Cenin, Batı Şeria... Tutuklanma
ve suikast tehlikesi yüzünden militanlarla röportajlarımızın
çoğu dramatik bir biçimde gerçekleşiyor; ıssız
bir mezarlık, terkedilmiş bir ofis ya da fonda
zorunlu tank gürültüleri ve ateş sesleriyle şehrin
dışındaki varoşta bir yer. Bu sefer farklıydı.
Kemal Cabir’le onun işlettiği bir bebek malzemeleri
dükkanında röportaj yaptık.
54 Yaşındaki Kemal’in geçmişi standart bir FKÖ
militanının künyesi gibi. Onlu yaşlarındayken
FKÖ içindeki ikinci büyük grup olan FHKC’de bir
“eğitimci ve ajitatördü”, 19 yaşında FKÖ’ne katıldığı
için İsrail hapishanesinde 16 yıl cezaya çarptırıldı;
“Cenin kentini işgal eden İsrail taburuna bir
el bombası fırlattım.” şeklindeki sözleri durumu
özetliyor.
Cezaevinde geçirdiği zamandan bahsederken, pek
çok Filistinlinin hala cezaevindeki arkadaş ve
yoldaşlarına saygı amaçlı yaptıkları gibi, konuyu
hızla geçiyor. Ve Cenin sokaklarında cezaevine
girmemiş bir adam bulmak aksinden daha zor. Kemal,
İsrail cezavinde yapılanlarla ilgili anlatımlarına
göre “aralıksız 18 gün gece ve gündüz” sorguya
çekilmiş, rutin ekip dayakları yemiş ve “fiziksel,
psikolojik ve moral” işkencenin yanı sıra klasik
elektirik şokları verilmiş.
Cezaevinden 1986’da, ilk İntifadanın patlamasından
hemen önce çıktı ve o zamandan beri “askeri değil,
fakat politik meselelerle ilgili bir düşünür ve
ajitatör” olarak karşımıza çıkıyor.
OccupiedPalestine Org: Daha çok bir halk
hereketi olan ilk İntifada ile ona göre belirli
hiziplerin silahlı çatışması üzerine daha fazla
yoğunlaşan El-Aksa İntifadası arasındaki farklılıklardan
bahsedebilir misiniz?
Kemal Cabir: İlk İntifada buradaki insanlar
için yeni bir şeydi, ve herkes politik eylemlere
katıldı. Kitle katılımı vardı bir sivil isyan
gibiydi. Ve başından sonuna kadar İsrail insanlara
eziyet etti, insanları bastırdı, hakaret etti.
Bilirsiniz, İzak Rabin askerlerine İntifadaya
katılan Filistinli çocukların kemiklerini kırmalarını
söyledi.
1990’da burada, Cenin Bölgesi’nde, insanların
İsrail işgal güçlerine karşı silahlarla karşı
koymaya karar vermeleriyle İntifadanın şekli değişti.
Neden? Çünkü İntifadanın ilk üç yılı boyunca İsrailliler
avcılar gibiydiler! insanlar gösteri yaparken,
100 m. uzaktan taş ve şişeler fırlatırlarken;
bir asker hedef almak istediği yeri -kafa, kalp,
bacaklar- seçebilirdi. O bir avcıydı. Ölen tüm
insanlar Filistin tarafındandı. İsrail tarafında
hiç kayıp yoktu. Belki İsrail askerlerinden biri
miğferine bir taş yemiştir, o kadar. Dolayısıyla
burada, Cenin Bölgesinde bazı El-Fetih ve FHKC
militanları silahlanmaya ve İsrail işgal güçlerine
karşı zorla/güçle karşı koymaya karar verdiler.
El-Fetih’in askeri kanadı olarak “Kara Panter”i
kurdular; ve FHKC askeri kanat olarak Kırmızı
Kartal’ı oluşturdu. Ve İsrail güçleriyle çatışmalar
başladı.
Gelelim bu intifadaya, El-Aksa İntifadası. İlk
iki ya da üç hafta kitle katılımı vardı. Buradaki
tüm insanlar, Camp David görüşmelerinin başarısızlığının
ardından Filistin’de olup bitenlerin tam bir resmini
tüm dünyaya göstermek için, gösteriler yaptılar.
İntifada’nın ilk gününden itibaren, İsrailliler
demir yumruklarına güvendiler. Gösteri yapan insanlara
gelişi güzel ateş açtılar ve ilk iki hafta içinde
Cenin’de 26 insan sadece taş fırlattığı için öldürüldü.
Askerler kalabalıklara ateş etmeye başlayınca,
insanlar taşların rolünün bittiğini anladılar
ve katılım çabucak azaldı. Bu artık bir savaştı.
Dolayısıyla başından itibaren savaşçılar İsraillilere
karşı silahlı güçle direnmek zorunda olduklarını
farkettiler. Halkımızı, bizim şehirlerimizi, liderliğimizi
savundular. Herkesin silahı yoktu belki ama silahları
olanlar kendi görevlerini yaptılar ve diğerleri
de farklı yapılara katıldı.
O.P.O: Bize direnişin diğer yapılarından
bahsedermisiniz?
K.C.: Bu İntifadanın ilk aşamalarında,
çok sayıda komiteler ve alt komiteler yoksul insanlarla
dayanışmak için bir araya geldiler -burada halk
yoksuldur, çünkü tüm şehirlerimiz kuşatma altındadır.
İsrail’de bir kere çalışmış insanlar onları ve
diğer ekonomik anlamda kötü durumda olan diğerlerini
desteklemek için komiteler kurdular.
Burada politik yaşam da oldukça oldukça aktifti.
Her zaman politik durumu ve son politik gelişmeleri
tartışmak için sempozyumlar ve toplantılar yapılıyordu.
Pek çok şey aynı anda netleşiyordu. Pek çok insan
İsrail güçlerinin yaptıklarına tanık olarak, vb.
savaşçılara yardım ettiler. Fakat asıl rol savaşçılarındı.
O.P.O: Bu İntifada’ya baktığınızda bir
son görebiliyor musunuz?
K.C.: İnanın bana, insanlarımızın çoğu,
tüm Filistin’e sahip olmayı istedikleri halde
-çünkü onun bizim olduğunu düşünüyorlar- , barış
için hazır oldukları halde, buradalar.
Eğer Arap-İsrail çatışmasının tarihini biliyorsanız,
yıllarca İsrailliler tarafından ezildiğimizi,
bastırıldığımızı, hakarete uğradığımızı, öldürüldüğümüzü
ve işkenceye çekildiğimizi de biliyorsunuzdur.
1948’de İsrailliler binlerce insanımızı öldürlüler
ve onları sakin köylerini terkedip Lübnan, Suriye
ve burada, Batı Şeria ve Gazze Şeridinde yaşamaya
zorladılar. Ve İsrail bizim halkımızın kalıntılarının
üzerine geldi.
Tüm bunlara rağmen Oslo Anlaşmasına gelindi. Ben
şaşırdım, ne olduğunu bilemedim. Bizim insanlarımız
uzlaşmaya, İsraillilerle tarihi bir barış yapmaya
ve geçmişi unutmaya hazırdılar. Fakat İsrailliler
barış istemiyorlar. Onlar küstah ve gönülsüz -
bize hiçbir şey vermek istemiyorlar, çünkü bizden
daha güçlüler.
Şimdi, şu anda bir oylama yapsanız, Filistin halkının
çoğu uzlaşmayı, anlaşmayı destekler. Biz barış
istiyoruz.
Bizi medyanızda adlandırdıkları gibi terörist
değiliz. Dünyanın bizim sorunumuza ve eylemlerimize
adil yaklaşmadığını düşünüyoruz. Fakat İsraillliler,
onlar Şaron’u seçtiler, bir duvar örüyorlar ve
askeri bahaneler altında topraklarımıza el koymaya
devam ediyorlar. Pata kaldığımızı hissediyoruz.
O.P.O: Söylediğiniz gibi, İsrailliler
Filistinlileri sürekli bir demir yumrukla, kendi
askeri güçleriyle karşılıyorlar. Ordulardaki eşitsizliği
gözönünde bulundurarak, Filistin stratejisinin
silahlı direnişte yoğunlaştığını da unutmadan
bu İntifadanın başarısıyla ilgili umutlarınız
nelerdir?
K.C.: Şunu bilmelisiniz ki biz dualarla
yaşamıyoruz. Silahlı mücadele kutsal bir mesele
değil, şimdiki durumun bizim üzerimizdeki dayatmasıdır.
Biz ölmek ya da öldürmek istemiyoruz. Biz sakin,
sevecen, açık fikirli insanlarız. Biz de tüm diğer
insanlar gibi yaşamak istiyoruz. Fakat kasabamda
yaşama hakkım tehlikedeyse ne yapabilirsin?
Bu Kuran ayeti değil. Silahlı mücadele bir ikon
değil. Eğer İsrailliler masaya oturup, bizimle
yeni görüşmelere başlarsa, biz bunu kabul ederiz.
Üç ay önce İsraillilerle bir ateşkes yaptık-hatta
Hamas ve İslami Cihat da bu ateşkes üzerinde anlaştılar.
Onu bozan kimdi?
Dünyanın pek çok hükümeti Filistinlileri İsraillilerin
içine canlı bombalar göndermekle eleştiriyor.
Onlar İsraillilerin bize ne yaptığını görmüyorlar.
Burada Cenin’de, kentimiz defalarca ve defalarca
Apaçi helikopterleriyle ve F-16’larla bombalandı.
Maalesef batı medyası bu genç insanları İsrail’e
gönderen ve kendilerini havaya uçurmalarına yol
açan nedenleri ve güdüleri anlamıyorlar. İsrailliler
bizi bir kafese koydular ve sürekli sıkıştırıyorlar,
sıkıştırıyorlar... ve patlıyoruz.
Bu koşullar altındaki gençlerin çoğu “kendimi
feda etmek istiyorum, bu bombalı intihardan başka
seçeneğim yok” diyorlar. Bizler insanız. Bu da
insani bir mesele.
Hanadi’nin (Jaradat, 5 Ekim 2003’te Hayfa’da bir
restoranda kendini havaya uçuran 27 yaşındaki
kadın avukat) aylarca canlı bomba eylemcilerini
eleştirdiğini duydum. Bana neden gereksiz yere
insanları öldürdüklerini soruyordu.
Fakat sonra İsrailliler gözlerinin önünde kardeşini
ve kuzenini öldürdüler. Askerlere onları öldürmemeleri
için yalvardı.
Kardeşi vurulunca hemen ölmedi-sadece yaralandı,
fakat İsrailliler (sivil kıyafetli) onu Cenin’in
dışındaki bir sanayi bölgesine götürdüler ve orada
kurşuna dizerek öldürdüler. Ve Hanadi fikrini
değiştirdi. Çok sevdiği iki kişi gözlerinin önünde
ketledilmişti. Bu kızın ne yapmasını umarsınız?
Altı ay önce intihar eylemcilerini eleştiriyordu.
O.P.O.:Uluslararası topluluğa ne söylemek
istersiniz?
K.C.: Şimdi, uluslararası topluluktan istediğimiz
- ABD hariç, çünkü onlardan, özellikle de Bush’dan
hiçbir şey ummuyoruz- iki tarafın masaya oturması
ve uzlaşması konusunda yardım etmeleri.
Zor ve kötüye giden koşullarımıza rağmen, içinde
yaşadığımız haşin çevreye rağmen, inanıyorum ki
burdaki pek çok insan İsraillilerle uzlaşmaya
varılmasını umuyor. Burada uzlaşma olmadan, ne
Filistinliler ne de İsrailliler için sürekli bir
yaşam şansı yok.
|