Sosyalist Barikat okurları artık
Saadat ismine ve bizim Filistin soluna yönelik
ilgimize alıştı. Bunu önemsiyoruz ve görev olarak
kabul ediyoruz. Bu kez de
20 Mayıs'ta Filistin Halk Kurtuluş Cephesi'nin
tutuklu genel sekreteri Ahmet Saadat ile Fightback!
dergisi tarafından yapılan röportajı çevirip okurlarımıza
sunuyoruz.
Fightback!: FHKC ile ilgili geçmişinizden
söz edebilir misiniz?
Ahmed Saadat: Ulusal direnişteki hayatıma
Batı Şeria ve Gazze’nin İsrail işgali altında
bulunduğu 1967 yılında başladım. Aynı yıl, Filistin
Öğrenci Birliği’nin etkisinde kalarak FHKC’ye
katıldım ve 1969’da resmen FHKC’nin üyesi oldum.
Ulusal mücadeleye katılmamın asıl sebebi siyonist
işgale karşı savaşmaktı. O zamanlar Filistin’in
genel yapısı Nasır’ın milliyetçi düşüncelerinden
güçlü bir şekilde etkilenmişti ve bu da benim
diger örgütler arasında FHKC‘yi seçmeme yardımcı
oldu.
Her ne kadar ulusal bir örgüte katılmamda milli
duygular ve işgale karşı nefret başlıca sebepler
olsa da, Filistin felaketini (Al-Nakba: İsrail
devletinin kuruluşu ve 750.000 Filistinlinin yitirilmesi)
mülteci olarak yaşayan yoksul bir işçi ailesinden
gelmek, beni FHKC’nin eylemleri aracılığıyla marksist
ve sosyalist düşüncelerle tanışmamı sağladı. Bu
marksist düşüncenin yayılması, Arap Ulusal Hareketinin
teorilerinin gelişmesinde ileri bir adımdı. Aynı
yıllarda, 1967 savaşında İsrail Arap milliyetçiliğini,
burjuva güçleri yenilgiye uğratmıştı.
Ayrıca belirtmeliyim ki, aktif çalışmaya başladığım
ilk yıllarda tutuklu kaldığım zamanlar da (Saadat,
İsrail tarafından birçok kez tutuklandı, on yıldan
fazla bir süre cezaevinde kaldı) marksizmi öğrenmemi
ve FHKC ile Ulusal Harekete bağlılığımın pekişmesini
sağladı.
F: Bir yıldan bu yana Eriha’da cezaevindesin.
Filistin Yüksek Mahkemesi, bu illegal tutuklamayı
Filistin yasalarına dayandırıyor. Sizce Filistin
Yönetimi neden sizi ve arkadaşlarınızı serbest
bırakmayı reddediyor?
A. S.: Sözde Eriha Anlaşması beşimizi İsrail,
A.B.D, Filistin Yönetimi ve İngiltere’nin gözetimi
altına koyduğundan serbest bırakılabilmemizin
tek yolu anlaşmayı sona erdirmektir. Filistin
Yönetimi böyle bir tavır takınamaz, özellikle
de geçen yılın Nisan ayında İsrail’in Batı Şeria’yi
işgali ve Filistin Yönetimi ile Arafat’ın komuta
merkezi olan Al Moqata’nın kuşatmasından sonra...
Şimdi Filistin Yönetimi İsrail’in ve A.B.D’nin
tüm isteklerine razı olmaktadır.
Muhtemelen İsrail ve A.B.D için bir başbakan veya
yeni bir ekonomi veya içişleri bakanı atamaktan
daha önemli olan Eriha Anlaşması Filistin Yönetimi’nin
taahhüt olarak kabul ettiği isteklerden bir tanesidir.
Bu yüzden benim ve dört arkadaşımın serbest bırakılması,
A.B.D’nin sürekli desteğindeki İsrail isteklerini
yerine getirmeyi reddeden sağlam bir Filistin
duruşunu gerektirmektedir. Bu nedenle, serbest
bırakılmamız çok zordur ve sadece Filistin Yönetiminin
elinde değildir.
F: A.B.D’nin Arap Dünyası ile ilgili planları
nelerdir ve Irak’taki koşullar Filistin’in Ulusal
kurtuluş ve bağımsızlık arzularını nasıl etkilemektedir?
Gerçekten de İsrail’in Filistinlileri evlerinden
ve topraklarından kovma veya nakil politikasını
yürürlüğe koyma tehlikesi var mı?
A. S.: ABD Dışişleri Bakanı Powell, ABD’nin
Arap bölgesiyle ilgili planının bölgenin siyasi
haritasını Amerika’nın çıkarlarına en iyi yarayacak
şekilde yeniden çizmek olacağını açıkladı.
Buna ilaveten bölgedeki petrol rezervlerini kontrol
etmek ABD’nin dünyayı kontrol etmesini sağlayacak
merkezi bir konudur ve bu yüzden emperyalizmin
bu aşamasında ABD’nin uluslararası düzen düşüncesini
kuvvetlendirmektedir. Bu plan muhtemelen 11 Eylül
sonrası koşullarında oluşturulmuştur; çünkü 11
Eylül öncesinde bu plana BM Güvenlik Konseyi toplantılarında
karşı çıkılıyordu. Her ne kadar plandaki ilk adım
İsrail’in Filistin halkına karşı yürüttüğü savaşa
politik takviye ve uluslararası destek sağlamak
olsa da, asıl hedef her zaman Irak’tı. Powell’ın
açıklaması, ABD’nin Arap bölgesini “demokratikleştirme”,
genelde Ortadoğu’da özelde ise Arap bölgesinde
“insan haklarını koruma” programının siyasi çerçevesini
ortaya koymuştur. ABD’nin emperyalist planı basitçe
sadece siyasete, ekonomiye ve askeri güce de dayanmamaktadır.
Kültürel ve ideolojik olarak kendi emperyalist
çıkarlarına uzun süreli bir “güvenlik” sağlamak
için ABD, İsrail’in eşliginde bölgeyi kontrol
etmek ve yeniden şekillendirmek niyetindedir.
F: FHKC’nin en üst düzey iki lideri şu
an cezaevinde bulunmaktadır. Merkez komiteden
ve politik bürodan birçok kişi, orta kademe yöneticiler
dahil, tutuklanmış ya da öldürülmüştür. İsrail
FHKC’yi neden bu kadar büyük bir tehdit olarak
görmektedir ve neden kamuoyu Hamas, İslami Cihad
veya Fetih’e olan saldırılarda olduğu gibi bu
imha saldırılarından haberdar edilmiyor?
A. S.: Benim kişisel olarak yaşadıklarımdan
hareketle konuya narsist bir yerden değil, objektif
olarak bakıyorum. İsrail’in güvenlik birimi Shabak’ın
liderlerinden alınmış ve Shabak’a yakın ve üye
olan Ze’evi Sche’ve gibi gazetecilerce yayımlanmış,
İsrail’in FHKC’ye karşı yogun baskısının gerekçelerini
açıklayan ifadeler bulunmaktadır. İsrailliler
1980’lerde ve 1987-93 arasındaki ilk intifadada
FHKC’nin sağlam, teslimiyetçi olmayan bir örgütsel
yapıya sahip olduğunu keşfettiler. Vahşi ve yasa
dışı sorgu yöntemleriyle bile İsraillilerin FHKC’nin
gizli etkinliklerini ortaya çıkarmaları ya da
FHKC kadrosunun ve üyelerinin iradelerini yok
etmeleri imkansızdı. FHKC ayrıca, özellikle acil
durumlarda hızlı biçimde kendisini değiştiren
ve dönüştüren dinamik bir örgütsel yapıya sahiptir.
Özellikle 1991-95 arası İsrail tarafından FHKC’ye
yönelik sürekli saldırılar ve Cephe’nin karşılaştığı
şiddetli mali kriz Shabak’ta FHKC’nin genel tabirle
“yoğun bakım ünitesi”nden mezara doğru gittiği
inancını yaratmıştı. Bu yüzden, 6. Kongreden sonra
ve 2000 yılı Eylül intifadası başlarında FHKC’nin
direniş örgütünü yeniden yapılandırma hızı, İsrail’i
ve Shabak’ı şaşkınlığa uğrattı.
İşte bu, İsrail’in FHKC’ye karşı ilk suikast girişiminin
neden Abu Ali Mustafa’yı hedef aldığını açıklıyor.
Onlar, Abu Ali’yi öldürdüklerinde FHKC’nin yeniden
”yoğun bakım ünitesi”nin yolunu tutacağını düşünüyorlardı.
Ancak bunun yerine FHKC Şaron hükümetinin bakanlarından
biri olan ırkçı Ze’evi’yi öldürerek anladıkları
dilden yanıt verdi.
FHKC eylemleri İsrail basınında yer almasa da
aslında Shabak bu eylemleri çok iyi bilmektedir
ve bize karşı büyük saldırılar yönetmektedir.
Medya, bizi umursamayarak İslamcı güçlerle Filistin
Yönetimi arasındaki yarışa yoğunlaşıyor ama düşman
öyle yapmıyor. Bölgenin politik güçlerini yeterince
arkamıza alamamış olsak da, biz temelde yoksul
ve çalışan insanların yerel desteğine güveniyoruz;
Cephe’nin eylemleri ve politik önemi bölgede kabul
görmektedir.
F: FHKC’nin intifadanın mevcut, somut
koşullarına yanıt olarak geliştirilmiş belirli
bir politik programı var mı? Eğer varsa, FHKC
bu planı nasıl bir zemine oturtuyor?
A. S.: FHKC, şu anki intifadayı, halk insiyatif
ve Oslo Anlaşması (ve ona dayandırılan diğer anlaşmaların)
yarattığı krize bir cevap olarak görünmektedir.
Camp David zirvesinden sonra bu anlaşmaların çöküşü,
alternatif halk direnişinin yenilenmesine yol
açtı.
İntifada sadece Oslo Anlaşmasının iç çelişkilerini
ve sorunu çözmedeki yetersizliğini göstermekle
kalmıyor, aynı zamanda politik direnişin işlevi
temel alınarak Filistin hareketinin iç yapısının
yeniden düzenlenmesinin ve Filistin liderliğinin
gözden geçirilmesinin önemini de gösteriyor. Bu
direnişin kendisi, ABD’nin “barış simsarlığı”nı
kabul etmek yerine BM’yi ve uluslararası yasallığı
temel alıyor.
İntifada, uluslararası kurumların politik süreçteki
rolünü, Arap-İsrail çatışmasıyla ilgili uluslararası
hukuka uygun çözümleri uygulayan organlar olarak
görmektedir. İntifada, şehirlerde, köylerde, mülteci
kamplarında ve komşu ülkelerdeki yerel kurumları
etkin kılan komitelerden, direnişin meşruiyetini-yasallığını
destekleyen ve İsrail’in insan hakları ile uluslararası
hukuku katleden vahşi uygulamalarını açığa çıkaran
bir medya mekanizmasına kadar uzanıyor, Ve FHKC,
İntifadanın Filistin liderliğinin yapısını halk
desteğiyle güçlendirmeye amaçlayan bu rolünü destekliyor.
Ayrıca İntifada, Filistin halkının ulusal hakları
temelinde Arapların ve uluslararası güçlerin halk
desteğini güçlendirdi.
Arapların ve uluslararası güçlerin desteği ile
İntifada, (her ne kadar bütün çabasını kendi çıkarları
için desteklediği direniş ve Oslo’ya dayalı referanslar
arasında bölüştürmüş olan burjuva Filistin Yönetimi
bunu gündemine almasa da) düşmanı kuşatabilir
ve FHKC’nin ulusal zeminlerde her fırsatta dile
getirdiği ulusal amaçlarımıza ulaşacağımız yolu
açabilir. Bu durum politik bir şizofreni hali
yaratmıştır. Filistin Yönetimi’nin bu ikili söylemi,
(bir tarafta İntifada/direniş ve diğer tarafta
İsrail) İntifadanın zayıflamasına neden olmuştur;
özellikle de Filistin Yönetimi direnişin yönelimini
karşı çıkılması ve lanetlenmesi gereken “terörist
faaliyetler” olarak tanımladığında...
F: Filistin mücadelesine olan genel destek
Arap kitleleri arasında her zaman fazladır ama
bu Arap hükümetlerinin çoğu İsrail’e ya da ABD’nin
İsrail’e olan desteğine karşı güçlü bir politik
duruş sergileyememişlerdir. FHKC, Filistin’in
özgürlüğünün Arap halklarının özgürlüğüne çözülmez
bağlarla bağlı olduğunu söylemeye devam ediyor.
Arap hükümetlerinin kitleler üzerindeki baskısının
sürdüğü koşullarda, Filistinliler İsrail işgalinin
sona erdirilmesi için bu kitlelerden gerçek anlamda
nasıl bir destek bekleyebilirler?
A. S.: Araplar ve Filistinler arasındaki
birlik, Arap halklarının ortak çıkarlarına ve
güvenlik, sosyal ilerleme, gelişim, sosyal adalet
ve birlik gibi ortak ihtiyaçlarına dayanmaktadır.
Ancak, bu amaçlar ve çıkarlar Arapların karşılıklı
bağlarına ve birliğine temel oluştursa da, halk
eylemini harekete geçiren ve Arap merkezli bir
birlik yaratan politik araçlar olmaksızın eyleme
dönüştürülemez.
Farklı ulusal Arap akımlarının ve partilerinin
sloganları, tek tek Arap ülkelerindeki mücadeleleri,
genel bir Arap ulusal mücadelesi haline getirecek
programlarla uyuşmamaktadır, Aksine, tüm ülkelerdeki
ulusal partilerin mücadeleleri yerel konulara
odaklanmakta ve genel Arap sorunundan uzak durmaktadır.
İşte bu yüzden İntifadaya olan genel Arap desteği
ve Irak’taki savaşa karşı genel protesto sınırlı
kalmıştır. Ulusal kurumlar, Arap Ulusal Konferansı,
çeşitli ulusal Arap partileri ve Arap-İslam Konferansı,
tüm ülkelerdeki yerel sorunları genel Arap sorununa
bağlayan bir gündeme sahip değildirler.
ABD’nin Irak işgali, Arap ve Filistin kurtuluş
hareketine yapılan saldırının merkez noktasını
temsil etmektedir ve bu yüzden, ulusal çıkarları,
bağımsızlığı, özgür iradeyi, kültürü ve doğal
kaynakları savunmak ve mevcut ulusal mücadele
ile uluslararası mücadele arasındaki bağı görebilmek
için genel ulusal Arap hareketlerinin mekanizmalarını,
gündemlerini ve yöntemlerini gözden geçirmek hayati
bir önem arz etmektedir.
ABD’nin savaşı küreselleştirmesi, halk mücadelesinin
küreselleşmesi açısından iki düzeyde antitezler
yaratmıştır.
Birincisi, taktik ve acil olan düzeydir: ABD’nin
uluslararası iradeye, kurumlara ve Irak’a karşı
başlattığı savaş ile uluslararası hukuka meydan
okuması, savaşa karşı çıkan ve BM’yi savunan ülkelerden
bir red cephesi yarattı. Irak’taki işgale ve illegal
savaşa karşı resmi bir zemin sağladı. İkincisi,
stratejik ve uzun vadeli düzeydir: Bu savaş, halkın
(küreselleşme karşıtı güçlerin) emperyalizme ve
emperyalizmin yoksul ülkelere yönelik politikalarına
karşı direnişini büyük ölçüde yükseltti. Arap
ülkelerinde ve tüm dünyada halk hareketi, emperyalizmle
savaş için stratejik bir temel yarattı. Bu, yerel
ve küresel düzeyde emperyalist politikalara karşı
mücadele için yeni koşulları ve gündemi yeniden
tahlil etme ihtiyacını ortaya çıkardı. Arapların
ve dünyadaki kitlelerin bu hareketi Filistin sorununa
en büyük yardımı yapacaktır.
F: FHKC’nin Filistin’e bakış açısı, Filistin
Yönetimi ve İsrail’in kapitalist yönetici sınıflarının
kontrolünden bağımsız bir toplum fikrini içeriyor.
Ayrıca çok yönlü bir barışın Filistinli mültecilerin
geri döhüş hakkı sağlanmadan mümkün olamayacağının
altını çiziyorsunuz. Mülteciler geri döndüğünde
ve İsrail işgali sona erdiğinde sizce ne tür bir
politik sistem hakim olmalıdır? Ayrıca FHKC ve
Filistin toplumunun baskı altındaki sınıfları
bu devlette ne tür özel roller almalıdırlar?
A. S.: Filistinli mültecilerin geri dönüş
hakkı meşru ve doğal bir haktır ve Filistin kurtuluş
projesinin en önemli parçasıdır. FHKC’nin geri
dönüş hakkına olan bağlılığında ısrar etmesi,
Filistin Ulusal Kongresi’nin toplantılarında defalarca
onaylanmış olan Ulusal Filistin mücadelesine olan
bağlılığında da ısrar etmesi anlamına gelmektedir.
Geriye dönüş hakkının savunulması, ne duygusal
bir tepki ne soyut bir yasal hak ne de sağcı bir
şovenizmdir. Tersine bu, gerçekçidir; sonsuz ve
kalıcı bir barışın temelidir.
Dahası, dönüş hakkı, bazı aydınların tartışageldigi
gibi, politik gerçekleri ve yerel, bölgesel ve
uluslararası güçlerin kimyasını anlama yeteneğinden
yoksun, uygulanabilirliği olmayan bir şey değildir.
Aksine, geri dönüş hakkına olan bağlılık bilimsel
ve tarafsız bir yargının ve Filistin ulusal kurtuluş
hareketi ile Siyonist sömürgecilik arasındaki
tarihi mücadelenin kavranılmasının ürünüdür.
Geri dönüş hakkını gözardı eden hiçbir çözüm,
Filistinliler ve Filistin halkını zorla yerinden
ederek bölgeyi sömürgeleştiren Yahudi yerleşimciler
arasında kalıcı bir barış sağlayamaz. Böyle bir
çözüm, kısa süreli bir sukunet sağlar ama halkımızla
siyonist hareket arasındaki çatışmayı yaratan
nesnel koşulları ortadan kaldırmaz.
Bu yüzden, ilk adım olarak geri dönüş hakkı ile
ilgili uluslararası hukukun ve çözümlerin yürürlüğe
konması, kalıcı barışın kuruluşunu hazırlayabilir
ve Filistin ve çevresindeki mücadeleyı sonlandırabilir.
Filistin sorununun temelini oluşturan bu hak,
Filistin halkı ve Yahudi yerleşimciler arasındaki
çatışmanın demokratik ve çok yönlü çözümü için
bir köprü kurabilir.
Bazıları şu anki gerçeğin tarafları iki-devlet
çözüme doğru ittiğini tartışıyor: 1967 öncesi
sınırlar temelinde Filistin devletinin yanında
bir İsrail devleti... Tabii ki bu çözüm geri dönüş
hakkının yok sayilmasını ya da tazminatlara indirgenmesini
içermektedir. Bizler FHKC’de, bu tür bir çözümün
Filistin halkına dayatılmasının mücadeleyi sonlandırmayacağını
tartışıyoruz. Çünkü, bu çözüm gerçekleri inkâr
ediyor. Irkçı “ulusal, homojen bir Yahudi devleti”
düşüncesine dayanan “iki-devlet” çözümü 1.3 milyonun
üzerinde Filistinlinin -toplam nüfusun %20si-
İsrail’de yaşadığını unutmaktadır. Bu, çatışma
unsurlarının İsrail’in içinde kalmasına izin verecek
bir çözümdür. Bu yüzden iki-devlete dayanan çözüm
bir hayaldir.
Halkımızın arayışı, diğer halklarınki gibi demokratik
ve özgür bir toplumdur. Sosyal ve ekonomik gelişmeyi
sağlayabilecek tek yönetim şekli olan bu demokratik
devlet, parazit ve yerli komprador burjuvazi tarafından
değil sadece ulusal bağımsızlık, anavatana dönüş,
çoğulcu demokrasi ve ekonomik gelişim konularında
yapısal çıkarları gözeten güçlerin bir birliği
tarafından yönetilebilir.
Basitçe söylenirse bu, FHKC’nin ve ulusal demokratik
kurtuluş hareketinin görüşüdür.
|