Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

“Çok yüksek, dik ve henüz keşfedilmemiş bir dağa tırmanan bir insan düşünelim. Diyelim ki, bu insan inanılmaz zorlukları ve tehlikeleri aşarak, kendisinden önce bu dağa tırmananlardan daha yükseklere çıkmayı başardı, fakat hala zirveye ulaşmış değil. Öyle bir duruma gelmiş ki seçtiği yönde ve izlediği yolda yürümesi sadece zor ve tehlikeli değil, artık düpedüz olanaksızlaşmış. Bu dağcı geri dönmek, aşağı inmek, daha uzun da olsa kendisine zirveye ulaşmak olanağı sağlayacak başka yollar aramak zorundadır...” (SE-10/sf: 325 ile 337)
Lenin’in “hayali dağcı” örneği, bugün devrimci sosyalizmin önündeki tabloyu az-çok anlatıyor. “Her benzetme topaldır” (Lenin), elbette bu örnekte de birçok eksik, “topal” yanlar vardır, ama yine de, devrimci sosyalizmin önündeki zorlukları, dahası devricinin her şeye rağmen, “yeniden”de olsa, yüksek dağları, zirveleri fethetme gücünü kendinde bulmasını anlatmaktadır.
Bazı, “herşey iyidir” veya tersinden “herşey kötü”dür iddia ve söylemlerinin tersine, nesnel olaylar, dünya ve ülke ölçeğinde “alaca” bir tabloyu gösteriyor, 150 yıllık sosyalist deney ve birikim oldukça önemli bir kazanımdır; ama yine de ‘90’lı yıllar başında yaşanan, olgusal olarak çok önceden uç veren, “reel sosyalizmin” çözülmesi ve yaşanan tarihsel kırılma önemli bir noktayı işaret ediyor. Ayrıca, ulusal ve halk kurtuluş mücadelelerinde yaşanan geriye düşüş, bu süreçte, kapitalizmin iç örgütlenmesini kısmen de olsa yetkinleştirmesinin yanı sıra, negatif bir olguya işaret ediyor. Ancak, herşeye rağmen, hem Marks-Engels-Lenin okulunun siyasal birikimi, hem de yaşanan devrimci ve sosyalist deneyler önemli bir kazanımdır. Tarihsel ve siyasal olarak, tükenen kapitalizm, bu birikim üzerinden, yaşanan deneylerin devrimci eleştirisi üzerinden yıkılacak, sosyalizm bunun üzerinden nesnel gerçeklik haline gelecektir.
Ayrıca, devrimci sosyalizmin 30 yılı aşkın öz tarihsel birikimi vardır. Uzunca anlatmak mümkün, ama bu yazı sınırlarını çok zorlayacağından, ana başlıklarla hatırlayalım; 1965-70 döneminde, yükselen anti-emperyalist anti-oligarşik mücadele içinde TİP ve MDD süreçlerini yaşayan Mahirler, devrimci kopuşla, ilk kez devrimci sosyalizmi maddi bir güce, örgüte-partiye dönüştürdüler. 1970 sonunda kurulan partimiz, eleştirel yaklaşımı içselleştirerek, ülke topraklarına sağlam basarak, Marksizmi bu ülkeye uygulayarak, reformizm, legalizmle cepheden hesaplaşarak kendi tarzını yaratmıştır. 12 Mart açık faşizmi, birçok şeyin yanı sıra, devrimci harekete yönelik olarak tezgahlanmış, emperyalistlerin desteği ile, devrimi boğmaya yönelmiştir. Onurlu kavga yıllarıydı bu yıllar; ilk eylemler, ilk ihanetler, ilk büyük deneyimler bugünlerin kazanımlarıdır. Maltepe’den Kızıldere’ye ulaşan mücadele yılları,.. Sonra, 71 yenilgisi ile partimizin merkezi önderliğinin fiziki yok oluşu; bunu izleyen ve yaygın P-C çevrelerinin, ülkenin her yanında uç vermesi... DEV-GENÇ\DY sapması, Yurt-dışı grubu, vb. deneyler, tüm bunların içinde, bunlardan bağımsız olarak, devrimci sosyalizmin yeniden kuruluşu, silahlı mücadeleyi yükseltişi... Muazzam bir şehir gerilla deneyi... Ve 12 Eylül; tüm sistemin restorasyonu adımı, devrimci harekete karşı amansız savaş. İki günde, kapısına kilit vurulan örgütler, veya “parti olmayan parti” tezlerinin o tarihlerdeki biçimi. Herşeye rağmen, direnen devrimciler, 6 Haziran, Ahmet-Kadir, Suat-Kasım’a uzanan her koşulda mücadele geleneği.. Zindan direnişleri, Didar Abla’da ifadesini bulan sessizliği yıkan çığlıklar. İhanetler, bölünmeler, bitmeyen tartışmalar, herşeye rağmen kavga, yine kavga... 91 yeni bir başlangıç, yeni sürecin ilk adımları ile ilerleme, hayal kırıklıkları, kazanımlar, vb. Ve, tüm bunlara eklenen, devrimci yenilenme süreci... Her bir dönemi, muazzam deney ve dersleri içeren, bize ait, bizim tarihimiz; olumluluk-olumsuzluk, başarı-başarısızlık, kazanım-kayıp, coşku-hayal kırıklığı, herşey bize ait...
Bu tarihsel birikim içinde devrimci sosyalizmin, iki önemli kazanımı var. Birincisi, 150 yıllık evrensel birikimimizde yer alan, dünya devrimi deneyleri ve dersleri ile, öz tarihimizin harmanlandığı deneyler toplamı. Bu deneyler, birbirine eklenen, basit bir matematiksel toplamı değil, çok daha ilerisini ifade eden, kazanımlardır. Devrimci gelenek, bu deneyler içinde yaratılmıştır; dünle bugün arasında tarihsel bağlar kuran halkaların organik bağıdır, büyük mücadelelerden, direnişlerden, bunların içinde biçimlenen yoldaşlık ve örgütlü mücadelede ısrardan, şehitlerden oluşan muazzam moral değerlerdir. İkincisi, Marks-Lenin okulunun yarattığı ideolojik-politik-örgütsel kazanımlardır. Marks-Engels-Lenin-Stalin-Che-Mahir bu oluşumun halkalarıdır, eserleri dünya proletaryasına yol gösteriyor.
İşte, bu iki alandaki kazanımlar, bugün bize güç vermekle kalmıyor, devrimci yenilenme sürecimizde; ideoloji, politika, örgüt, kültür vb. tüm alanlarda bize somut olguları işaret ediyor... Yani, ileriye bakarken, büyük ütopya peşinde ısrarla yürürken, bize “kaybedilmiş birşey” aratmıyor, aradığımız herşey bu tarihte, birikimde mevcut. Ama, bununla yetinmek, “tamam, herşey var..” demek, en ilerisinde elde mevcut olanı tekrarlamak bizim işimiz değil, bizim işimiz, bu tarihsel birikime dayanarak, onu daha ileri düzeyde yeniden üretmektir, sıçramalı bir gelişme yaratmaktır. Herşey somut; Marksizm ve Leninizm, teorik alanda yeniden, daha ileri düzeyde üretilecek, politika daha net ve ileri sınıf mücadelesinde cisimleşecek, tek tek kadrolar ve örgütsel mekanizmalar kendini çoğaltacak ve tüm bunlar parti birliğinde anlam kazanacak, solun “makus talihi” yenilecek, devrim ve sosyalizm kavgası büyütülecek!
Tarih, bugün, kendi koşulları içinde, yeniden yaratılıyor; devrimci sosyalizm, bu tarihin öznesi olma mücadelesi veriyor. Tarih, kendiliğinden yaratılmaz, soyut-ütopik taleplerle de yaratılmaz; tarihsel süreçler birbirinden kopuk değil, bugünkü koşullarda, önceki süreçlerin devamı olarak ortaya çıkar. Sayısız iradenin, sınıfsal çatışmanın bileşkesi olarak ortaya çıkan tarih, ancak ve ancak, sınıfsal özneler ile canlı-hareketli bir nitelikte olur, yoksa, tarih, düne ait, süreçler ve olgular toplamı olmaktan kurtulamaz. Bu anlamda, sık sık yinelenen “tarih herşeyi açıklar” lafında, eğer, politik özne, sınıfsal/tarihsel rolünü oynamaktan uzak olursa, boş bir laftır, tarih, hiç birşey açıklamaz, veya başka bir şey açıklar. Yukarıda, işaret ettiğimiz, tarihsel kazanımlar içinde yer alan devrimci gelenek de, tarihin yeniden kendini üretmesinde, verili bugünkü koşullarda üretilmesinde önemli bir rol oynar.
“İnsanlar tarihlerini kendileri yapırlar, ama kendi keyiflerine göre, kendi seçtikleri koşullar içinde yapmazlar, doğrudan belirli olan ve geçmişten gelen koşullar içinde yaparlar. Bütün ölmüş kuşakların geleneği, büyük bir ağırlıkla yaşayanların beyinleri üzerine çöker. Ve, onlar kendilerini ve şeyleri, bir başka biçime dönüştürmekle tamamıyla yepyeni bir şey yaratmakla uğraşır göründüklerinde bile özellikle bu devrimci bunalım çağlarında, korku ile geçmişteki ruhları kafalarında canlandırırlar, tarihin yeni sahnesinde o saygıdeğer eğreti kılıkla ve başkasından alınma ağızla ortaya çıkmak üzere, onların adlarını, sloganlarını, kılıklarını alırlar...” (Marks, Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i)
Mahir-Atilla-Serpil geleneği, “KESİNTİSİZ DEVRİM”, “Şafak Yargılanamaz”, “Mahir ve Devrim”, “Sosyalizmin Sorunları Dosyası”, Parti-kadro-çalışma tarzı üzerine yazılar, “Devrimci Yenilenme” yazıları, sadece bir tarihsel birikimi değil, geleceğe kurulan bir köprüyü ifade ediyor. Tüm bunlar, tarihe düşülen dipnottan öte, bugün yeniden üretilen sınıf mücadelesinde, üzerine bastığımız güç kaynağını oluşturuyor. Devrimci sosyalizmin sınıflar mücadelesinde başta işçi sınıfı olmak üzere tüm ezilenlerin öncüsü olması iddiasının düşünsel arka planını oluşturuyorlar. Ve, devrimci sosyalist politik özne, tarihsel-birikimi “kutsamak” için değil, tarihsel süreklilik içinde, çubuğu bugüne bükmek için bu birikime dayanır. Tarihsel birikim, “kök”tür, “toprak”tır, buna dayanılarak, bu koşullarda, bu “kök”, filiz vermek, yeni olanı üretmek zorundadır. Yaşam, mücadele bugün üretilecektir; tarihte, bu ilişki içinde kendi mecrasında akacaktır...
Bugün, yaşadığımız an’da devrimci olan herşeyi üreteceğiz, çoğaltacağız, eksik-yanlış-sürecin gerisine düşen herşeyi aşacağız. Yönümüzü geleceğe ve kitlelere dönüp, büyük bir emek seferberliği ile çalışacağız, sınıf mücadelesinin ateşinde pişecek, bu ülkede, sosyalizmi maddi bir güce dönüştüreceğiz. Devrim, kitlelerin eseridir, ancak “kitleler” sınıflardan oluşur, kendi deneyleri ile öğrenirler, tek başına, devrimi yapacak politik bilince ulaşamazlar, Bundan dolayı “azınlık örgütü” (lenin) olan proletaryanın partisi, herhangi bir açıdan değil, devrimci sosyalizm açısından, tüm sınıflar içinde çalışarak, politik mücadele ekseninde, oligarşiye karşı mücadele içinde, “yukarıdan” bilinç taşıyarak, kitleleri devrim için hazırlar, örgütler. Ancak, örgütlü kitleler, emperyalizmi bu ülkeden kovarlar, faşizmi yıkıp demokrasiyi egemen kılarlar, sosyalizmi toplumsal bir sistem olarak örgütlerler. Demek ki, “kitleler” kavramı, tarihsel koşullara sınıf ilişkilerine göre, farklı dönemlerde, farklı özellikler gösterirler. Bugün, içinden geçtiğimiz tarihsel anda, kitleler, “akın akın” kendiliğinden devrimci saflara gelmiyor, daha da ötesi ilerici, demokratik kanallara yönelmiyor. Açlık, yoksulluk, baskı, aşağılanma, postmodern kültürel kuşatma vb. bir yanda, kitleler içinde “patlayıcı madde”leri biriktiyor, düzene tepkileri çoğaltıyor, ama, öte yandan, sistem binbir bağla, “solculuk”, “kemalizm”, “liberalizm” “din”, “milliyetçilik” vb. ile kendine bağlıyor. Devrimci sosyalizm ile kitleler arasında mesafe, bugün değil, özellikle son 20 yılda büyümüştür. Bu mesafe ancak çok yönlü mücadeleyle, ama mutlaka ve mutlaka yaşadığımız anda, “buzu kırarak” yolu açarak kapatılacaktır.
Kitleler kendi deneyleri ile öğrenirler. Sınıfsız toplum ve onun için mücadele salt kitaplardan, broşürlerden vb. öğrenilmez, bizzat sınıf mücadelesi içinde, yaşamdan kitlelerin kendi öz deneyleri ile öğrenilir. Kapitalizm, ve kapitalizmin tüm sonuçları bunun koşullarını yaratır, bu koşullar üzerinden fabrikada, işyerinde, okulda, sokakta, alanlarda, bizzat mücadelenin içinde, kendi deneyleri ile öğrenirler. Lenin “Geri kitleler teoriyle değil, deneyimle aydınlanır” (SE-10/sf 270) derken, bu gerçeği ifade etmiştir.
Kapitalizm, teori ile pratik arasında bir “yarılma” yaratmıştır; bu yarılma, son yirmi yılın restorasyon programı ile, devrimci hareketin zayıflığıyla çok daha büyümüştür. İşte, kitlelerle devrimci hareket arasındaki “mesafe” de bu zeminde boyutlanmıştır. Bu nedenle öncünün, her koşulda mücadelesi temel önemdedir, buna bağlı olarak, örgütlü kitlelerin deneyimi, buzun kırılıp yolun açılmasından yaşamsal öneme sahiptir. Bu gerçeği göremeyenler, iddiaları ne olursa olsun “acıklı bir komünist” (Lenin) olmaktan kurtulamazlar.
Elbette, bu sözlerimizden, TDH’ne musallat olan, bir virüs gibi, devrimci hareketin bünyesini kemiren “dar pratikçi” veya “teorinin gereksizliği” gibi bir anlam çıkmaz. TDH, çeşitli yazılarımızda ifade ettiğimiz gibi, “teorinin liberallerin işi-pratik devrimcilerin işi...” çıkmazından kurtulmak zorundadır; devrimci sosyalizm, tam da bunu ifade ediyor, teori-pratik bütünlüğü temsil ediyor. Dahası şudur; kitleler kendi deneyleri ile öğrenirken, “seçkinler” grubu, “azınlık örgütü” veya “devrimciler örgütü”, Lenin’in “Ne Yapmalı”da ifade ettiği gibi, “öncü savaşçı rolünü ancak bir öncü-teorinin kılavuzluk ettiği...” (SE-2/56) koşullarda oynayabilir. Devrimci sosyalist hareketin kadroları/üyeleri, öncü bir teori ile donanmalıdır; bu ise, tek başına pratik mücadele ile değil, örgütlü-sistemli-disiplinli teorik-siyasal çalışma ile elde edilir. Zorlu, karmaşık, inişli-çıkışlı bir süreçtir bu, ve hiç de kitaplarda yazılan veya “bir çırpıda...” elde edilen bir sonuç değildir. Yüksek bilinç, yüksek sorumluluk, sınırsız bir emek ile bu öncü kadrolar yaratılır. Teorik çalışmada, bu ilişkiler içinde, politik mücadeleden kopuk ele alınamaz, bir dizi ideolojik mücadele, örgütsel hata ve zaaflara karşı mücadele vb. ile bu süreç yaşanır...
“... Deneyimli, büyük nüfuz sahibi parti liderlerinin yetişmesi uzun ve zorlu bir iştir. Oysa bu olmadan proletarya diktatörlüğü, proletaryanın “irade birliği” bir laf olarak kalır. Bizde Rusya’da bir grup liderin yetişmesi 15 yıl sürdü (1903-1917), 15 yıl Menşevizme karşı mücadele, 15 yıl çarlığın baskısı, birinci devrimin (1905), büyük ve güçlü bir devrimin yıllarını içine alan 15 yıl. Ve buna rağmen bizde, en mükemmel yoldaşların bile “aklını yitirdikleri” üzücü durumlar oldu...” (SE-10/323)
Devrim, yüksek ve dik dağlara tırmanma, zirveleri keşfetme mücadelesidir. İnişli-çıkışlı, ilerleyen-gerileyen, zorlu bir süreçtir bu, zorlu ve onurlu.. Hiç birşey yoktan var olmuyor, zorlu mücadeleyi içermeyen, bedel ödenmeden hiçbir kazanım elde edilmiyor. Herşey, devrim ve sosyalizm adına her kazanım, tarihsel birikim ve ideolojik-politik çizgiden güç alınarak, bugün, bu tarihsel anda yaratılıyor; bu süreç, kendi önderini, kendi kadrosunu hatta kendi kitle ilişkilerini yaratıyor. Devrim, kendini basitten karmaşığa alçaktan yükseğe doğru örgütlüyor. Ve, devrimin örgütlenmesi, bugün partinin örgütlenmesi anlamına geliyor. Devrimci sosyalistler, “yeni bir yol” aramıyor, net, her koşulda ana doğrultuyu ifade eden, ideolojik-politik hattı, tarihsel birikimi, bugüne yol gösteriyor. Bu yoldan yürünecek, devrim ve sosyalizmin değerlerinden güç alınacak, bugünün partili mücadelesi örgütlenecek.. Bu yoldan yürünüyor; sarp, yüksek, dik dağların zirvesi, böyle fethedilecek. Alınmış mesafeler var, daha yürünecek uzun yol var. Şimdi, adımları hızlandırmanın, mücadele ve örgütlenme ilişkisini bir kez daha bilince çıkarıp, tarihi bu anda kavramanın zamanı...
Çubuk; bugüne, pratiğe, örgütlenmeye, mücadeleye bükülerek, şimdi “buzu kırarak” yolu açmak gerekiyor-işte görev budur.


 
 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Devrimci Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Nurtepe Mah. Cemre Sk. No: 2 Kağıthane-İstanbul