Özünde küçük-burjuva bir toplumsal-siyasal akım
olan anarşizm 1840-60’lı yıllarda siyaset sahnesine
çıkmasına rağmen kökenleri çok daha gerilere 1700’lü
yılların sonuna kadar uzanır.
Anarşizm akımları çeşitlilikler gösterir. Bu akımların
ideologlarının başlıcaları İngiliz William Godvin,
Alman Max Stirner, Fransız Pierre Joseph Proudhon
ve üç Rus Mihail Bakunin, Leon Tolstoy ile Pyotr
Alekseyeviç Kropotkin’dir.
Bunların ileri sürdüğü düşünceler farklılıklar
göstermesine karşın belirleyici konularda ortak
noktaları bir hayli fazladır. Bu ortak noktaları
sayacak olursak; her türlü devlet iktidarının,
otoritenin yadsınması ve eksiksiz bireysel özgürlüğün
propagandası başta gelir.
Anarşizm aşırı bireysel ve öznelcidir. Küçük burjuvazinin
kendisini yıkıma sürükleyen büyük sanayi üretiminin
gelişmesine karşı, büyük sermayenin çıkarlarını
savunan devletin sömürücü doğasına karşı, sanayi
devriminin kapitalist biçimlerine karşı protestosunu
dile getiren anarşizme göre her türlü kötülüğün
en başta gelen nedeni devletin varlığıdır. Dolayısıyla
devlet; mutlak olarak kesinlikle yadsınmalıdır.
Bu aynı zamanda her türlü merkeziyetçiliğin de
yadsınmasını ve sınırsız bir özerkliğin propagandasının
yapılmasını da beraberinde getirmektedir.
Anarşizm, işçi sınıfının siyasal savaşımı yoluyla,
sosyalist devrimle ve proletarya diktatörlüğü
ile değil de halk yığınlarının kendiliğinden bir
ayaklanması ile ve devlet iktidarının ve bütün
kurumlarının derhal ortadan kaldırılması ile devletsiz
ve sömürücü sınıfları olmayan bir toplum yaratmaya
yönelik ütopyadır.
Bu öğretiye göre işçi sınıfı siyasetle uğraşmamalıdır,
onun görevi sendikalarda ve benzeri kurumlarda
örgütlenmekten ibarettir. İşçi sınıfı yönünden
gelecek her türlü eylem mevcut siyasal durumun
tanınmasını varsayacağından ve bütün siyasal eylemler,
ona göre “otoriter” eylemler olduğundan o bunlara
düşmandır. Anarşizm her türlü “otorite”ye karşıdır.
Sermayenin şu andaki siyasal baskısını ve zorbalığını
nasıl ortadan kaldırmayı umduğunu ve otoriter
eyleme başvurmadan düşüncelerini nasıl yürürlüğe
koymayı düşündüğü ise koskoca bir soru işaretidir.
Proudhonculuk; devletin yadsınmasını ve toplumsal
anlaşmazlıkların barışçıl yoldan çözüme bağlanması
propagandasını yapar. Bakunincilik, aşırı devrimci
lafebeliği, Anarko-Sendikalistler ise işçi sınıfının
savaşımını ekonomik savaşıma indirgerken her üç
eğilim de siyasal partilerin rolünü ve önemini
reddeder.
Max Stirner’den etkilenen Proudhon’un anarşizmine
göre devrimin görevi, toplumun kötü yönelimini
değiştirmek, onu doğru yönelime sokmaktır. Toplumun
kendi keyfine göre oluşturulması, yeniden kurulması
söz konusu olamaz. Her türlü hükümet etme biçimine,
yasalara hayır diyen Proudhon, toplumun ekonomik
yaşamını biçimlendiren toplumsal yasaları oluşturan
sistemi kabul ederek kendisiyle çelişir.
Kısacası, Proudhoncu Stirnercilik; “her şey küçük
bir grup ya da komün halinde bölünüyor; bunlarda
sonra bir birlik oluşturuyorlar, ama bir devlet
değil. Ve insanlığın bu bireyselleşmesi olurken
ve eksiksiz karşılıklı yardımlaşma gelişirken
diğer ülkelerdeki insanlar ve dünya bu deneyimin
etkisinde kalarak aynı şeyleri yapacak” şeklinde
formüle edilebilecek bir anlayışa sahiptir.
F. Engels Proudhonculuğu tarif ederken Theodore
Cuna’ya 1872’de yazdığı mektupta şöyle diyordu:
“...oysa, her şeyden önce, Proudhonculuktan akılda
tutulması gereken şey, Proudhonculuğun, sermayeyi
ve dolayısıyla, toplumun evrimi sırasında ortaya
çıkmış olan kapitalistlerle ücretliler arasındaki
uzlaşmaz çelişkiyi değilde “devleti” ortadan kaldırmak
istediğidir, bu esas tezdir.”
Anarşizm; devrimci düşüncenin yerine doğmatizmi,
proleter örgütlenmenin yerine sekterliği, nesnel
etmenlerin açık seçik incelenmesine dayanan düşünülüp
taşınılmış bir taktik yerine salt iradeci görüşlerden
kaynaklanan serüvenciliği, demokratik merkeziyetçilik
yerine otonomiyi ve bireysel iradeyi, toplumsal
gelişmeyi düzenleyen yasaların bilimsel bir tahlili
yerine eksiksiz bir bireysel özgürlük üzerine
kurulu bir takım ütopyacı düşleri koyar.
Marksizm tarihsel materyalist bir anlayışa sahipken,
anarşizm öznel idealist ve bireycidir.
Marksizm de anarşizm de kişisel özgürlük talebinde
bulunurken anarşizm; toplumu yalıtarak bireyi
çevreleyen koşulları gözardı ederek sonuç çıkarmaya
çalışır. Marksizme göre ise her birey ancak başkalarıyla
topluluk içerisinde yetisini her yönde geliştirme
araçlarına sahip olur; şu halde yalnızca topluluk
içerisinde kişisel özgürlük olanaklıdır.
Anarşizm mutlak eşitlikçi küçük burjuva sosyalizmini
savunurken marksizm bilimsel komünizmin propagandasını
yapar. Bütün küçük burjuva sosyalistlerinin belirleyici
özellikleri doğmatizmdir.
Proudhon ve devamcıları barışçı anarşizmi savunmaktadır.
Reformlar yoluyla hayallerindeki topluma ulaşmak
için propaganda yapan bu anlayış, işçi sınıfının
maddi koşullarının iyileştirilmesi için verdikleri
savaşımın reddini içerir.
Sağ sekter Proudhon aşırı determinist (kendiliğindenci)
iken, sol sekter Bakunin, kitlelerin devrimci
savaşımını örgütlemek yerine bireylerin hareketleriyle
devrimci sürecin zorla hızlandırılmasını savunuyor
ve aşırı volantirizmin içinde kayboluyordu.
Zaman ve mekan kavramlarının yitirilmesi olarak
tanımlanabilecek olan bu yaklaşımlardan Bakunin’inki
devrimin karmaşık ve uzun soluklu bir süreç olduğunu
kavrayamaması ile toplumsal ilerlemeyi yürüten
temel yasaları bilmemeleri ve devrim ile bu yasalar
arasındaki bağlantılardan bihaber olmaktan kaynaklanıyordu.
Bakunin’in anarşizmi aşırı bir bireycilik, mutlak
kişisel özgürlük istemleri her türlü otoritenin,
boyuneğmenin, disiplinin kaldırılması istemleri
propagandası, her türlü örgüt biçiminin reddi
yanında, eşitsizliği, baskıyı, sömürüyü çok keskin
biçimde eleştirmesi, ateşli bir komünizm propagandası
yapması ve dünyaya tüm kurumların yıkılması ve
yokedilmesi çağrısı yapmasıyla tanınmaktadır.
Bakunin devrimi toplumsal tasfiye olarak adlandırır
ve devletin yerine enternasyonali koyacağını söyler.
“Sermayeyi yaratanın devlet olduğuna ve kapitalist
sermayeye ancak devlet sayesinde sahip olduğuna
göre, en başta gelen kötülük devlet olduğuna göre
(Bakunin öyle sanıyor) ilk önce devleti ortadan
kaldırmak gerekir” diye düşünüyor; devlet ortadan
kaldırıldı mı sermayede kendi kendine kaybolacaktır;
oysa biz tersini söylüyoruz; sermayeyi, üretim
araçlarının küçük bir azınlığın elinde toplanması
durumunu ortadan kaldırınız, devlet kendiliğinden
düşecektir. Aradaki ayrılık büyüktür, daha önceden
toplumun bir alt üst oluşu durumu olmadan devleti
ortadan kaldırmak bir saçmalıktır. İşte, sermayenin
kaldırılması, tastamam bir alt üst oluştur ve
tümüyle üretimin biçim değiştirmesini içerir.
Ama, Bakunin’e göre, başlıca kötülük devlet olduğuna
göre, devleti, yani ister monarşi, ister cumhuriyet
vb..., ne çeşitten olursa olsun herhangi bir devleti
koruyup gözetecek hiç bir şey yapmamak gerekir.
Şu halde siyasetin her çeşidinden tümüyle el çekmek
gerekir. (F.Engels.)
Anarşizmin sloganları belli bir tarihsel durumun
sınıfsal tahlilinin pratik sonucu olarak değilde,
bir partiye ya da bir eğilime bir daha değişmemek
üzere verilen bir tılsım gibidir. Doğası gereği
doğmatik olan anarşizmin sloganları mistizm kokar.
Bir nevi dinsellik içerir.
Hangi anda, hangi durum ve koşullarda ve hangi
eylem alanında devrimci bir tarzda davranmak gerektiğini
ve hangi anda, hangi durum ve koşullarda ve hangi
eylem alanında reformlar için eyleme geçmesini
bilmek gerektiğini tartmak ve gerçekleştirmek
anarşizmin doğasına aykırıdır ve yapabileceği
bir şey değildir.
Anarşistlerin kafalarındaki toplumsal evrim hakkındaki
imge kökünden yanlış olduğundan, onlar, başka
başka ülkelerdeki somut siyasal ve iktisadi durumun
özelliklerini, belli bir dönem için şu yada bu
savaşım aracının özgül önemini belirleyen özellikleri
dikkate alma yeteneğinden yoksundurlar.
İdeolojik yalpalama ve doğmatizmin beraberliği,
diyalektik düşünme yetisinin kaybolması ve sekterizm...
anarşizmin özü budur.
|