“Paramiliter kuvvetler fikrini İsraillilerden aldım.”
(Carlos Castaño, Mi Confesión, 2002.)
Yakın zaman önce yayınlanan özyaşamöyküsüne göre
Carlos Castaño, “562” olarak bilinen bir yıllık
bir kursa devam etmek üzere 1983’de İsrail’e geldiğinde,
yalnızca 18 yaşındaydı. Bir Kolombiyalı olan Castaño
Kutsal Topraklar’a sıradan bir hacı olarak gelmişti,
ama huzur bulmak için değil. “Kurs 562” savaş
üzerineydi, onun nasıl yürütüleceği öğretiliyordu
ve Carlos Castaño zamanla bu işte yetkinleşecek,
Latin Amerika tarihinin en acımasız ve ehil paramiliter
lideri olmayı başaracaktı.
Castaño bu yola birkaç yıl önce, Kolombiya’nın
en güçlü solcu gerilla ordusu FARC tarafından
rehin alınan sığır yetiştiricisi babasının öldürülmesi
üzerine yönelmişti. 1994 tarihli bir DEA (Drug
Enforcement Agency=Uyuşturucuyla Mücadele Ajansı,
ç.n.) belgesinde belirtildiğine göre, “Kolombiyalı
gerilla grupları faaliyetlerini geleneksel olarak
insan kaçırma ve gasp yollarıyla finanse etmişlerdir;
çiftçiler ve diğer zenginler birincil kurbanlar
olmaktadır.”
Babasının, Kolombiya ordusunun başarısız bir kurtarma
girişiminin ardından ölmesinden acı duyan Carlos
ve ağabeyi Fidel, intikam yemini etmişlerdi; bu
yemin, hem Kolombiyalı zengin toprak sahibi sınıfların,
hem de, büyük ölçüde, ABD dış politikasının çıkarlarına
uygun düşmekteydi. Bu intikam, bugün dahi şiddetinden
hiçbir şey kaybetmeksizin sürmektedir.
Castaño kardeşler önce izci olarak Kolombiya ordusunun
Bombona müfrezesinin hizmetine girdiler - FARC
sempatizanlarını saptıyor, askeri operasyonlara
istihbarat sağlıyor, hatta bizzat katılıyorlardı.
Ama -Carlos’tan 14 yaş kadar büyük olan- Fidel,
salt ordu için çalışmakla bir yere varamayacakları
sonucuna vardı. Müfreze binbaşılarından biri onları
“Caruso” adlı yerel bir paramiliter ölüm mangasıyla
tanıştırdı ve iki kardeş mangayla birlikte bir
ölüm cümbüşüne koyuldu. Yerel polis haklarında
soruşturma başlattığında, daha da gizli hareket
etme gereksinimi duydular. ABD gölgesindeki pek
çok Üçüncü Dünya ülkesinin aksine, Kolombiya polisi
ve mahkemeleri kimi zaman ordudan bağımsız bir
rol oynayabilmişlerdir.
Daha sonra, basın haberlerine göre Fidel, adını
çiftliği “Las Tangas”dan alan, “Los Tangueros”
adlı kendi paramiliter ölüm mangasını kuracaktır.
Los Tangueros 1980’lerin sonları ve 1990’ların
başlarında 150’den fazla cinayetin sorumlusudur.
Castaño kitabında bu zaman dilimi içinde işlediği
ya da azmettirdiği cinayetlerden açıkça söz eder;
“kent gerillası” adını verdiklerini öldürmeyi
alışkanlık haline getirmiştir. Tangueros, tek
bir katliamda komşu bir kentten onlarca köylüyü
ele geçirmişti. Çiftlikte “bazılarını vurup bazılarını
da diri diri gömmeden önce, gece boyu onlara işkence
yaptılar.” Ülkenin dört bir yanındaki diğer ölüm
mangalarıyla birlikte Los Tangueros, Kolombiya’daki,
günde ortalama 13 kişiyi öldüren 9 bin kişilik
paramiliter kuvvete evrilecektir.
Castaño’nun babasının FARC tarafından kaçırıldığı
günlerde, Kolombiya’nın kırsal kesiminde ordu
ve toprak sahibi üst sınıflar için çalışan irili
ufaklı çok sayıda paramiliter birim bulunuyordu.
Bu grupların çoğu, salt yerel zenginlerin tetikçileri
ve koruyucularıyken, diğerleri kokain ticaretinin
“yeni zengin”lerini solcu isyancıların “vergileri”nden
korumaktaydı. Bu gruplardan bazıları küçük suç
çetelerinin ya da önderlerinin adlarıyla biliniyordu.
Kendilerine “özsavunma” grupları demekteydiler;
ama Kolombiya ordusuyla eşgüdüm içinde çalışma
eğilimlerinden dolayı “paramiliter” terimi daha
uygun bir tanımlamadır ve burada kullanılacaktır.
İsrail: Paramiliterlerin Eğitim Ocağı
1980’lerde bu paramiliter gruplar dağınık ve eğitimsizdi,
kimi zaman kendi aralarında kanlı rekabet çatışmalarına
girişiyorlardı. Solcu gerillaların istikrarlı
ilerleyişine karşı saldırıya geçebilmeleri için
hem birleşmeye, hem de siyasal/askerî eğitime
gereksinimleri vardı. Bu paramiliterlerin esas
olarak ABD dış politikasıyla aynı hedefleri gütmelerine
karşın, ABD hükümeti ölüm mangası taktikleri nedeniyle
onları doğrudan destekleyemezdi. Ama başkaları
bunu yapabilirdi.
Carlos Castaño’nun İsrail’e tam olarak nasıl gittiği
ve hangi birim tarafından eğitildiği hâlâ bir
sırdır. Ama bunu kim düzenlemiş olursa olsun,
İsrail’in “562” kursunun Castaño üzerinde güçlü
bir etkisi olmuştur. “Sanki içimden bir düğmeye
basılmıştı; farklı davranmaya başladım... Bu savaşa
ilişkin algılarım İsrail yolculuğumdan sonra kökten
değişmişti,” diyordu, İspanyol gazeteci Mauricio
Aranguren Molina’nın kendisiyle yaptığı röportajlar
dizisinden oluşan ve kısa sürede en çok satan
kitaplar arasına giren özyaşamöyküsünde.
Carlos Castaño İsrail’de belli ki iyi ve motivasyonu
yüksek bir öğrenciydi. Oradaki derslerine ilişkin
şunları anımsıyor:
“Düşünülebileceğin aksine, sınıfta, askerî eğitimde
olduğundan daha hevesliydik. Derslerde dünyanın
işleyişindeki nizamî ve gayrınizamî tarzlar vurgulanıyordu...
Eğitimim orada bütünleşmekteydi. [Öğretmenler]
hem giyim tarzımız hem de kamu önündeki konuşmalarımızda
çok özenli olmamız gerektiği konusunda ısrarlıydılar.
Bir otele nasıl girileceği ve kayıt yaptırılacağı
konusunda bir ders gördüm; havaalanlarında göçmen
polisi karşısında nasıl davranılacağını öğrendik.
Kütüphanelerde çalıştık ve bir bireyin sahip olması
gereken özsaygınlık ve güvenlik konusunda uzun
süreli oturumlarda bulunduk. Bu, bana kendimi
saymayı ve güvenmeyi, zorlu, korkutucu anlardan
zaferle çıkmayı öğreten son derece değerli bir
süreçti.”
Hevesli öğrenci için en önemlisi, “dünya silah
ticaretinin nasıl işlediğini ve nasıl silah alabileceğini”
öğrenmişti.
Ve tabii, işin bir de askeri bileşeni vardı:
“Kentsel stratejiler konusunda, kişinin kendini
nasıl koruyacağı, nasıl öldüreceği ve biri seni
öldürmek isterse ne yapılacağı konusunda eğitim
aldım... Zırhlı bir aracın nasıl durdurulacağını,
bir hedefe girmede salkım bombası kullanmayı öğrendik.
Çoklu el bombası fırlatıcılarıyla çalıştık, RPG-7’lerle
isabetli atışı ya da bir pencereden içeri top
mermisi atmayı öğrendik.”
“Ayrıca terörizm ve kontr-terörizm, gece görüşü
malzemeleri ve paraşütle atlama konusunda tamamlayıcı
kurslar gördük. Elde bomba yapmayı öğrendik. Kısacası,
İsraillilerin bildiklerini öğrendik, ama içtenlikle
söylemeliyim ki bunların pek azı Kolombiya’daki
savaşta uygulandı. Çok iyi bir temel eğitim aldım,
ve en önemli şeyi orada öğrendim - korkuyu denetim
altına almayı...”
Castaño İsrail Savunma Kuvvetleri’nin en yüksek
yetkililerinin açık izni olmaksızın gerçekleştirilemeyecek
tatbikatları da betimlemektedir; örneğin “hava
manevraları ve geceleyin Akdeniz adalarına paraşütle
indirme yaptık. Serbest düşüş hızımı düzenleyebilmek
için safra olarak ağırlık kuşanmıştım.” Ne ki,
İsrail gazetesi Ha’aretz’in ulaştığı kaynakları,
kendilerine bu soru yöneltildiğinde, öykünün doğruluğundan
kuşku duyduklarını söyleyeceklerdi.
Kitabına göre Castaño için İsrail’de herşey derslerden
ibaret değildi; boş zamanlarında burada düzenli
askeri eğitim gören Kolombiyalı askerlerle buluşuyordu
- batı yarıküredeki en kötü insan hakları ihlalcileri
Orta Doğu’daki en kötü insan hakları ihlalcilerinden
bazıları tarafından eğitilmekteydi. Ancak tam
da bu bağlantıların yararları, ileride görülecekti.
“Sina Çölünde ülkemizden askerlerle tanışma fırsatım
oldu, Kolombiya müfrezesinden [Kolombiya ordusundan]
kişilerdi bunlar. Bütün müfrezeyle karşılaşmadım,
ama R&R günlerimde aynı yerlere gidiyorduk
ve çavuş ve subaylarla birlikte zaman geçiriyorduk.”
Castaño İsrail günlerini şu sözlerle özetliyor:
“Kolombiya’ya döndüğümde, artık bambaşka biriydim...
İsrail’de sonsuz sayıda şey öğrenmiştim ve, tekrar
ediyorum, İsrail’de yalnızca askeri konuları öğrenmememe
karşın, özümün, insani ve askeri başarılarımın
bir kısmını o ülkeye borçluyum. Kolombiya’daki
gerillaları yok etmenin mümkün olduğuna orada
ikna oldum. Bir halkın kendini bütün dünyaya karşı
nasıl savunabileceğini orada anlamaya başladım.
Savaşta kaybedecek birşeyleri olan birini, düşmanlarımın
düşmanına dönüştürmek üzere nasıl ‘dava’ya kazanabileceğimi
anladım.”
Castaño’nun Kolombiya’ya dönüşünden kısa bir süre
sonra, 1985 yılına gelindiğinde, mantar gibi biten
paramiliter gruplardan bazıları tümüyle uyuşturucu
kaçakçılığından gelen paraya bağımlı hale gelmişti.
Gerçekte, bazı paramiliter birimler, uyuşturucu
koruma çetelerinden türemişti. Paramiliter gruplardan
bazılarının yasadışı uyuşturucu koruma işine ya
da bu ticaretin başka yönlerine bulaşmadığı dooğrudur:
bazıları önceleri zengin toprak sahiplerinin,
sığır yetiştiricilerin vb. korumalarıydı. 1989
tarihli gizli bir Kolombiya Polisi (DAS) istihbarat
belgesi, “Paramiliterlerin Uyuşturucu Kaçakçılığına
Bulaşması” başlıklı bir bölüm içermekte, hatta
bunun zaman ve yerini dahi belirtmektedir. Ne
ki, (aşağıda verilen) bazı kanıtlar, bu olayın
daha önce gerçekleştiğini gösterir. “1985 yılında
paramiliter kuvvetlerin karşı karşıya kaldığı
ekonomik kriz, uyuşturucu kaçakçılığıyla kurdukları
ittifak sayesinde aşıldı... Bu bağlaşıklık 1985
ortalarında, paramiliterlerin kokain dolu bir
karavanı durdumalarıyla kuruldu. Henry Perez’in
girişimiyle uyuşturucu kaçakçılarıyla temasa geçen
paramiliter kuvvetler karavanı ve uyuşturucuyu
sahibine iade edip karşılığında dört kapılı bir
Toyota pikap aldılar...” Henry Perez’in, tıpkı
Castaño’lar gibi o zamanlar Autodefensas del Magdalena
Medio (Magdalena Medio Paramiliter Milisleri)
adıyla bilinen Caruso paramiliter çetesinin üyesi
olduğu belirtilmeli. Gerçekte Castaño (DAS belgesinde
adı geçen) ağabeyi Fidel’le birlikte Henry Perez’den
paramiliterlerin “babalarından biri” olarak söz
etmektedir. “Baba”lardan bir başkası da, biraderleri
ilk ölüm mangalarıyla tanıştıran, Bombona müfrezesi
binbaşısı Alejandro Álvarez Henao’dur.
Bu andan itibaren, paramiliterler Medellin karteli
ve diğerlerinin operasyonlarını koruma altına
alarak genişledi. Adı geçen kartelin Cali ile
rekabeti de koruma alanı içindeydi.
Süreci DEA da izliyordu: ajanları paramiliterler/uyuşturucu
kaçakçılığı bağlantısını en geç 1993’de fark etmişlerdi:
“İstihbarat raporları Kolombiya’nın özel paramiliter
gruplarından bazılarının kokain kaçakçısı örgütler
tarafından görevlendirildiğine işaret etmektedir.
1980’ler boyunca bu gruplar arasında en önemlisi
olan Autodefensas del Magdalena Medio (Magdalena
Medio Özsavunma Milisleri)’nun Medellin Karteli
örgütüyle yakın ilişkileri vardır.”
Bir yıl sonra, bir başka raporda DEA solcu isyancılarla
uyuşturucu ticareti arasındaki ilişkilere eğilecek
ve şu doğru tespitlerde bulunacaktı: “Kolombiya
güvenlik kuvvetlerinin sıkça dile getirdikleri,
FARC birimlerinin doğrudan uyuşturucu kaçakçılığı
operasyonlarına karıştığı yolundaki iddiaların
aksine, Kolombiya’daki isyancıların Kolombiya’nın
iç uyuşturucu üretimi, nakliyatı ve dağıtımına
bağımsız katılımları sınırlıdır... Ne FARC ne
de ELN’nin ulusal önderliğinin, bir siyaset olarak,
örgütlerini bağımsız uyuşturucu üretimi ya da
dağıtımı işlemlerine doğrudan karışmaya yönelttiğine
ilişkin inandırıcı bir kanıt bulunmamaktadır.
Dahası, ne FARC ne de ELN’in ABD ya da Avrupa’da
yasadışı uyuşturucu taşıma, dağıtım ya da pazarlamasına
karıştığına ilişkin bir bilgi yoktur.”
Bir başka deyişle, solcu isyancılar koka üretimi
ya da ürünlerin taşınmasını denetimleri altındaki
bölgelerde vergilendirmekte, ancak kokain halinde
işlenmesi, taşınması ya da pazarlanmasına -geçmişte
ve halen işleme atölyelerini çalıştıran ve ülke
dışına taşınmasında etkin rol oynayan paramiliterlerin
tersine- karışmamaktaydı. Bu rapordan bu yana
isyancıların uyuşturucu ticaretine daha fazla
karıştığına ilişkin kimi, henüz kanıtlanmamış
belirtiler vardır.
Paramiliter önderler Kolombiya’da gizli okullar,
ya da yukarıda sözü edilen 1989 tarihli Kolombiya
Polisi (DAS) İstihbarat raporundaki terimle “suikastçı
okulları” da kurdular.
Kolombiya’da İsrailliler
Varlığı keşfedilen ilk okul, “El Tecal” adıyla
bilinmekteydi ve paramiliter kuvvetlerden ilki
burada eğitim görmüştü; bu gruplar kırsal kesime
nüfuz edip uyuşturucu ticaretinden sağladıkları
finansmanı genişlettikçe, başka bölgelerde başka
okullar kuracaklardı. Örneğin, “Cero Uno [Sıfır
Bir] Puerto Boyocá-Zambito yolunun dokuzuncu kilometresinde
yer alıyordu;” ve “El Cincuenta” [Numara 50 -
Castaño’nun kitabında “50” olarak geçiyor] ise
El Delirio’yu Ariza (Santander)’ya bağlayan yolun
üzerindeydi.” Ayrıca, bar ve genelevleri andıran,
“Galaxias” gibi adları olan “uydu okullar” da
bulunmaktaydı. DAS raporuna göre, “Bu okullardan
mezun olanlar, ‘paramiliter uyuşturucu kaçakçılığı’
yapısına katılarak şu özgül görevleri yerine getirmeyi
hedefliyorlardı:
-Uyuşturucu kaçakçılarının cemaatleri ve mülklerinin
gerilla ve rakip gruplardan korunması...
-Kartellerin ve paramiliter kuvvetlerin şeflerinin
kişisel korumasından sorumlu olmak, koruma hizmeti
görmek.
-Örgütün laboratuvarlarında kokain imal etmek.
-Union Patriotica [FARC’la bağlantılı yasal, solcu
bir siyasal parti; kıtada siyasal cinayetlerle
büyük bölümü yok edilen tek siyasal partiydi]
üyeleri ile, uyuşturucu ticaretine karşı çıkan
hükümet ya da siyasal parti üyelerine saldırılar
düzenlemek.”
Bu “suikastçı okulları”nda eğitim görme hakkını
kazanmak için adayların Henry Perez ve her biri
Castaño kardeşlerin arkadaşı olan kafadarlarıyla
bir mülakattan geçmeleri gerekliydi. Öğrenciler
“bölgeden bir çiftçi, sığır yetiştiricisi ya da
uyuşturucu kaçakçısının açık tavsiyesi” ile seçilip
“İdeolojin nedir? Gerilla oldukları kanıtlanacak
olsa, babanı, anneni ya da kardeşini öldürmeye
hazır mısın?” gibi sorularla sınanıyorlardı. Adaylara
savaşın sonsuza dek sürebileceği ve tek düşmanın
komünizm olduğu söyleniyordu. Ve “adayın verdiği
tüm bilgilerin değerlendirilmesi ve doğrulanması
üzerine, aday tıbbi bir muayeneden geçirilir ve
temel bir eğitim kursuna yerleştirilir. Eğitimin
ilk evresinde, devşirilenler mali aygıtta (uyuşturucu
imali) ya da güvenlikte (korumalar, devriyeler)
görevlendirilir. Eğitim kursu şu konuları kapsamaktadır:
a) Kamuflaj teknikleri; b) Küçük silahların kullanımı;
c)Patlayıcılar; d) Kişisel savunma; e) Kimliğini
gizleme; f) Korumalık; g) İstihbarat; h) Karşı-istihbarat;
i) İletişim; j) İlkyardım.”
Ancak yurttaş Kolombiyalılarca verilen bu eğitim
yeterli olmamış olmalı ki, 1987’de, muhtemelen
Kolombiya ordusundaki aracılar vasıtasıyla İsraillilerden
yardım istendi.
Belki de haklarında rapor hazırlayan Kolombiyalı
DAS ajanlarının önyargıları nedeniyle, 16 İsrailli
ve bazı İngiliz eğiticiler egemen medyada “paralı
askerler” olarak sunuldu. Oysa bu yabancı askeri
eğiticiler sıradan “paralı askerler” için fazlasıyla
derin bağlantılara sahiplerdi: aşağıda da göreceğimiz
gibi, açık biçimde hükümet -kesinlikle İsrail’in,
muhtemelen ABD’nin de- onayıyla hareket ediyorlardı.
Bu kurslara devam eden Castaño, aralarında ünlü
İsrailli subay Yair Klein’ın da bulunduğu eğiticilerin
gözetimindeki bu kursları Kolombiya ordusu mensuplarının
düzenlediğini söylemektedir
Adayları seçen yine Castaño’nun müttefiki Henry
Perez’di ve bu konuda uyuşturucu elebaşı Gonzalo
Rodríguez Gacha ile birlikte davranmaktaydı. Kitabına
bakılırsa, Carlos Castaño da bu kurslara katıldı
ve örgütleri 50 burstan beşini elinde tutuyordu.
DAS belgesine göre:
Beş İsrailliden oluşan bir grup, Puerto Boyocá’daki
“El Cincuenta” okulunda, “PABLO EMILIO GUARIN
VERA” adlı bir kursta eğitmenlik yapmaktadır
Eğiticiler ülkeye Cartegene (Bolivar) üzerinden
girdikten sonra 45 gün süreyle bölgede kaldılar.
Önce Puerta Boyoca’da “El Rosario” konutuna yerleştileri
sonra da Isla de la Fantasia’daki rustik bir eve
geçtiler...
En iyi öğrenciler, tıpkı Castaño gibi İsrail’de
daha ileri bir eğitim görmek için otuz bursla
ödüllendirildiler. “Bu eğiticilerin söylediğine
göre, en iyi 30 öğrenciyi İsrail’de bir kurstan
geçirmek üzere göndereceklerdi.” Otuz paramiliterin
İsrail’e gönderilmesi, kuşkusuz ki, İsrail Güvenlik
Kuvvetleri’nin - İsrail Hükümeti’nin iznini gerektirecektir.
Sürekli savaşta olan bir ülke için başka türlüsünü
düşünmek, güçtür.
Bir de Nikaragua Kontra bağlantısı söz konusuydu.
“İsrailli tercüman Teddy kaynağımıza, Nikaragualı
kontraları Honduras ve Kosta Rika’da eğitme sözü
verdikleri için kursu hızlandırıp kısa keseceklerini
söyledi.” Bunların salt “kiralık” paralı askerler
olduğunu ileri sürenler, bu alıntı üzerinde düşünmeliler.
O zamanlar, silahlı bir grup insan bir yana, bir
kişinin bile Honduras ya da Kosta Rika’daki kontra
kamplarına girmesi, ancak ABD hükümetinin -özellikle
Devlet Bakanlığı ve CIA’nin- açık onayıyla mümkündü.
İsrailliler hem İsrail hem de ABD hükümetlerinin
yüksek düzeylerinin açık bir güvenine sahip olmalıydı.
Bu süre içinde, hatta şimdiye kadar, Kolombiya
devleti monolitik bir yapı sergilemedi. Günümüzde
dahi, ABD’nin onca etkisine rağmen, halen Çevre
ve İnsan Hakları Ombudsman bürosu gibi, ABD Devlet
Bakanlığı’nca çizilen ve Devlet Başkanlığı ya
da başka bir bakanlık kanalıyla dayatılan resmi
hattı izlemeyi reddeden bakanlıklar vardır. Bu
durum, Kolombiya devletinin bir kesiminin -adalet
ve polis- paramiliterlerin hamlelerinden neden
bu denli rahatsız olduğunu ve 1990’da polis birimlerinin
neden bir Castaño mülküne baskın düzenlediğini
açıklamaktadır. Baskında polis, bazılarında işkence
izleri bulunan 24 çürümüş cesedi ortaya çıkaracaktı.
Başka sıkıntılar da vardı: Medellin ve Cali uyuşturucu
kartelleri arasındaki rekabet, şiddetlenmekteydi.
1993 tarihli bir DEA istihbarat raporuna göre,
“1990’a gelindiğinde, halen açık olmayan nedenlerden
dolayı Autodefensas del Magdalena Medio ile Medellin
Karteli arasında şiddetli bir düşmanlık başgösterdi.”
Daha önce müttefik olan Medellin karteli uyuşturucu
elebaşı Pablo Escobar, artık ABD istihbarat ajansları
ve DEA’nın desteğindeki Kolombiya devletince aranıyordu.
Castaño kardeşler, yeni örgüt adları “MAS” ismi
altında Escobar’ın peşindeki Kolombiyalılara ve
ABD’ne yardımcı oldular ve bu takip, Escobar’ın
ölümüyle sonuçlandı. Carlos’un Escobar’ı öldüren
polis timinde ilişkileri vardı; “Pablo Escobar’ı
öldüren Araştırma Timi’nin amiri Hugo Martínez
Poveda’nın kardeşini, her ikisinin İsrail’de geçirdiği
günlerden” tanıyordu.
Escobar’ın devredışı kalmasının ardından, Castaño
kardeşler paramiliterleri, İspanyolca AUC olarak
kısaltılan, “Auto-Defensas Unidas de Colombia”
(Kolombiya Birleşik Özsavunma Kuvvetleri) adı
altında birleştirerek tahkim ettiler. Washington
Post’tan Scott Wilson’un haberine göre:
“Bu ölüm mangalarından, AUC’un ülke çapındaki
özel finansmanlı ordular konfederasyonunun en
eski ve geniş birimi olan Cordoba ve Urduba Köylü
Paramiliter Kuvveti (ACCU) türedi. Bu, Carlos
Castaño’nun yeni önderliğinin sonucuydu: bölgesel
bir koruma kuvvetini ulusal bir siyasal harekete
dönüştürmüştü.”
Sonuç, dramatik oldu. Paramiliterlerin sayısı
birkaç binden dokuz bin ya da daha fazlaya ulaştı
ve Time dergisinin 2000’de bildirdiği üzere: “Son
on yıl içinde bir milyondan fazla köylünün köylerini
terk etmesinin bir nedeni, AUC’un intikamından
duydukları korkudur.” Paramiliterler, Nikaragua
kontraları, Salvador ve Guatemala ölüm mangaları
gibi, halkı terörize etmek için aşırı şiddete
başvuruyordu ve en azından bir keresinde kurbanlarına
işkence etmek ve öldürmek için demir testereleri
kullanmışlardı.
Ama paramiliterler de kayıp vermekteydi. 1994’te
paramiliterlerin lideri, Carlos’un ağabeyi Fidel,
ya da yaygın adıyla “Rambo”, -Carlos’a göre- kuzey
Kolombiya’da FARC gerillalarıyla bir çatışma sırasında
öldü. Ancak öldüğüne ilişkin kimi kuşkular bulunmaktadır.
İçişleri Bakanlığı’ndaki kimi görevliler, halen
hayatta olduğuna inanmaktadırlar ve yakın zaman
önce yayınlanan bir makalede İsrail’de yaşıyor
olabileceğine dair söylentiler aktarılmıştı. Hakikat
ne olursa olsun, Carlos bu noktada en üst düzeydeki
paramiliter mevkiye getirildi ve hareket büyümeyi
sürdürdü. Öyle ki, günümüzde, ilkel de olsa bir
hava kuvvetine sahiptir; bu, CIA’nin kara propagandasının
egemen medyayı, Kolombiya hükümetine daha fazla
askeri yardım sağlanmasını desteklemeye ikna etmek
üzere gerillaların üzerine yıkageldiği bir durumdur.
Gerçekte, isyancılar hava kuvvetine sahip değillerdi,
ama paramiliterlerin elinde bir hava kuvveti vardı
ve var olmaya da devam etmektedir. 1990’ların
sonlarına gelindiğinde, paramiliterler birkaç
helikopterin yanısıra, bakım mekaniği ve pilot
eğitimi edinmişlerdi. Helikopterlerin satın alınması
ve bakımı çok pahalıdır ama, Carlos’un kısa sürede
keşfedeceği gibi, bu tip savaşlarda çok yararlı
olmaktadırlar. Özyaşamöyküsüne göre, 1998’in Noel
tatilinde büyük bir FARC birliğinin kamp üssüne
düzenlediği saldırıda canını bu sayede kurtarabilmiştir.
Sicilya doğumlu, İsrail’de eğitim görmüş pilot
ve paramiliter komutan Salvatore Mancuso, paramiliter
bir helikopterle onu kurtarmıştı.
Özyaşamöyküsü ve basında yer alan onlarca habere
göre, Castaño hükümet görevlileriyle bir çok kez
gizlice buluşmuştur. 2000’e gelindiğinde, bu görüşmeler
artık basında açıkça yer almaktaydı. 6 Kasım 2000’de,
zamanın Devlet Başkanı Andrés Pastrana’nın hükümetinin
İçişleri Bakanı Humberto de la Calle’yle buluştu.
Bu görüşmenin sonucunda, Castaño paramiliterlerinin
elinde tutsak olan yedi milletvekilinden ikisini
serbest bıraktı. Gerçekte, ileride de görüleceği
gibi, bu satırların yazıldığı sıralarda Castaño
ve Mancuso yeni Kolombiya hükümetiyle görüşmelerini
sürdürmekteydiler.
Paramiliterleri diğer paramiliter örgütleri içinde
eriterek genişledikçe, silaha gereksinim de arttı;
muhtemelen bu konuda birkaç kaynakları bulunuyordu.
Bunlardan bir tanesi, geçtiğimiz Mayıs ayında
ortaya çıkacaktı. En büyük tedarikçilerden birinin
İsrailliler oluşu okur için bir sürpriz olmamalı.
İsrailli silah satıcıları kapı komşusu Panama
ve özellikle de Guatemala’da uzun süredir mevcuttular.
Sözkonusu satışın kimi ayrıntıları inkar edilmekle
ve halen muğlak olmakla birlikte, bir şey açıktır:
Guatemala’da üslenmiş, IDF (İsrail ordusu) ile
bağlantılı bir İsrail şirketi olan GIRSA, bir
dizi yanıltmacayla 3000 Kalaşnikov ve 2.5 milyon
kadar mermi satın alıp ABD’li bir muz şirketinin
denetimindeki bir Kolombiya limanından Kolombiya’daki
paramiliterlere devretti.
Bu bize Carlos Castaño’nun İsrail’de gördüğü kurs
üzerine sözlerini anımsatabilir - “dünya silah
ticaretinin nasıl işlediğini ve nasıl silah alınacağını
öğrendiği”ne ilişkin sözlerini. Bu bağlantıları
da İsrail’de mi kurmuştu?
Bu silah alımı da, pek çoğu gibi, çok sayıda inkar
edilebilirlik katmanı ve sis perdesiyle kaplıdır.
Kolombiya polisi alımı açığa çıkarmış da olsa,
bu konuda kimse mahkemeye sevkedilmemiştir. Ne
olup bittiğini bilen oyuncular, İsrailliler ile
paramiliterlerden ibarettir. Silahları satan Nikaragua
polisi, bunları İsrail mini-Uzi ve Jericho tabancalarıyla
değiş tokuş ettiklerini sanıyordu; oysa eski Kolombiya
başkanı César Gaviria başkanlığındaki OAS, raporunda
Nikaragualıları suçlamıştır. Kolombiyalı paramiliterleri
yakın zaman önce “terörist” listesine dahil eden
ABD Devlet Bakanlığı, sözcüsü Wes Carrington’ın
ağzından bakanlığın tam otomatik saldırı tüfeklerinin
ABD’deki koleksiyonculara gittiği düşüncesinde
olduğunu belirtmiştir!
Başkan Uribe-Castano Bağlantısı
Kolombiya Devlet Başkanı Álvaro Uribe Vélez, tıpkı
Castaño gibi, uyuşturucu kaçakçısı babasını FARC’ın
saldırısı sonucu yitirmişti; ancak Uribe vakasında
baba, çiftliğine saldırı düzenleyen isyancılarla
çatışırken ölmüştü. Başka benzerlikler de bulunmaktadır:
. Castaño gibi, Uribe ailesi de, kokain ticaretiyle
sıkı bağlantılar içindeydi, hatta kaçakçılara
helikopter kiralıyorlardı. Hatta bir keresinde
Uribe’nin babası, DEA-Kolombiya polisinin ortak
bir operasyonuyla ele geçen kötü şöhretli Tranquilandia
kokain işleme laboratuvarındaki rolü nedeniyle
mahkeme önüne dahi çıkmıştı. 1980’den 1982’ye
dek Uribe, Kolombiya’daki Sivil Havacılık’ın (Aerocivil)
başındaydı ve uyuşturucu kaçakçılığının büyük
ölçüde küçük uçaklarla yürütüldüğü bir dönemde,
ülkedeki tüm uçuş lisanslarını kontrol ediyordu.
1990’ların ortalarında, Uribe’nin Antioquía valisi
olduğu günlerde, Convivir adında bir paramiliter
kuvvetin kurulmasına yardımcı olmuştu; paramiliter
patronu Salvatore Mancuso’nun bu birimde görev
aldığı yolundaki söylentiler hâlâ yaygındır
Paramiliterleri Meşrulaştırmak
Kolombiya’daki son başkanlık seçimleri sırasında,
“temize çıkartılmış” bir Uribe, ABD Devlet Bakanlığının
alkışları arasında iktidara getirildi. Hükümet
planlarının çoğu, ABD kaynaklı bir Rand Şirketi
incelemesi üzerine temellenmektedir. Hem Rand
incelemesinin, hem de Uribe’nin planının önemli
bölümü, Kolombiya devletine borçlu, geniş bir
sivil savunma/hükümet muhbir kuvvetinin oluşturulmasıyla
ilgilidir. Herşey gibi, Rand raporu “Kolombiya
Planı” da ilkin ABD’nde kaleme alınmıştı.
“Siviller”in ordu gözetiminde yerel karşı-ayaklanma
savaşçıları olarak hizmet görmesini öngören Yeni
Kolombiya Sivil Savunma karşı-ayaklanma yapısını,
Peru’daki “Ronda” sistemi ya da Guatemala’daki
eski “PAC” sistemi üzerine yerleştirmektedir.
Gerek Peru, gerekse Guatemala’da bunlar gerillanın
boyutlarının azalmasından büyük ölçüde sorumluydu,
ama bunun büyük bir maliyeti olmuştu: çok sayıda
insan hakları ihlali gerçekleşmişti. Bu fikir
Rand raporunun 13 Haziran 2001’de, ilk kez Angel
Rabasa ve Peter Chalk tarafından açığa çıkartılması
sırasında dile getirilmeye başlandığında, Rabasa
mevcut paramiliter yapıların lağvedilip, bu kez
doğrudan ordunun denetimindeki yeni “sivil” savunma
kuvvetleri içinde yeniden görevlendirilebileceğine
işaret etmişti.
Castano/Mancuso Bağlantısı
AUC önderliğinin bu yeniden yapılanma planıyla
işbirliğini sağlamak ve ABD’li liberal Kongre
üyelerini, paramiliterlerin kovuşturulmasını başlatır
gibi yaparak Kolombiya Planı’na ikna etmek için
ABD Başsavcısı General John Ashcroft 24 Eylül
2002 günü, Carlos Castaño, Salvatore Mancuso ve
Juan Carlos Sierra’nın, 1997’den bu yana ABD ve
Avrupa’ya 17 ton kokain sevkiyatını örgütledikleri
iddiasıyla ABD hükümeti tarafından mahkeme önüne
çıkartılacaklarını ilan etti. Paramiliterlerin
kokain kaçakçılığı ABD için yeni bir bilgi olduğundan
değil - çünkü daha 1993’te ABD belgeleri bu iddialara
yer vermekteydi.
Ancak, Kolombiyalılar AUC önderliğini tutukladı
mı? Zaten Kolombiya hükümeti milyonlarca dolarlık
ABD yardımı almaktadır ve pek çok vakada ABD ile
içiçe çalışmaktadır. Castaño ve şürekasını tutuklamak
yerine, 24 Kasım 2002’de Kolombiya’dan gelen haberler,
ABD destekli Kolombiya hükümetinin onlarla doğrudan
ve geniş ölçekli müzakereler içinde olduğunu ortaya
koyuyordu!
Castaño ve Mancuso da Kolombiya hükümetinin beklediğini
yaptı: orduyla bir “ateşkes” ilan ettiler - paramiliterler
her zaman ordunun yanıbaşında savaştıklarından
ve yalnızca ikisi arasında kirli bir iş konusunda
anlaşmazlık çıktığında çatışmaya girdiklerinden,
bu, bir komediden ibaretti. Ama bu “ateşkes”in
hem Kolombiya kentlerinde, hem de, daha da önemlisi,
ABD Kongresi’ndeki propaganda değeri yadsınamaz.
Bu satırlar yazılırken görüldüğü kadarıyla, Uribe
ve ABD Elçiliğinin dedikleri olursa, AUC paramiliterleri
tasfiye edilerek, ordu tarafından eğitilen, ancak
askeri üslerde değil de, köylerde yaşayan “köylü
askerler” olarak Kolombiya devletinin yasal birimlerine
dönüştürülecek. Böylelikle Castaño’nun adamları
yeniden eğitimden geçirilerek meşrulaşacak ve
kanlı elleri Devlet Bakanlığı’nca yıkanmış olarak,
Kolombiya ordusunun himayesi altında, ABD’nin
doğrudan yardımıyla karşı-ayaklanma savaşını sürdürecekler.
Bu noktada, buradaki Galil silah ticaretini canlı
tutsalar da, İsraillilere Kolombiya’da gerek kalmayacak.
Ve gerçekte, varlıklarını unutturmayı onlar da
yeğleyecektir; çünkü hiç kuşku yok ki, İsrail
çıkarları, Kolombiya’da yıllardır süren ve çoğu
savaşçı oldukları için değil, salt isyancılara
sempati duyduklarından kuşkulanıldığı için günde
yirmi kadar insanın hayatına malolan -bu ölümlerin
yüzde 70’ten fazlasından paramiliterler sorumlu
tutulmaktadır ve ölü sayısı son on yıl içinde
onbinlerle ifade edilmektedir- kan banyosunun
sorumluluğunu paylaşmaktadır. Ne yazık ki, İsrail
devleti ve ajanları ABD’li yetkililerin ellerini
bulaştırmak istemedikleri operasyonları üstlenmeyi
zevkle sürdürdüğü sürece, dünyanın başka yerlerinde,
sağcı paramiliter grupların eğitiminin devam etmesini
bekleyebiliriz.
Galil: Latin Amerika’daki
İsrail Varlığı
Kolombiya’da otomatik saldırı tüfeklerini her
yerde görebilirsiniz. Hem ABD destekli ordu, hem
de Ulusal Polis bunları kullanır. Ancak bunlar
tahmin edebileceğiniz gibi ABD M16’ları değil,
Rus Kalaşnikov serisinin bir taklidi olup Latin
Amerika’da daha küçük, ancak daha hızlı (ve intizamsız)
5,56mm çaplı -M16’yla aynı- tipleri pazarlanan
ünlü İsrail saldırı tüfekleri Galil’lerdir. Galil’in
imalatçısı, 1972’den beri İsrail Askeri Sanayi’dir
önemli bir başarı sağlamıştır. Ancak İsrailliler
iç (ve dış) operasyonlarda pek fazla Galil kullanmazlar,
çünkü ABD’den bedava M16 almaktadırlar.
Ancak Latin Amerika’da Galil hem Guatemala, hem
de Kolombiya hükümetlerinin başlıca silahıdır.
Guatemala’da, ABD 1980’ler boyunca kırsal kesimde
sayısız katliam gerçekleştiren Guatemala ordusunu
açıkça destekler görünmekten kaçınmıştır. Böylece
devreye İsrail girmiş, ve yalnızca silahları sağlamakla
kalmamamış, ülkenin dağlık, ama göreli çatışmasız
bir bölgesi olan Coban’da bir de mühimmat fabrikası
kurmuştur. İsrailliler bu işten kârlı çıkmış olsa
da, Guatemalılar için sonuç pek de parlak sayılamaz:
fabrika çoğunlukla nemli bulutlarla kaplı olduğundan,
cephane genellikle ıslak olmakta ve hedefi şaşırmaktadır.
Ancak Kolombiya’da İsrail’in askeri sanayii salt
mermi imal etmek üzere bir mühimmat fabrikası
kurmakla yetinmedi, Bogota’da tam teşekküllü bir
Galil tüfek fabrikası kurdular. Silahın Kolombiya
versiyonunda, yalnızca namlu İsrail’den ithal
edilmektedir. Bunun parasını kim ödüyor? Kolombiya
mı? Bir kez daha düşünün. İsrail saldırı silahları,
hem İsrail, hem de Kolombiya’ya yönelik ABD askeri
yardımından ödeniyor. Bu, hiçbir şeyden haberi
olmayan ABD’li vergi mükelleflerinin Kolombiya’da
dökülen kanlardan sorumluluğunun bir başka yönüdür.
|