Tıp Bayramı'nın ön günlerinde sağlıkta
yapılan yeni uygulamaların, insan sağlığıyla bağdaşmadığı
ortadadır. Sağlığa ilişkin bu yeni düzenlemelerin,
"hastalar" açısından çok daha fazla sıkıntı
vereceği bilinmelidir…
AKP Hükümeti tarafından; "tüm hastaları, hastane
kapılarında çile çekmekten kurtarma" ve "sağlık
kurumlarının yükünü hafifletme" adına yapıldığı
söylenen bu yeni düzenlemeler incelendiğinde görülecektir
ki; emekçi halklar ve sağlık kurumları lehine bir
uygulama söz konusu olmamaktadır. Bu yazımızda,
yeni uygulamanın sadece bir yönünü ele alarak, gerçeğin
ne olduğunu ortaya koyacağız…
Performansa Dayalı Döner Sermaye
Sağlık Bakanlığı; 2003 yılında, pilot olarak bazı
merkezlerde uyguladığı "performansa dayalı
döner sermaye" uygulamasını 1 Ocak 2004 tarihinden
itibaren tüm illere yaymıştır. Öncelikle olayın
bu boyutunu açıklayalım.
Bu yeni uygulamayla; özellikle sağlık kurumlarında
(hastaneler, sağlık ocakları vb.) görev yapan
sağlık personeli, yani hekimler, hemşireler ,
sağlık memurları vb. tüm sağlık çalışanları, çalışırken
kuruma kazandırdıkları para oranından, döner sermayeden
"maaş dışı" ek bir ödeme alacaklar.
Yani az kazandıran az, çok kazandıran çok döner
sermaye payı almış olacak.
İlk bakışta uygulama; hem sağlık personelini çalışmaya
teşvik edici hem de sağlık personelinin gelirini
arttırıcı görünmektedir. Bu biçimiyle sevimli
gibi görünen yeni uygulamayı ayrıntılı incelediğimizde,
bakalım karşımıza neler çıkacak?..
Döner sermayede biriken paranın belli bir yüzdesinin
çalışanlara dağıtılması için, o sağlık kurumlarının
kar etmiş olması gerekiyor. Kar etmeyen kurumlarda,
doğal olarak böyle bir ek ödeme olmayacak. O zaman
akla bir soru geliyor: sağlık kurumlarında nasıl
kar edilir? Değişik biçimiyle söyleyecek olursak;
gelirin arttırılması ne şekilde gerçekleşecek?
Elbette, daha fazla vizite yapılarak, daha fazla
muayene edilerek. Özcesi, daha fazla sağlık hizmeti
sa-tı-la-rak!..
Peki sağlık sektöründe hangi işler yapılır ve
bu işler nasıl arttırılır?..
Hastalık Yaratarak Para Kazanma
Sağlık kurumlarında, esas olarak teşhis ve tedavi
hizmetleri verilir. Bunun yanı sıra; Adli Tabiblik,
Sağlık Kurulu gibi hizmetler verilse de, esas
olarak tanı (teşhis) ve tedavi işlemleri yapılmaktadır.
Tanı işlemlerinde;
1-Hastanın muayenesi
2-Laboratuar tetkikleri ve çeşitli görüntüleme
yöntemleri uygulanır.
Tedavi hizmetleri ise; hastanın verilen ilaçlarını
kullanması, hastaneye yatırılarak tedavi edilmesi,
ameliyat ya da çeşitli girişimler uygulanarak
iyileştirmeyi içerir. Fizik tedavi, psikolojik
tedavi, ışın tedavi vb. uygulamalarda tedavi hizmetleri
kapsamındadır.
İşin püf noktası, tam da burada yatıyor. Bir hasta
muayene edilerek teşhisi konulacak ve tedavi edilecekse;
ya da en fazla birkaç basit tahlil ve filmle hastalık
anlaşılabilecekse bile, daha fazla para alabilmek
için gerekli gereksiz laboratuar tahlilleri istenecek,
yine gerekli gereksiz film, ultrason , EEG, MR,
EMG, EKG vb. istenecektir. Hatta evde ilaçla tedavi
olabilecek hastalar bile, ameliyata alınabilecektir.
Özcesi, yapılan her tahlil, çekilen her film,
yapılan her ameliyat, daha fazla para ve dolayısıyla
daha fazla kazanç anlamına gelmektedir…
Sözgelimi, karnı ağrıyan bir hastaya apandisit
ameliyatı; her türlü travma hastasına, yani düşme,
çarpma, vurma, trafik kazası vb. gibi hastaların
ameliyata alınması gibi olaylarla karşılaşılırken,
basit hastalarda bile gereksiz tetkik, film, ultrason,
endoskopi, EEG, MR, EMG, EKG vb. istenmesi gündeme
gelecektir.
Peki, yapılan onca işlemlerin gerekli olup olmadığı
denetlenebilecek mi?..
Örneğin; Sağlık Bakanlığı, özel hastanelere başvuran
devlet memurları ve emekliler için yapılacak laboratuvar
incelemelerine bir sınır getirmiştir. Devlet hastanelerinde
böyle bir sınırlama getirilmesi gerçekten çeşitli
tahlillere ihtiyacı olan hastaları zor durumda
bırakacaktır. Ayrıca, yukarıda örneğini verdiğimiz
apandisit ve künt travma dediğimiz örneklerde,
ameliyatın gerekli olup olmadığını söyleyebilecek
herhangi bir tıbbi kriterde yoktur. Hekimin "şüphelenmesi",
ameliyat kararı için yeterlidir. Hiçbir zaman,
"apandisit ameliyatı gereksizdir", ya
da tedavi yerine "hastayı ameliyat etmek
gereksizdir" diyebilecek kesin tıbbi kriterler
yoktur. Yine, istenebilecek bir yığın laboratuvar
incelemesi ve görüntüleyici inceleme için "gereksizdir"
diyebilecek tıbbi kriter yoktur. Burada da, hekimin
subjektif olarak kuşkulanması yeterli ölçüdür…
Özcesi bu yeni uygulama ile birlikte, "döner
sermayeye para kazandırma" esas olacaktır.
Meslek etiğine bağlı hekimleri dışta bırakırsak
-ki, kapitalizmin çarkı, meslek etiğinide öğütmektedir
ve bu nedenle, meslek etiğine bağlı hekimlerin
sayısı günden güne azalmaktadır-; hekimler hastalık
arttırarak para kazanma yoluna gideceklerdir.
Böylece, sağlık giderlerinin artması bir yana
"sağlıksız" insanlar topluluğunun sayısı
da hızla artacaktır. İşte, AKP Hükümeti'nin yeni
sağlık uygulamasının ardındakiler…
Tüm bunların yanı sıra; döner sermayeye "kazanç"
sağlamak amacıyla yaratılan hastalıklar için yapılacak
laboratuvar tetkikleri Türkiye'nin sağlık giderlerini
daha da arttırırken, bu malzemelerin üreticileri
olan ABD ve AB emperyalist tekellerinin kasaları
dolmaya devam edecektir. Yine, çeşitli görüntüleme
yöntemleri için kullanılacak olan ve ABD ve AB
emperyalist tekellerinden alınacak olan teknik
cihazlar bir yandan sağlık giderlerini arttırırken,
diğer yandan da Türkiye'yi adeta teknik cihaz
çöplüğüne dönüştürecektir. Bu uygulamaya bağlı
olarak, adım başı görülecek olan laboratuvarlar
ve görüntüleme merkezleri, Türkiye'deki hastalara
şifa sağlayacağına, emekçilerin ödediği vergilerin,
emperyalist tekellerin kasalarına akmalarına yarayacaktır…
İşin özü, insan sağlığı metalaştırılmaktadır.
Böylece, bir başka yazının konusu olacak; "Hasta
mı Müşteri mi?" sorusu karşımıza çıkmaktadır.
Unutmayalım ki, bir ülkede insan sağlığı metalaştırılmaya
başlamışsa; orada, çürümenin en üst boyutu yaşanmaktadır.
Sağlık hizmetlerinin tamamının ücretsiz olduğu
bir Türkiye'yi kurmak, tüm emekçilerin kendi ellerindedir…
|