Bugünlerde TV reklamlarında “keyif
çatan mutlu emekli” görüntülerinden geçilmiyor...
Paçaları sıvamış yazlık evinin iskelesinden balık
avlayanlar mı dersiniz, tekneyle mavi yolculuklara
çıkanlar mı, ne ararsanız var.
“Bireysel Emeklilik Yasası, Ekim ayında start aldı”,
diye yazıyor gazeteler. Daha ilk günden telefonların
kilitlendiğinden dem vuruluyor haberlerde. Ayrıca
çoğu zaten Bireysel Emeklilik Şirketi sahibi de
olan medya tekellerinin gazeteleri ücretsiz tanıtım
ekleri de veriyorlar. Eklerde bireysel emekliliğin
yararları ballandıra ballandıra anlatılıyor, başvuruculara
güven vermek için şirketlerin finansal güçlerinden
uzun uzun söz ediliyor, sistemin garantileri açıklanıyor...
Ekim ayı içinde üç ayrı gazetenin (Radikal, Akşam,
Vatan) aynı gün verdiği eklerde, aşağı yukarı söylenmekte
olan şey aynı. Çok kısaca, halen SSK, Bağkur ve
Emekli Sandığı elinde sürünmekte olan milyonlarca
insanın “enayi” oldukları üstü kapalı olarak söyleniyor
ve yeni, yepyeni bir sistemle gelecek mutluluğun
pembe tablosu çiziliyor. Örneğin Radikal, “Yıllarca
SSK, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur için kesilen primlere
rağmen emeklilik maaşlarıyla minimum yaşam standardını
bile tutturamayan çalışanlar için bireysel emeklilik
yeni bir umut ve soluk olmaya hazırlanıyor” diye
başlıyor ekteki haber-reklam turuna ve tabii her
köşeye gülümseyen fotoğraflar iliştirmeyi unutmuyor.
Ve tabii Doğan Emeklilik’le yapılan röportajı “5
yılda 210 bin kişiye ulaşacağız” başlığıyla vermeyi
de...
Bireysel emekliliğin “çöken sosyal güvenlik sistemini
rahatlatacağını, aynı zamanda insanca bir emeklilik
hayatı sunacağını” iddia eden Akşam da aynı şeyi
Yapı Kredi Emeklilik için yapıyor.
Bireysel Emeklilik Nedir?
7 Nisan 2001’de kabul edilen ve Ekim 2003’de fiilen
uygulama aşamasına gelen Bireysel Emekliliğin
amacı, “bireylere emeklilik döneminde ek bir gelir
sağlayarak refah düzeylerinin yükseltilmesi” ve
“ekonomiye uzun vadeli kaynak yaratmak” olarak
tanımlanıyor.
Yasa, özel şirketler tarafından kurulmuş emeklilik
fonlarına en az on yıl prim yatıran ve 56 yaşını
doldurmuş olanların emeklilik hakkını kazanmasını
öngörüyor. Şu ana kadar 11 büyük holding bu alanda
faaliyet için gerekli şartları yerine getirerek
ruhsat almış durumda. Bunlardan Ak Emeklilik,
Anadolu Hayat Emeklilik, Garanti Emeklilik ve
Hayat, Koç Allianz Hayat ve Emeklilik, Oyak Emeklilik
ve Yapı Kredi Emeklilik, 27 Ekimden itibaren fiilen
işe başlama hakkına da sahip. Resmen ruhsat aldıkları
halde henüz işe başlamayanlar ise Ankara Emeklilik,
Başak Emeklilik, Commercial Union Hayat ve Emeklilik,
Doğan Emeklilik, Vakıf Emeklilik olarak sıralanıyor.
Bir Taşla İki Kuş: Tekellere Fon ve Orta Sınıfların
Düzene Bağlanması
Öyle görünüyor ki her şey, Mercedes Benz patronunun
geçtiğimiz yıllarda söylediğine uygun biçimde
gelişiyor: “Trilyonlarca dolar değerindeki emeklilik
fonlarının kamu, yani ulusal devletlerin kontrolünde
olması küreselleşmenin önünü kesmektedir.”
Gerçekten de, emekçilerin büyük mücadelelerle
kazandıkları hakların sonucu olan sosyal güvenlik
kurumlarının elindeki büyük parasal fonların tekellerin
iştahını kabartması anlaşılabilir bir durumdur.
Her ne kadar onlar bu fonları devletlerden çektikleri
kredilerle kullanıyor olsalar da, pastanın bütününü
elde etmenin çekiciliğine kapıldıkları görülüyor.
Olayın uluslararası boyutunu bir kenara koyarsak,
SPK’nin açıkladığı 10 milyar dolarlık beklenti
bile yabana atılır bir rakam değildir.
Tekeller açısından bu uygulamanın en az bu kadar
önemli bir başka yanı ise, orta sınıflarda zaman
zaman biriken ve çok para kazanma ya da elde olanı
koruma kaygısıyla maceraperest bankalara (Uzan’lar
örneğinde olduğu gibi) akan tasarrufların finans
tekellerine akmasıdır.
Sistemin her bankacıya açık olmaması, bu alana
giren şirketlerin “ortaklarının, geçmişlerinin,
sermaye yapılarının iyice incelenmesi” ve uygulamanın
bir merkez tarafından izlenip raporlanması gibi
kurallar bu kez işlerin sıkı tutulduğunu gösteriyor.
Bu, son zamanlarda tekeller dünyasında gerçekleştirilen
tasfiyelerin mantığına uygun olduğu kadar, orta
sınıfların düzene kalıcı bağlarla bağlanması ihtiyacına
da denk düşmektedir.
Bu arada, mevcut sosyal güvenlik sistemleriyle
alttan alta alay eden reklamların tercih edilmesi,
Bireysel Emeklilik şirketlerinin hangi kesimlere
oynadığını da açıkça göstermektedir.
Uzun vadede SSK, Bağkur ve Emekli Sandığı’nın
tasfiyesi ve sosyal güvenlik alanının tamamen
paylaşılması elbette tekellerin asıl düşüdür;
ancak aslında onlar bu kadarının gerçekçi olmadığını,
daha da önemlisi sosyal açıdan akıllıca olmadığını
da bilirler. Mevcut sosyal güvenlik sistemleri,
her şeye rağmen bugün milyonlarca emekçinin iyi
kötü tedavi olmaya çalıştıkları, en alt düzeyden
emekli olabildikleri kurumlardır. Bu kurumlara
el koymak ve tüm sağlık hizmetlerini ticarileştirmek
IMF reçetelerinin vazgeçilmez maddelerinden biridir
ve gerek kurumların sahip olduğu gayri menkuller,
gerekse özelleştirildikten sonra ortaya çıkacak
sağlık pazarı sermayenin iştahını kabartmaktadır.
Ancak bugün için tümden bir tasfiye imkânları
henüz bulunmamakta, şimdilik sisteme girişler
yapılarak rant alanları açılmaktadır.
Patronlara Rüşvet Yoluyla İş Bağlamak...
Bu kapıların açılması için de gerekli düzenlemeler
yapılmış aslında. Bireysel emeklilik şirketleri
hızlı büyümede bireylere değil patronlara güveniyor.
Koç Allianz Hayat ve Emeklilik A.Ş Genel Müdürü
Kemal Olgaç’ın bir röportajda itiraf ettiği gibi,
“bu sistemin başarısı işverenin katkısı ile mümkün”dür.
ve bunun için de işverenlere bireysel emeklilik
için yatırdığı katkı paylarının bir bölümünü kurumlar
vergisi matrahından düşme olanağı sağlanıyor.
Bu rakam asgari ücretin yıllık tutarını ve çalışan
ücretinin yüzde 10’unu aşamıyor, ancak Bakanlar
Kurulu’nun vergi avantajlarını iki katına çıkarmak
gibi bir yetkisi var.
Olgaç, “Bakanlar Kurulunun bu yetkisini hemen
kullanmasını” istiyor ve ekliyor: “Bireysel müşterilerde
orta ve üst gelir grubu ile çalışan kesim bizim
ilgi alanımız içinde. Sadece bireylere giderek
bir yere varılamayacağını da söylemek gerek.”
Emekçilerle Alay Ediyorlar
Sonuç olarak sistemin ne kadar yayılabileceği,
şirketlerin iyimserliklerinin gerçeğe denk düşüp
düşmediği ve en önemlisi Türkiye’deki ekonomik
yapının bu işe ne kadar uygun olduğu ilerki aşamalarda
görülecek. Şüphesiz bu yolla ciddi bir rant miktarının
emileceği şimdiden öngörülebilir.
Ama bütün bu tartışmalar bir yana asıl gerçeklik,
böylece yoksulluklarıyla alay edilen milyonlarca
emekçinin tamamen kaderlerine terkedilmiş olmalarıdır.
Her şeyden önce Türkiye’de sigortasız çalıştırmanın
yaygınlığı bilinen bir gerçektir. Resmi rakamlara
göre bugün beş milyon insan sigortasızdır.
Sigortalı kesim açısından da durum tam bir skandaldır;
çünkü bu sosyal güvenlik kurumlarının kaynaklarının
hortumlanması ve tekellere aktarılması Türkiye’de
bir yönetim geleneğidir ve bu yüzden hem sağlık
hem de emeklilik sistemi olarak mevcut sosyal
güvenlik işleyişi çökmüş durumdadır. Sözde “SSK’nın
yetersizliği karşısında çalışanlara güvence sağlanabilmesi”
için özel sigorta programlarının teşvik edilmesini
isteyen Türkiye İşveren Sendikaları da (TİSK)
pekala durumun farkındadır.
Asıl istedikleri, bütün bu fonların tamamen şirketlere
devri ve özellikle SSK’nın tasfiyesidir.
Gerçekten de milyonlarca emekçiyle alay edilmektedir
bugün. İliklerine kadar sömürdüğü insanların yaşlılığına
en küçük bir saygı göstermeyen vahşi yeni-sömürge
kapitalizmi, maaş kuyruklarında sürünen açlığa
mahkum edilmiş insanların sefaletinden bile bir
rant çıkarmayı becermekte, kitleleri yeni yalanlarla
oyalamaktadır.
|