizerek vurgulamak
isteriz ki; yerel, bölgesel ve uluslararası planda,
silahlı mücadeleyi esas alan tüm parti/örgütler,
bu politik deneyimi gözardı etmemelidir.
Ulusal bilinçteki kırılma noktasının aşılması
için, Kürt halkının en ivedi sorunu; KUKM’ni doğru
temeller üzerinde yürüterek ulusal bilinci yeniden
sağlayacak ve ‘Bağımsız Birleşik Demokratik Ülke’
projesini yaşamsal kılacak ulusal devrimci önderliğin
yeniden yaratılması sorunudur. Kürt Halkı, bu
potansiyele sahiptir.
Ve unutulmamalıdır ki; sömürgeci faşist politikaların
durduraksız yürütüldüğü günümüz koşullarında,
Türk ve Kürt kardeşliği, seçim sandıklarında değil;
‘İki Ülke, İki Devrim’ perspektifine bağlı olarak
gelişecek olan, halkların birleşik gerilla mücadelesinin
örülmesiyle sağlanabilir...
|