Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

 
 
 

Kitap
Sırlarını Eskitmiş Aynalar

Şare

Size sırlarını eskitmiş on iki aynadan bahsetmek istiyorum. Onlar, hayat öyküleri torunları tarafından kitaplaştırılarak bizimle tanıştırılan on iki kadın, on iki anneanne... Şimdi ben de onları kitaptakı sıralamaya uyarak tek tek tanıştırmak istiyorum sizlerle...
Hayata Selanik’te başlayıp Sakız Adası’ndan sonra Samsun’da veda eden Müşerref Pehlivan anneanne... Ud çalan, atla dolaşan, çocukluğunun öte yakadaki “kordon boyu”nu bir gün mutlaka göreceğini umut eden ama 32 yaşında tifüsten ölen, göç öyküsünü ve aşklarını torunu Eser Köker’in de bilmediği ve artık öğrenemeyeceği Müşerref hanım...
Güzin Yamaner’in anneanneleri Munise ve Raziye hanımlar... Biri, doğurduğu çocukları kocasının ölümünden sonra bırakıp baba evine dönen, (belki de dönmek zorunda kalan) diğeri doğurmadığı çocuklara annelik eden iki kadın... Kimilerince “fedakârlık bilmeyen subay kızı, şehir kızı”, kimilerince de “ne tür bir hayattan gelirse gelsin herkese fedakârlık dersi verebilecek” Munise anneanne.
Doğurmadığı çocuklara annelik yapıp büyüten Güzin Yamaner’in “beni hep ılık sevgilerle sarardı” diyerek andığı, ama yine de ömrünün son yıllarında “kendi paçasından düşmüş” bir çocuğu olmadığına hayıflanan Raziye anneanne.
1938 Dersim İsyanı’nda “sağa sola dağıtılan altın ve rüşvetlerle ailesiyle birlikte hayatını satın alan”, taş çatlasa 1.50’lik boyuyla kendini 1.70’lik gelinlerinden daha boylu-poslu gören, sevdiği adamın ikinci karısı olmayı göze alarak ona kaçan, haber spikerlerini “iyi akşamlar” diye karşılayan, şimdilerde “kiracısının kapısına üç ayda bir zam diye dayanan” Selvi anneanne...
Emine anneanne... Konya Ereğli’de doğup büyüyen, Halep’te evlenip Antep’te Ermenilerden kalma bir evde “kabul günleri”yle misafir kabul eden, torunu tarafından kendisine her gün “Cumhuriyet” gazetesi okunan Emine Hanım... Bu gazete ve roman okuma merasimlerinde içtiği “asker cigarası”nın külünü torunun bu iş için hazır bekleyen avucuna silken, kız torunu doğduğunda “kadın olduğu için çekeceği çileye” ağlayan Emine anneanne...
“Bebeklerini ve çocukluğunu köyünde bırakarak” 13’ünde gelin giden, günde on iki yığın yığan, yüz koyunu üç günde kırpan ve yine de vah demeyen, yollarını kesen Paşagil’in adamlarını döverek “Satı’nın Talaka Sadık’ı dövdüğü gibi” dedirten, evlat acısı tatmış, ağıtlar dizmiş Satı anneanne....
Bey soyundan gelen ama önce büyük ağabeyinin, evlendikten sonra da görümce otoritesinin altında ezilen, “cici ana” denilen görümce Pembe’nin ölümüne kadar, çocuklarının “anne” yerine “abla” diye seslendiği, ama cici ana’nın ölümünden sonra yaşadığı otoriteyi bu kez büyük kızına uygulayan Hatice anneanne...
Hayat öyküsü, yüreğime bir yumruk gibi oturan “alacakaranlık sürgünü” Elif anneanne... Dersim isyanı nedeniyle 55 yakını tarandıktan sonra yakılan, kendini ağıtlara vuran, “içinde koca bir mezarlık taşıyarak” yaşayan... Ölmeden önce son sözü “göğsüme bir yumruk vurun ki ellibeş kişinin derdi benimle gelmesin yerin dibine” olan, “benim soyum kül oldu, külü pis yere dökmeyin” diyen, “Dersim hikayeleri içinde kendi hikayesi yiten” Elé
Piyano çalan, Almanca ve İngilizce bilen, Bursalı zengin kumaş tüccarının talipleri mülakata çağrılan, hayata dönük kızları Hasnune hanım... 27 Mayıs darbesinde cezaevine konup, görüştürülmediği kocasına her hafta inatla temiz çamaşır ve köfte götüren, büyük bir sevgiyle bağlı olduğu eşi Haki Bey’in ölümünden 10 yıl sonra “yalnızlıktan kurtulmak için” ikinci defa evlenen, ikinci evliliğinin nikahında lila tayyörünün yakasına bir demet mor çiçek takacak kadar hayata dönük Hasnune anneanne. Onun öyküsünde hayatı bir kadın olarak da yaşayan bir anneanne var..
Ebru Saner Kaan’ın Emine anneannesi, Bulgar göçmeni, önce İdadi’yi sonra Rüştiye’yi bitirmiş, ardından Darülmuallim’in son sınıfından ayrılmış, gerdeğe kadar yüzünü görmediği kendisinden 20 yaş büyük kocasına aşık, köyün kızlarıyla ip atlayan, yaşlılığında yemenisinin ucuna bir çiçek takıp “kadifeden kesesi” türküsü eşliğinde temizlik yapan, yetmişli yaşlarda bile “çok zayıfladım, etlerim boşaldı, vücudum sarktı” diye hayıflanan, kadınlığını hiç unutmayan Emine anneanne....
Hayatı Saraybosna’da başlayıp Kütahya’da sona eren Nayla, sonraki adıyla Naile... Saraybosna’dan İstanbul’a gelişlerinde kendilerini ağırlayan Kara Fatma adlı bir kadından heyecanla bahseden, yanağa konan bir kesme şekerle içilen kahve zevkinden asla vazgeçmeyen, her akşam haber spikerlerini “iyi akşamlar” diye selamlayan, ölümüne yakın çevresindeki herkesle ısrarla Boşnakça konuşan, Saraybosna özlemini yüreğinde taşıyarak yaşayan Naile, Nayla anneanne...
İlk evliliğini 13’ünde yapan, daha sonra ikinci defa evlendirilen, oğlunu “oğul oymağı da yayla kaymağı oğlum, her evde bulunmaz da her ana doğurmaz oğlum” sözleriyle seven, Fatma anneanne.... Kızı Emine kendisini severken hiç söylenmeyen bu sözleri kızlarına uyarlayacak “oğul oymağı da yayla kaymağı kızım....” diye sevecektir kızlarını.
Oniki anneannenin öykülerinin dillerindeki yalınlık, sıcaklık ve yoğunluk (özellikle de Menekşe İldan Çiftçi’nin yoğunluğu) beni anneannelerin hayatlarının kıyılarında dolaştırdı.
Önce bütün öyküler içiçe geçti, sonra her birinin hayatına bakan küçük pencerelerin açıldığını düşündüm. Bu pencerelerden onların yaşamlarına bakarken gördüm ki kadınlıkları yine annelik-anneannelik kimliklerinin içinde ya kaybolmuştu ya da çok silikleşmişti.
Her biri çok farklı hayatlar yaşamışlardı ama benzer acıları da vardı. Kadınlık her birinin hayatında farklarıyla yaşanmıştı. Bazı öykülerde (Elif, Selvi ve Hasnune, Emine anneanneler) yakın tarihe ait izler de gördüm. Onların hayat hikayelerinde tarih, kitap sayfalarında duran kronolojik olaylar dizisi olmaktan çıkıp ete kemiğe bürünüyordu. Yani tarih kitaplarında başka duran olaylar özellikle sıradan insanların tarihinde bir başka duruyordu. Özellikle 38 isyanı Elif anneannenin tarihinde daha bir başka duruyor ve yeniden canlanıyordu. Ya da ‘60 darbesi Hasnune anneannenin öyküsünde... Emine anneannenin Antep’te yaşadığı evde veya Elif anneannenin hikayesi içinde bize bakıyordu.
Umarım bu tanıştırma ile yetinmez ve bu oniki aynayla daha derinden ve daha yakından tanışırsızınz...
Evet onlar sırlarını eskitmiş on iki ayna... Onlar aynı zamanda torunlarının köklerine giden damarlardan biriydiler. Eğer siz de kendi köklerinizle buluşmanızı, hesaplaşmanızı anneannelerinizden başlatmak istiyorsanız, önce sırlarını eskitmiş aynalarınızın tozunu silin, sonra onlara uzun uzun ve inatla bakın. Başlarda pek bir silik olan suretiniz, giderek daha da netleşecek ve tamamlanacak. Göreceksiniz....

Sırlarını Eskitmiş Aynalar; Anneanne
Çivi Yazıları




 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Devrimci Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Nurtepe Mah. Cemre Sk. No: 2 Kağıthane-İstanbul