Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

Çeviren G. Alsancak

FDHKC lideri Naif Havatme modern Arap politika tarihinde simgesel bir figür. 1950'ler ve '60'larda sadece Filistin Halkı arasında değil, tüm Arap yarımadasında olağanüstü politik ve ideolojik etkisi olan Arap Milliyetçi Hareketi (ANM) üyesiydi. ANM'nin bir kolu daha sonra Güney Yemen'deki İngiliz işgaline karşı başarılı bir devrim gerçekleştirerek eski Yemen Demokratik Cumhuriyeti'ni kurdu.
1960'ların ortasında Havatme, Mısır'daki Nasırist deneyimi soldan eleştirme cesareti gösterebilen Pan-Arap hareketi ile yeni bir politik akım kurarak, ANM'nin sola geçişini sağladı. 1967 Haziranında "6 Gün Savaşı"nda Arap ordularının İsrail' karşısında uğradığı utanç verici yenilgi, Filistin Devrimi'nin önünü açtı ve aynı zamanda Nasırizm ve Ba'thizm'le temsil edilen geleneksel Arap Milliyetçiliğinin sol eleştirisinin önemini ortaya çıkardı ve gelişmesini sağladı.
Havatme'nin öncü rolü orada da bitmedi. Filistin'in Kurtuluşu İçin Demokratik Cephe'nin lideri olarak İsrail sorununa iki devlet çözümünü öneren ilk Filistin'li lider Havatme oldu. 1972'de FDHKC organı El Hurrya'da bu konuya ilişkin bir dizi makale yazdı. 1973 Ekim Savaşı sonrasında Havatme'nin başlangıçtaki yürekli önerisi pek çok Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) grupları tarafından benimsendi.
Daima İsrail'e karşı silahlı mücadeleyi savunmasına rağmen Havatme, sivil hedeflere saldırmaya hep karşı çıktı. O aynı zamanda Filistin Yönetimi'ni ve Hamas ile İslami Cihad politikalarını da eleştiriyor. Havatme, Filistin mücadele tarihinin ve genel olarak Arap dünyasının bu kritik bunalımında El-Ahram dergisi ile 2003’te yaptığı söyleşide Yol Haritası'nın engellerini, Oslo Anlaşması'nın çöküşünü ve Filistin Ulusal Programı ile ilgili görüşlerini anlattı. Aşağıdakiler Havatme'nin yorumlarından özetlenen bölümlerdir. (El-Ahram Weekly)

Kusurlu Yol Haritası
Yol Haritası’nın temel kusuru, sürekli olarak Filistinlileri anlaşma ile ilgili koşullara uymaya zorlarken, İsrail’in sorumluluklarını belirtmekte zayıf kalmasıdır. Şaron hükümetinin Yol Haritası’nda yapılmasında ısrar ettiği 14 değişiklik de bununla ilgilidir. ABD yönetimi bu 14 değişikliğin 12’sini onayladı bile. Üstelik, Bush geçen ayki Akabe Zirvesi’nde İsrail’in önerisiyle 13. değişikliği de onayladı.
Değiştirilmiş Yol Haritası’na göre İsrail kendi sorumluluklarını yerine getirmeden önce, Filistinliler İsrail’in güvenliği ile ilgili her şeyi yerine getirmek zorundalar. Daha kötüsü, Akabe Zirvesi’nde Bush, Filistinlilerin geri dönüş hakkından bahsetmekten kaçındı. Orijinal Yol Haritası metni, dengeli ve eş zamanlı yükümlülüklere dayanan bir belgeden, bir dizi koşulla tek yönlü Filistin itaat belgesine dönüştürülmüştür. Orijinal metin açık bir biçimde Yol Haritası’nın hiçbir müzakere ve değişiklik olmaksızın uygulanmasını şart koşuyor.
Yol Haritası bizi Oslo sonrasında gelişenin benzeri bir çıkmaza götürecek. Değiştirilmiş Yol Haritası’ndaki böylesi büyük kusurlara rağmen, Filistin Yönetimi, Filistinli muhalif gruplarca ifade edilen tüm kaygıların aksine anlaşma şartlarını memnuniyetle kabul etti.
Şaron daha şimdiden (Filistinli silahlı direniş gruplarıyla İsrail arasında yapılan) ateşkesin yeterli olmadığını söyleyerek, Filistinlilerin anlaşmaya uyma konusundaki performansını eleştirmeye başladı bile. Üstelik Şaron direniş gruplarının yasaklanmasının ve silahlarına el konmasının gerekli olduğunu söylüyor. Eğer Filistin Yönetimi onun taleplerini yerine getirmezse, ateşkesi ve İsrail güçlerinin 28 Eylül 2000’den sonra yeniden işgal ettiği bölgeleri boşaltmasını öngören Yol Haritası’nın 1. Aşamasını yürürlükten kaldıracağı tehdidini savuruyor.
Dahası, Yol Haritası, İsrail’in Mart 2001’den beri inşa ettiği tüm yerleşimleri ortadan kaldırmasını şart koşuyor. Şaron iktidara geldiğinden beri yerleşimlerin sayısı 105’e ulaştığı halde, İsrail hükümeti yalnızca 8 tanesini kaldırdı. Bunların 7’si zaten boştu ve diğerinde de 10’dan daha az aile yaşıyordu. Bu arada, İsrail Yerleşimler Bakanlığı, düpedüz Yol Haritası’nın ihlali olduğu halde 20’den fazla yeni yerleşim inşa etti.
Ayrıca, İsrail’in “Gazze-Beytüllahim Önceliği” olarak adlandırdığı boşaltma da aslında tam anlamıyla bir boşaltma değil. Gazze’de sadece 28 Eylül 2000’den sonra yeniden işgal edilen bölgeler boşaltılıyor. Beytüllahim’de ise sadece kasabalardan çekiliyorlar, oysa onların tarafında kalan köylerden ve mülteci kamplarından çekilmiyor. Diğer bir deyişle, İsrail şehirden çekiliyor ama hâlâ aynı şehirleri kuşatmaya ve abluka altında tutmaya devam ediyor. Bu, Likud ve İşçi Partilerinin koalisyonundan oluşan geçmiş hükümet tarafından önerilen eski bir İsrail projesinin bir parçası.
Şaron’un yaptığının “Yol Haritası”nı politik bir karşılıklılık durumundan tek taraflı bir güvenlik anlaşmasına çevirmek olduğu açıkır. O, Filistinlerinin periyodik performans değerlendirmesinin Bir Amerikan denetleme grubu tarafından takip edilmesini istiyor, oysa orijinal “Yol Haritası”na göre bu değerlendirmeyi ABD, Rusya, AB ve BM’den oluşan bir Dörtlü Komite yapacaktı. Bu, Şaron’un ABD yönetiminin belgede yapmasını sağladığı 13 değişiklikten birisiydi.

Kudüs’ten Bağdat’a
Filistin bağımsızlık mücadelesi şu anda bir dönüm noktasındadır: Ya başarıya ulaşacak ya da sert bir esintiyle dağılıp gidecektir. Irak’a ABD-İngiliz saldırı ve işgali, daha çok ikinci seçeneği güçlendiriyor. Irak’ın parçalanarak ABD güdümünde yeniden inşası, bu ülkenin bir süredir var olan öncü Arap ülkesi olma potansiyelini kırmaya yöneliktir. Bu durumun Arap-İsrail çatışması bağlamında Arapları olumsuz etkilemesi bekleniyor.
İşgalin ardından, Irak, Türkiye-Irak-İran üçgeninde yükselen gerilimde hiçbir rol oynayamamaktadır.
ABD yönetimi bunun çok iyi bir biçimde farkında ve bu, neden bölge üzerindeki hegemonyasını yoğunlaştırmak için başlangıç noktası olarak Irak’ı seçtiğini de açıklıyor. ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell’ın kimi noktalarda ABD Dışişleri Komitesi’ne Irak’ın Ortadoğu’yu ABD’nin stratejik amaçları doğrultusunda yeniden düzenlemede anahtar rol oynadığını söylediğini unutmayalım. Fakat bunun bedeli oldukça yüksek olacak ve Arap devletleri, özellikle de Arap-İsrail çatışması içinde yer alanlar, bu bedeli ödeyecek.
Irak’taki rejimin tavrı, Irak’ın İranlı komşularına karşı Körfez ülkelerinin finansal desteği ve ABD’nin sponsorluğuyla başlattığı savaştan beri açık ve nettir. Bu ayrıca Irak rejiminin bölgesel bağımsızlık hedefleyen tüm ilerici hareketlerin karşısında olduğunu da kanıtladı. FDHKC, Bağdat’taki Irak rejimine bir elçi yollayarak ABD’nin Irak’a müdahale tehdidi konusunda uyardı. Elçimiz Irak liderine tüm bölgeyi sarsacağı açık olan ABD tehdidini önlemesi için çalışmasını, bu amaçla Kuveyt dahil Körfez ülkeleriyle bağlarını geliştirmesini öğütledi. Eğer öyle yapsaydı Saddam Hüseyin, ABD’nin Irak’a karşı savaşında Arap toprağını bir saldırı üssü olarak kullanmasını önleyebilirdi.
FDHKC’nin inisiyatifi aynı zamanda Irak başkanının tek parti yönetimini sona erdirmek için acil adımlar atması ve politik sistemi demokratikleştirilmesi yönünde zorladı. Onu, çok partili parlamenter demokrasiyi getirerek anayasayı değiştirmesi için zorladık. Fakat hiçbiri işe yaramadı. Savaş gerçekleşti ve tahminlerimiz doğru çıktı.
Bağdat’ın düşmesinden bir gün sonra Amerikalılar İsraillilere bu savaşın zincirleme reaksiyonlara yol açacağını söylediler. Dediler ki, Irak’tan sonra Arap rejimleri birbiri ardına düşecek ve yeni bir Ortadoğu düzeni ABD çıkarları doğrultusunda kurulacaktır.
Bu çıkarların başında elbette ki bölge petrolünün kontrolü ve Filistin-İsrail çatışmasına sürekli ve kalıcı bir anlaşma empoze etmek geliyordu. Amerikan bakış açısına göre bunu başarmanın en iyi yolu bu çıkarlar doğrultusunda çalışacak Arap blokları kurmaktı.
İşte “Yol Haritası” böylesi bir atmosferde ortaya çıktı. Hepimiz biliyoruz ki Oslo Anlaşması’nın başarısızlığı Filistinlileri çıkmaza sürükledi ve bundan dolayı İntifada patladı. İntifada Filistin-İsrail görüşmelerindeki pat durumuna bir alternatif olarak ortaya çıktı. Ve ilk olarak Camp David, sonra Oslo ve daha sonra Camp David II tarafından başlatılan, yıllarca süren zulmün bir sonucuydu.

Birleşik Bir Liderlik İçin Genel Plan
İntifada, 2000 yazındaki Camp David II görüşmelerinin başarısızlığının yarattığı kötü ortamda patladı. Daha çok abuk sabuk uluslararası koşullar altında gelişti. Örneğin, ABD Başkanı George W. Bush kendini tanrı tarafından Irak’ı istila etmek için gönderilmiş yeni bir peygamber olarak görmeye başladı ve daha sonra yeni bir düş gördüğünü iddia etti; iki devlet: Filistin ve İsrail…
Filistinliler, bizim toprağımıza el koyarak yayılmacı bir projeye, sömürgeciliğe dönüşen ve bizim insanlarımızı topraklarından kovarak oraya başka insanlar yerleştiren işgalin sona ermesini istiyor. Ne yazık ki bu İsrail projesi, meşruluğunu tanrının İbrahim ve oğlu İshak’a Nil Nehrinden Fırat’a kadar olan toprakları vaat ettiğini iddia eden Yahudi dinsel metinlerinden alıyor.
Filistin, bu projenin sadece ilk aşamasıydı ve insanlar bunun bu kadarla kalacağını sandılar. Fakat Mısır’a karşı 1956 savaşı bunu izledi, hem de Mısır’ın İsrail’le hiçbir problemi yokken. İsrail’in amacının Mısır’ın ekonomisinin gelişmesini önlemek olduğu açıktı.
Birkaç yıl sonra, 1967 Arap-İsrail savaşı gerçekleşti ve bu olay daha fazla Arap toprağının işgaline yol açtı, Filistin’in geri kalanı işgal edildi. Suriye’deki Golan Tepeleri işgal edildi ve Sina’daki yayılmacı hayaller bitecek gibi görünmüyordu.
Filistinlilerin şu anda politik ve ulusal haklarının gasp edilmesi girişimine direnmelerinin tek yolu Filistin ulusal programı formülasyonudur. Biz bir ateşkes deklarasyonunun ötesine gitmek zorundayız. En azından geleneksel zeminimizin asgari seviyesini ifade eden kendimize ait bir birleşik planımız olmak zorunda.
Bu geleneksel zemin aslında 1974’te FKÖ’de temsil edilen tüm Filistinli gruplar arasında çözülmüştü. O zaman FDHKC gösterişli lafları bir yana koyarak bunun yerine belirli hedefler ortaya koyan, farklı aşamaların taslağını çizen ve bir eylem planı saptayan daha net bir programın tanımlanmasını önerdi.
Mücadelemizin 50 yıldan fazlasını denizden nehire Filistin’i istiyoruz diyen gösterişli sloganlarla harcadık. Bir şeyler değişti, birleşik Filistin demokratik devleti gibi sloganlar terk edildi. İki uluslu ya da çok etnik yapılı devlet tartışmalarının, adil ve çok yönlü yerleşim fikrinin gerçekle uyuşmadığı kanıtlandı. 1973’te FDHKC Filistin bağımsızlık mücadelesi için daha gerçekçi bir politik gündem belirleme çağrısında bulundu-eyleme ve Kudüs başkent olmak üzere bir Filistin devleti kurmayı sağlayacak uluslararası çözümlere dek çok yönlü politik uzlaşmalara dayanan bir gündem. Bu gündem, aynı zamanda Filistinli mültecilerin geri dönüş haklarını yeniden öne çıkaracaktılar.
Bunlar bizim hakkımız ve biz, farklı gruplar ve onların değişik ideolojik, grupsal, politik kökenleriyle geleneksel zeminimizi deklare ederek ve inşa ederek bu haklarımızı elde etmeliyiz.
Hiçbirimiz şu gerçeği unutmamalıyız, bizler bağımsızlık için savaşan ulusal kurtuluş hareketleriyiz. FDHKC’nin “Filistin Yönetimi” ya da “Muhalifler” gibi terimleri kullanmamasının nedeni budur. Çünkü bu tür terimler, öyle olmadığımız halde -şimdilik- bizi bağımsız devletmişiz gibi gösteriyor.
30 yıldır, bizim geleneksel zeminimiz, dikkat çekici biçimde açık ve basittir. Tüm gruplar, 1967’de işgal edilen toprakların geri kazanılması, Doğu Kudüs’ün Filisin devletinin başkenti yapılması, anlaşmaların ortadan kaldırılmasıyla birlikte bölgesel barış çatısı altında binlerce mültecinin içinde bulunduğu kötü durumun çözülmesi gibi ilkelerde anlaşabiliriz.
Bütün bunlar halledilirse, politik programımız formüle edilmiş olur ve şimdiki “Filistin Yönetimi”ni de içeren çeşitli politik gruplardan temsilcileri kapsayan birleşik bir Filistin liderliğine sahip oluruz. Bu bizim yolumuzu boğulmaya doğru götüren karanlık tünelden çıkmamızın tek yolu.


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Devrimci Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Nurtepe Mah. Cemre Sk. No: 2 Kağıthane-İstanbul