Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

Çeviren: Temel DEMİRER-Sibel ÖZBUDUN

Başkan Sanchez de Lozada “demokrasiyi istikrarsızlaştırma girişimleri”ni lanetlediğini açıklamak üzere Cuma günü akşam üzeri ofisinde medya yöneticileriyle buluştu. Kendisine yönelik bir suikast ve darbe girişiminden söz etti. Bunu kanıtlamak için ofisinin camlarına, bekleme odalarına ve mutfağa isabet eden ve her biri sözüm ona keskin nişancıların silahlarından çıkmış altı mermi deliğini (Çarşamba günü atılan yüzlercesinden altısı) gösterdi. Mermiler öğleden sonra saat 13.00-14.00 arasında atılmıştı; bu, çatışmaların en şiddetli olduğu saatti.
‘İstikrarsızlaştırma girişimi’ mantığı izlendiğinde, kitlelere ateş açan ve çok sayıda sivilin yaralanmasına neden olan keskin nişancılar, -bu kez gerçekten de gülünç bir şekilde-başkana karşı düzenlenmiş bir komplonun unsurlarına dönüşüyordu. Günlük ‘La Prensa’da yer alan bir habere göre, başkan, “Hükümet binasını ancak cesedim terk edecektir,” demişti. Oysa binada çalışan işçilerin bize bildirdiğine göre, çok değil, iki gün önce, öfkeli halkın elinden kurtulmak için doktor giysileri içinde (ve gayet canlı bir halde) kaçmıştı.
Kuşkusuz başkanın sözde kişisel cesareti küçük bir yalandan ibaret. Hükümetin amigoluğunu üstlenen medya, gerçekliğin şu iki çarpıtmasına başvurarak ‘normale dönüş’ için ellerinden geleni yapıyorlar: Darbe girişimi ve vandalizm.
Cuma gecesi yapılan bir basın açıklamasında, Çarşamba ve Perşembe günkü olayların, “ilk soruşturmalara göre, başkanın anayasal görevine son vermek üzere yürürlüğe konulan sinsi bir plan uyarınca keskin nişancılarla sokak vandalizminin birleşik eylemi” olduğu bildiriliyordu.
Burada durumu anlamak ve iktidarın ölümcül bir yara aldığında Bolivya’da nasıl davrandığını anlayabilmek için biraz yavaşlayıp, her bir noktayı ayrı ayrı ele almak gerekiyor.

Keskin nişancılar sahnede: delik açmayan mermiler.
Resmi propaganda, güneşi eliyle kapatmaya çalışıyor. (Ateş edilen binlercesi arasından) altı merminin saraya nasıl isabet ettiğini açıklayan ayrıntılı çizimler, “impuestazo”nun (vergileri arttırma girişimi) sonucunda patlak veren derin ayaklanmanın yüzeyindeki küçük çiziklerdir. Hükümet ve medyanın büyük bölümü için, çatışmanın nedenleri, bunun dışında her şey olabilir; ve günün teorisi, bu sözde komplodur.
Darbe isteyen bir komplocular grubu için başkanı Çarşamba günü kaçışından önce öldürmek çok kolay olacaktı. Genel kaos ortamında basit bir sızma harekatı ya da -Perşembe günü sivil halka ateş edenler gibi- bir keskin nişancı suikastçı işi halledebilirdi.
Ve eğer keskin nişancıların Çarşamba günkü ilk ortaya çıkışları bir fiyaskoyla sonuçlandıysa, Perşembe günkü sahne alışları, resmi propagandayı yerin dibine batırmaktadır. Yüzlerce kişi bir helikopterin tavanlara birilerini indirdiğine tanık oldu. Binlerce kişi, savunmasız sivillerin FAL tüfekleriyle bacaklarından ya da göğüslerinden vuruluşlarına, yüzde yüz bir kesinlikle tanıklık edecekti.

Vandalizm salatası
Sözde komplonun ikinci yönü, ‘örgütlü sokak vandalizmi’dir. Senaryo, burada daha da kalınlaşır: artık söz konusu olan profesyonel siyasal komplocular değildir; burada eşgüdümlü bir biçimde, kaotik bir tarzda hareket etmeye ikna edilmiş ve bunun için “para alan” halk kesimlerinden söz ediyoruz. El Pais gibi sağcı günlük gazetelerin çoğu için bu, Bolivya halkının ‘kendini tahrip etmesiydi’.
Bu, resmi propagandanın en kaba tarzı olabilir: olguları karman çorman et, konuyu bulandır, birincil önemdekiyle ikincil önemdekini aynı düzleme yerleştir.
Halk hareketi Perşembe öğle vakti kendiliğinden sona erdi. Öğleye kadar, yüzlerce, binlerce kişi Plaza Murillo yakınlarında toplanıp hükümetin ve ordunun yaptıklarını lanetlemişti. Akşama doğru, saat 7’den önce Başkan Yardımcısı’nın konutu, Çalışma Bakanlığı, MNR ve MIR büroları ve diğer iktidar simgeleri alevler içinde kalmıştı.
Hedeflerden birinde biraz duralım: Çalışma Bakanlığı. Orada yaklaşık bin kişi vardı, çoğu Plaza Murillo’daki mermilerden kaçmıştı. Meydanda ateş yakılarak binadan atılan mobilyalarla beslendi. Biri bir hatıra eşyası almak istediğindeyse, kalabalık eşyaların dışarı çıkartılmasını engellemeye başladı. İnsanlar nefret ettikleri bir rejimden kurtulmanın bir simgesi olarak, eşyaları nefretlerinden yakıyorlardı. Kimse çalma niyetinde değildi - bu kendiliğinden, kitlesel ve derinlemesine siyasal bir eylemdi. Yeni bir yaşam tarzı yaratabilmek için ölmesi gerekeni yok etmeye yönelik bir halk ayaklanmasıydı.
Birkaç dakika sonra, bakanlığın birkaç metre ötesinde, birkaç kişi öfkelerini La Paz’daki çok sayıdaki büfeden birinden almaya kalkıştı. Çok sayıda insan onu kuşatıp güvenli bir yere taşıdı: “Biz halkız, bunu yapamayız.” Özelde herhangi birinin yönetiminde olmayan kolektif bilinç, kendisini temsil etmeyen bir hükümeti başından atmak için gereken her şeyi yapmaya kararlı, öfkeli bir halk kitlesine aitti. Yakılanlar bilinçli ve kendiliğinden bir tarzda yakıldı ve yakma edimi nefret edilen iktidarın simgeleriyle sınırlıydı. Ateşler, isyan ateşiydi.
Alışveriş merkezlerinin ve resmî binaların yağmalanması, günbatımından, kentteki gerilimlerin yatışmasından sonra başladı. Birkaç saat önce başkanın istifasını talep eden, orduyla çatışan ya da bürolardan çıkartılan her şeyin yakılmasını sağlayan kitle değildi bu. Şimdi dışlanmışlar işbaşındaydı; nüfusun yoksulluk içinde yaşayan % 70’inin, yetersiz beslenen ya da haftada 100 doların altında bir gelir için çalışan % 25’inin bir kısmı. Ellerine ne geçirebilirlerse -kırık mobilyalar, dosya parçaları, bilgisayar parçaları, kitaplar- alan, bir yoksullar ordusu. Kavgalar da oluyordu; hiçbir şeyi olmayanların sessiz, denetimli kavgaları. Yoksul insanlar ganimetlerini sırtlarına yüklüyorlar, gençler onlara yardım ediyordu. Bu, lanetlilerin patlamasıydı.
Ancak geceleyin, sessizliğin her şeyi kuşatmasından sonradır ki, küçük cani grupları çalıp çırpmaya koyuldu - ayırım gözetmeksizin irili ufaklı dükkanlara, bürolara, hatta insanların evlerine saldırıyorlardı. Korkunç sahneler yaşandı - Coca Cola şişeleme fabrikası işçileri fabrikayı yağmacılara karşı koruyor, komşular sefil, küçük dükkanlarını savunmak için kendi aralarında örgütleniyorlardı. Bu, isyanın, kaba, karmaşık, yakıcı, öngörülmez, travmatik bir gerçekliğin anaforuydu. Hükümet ve medya için, bu son olgular, günün tek öyküsü haline gelmişti. Medyanın usanmadan tekrarlayacağı bir öykü.

Eski saray öyküsü
Tarih boyunca, toplumsal olguları saray komplolarıyla açıklama yolunda karşı konulmaz bir eğilim olagelmiştir. Söz konusu anlatıcı devrik kral olduğunda, bu kaynak, gerçekliği kapalı kapılar ardında planlanmış karanlık senaryoların sonucu olarak betimlemede kullanılır.
2001 yılında Arjantin’de De la Rua, 19 Aralık günü, sözüm ona ‘demokrasiyi yıkma planı’na karşı sıkıyönetim ilan etmişti. Sonradan devrilmesini bir komplonun sonucu olarak açıklayacaktı. 10 gün içerisinde dört Devlet Başkanı’nın değiştiği izleyen dönemde, devrilmesine yol açan halk ayaklanması ve kendi aptallığı, teorisinin tarihsel bir dipnot olarak kalmasına dahi izin vermeyecekti.
Sanchez de Losada vakasında, ‘komplo’ ve ‘vandalizm’ teorisi, duruma siyasal bir tepki vermedeki beceriksizliğini örtbas etmek üzere devreye sokulmuştu. Kamu yatırımlarının azaltılması konusundaki bir ima dışında hiçbir resmî açıklamada, ülkenin iktisadî ve siyasal geleceğine dair tek bir söz bile edilmiyordu.
Gerçekten varolan tek komplo, hükümetin kendisine karşı giriştiğiydi: yalnızca iki gün içerisinde, bütün ülkeyi kendine karşı birleştirip harekete geçirmeyi, toplumsal çatışmaları kırlardan kentlere taşımayı başarmıştı.
Şimdi yapılmak istenen, kamu fonlarından beslenen kitlesel bir propaganda makinesini harekete geçirerek neoliberal hükümete ölümcül bir yara açan halk ayaklanmasını ve toplumsal krizi örtbas etmektir.

Ya ben, ya Kaos
Hükümet bütün bu kitle eylemleri sonucunda devrilmediyse, bu, ‘demokrasi karşıtı komplo’nun başarısızlığa uğramasından değildir. Gerçek nedenler, toplumsal aktörler ve sürecin gelişmesinde yatmaktadır.
İlk elde, en güçlü toplumsal hareketler -Evo Morales’in ‘MAS’ı ve COB (Bolivyalı İşçiler Merkezi)- başlangıçtan beri bir ‘Bolivya 20 Aralığı’nın (2001 Aralığındaki Arjantin ayaklanmasına gönderme -ç.n.) peşinde değildi; istedikleri, başkanın istifasının ardından parlamentonun kararıyla seçime gidilmesi, yani düzenli bir çözümle ‘demokrasinin savunusu’ydu.
Öte yandan, ABD, Kofi Annan, OAS, IMF ve Bolivya’da neoliberalizmi destekleyen diğer bütün taraflar bir krizin son aşamasında olduklarını ve Sanchez de Losada’nın Bolivya’nın çokuluslularca yağmalanmasını sağlayan siyasetçiler sınıfının son devletçisi olduğunu gayet iyi anlıyorlar. Bu başkan kaçarsa, başat sektörlerin tümü de kaçmak zorunda kalma tehlikesiyle yüz yüzedir. Bu nedenlerle, 12-13 Şubat krizi boyunca hiçbir kuvvet, ne komplo yoluyla, ne de bir halk ayaklanması sonucunda iktidara gelme hevesinde olmadı.
Hükümet ve Bolivya siyasetinin ihtiyar tilkilerinin kaçmak zorunda kalmamalarının nedeni budur. Ve artık IMF reçetelerini uygulama gücünden yoksunlarsa, sonuç, artık tarihe karışmış, yıkılmaya mahkûm bir rejimin yönetmeyi sürdürmesidir.
Bugün ortalık durulmuştur ve yönetimlerini yeniden meşrulaştırmaya çalışmaktadırlar -tıpkı Arjantin’de Duhalde’nin yaptığı gibi-; kendilerini ‘kaos’a, ‘vandalizm’e ve sözde komploya karşı tek alternatif olarak göstermektedirler.
Öfkelerini boşaltmak üzere rutinden ayrılan binlerce ses için bu, sağır bir ayaklanma, kendi yazgılarını inşa etmeye yönelik yavaş yürüyüşte salt bir adımdı. Resmi propagandanın sis perdesine karşı kendi küçük silahlarımızla kendi üstümüze düşeni gerçekleştirmek, yapabileceklerimizin en azıdır.

Sebastian Hacher’ın 20 Şubat 2003 tarihli yazısı,
Indymedia Argentina’dan alınarak çevrilmiştir.

 
 
 

 

sbarikat07@gmail.com
Devrimci Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Nurtepe Mah. Cemre Sk. No: 2 Kağıthane-İstanbul