Julien Salingue: Neden buradasınız?
Ahmed Saadat: Esas olarak siyasal nedenlerden
dolayı buradayız. Her zaman olduğu gibi ABD tarafından
desteklenen İsrailliler Filistin Otoritesinden
turizm bakanı R. Zeevi’nin öldürülmesine karışmış
herkesi kendilerine teslim etmesini istediler.
Ender olarak bu denli zaaf içinde olan Otorite,
şu sıralarda ABD’nin kendisinden her istediğini
yapıyor; hatta İsrail ve CIA ile bir anlaşma bile
yaptı. Bu anlaşmanın hiçbir hukuksal temeli yok.
Filistin yasaları açısından tutuklanmamız yasadışıdır;
dahası bu yasalarda bizi herhangi bir cezaya mahkum
edecek hiçbir madde bulunmuyor. Yoldaşlarıma gelince,
onlar Adalet alanında hiçbir geçmişleri ve hiçbir
sorumlulukları olmamış özel bir Filistin mahkemesi
tarafından, İsrail yasası uyarınca mahkûm edildiler
ve tümü 18 yıla kadar varan hapis cezalarına çarptırıldı.
Benim durumumsa, yargılanmadığım için biraz farklı.
Beni FHKC sekreteri sıfatıyla tutuklayıp buraya
getirdiler. Yaptıkları anlaşmada benim “tecrit”
edilmem gerekiyor; yani hepsi beni her türlü siyasal
ya da medyatik faaliyetten yoksun bırakmak istiyorlar.
Filistin Yüce Divanı serbest bırakılmam yolunda
görüş bildirdi, ama kimsenin bunu dikkate aldığı
yok. Şu halde, burada, resmî olarak Filistin’e
ait olan, ama sizin de görmüş olduğunuz gibi içinde
CIA üyeleri ve İngilizlerin bulunduğu bu cezaevindeyiz.
Onların görevi cezaevinde Filistin otoritesinin
İsrail’in taleplerini yerine getirmesini denetlemek;
gerçekte bu “gözlemciler” cezaevinin gerçek gardiyanları.
Nihayetinde bu bir İsrail cezaevi. Girişteki kontrolü
gördünüz: Filistinliler isimlerinizi alıp bir
listeye yazdılar. Gün sonunda bu listeyi Amerikalılar
ve İngilizler alıp bir kopyasını İsraillilere
verirler. Bu nedenledir ki çok sayıda kişi beni
ziyarete cesaret edemiyor...
J. S.: Bay Barguti’nin çok medyatikleştirilen
davası birkaç gün önce başladı. Sizce neden, ondan
çok söz edilirken, siz ve yoldaşlarınız konusunda
sessizlik hüküm sürüyor?
A. Saadat: Her şeyden önce, Barguti’den
söz edilmesinin önemli olduğunu belirtmeliyim;
ben bundan yanayım. Barguti olduğu için değil,
ama o İsrail’deki siyasal tutsakların tümü için
bir simge işlevi üstlenebilir. Bizim hakkımızdaki
suskunluğuna gelince, bunun birinci sorumlusu,
kuşkusuz Filistin Otoritesi ve ona bağlı ONG’lerdir.
İsrail’dekileri vurgulamayı seçtiler, çünkü bizim
vakamız onlar açısından yeterince rahatsız edici.
Size söylediğim gibi, bizi buraya yerleştirdiler,
çünkü Amerikalılar böyle istedi; zaten Filistinli
sorumluların Filistinli direnişçileri tutuklamayı
kabul etmiş olmaları yeterince çelişkili gözükebilir.
Bu nedenle, Otorite ve ONG’leri bize ilişkin susmayı
yeğliyorlar. Bu muazzam bir zaaf itirafı.
Biz buradayız çünkü tüm Filistinlilerin Ürdün’e
gönderilmesini va’zeden, İsrail hükümetinin üyesi
ve Filistin direnişinin sorumlularının tasfiyesine
yönelik tüm önerileri sistemli olarak destekleyen
aşırı sağcı, ırkçı bir bakanı, Zeevi’yi ortadan
kaldırdık. Abu Ali Mustafa’nın (FHKC’nin eski
genel sekreteri, Ağustos 2001’de katledildi( öldürülmesini
isteyenlerden biriydi.
Otoritenin yapması gereken, İsraillilerin taleplerine
boyun eğmek değil, İsrailliler gibi davranmak,
yani Filistinlilerin katledilmesine karar veren
ya da buna karışan tüm İsraillilerin kendilerine
teslim edilmesini talep etmektir. Bunun yerine,
hiçbir şey söylemiyor ve bizden söz etmekten kaçınıyor.
Yapmayı başardıkları tek şey, bir süredir FHKC’nin
Avrupa Birliği tarafından hazırlanan terörist
örgütler listesinde yer almasını talep eden İsraillilere
yardım etmek. Bu da gerçekleşti. Önceden de çok
sayıda KP bizi tanımayı reddediyordu; o günden
beri durum daha da beter hale geldi. Örneğin,
“Filistin solu”yla tanışmak için gelen FKP bizi
resmen tanımayı reddetti. Aynı durum Kıbrıs KP
için de söz konusu. Ve diğerleri için de. Bu,
etrafımızı saran suskunluğa katkıda bulunuyor.
J. S.: Dışarıda bütün Filistin kuvvetlerinin
birliğinden çokça söz ediliyor. Filistin Otoritesi’nin
onayıyla hapse atılan biri olarak, bunu nasıl
algılıyorsunuz?
A. Saadat: Durum karışık, biliyorsunuz.
Aralarında parti kadrolarının da yer aldığı Fetih
üyeleri, serbest bırakılmamız için düzenlenen
gösterilere katıldılar. Bu parti bünyesinde, direnişte
oynadıkları ya da oynamak istedikleri rol ile
Otorite bünyesinde oynadıkları rol arasındaki
çelişkiler giderek artıyor. Otorite İsraillilerle
müzakerelere başlayabilmek için direnişin tümüyle
sona ermesini arzuluyor; oysa ne nüfus ne de siyasal
partiler buna katılmıyor.
Çok daha fazlasını istiyoruz: Oslo’nun iflasından
sonra, gerçekten demokratik bir toplumu inşa etmenin
yanısıra, Filistin taleplerinin karşılanmasına
olanak sağlayacak gerçek bir mücadele stratejisi
istiyoruz. Fetih bu konuda hemfikir; hatta diyebilirim
ki bütün siyasal partiler Filistin direnişini
yönetecek geçici bir yönetim oluşturmada birleşiyor.
Açıktır ki, Filistin Otoritesi kendi iktidarını
tehlikeye düşürecek bu geçici yönetimin lafını
bile duymak istemiyor. Bugün, Otorite’nin, Filistin
halkının değil, yalnızca Filistin burjuvazisinin
İsraillilerinkiyle aynı olan çıkarlarını temsil
ettiği ölçüde, direniş önünde bir engel oluşturduğu
açıktır. Intifada’nın sürmesinde hiçbir çıkarları
yoktur; tersine, direnişi sona erdirmek istiyorlar;
bir başka deyişle, onların çıkarları, halkın çıkarlarıyla
taban tabana zıt. Görüyorsunuz; Filistinli siyasal
partiler arasında birliği sağlamayı başarsak bile,
adı Filistin Otoritesi olan, bir engel olarak
kalacak.
J. S.: Bugünkü durumu nasıl tahlil ediyorsunuz?
A. Saadat: Bunu anlayabilmek için, Oslo
antlaşmalarına dönmek gerek. Bu anlaşmalar, Filistin
burjuvazisi ile İsrailli işgalci arasında neredeyse
tümüyle ticari bir projeydi. İsrail, bu antlaşmalarla
FKÖ’nün program ve stratejisini, Filistin halkının
yaşam koşullarını yıkmak pahasına, terk etmesini
sağladı. O dönemde, Körfez savaşı sonrasında FKÖ’nün
büyük mali güçlükler içinde olduğu anımsanacaktır.
Oslo antlaşmaları önemli ticari anlaşmalar sayesinde
para toparlama olanağını temsil etmekteydi. Oslo
Filistin halkı için bir çözüm getirebilecek siyasal
bir antlaşma değil, hedeflerinden biri İsrail’in
güvenliğini sağlamak olan, güvenlik ve ticari
sorunlarla ilgili bir projeydi.
Bildiğiniz sonuçlar ve İsraillilerle müzakerelerin
dışında her türlü “çözüm” arayışını yasaklayan
Oslo anlaşmalarının içerdiği aslî bir veriyle
yıllar geçti. Araya Camp David olayı ve Barak
ile Clinton’un utanç verici önerileri girdi. FHKC
işgalciyle her türlü müzakereye derhal son verilmesinden
yanaydı (hâlâ da öyledir); bu, Filistin otoritesinin
halkıyla içiçe gerçek bir direniş hareketi haline
gelmesi demekti. Ama o, bu yolu seçmedi. Ve bugün,
işgalciyle işgal altındaki arasındaki tek karşıtlığın,
Filistin halkı ile İsrail Devleti arasındaki karşıtlık
olduğu, Otorite’ninse olanları dışarıdan seyrettiği,
her ne pahasına olursa olsun gücünü elde tutmak
isteyen seyirci bir Otorite’nin söz konusu olduğu
bir durumdayız.
J. S.: Bugün hangi strateji güçlü bir
Filistin hareketinin inşasını sağlayabilir?
A. Saadat: Bugün direniş, sözünü ettiğimiz
bütün nedenlerden dolayı çok güç bir durumda.
Ama bu güç durumda dahi, özellikle İsrail’de hâlâ
etkili olduğu görülüyor; gerek büyüyen toplumsal
istikrarsızlıkta, gerekse birkaç aydır onları
vuran iktisadî krizde. Direnişin sürebilmesi ve
daha da güçlenebilmesi için temelleri oluşturmak
gerekiyor.
Bu, birkaç şeyi gerektirir: öncelikle tüm halkın
bünyesinde yer alabileceği, herkese açık bir halk
direnişini örmek gerek. Ve geçmişin hatalarını
tekrarlamamak için, yani salt halkın fedakarlık
yapıp sonuçlardan yalnızca burjuvazinin yararlanmaması
için, işgale karşı direnişle demokrasi mücadelesini
birbirinden ayırmamak gerek.
Bugün, mülteciler dahil tüm Filistin nüfusunun
çıkarlarını temsil edecek güçlü ve demokratik
bir FKÖ’yü yeniden inşa edebilmeliyiz. “Tabandan”
ve “tepeden” birliği birleştirebilmek gerek. İkinci
aslî unsur, mücadelemizin uluslararası bağlama,
dolayısıyla da emperyalist dünya sistemi içine
yerleştirilmesi gereğini hiçbir zaman aklımızdan
çıkarmamalıyız. İsrail, aslî rolü emperyalizmin
bölgedeki çıkarlarını korumak olan bir devlettir.
Bu, Apartheid döneminde Güney Afrika’daki duruma
çok benziyor. Mücadelemiz temelde anti-emperyalisttir,
Filistin sorunu bugün dünya sorunlarının temelinde
yatmaktadır; bu nedenledir ki, tüm dünyadaki anti-emperyalist
hareketlerle bağlantılı bir direniş inşa etmeliyiz.
İhtiyacımız olan dayanışma, anti-emperyalist bir
dayanışmadır; burada özellikle son yıllarda gelişen
küreselleşme-karşıtı hareket aklıma geliyor. Başarmayı
istiyorsak, kuşkusuz bir halk hareketi inşa edebilmeliyiz,
ama aynı zamanda yerel ile küreseli birbirinden
ayırmamalı ve mücadelemizin emperyalizme ve kapitalist
küreselleşmeye karşı mücadelelerin bir parçası
olduğunun bilincinde olmalıyız.
J. S.: Stratejiden söz ettik. Ya siyasal
proje konusunda neler söyleyeceksiniz?
A. Saadat: FHKC olarak bizler “iki halka
iki devlet” çözümünün geçerli olduğunu düşünmüyoruz.
Bu talebi karşılayabilsek bile, herşeyden önce
İsrail devleti bu haliyle varlığını sürdüreceği
için, sorun çözüme kavuşmaktan uzak olacak. Daha
da önemlisi, iki büyük sorun çıkacak ortaya: Mülteciler
ne olacak? Bizler için Filistinlilerin yarısını
oluşturan mültecilerin geri dönme hakkı vazgeçilmez
olduğu ölçüde, temel bir sorundur. Oysa “iki halka
iki devlet” çözümüyle mülteciler fiilen dıştalanıyor.
Cisjordanie ya da Gaza’da yaşamaları söz konusu
edilmiyor... Görüyorsunuz, temel sorun, aynen
kalıyor. 1948 Filistinlileri ne olacak? Sayılarının
bir milyonu aştığı ve her şeyden önce Filistinli
oldukları, onların da İsrail devletinin baskısı
altında yaşadığı düşünülürse, bu sorun da aynı
ölçüde önemli. Sözü uzatmayayım, ama gördüğünüz
gibi, iki devlet çözümü en iyi olasılıkla, geçici
bir çözüm olabilir. Çelişkiye gerçek bir çözüm,
üç temel veriyi göz önünde bulundurmalıdır: işgalin
sona erdirilmesi, mültecilerin dönüşü ve tarihsel
Filistin’in bütünü üzerinde gerçekten demokratik
bir iktidarın kurulması. Tarihe başvurulduğunda,
bunun tek meşru çözüm olduğu görülecektir. Hepsinden
öte, az önce de belirttiğim gibi, uluslararası
düzlemde bir çözümü öngörmeliyiz. Bu açıdan da,
yalnızca manda Filistin’in bütünü üzerinde gerçek
demokratik bir iktidarın kurulması özlemlerimizi
karşılayabilir. Tabii bu, dünya ölçeğinde emperyalizme
cepheden saldıran bir çözümdür ve emperyalistler
bunu asla kabul etmeyeceklerdir.
Bu da direnişimizin devam edeceği, yükselme ve
gerileme dönemleri yaşayacağı anlamına gelir;
ama amacımıza ulaşmak için zamana ihtiyacımız
olduğu da açıktır. Ve desteğe de. Ancak küreselleşme
karşıtı hareketin ortaya çıkmasını çok olumlu
bir işaret olarak görüyorum. Dahası, sizin buradaki
varlığınız ve tanışmış olmamız, yaşadığımız dönem
güçlüklerle dolu olsa da, geleceğin bu kadar karanlık
olmayabileceğini düşündürüyor bana.
|