Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

Ömer Müjdat TEKİNALP

Oligarşi bir kez daha kendi yasalarını ve bütün ahlak kurallarını çiğniyor.
Ölüm orucu veya uzun sureli açlık grevi sonucunda Wernicke Korsakof hastalığına yakalandıkları için Adli Tıp kararıyla tahliye edilen devrimci tutsaklar, bugünlerde yeniden tutuklanıyorlar. Üstelik Eylül 2003'ten itibaren yoğunlaşan bu tutuklama kampanyası, öyle bir noktaya kadar vardırılıyor ki, başkasının yardımı olmaksızın yürümesi imkânsız olan insanlar bile apar topar evlerinden alınıp F Tipi Cezaevlerine konuluyor. Daha önceleri Wernicke Korsakof hastalığı hakkında "iyileşemez" raporları veren Adli Tıp'ın birdenbire karar değiştirmesi, aylardır çeşitli insan hakları örgütleri ve direnişçilerin aileleri tarafından protesto ediliyor.
Türkiye cezaevlerinde 19 Aralık katliamı ve 2000 yılından itibaren devam eden ölüm oruçları sonucunda 107 devrimci tutsak yaşamını yitirdi; 500'ün üzerinde tutsak "geri dönüşü" ve "iyileşmesi mümkün olmayan" Wernicke Korsakof hastalığına yakalandı. Wernicke Korsakof, böylece artık devrimcilerin ve cezaevleriyle ilgili herkesin yakından tanıdığı bir hastalık oldu. Ölüm orucunun belli bir noktasında bu hastalığa yakalanmış devrimci tutsakların büyük bir bölümünün tahliye edilmesi, yani geçici süreyle cezalarının ertelenmesi süreci izleyenlerin bildiği gibi bu hastalığın yıkıcı etkileriyle ilgiliydi ve tahliyelerin hepsi de devletin en "güvenilir" kurumlarından biri olan Adli Tıp'ın raporlarıyla gerçekleşmişti. Hatırlanacağı gibi daha sonraları gerici-faşist basın tarafından yürütülen kampanya karşısında da Adli Tıp Kurumu verdiği raporları savunmuştu.
Ancak daha sonra, Eylül 2003'te birdenbire değişen rüzgarla ya da bir yerlerden düğmeye basılmasıyla birlikte aynı Adli Tıp Kurumu tavır değiştirerek hastalığın iyileşebilir olduğunu keşfetti!

Wernicke Korsakof Nedir?
Av. Gülizar Tuncer'in 27-10-2003 tarihli dilekçesine cevap olarak İstanbul Tabib Odası İnsan Hakları İhlalleri Araştırma Kurulu tarafından hazırlanan rapor örneğinde belirtildiği gibi Wernicke Korsakof Sendromu (WKS) kronik alkolizmde tiamin (B1 vitamini) eksikliği ile ilişkili olarak ortaya çıkabileceği gibi ayrıca zorunlu ve gönüllü uzun süreli açlık, anoreksiya nervosa gibi psikiyatrik durumlarda, özellikle de açlık döneminin tiamin içermeyen şekerli sıvılarla damar yoluyla beslenme yöntemiyle sonlandırılması şeklinde hatalı uygulamayla uzun süren kusmalarda ağız yolunun kullanılmaması nedeniyle uzun süreli damar yolundan beslenme sırasında yine tiamin desteğinin ihmal edilmemesi için gerekli olan vitamindir ve diyetle yeterince alınmaksızın şeker yüklenmesi durumlarında metobolize edilemeyen şeker WKS'ye yol açacak şekilde beyindeki spesifik ve hastalığın belirtileri için stratejik konumlu bölgelerde hasarlayıcı etki yapar. WKS'de akut dönemde ortaya çıkan Wernicke ensefalopatisi tedavisiz kalındığında koma ve ölümle sonuçlanabilir.
Koma ve ölüm olmadığı takdirde tipik WKS klinik tablosu bir triaddır.
1- Konfüzyonel durum
2- Oküler felç
3- Srebellar bulgular
"Konfüzyonel durum, delirium adı da verilen ağır dikkat bozukluğu ve bilinç dalgalanmalarıyla karakterize bir zihinsel bozukluk tablosudur." diye ayrıntılarıyla açıklanan bu hastalığa ilişkin raporun sonuç bölümünde "…. Dolayısıyla bütün akut beyin hasarları gibi WKS'de olabilecek düzelmenin en hızlısı ilk altı ay olmak üzere bir yılda olması, izleyerek saptanan bulguların ömür boyu kalıcı sekel olarak sebat etmesi beklenir. Nitekim hastalığın doğal seyri ile ilgili literatür bilgileri ve İ.Ü. Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim dalında yapılan çalışmalarda bu bilgiyle uyumludur. İyileşmek bir yana hastaların kayda değer bir bölümünde gerek ilk yılda erken gerekse de izleyen yıllar içinde geç dönemlerde ortaya çıkabilen ve tabloyu daha da komplike eden şizofreniform psikoz ve psikotik depresyon gibi psikiyatrik tablolar da izlenmiştir." Şeklinde ifade edilen görüşlerden de anlaşıldığı gibi WKS'nin " iyileşmesi mümkün olmayan bir hastalık olduğu en yetkili meslek odası tarafından açıklanmıştır. Referans alınacak Nöroloji Anabilim dalı başkanlığı ve diğer bilgiler de bunu doğrulamaktadır. Bu tarifler uluslararası tıp camiası tarafından benimsenmiş görüşlerdir.
Bütün bu açık belirlemelere rağmen tıp biliminin Adalet Bakanlığı'nın politik numaralarına alet edilmesi, artık bu ülkede yalnızca en saf insanları şaşırtabilir.
Bu, kuşkusuz büyük ölçüde Adli Tıp Kurumu'nda son yıllarda gerçekleştirilen politik operasyonlarla ilgilidir. Kurum, yalnızca A ya da B siyasal iktidarın kadrolaşma eğilimlerinden değil, genel olarak oligarşinin "sağlamlaştırma" operasyonundan da nasibini almıştır. Yani belirgin şekilde görünen MHP kadrolaşması yalnızca bir döneme özgü değildir; daha doğrusu oligarşi bu kurumu sağlama almak istediğinde doğal olarak en faşist eğilimli kadroları tercih etmekte, bu anlamda güncel hesaplar ile uzun vadeli plan birbirine denk düşmektedir. Özellikle son yıllarda bu düzenlemeler büyük bir hız kazanmıştır.
Daha geçen yıl, 28.04.2003 tarihinde Adlı Tıp Kurumuna yönelik eleştirilere karşı halen görevde olan kurum başkanının gazetelere resmi açıklamalarda bulunarak "raporlarımızın arkasındayız, raporları 11 kişilik heyet veriyor yanılmamız mümkün değil, bu hastaların iyileşmesi imkansızdır. Çoğu da bir yıl içinde ölüyor, ölüm orucundakilerde WKS'da unutkanlık, hareketlerde ağırlaşma belirtileri var. Bu tablodan geri dönüş imkansız" dediği unutulmamıştır. Oysa aynı Adli Tıp Kurumu, birden bire bu kadar kısa bir sürede fikir değiştirerek WKS'da tuksakların iyileştiğine dair görüş belirtebilmiştir. Devletin emirlerine bağlılık burada bilime bağlılığın açıkça önüne geçmiş ve böylece tıpta "mucize"(!) sayılabilecek keşiflere imza atılmıştır.
Bu noktada, meslek etiği ve ahlak gibi tartışmalar doğrusu artık çok anlam ifade etmemektedir. Çok açıkça olan şey şudur: Ölüm orucu sırasında sürecin ağırlığından kurtulmak ve biraz rahatlamak isteyen devlet, tahliyeler yolunu bulmuş, daha sonra sürecin baskısı azaldığında ise geriye çark etmekte bir sakınca görmemiştir.
Türkiyeli devrimciler bu mantığın yabancısı değildir. Yaşananlar, cezaevlerinde ve her yerde devrimcilere yönelik saldırıların bir parçasıdır. Siyasal kimlikleri, onurları, gelecekleri için cansiperane direnen devrimcilerin yüzlerce gün ölüme yatmalarını timsah gözyaşlarıyla izleyen, ölümlerine izin veren, direnişçilerin ellerini kollarını zincirlerle bağlayıp hoyratça bir saldırganlıkla zorla müdahaleyle sakat bırakan, cenazelere saldıran, parçalanmış cesetler üzerinde kirli oyunlar oynayan mantık aynı mantıktır.
Bu mantık vücudunun başından gayrı hiçbir yeri tutmayan Cafer Gürbüz'e tutuklama kararı çıkarır. Bu mantık hiçbir şekilde yürüyemeyen Tekin Yıldız'ı, Serkan Aydoğdu'yu ve daha benzer durumdaki bir çok devrimciyi hapse göndermektedir. Bu, birkaç yıl önce aynı devrimcileri eylemi kırmak için gece yarıları boş bir çuval gibi hapishane kapılarına bırakan mantığın devamıdır.
Bu devrimcilere ölüm fermanı çıkartılması bizleri şaşırtmıyor. Bu insanların yalnız başlarına hiçbir sosyal ve yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayamayacaklarını, değil Adli Tıp Kurumu, gözü ve hissi olan herkes bilmektedir.
Ama bu kararlara imza koyanlar, devletin emirlerini yerine getirebilmek için yalnızca gözlerini değil, vicdanlarını da karartmışlardır. Böylece devrimci adalet tarihinin sayfalarına bu raporların altında imzası olanları eklemiştir.
Unutmayacağız!

 


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Devrimci Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Nurtepe Mah. Cemre Sk. No: 2 Kağıthane-İstanbul