Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

Bir seçim dönemi daha geride kalalı epey oluyor. Oynanan “demokrasi” oyunu, işçi sınıfı ve emekçi halkların sömürülen umutları, hayali-ütopik beklentiler yerini çoktandır yalın ve acımasız gerçeğe bıraktı. Onca “iç çelişki” sonrası, ihtiyaç duyulan vitrin değişikliği tam olarak istenen biçimde olmasa da gerçekleşti. Oligarşinin belirlediği tek -ufak tefek değişikliklerle de olsa- programa sahip olan burjuva partileri yeni dönemin, “yeniden yapılanması” ekseninde yan yanalar...
Bu sınıfsal bir tercihtir; AK Parti ve CHP ile oligarşi yoluna devam edecek, bu temelde siyasal planda yeni kombinasyonları örgütleyecektir. İşçiler, emekçiler ve tüm halklar ise, açlık-sefalet-baskı-yozlaşmış kültür cenderesinde kapitalist barbarlığın tüm sonuçları ile karşı karşıya kalacaktır.
Yani, özünde, 20 yıldır devam eden kapitalist restorasyon, oligarşi açısından yeni yüzlerle devam ediyor; bu anlamda değişen bir şey yoktur. 2 Kasımda tüm çıplaklığı ile ortada olan sonuçlar ve yakıcı gerçekler, 3 Kasım sonrasında temel boyutları itibariyle varlığını koruyor, devam ediyor.
Bu süreç çok yönlü değerlendirilebilir; önceden yaptığımız, Sosyalist Barikatın tüm sayılarında göreceğiniz değerlendirmeler yaşam tarafından sınanıyor, onaylanıyor. Elbet yeni ve kapsamlı değerlendirmeler olacaktır. Bu dönem, aynı zamanda devrimci olanaklar yaratıyor; pompalanan reformist-parlamentarist hayaller tutmuyor, emekçi kitleler pratik yaşam deneyimleriyle kısa sürede ilkel düzeyde de olsa sistemin öne çıkarttığı aktörlerin sorunlarına çözüm üretmediğini görüyor.
Seçim sonuçları ve sonrası gelişmelere bakıldığında kimi abartılı, “Boykot Partisi kazandı” gibi değerlendirmelerinde anlamlı olmadığı, düzene tepki gösteren kitlelerin, devrimci harekete de mesafeli olduğu açıkça görülüyor. Mesafeyi kısaltmak, devrimci harketin görevidir ve bu görev, bu vesile ile bir kez daha kalın çizgilerle çizilmektedir.
Oyun bitti, hayali-sanal umutlar, toplumsal-siyasal gerçeklerle yüz yüze kaldı. Biz kendi yolumuzda yürüyoruz. Ancak kendi yolumuzdan yürüyerek, ortaya koyduğumuz politik iddia ve açılımları gerçekliğe dönüştürebiliriz.
Şunun farkındayız; yukarıda vurguladığımız kitleler ile devrimci hareket arasındaki mesafe, bununla ilişkili olarak, devrimci sosyalistlerin politik iddiaları ile örgütsel konumlanışı arasında da vardır. Yani genel ile özel üst üste düşmektedir. Bu mesafe kapanacaktır, bu mesafenin kapanmasında sadece devrmci sosyalistlerin değil, başkaca devrimci güçlerin çabalarının rol oynaması mümkündür. TDH’de “yeni dönemi” anlamak isteyen, kimi sonuçlarını, bütünsel olarak ele almasalar da gören kesimler vardır. Ancak, önemli bir kesimin, popülizmle marksizmi kabalaştırmakta olduğu, parça sorunlarda yoğunlaştığı, yeni bir devrimci yükselişin sorunların ve çözümlerin hayatın bütün alanlarında bütünlüklü olarak üretilmesinde olduğunu göremediği, ajitatif bir söylemi öne çıkardığı açıktır. Bu, önemli handikaplar oluşturuyor ama buna rağmen yeni dönemi bütünsel ele alan devrimci sosyalistler, kendi yolunda, kendi tarzı ile yürüyor. Her halukarda, bu “mesafe” daha hızlı yürenerek, bugünün görevlerine sarılarak, bugünü kazanarak kapanabilir.
Politik iddiası olmayanın politik geleceği de olmaz. Doğru adımlar için, öncelikle doğru politik hedefler, taktiksel yönelimler zorunludur. Devrimi genel, soyut, her dönem için geçerli sözler değil, nesnel koşularla güçlü bağlar kuran, somut hedefler, programlar ve bunların üzerine oturmuş her adımı planlanmış faaliyetler ilerletebilir. Devrimci sosyalizm ile oportünizm arasındaki farklardan bir de budur; devrimci sosyailzm her sorunu somut ele alırken, politik iddiasını net açıklarken, oportünizm soyut söylemle yetinir. Lenin’in ifadesi ile, “somutun yerine soyutun konması, devrimde başlıca günahlardan, en tehlikeli günahlardan biridir” (Lenin, S. Eserler-6, Sf:183)
21 yüzyılı devrimler yüzyılı yapmak için, nesnel koşulları her zamandan daha olgun olan sosyalizmin zaferi için, politik iddia ve hedeflerimizi net, tereddütsüz ortaya koyduk; bunun için yürüyoruz. Böylesi kapsamlı politik projeler, boş hayallerle, anlık rüzgarlarla, dönemsel küçük adımlarla değil, daha çok kendimize yönelerek, kendimizde adeta bir “iç devrim” yaparak, küçük adımları büyüterek, daha da ötesinde sıçramalı bir gelişme yaratarak gerçekliğe dönüşebilir. Lenin diyor ki; “...Politik yaşam, sonsuz halkalar dizisinden oluşan sonsuz bir zincirdir. Politikanın tüm mahareti, elinden en az koparılıp alınabilecek, o anda en önemli olan, onu tutana tüm zinciri en iyi şekilde garantileyen halkayı bulup kavramasında yatar...” (Seçme Eserler-2, Sf:177). Yakalanması gereken somut halka, örgütsel palanda, daha ileri bir örgütlülüğü yakalamaktır; bunun için, “arka bahçeyi” temiz tutmak, somut adım ve görevler etrafında, bu halkayı koparıp almaktır... Siyasal mücadele tarihi, bunun dışında da bir yol, yöntem keşfetmemiştir.
Sözlerimizin anlamı çok nettir. Devrimci sosyalistler için, bu gelenekte hiç kimsenin, özel statüsü, ayrıcalığı, hukuku vb. yoktur. Dahası; tarihsel ve siyasal görevleri anlayıp bilince çıkaramayan, bu yönde ciddi bir “iç devrim” yapamayan, katılımcı-üretici-ilerletici bir tarzı tutturamayan, eski alışkanlıklar üzerinden “arka bahçeyi” kirleten, emek ve insiyatifte cimrilik yapan vb. üzerindeki “üniforma” ne olursa olsun, gerçek bir devrimci kurtuluşçu olamaz. Devrimci kurtuluşçu; statü-ün-mevki için değil, tam bir sorumlulukla dava insanı olan, bunun için çalışandır.
Sorun üreten, “mazeret” bulan, devrimci yenilenme sürecimizde “yük” olan değil, sorunları çözen, üreten, kendine sürekli iş çıkaran, aşk ile görevlere sarılandır. Bu gelenekte, emek içseldir; herkes ürettiği kadar hak ettiği değeri bulur. O halde, başta temel kadrolar olmak üzere, tüm devrimci kurtuluşçular, devrimci yenilenme sürecinin siyasal-örgütsel görevlerini bilince çıkarmalı; bunun için tüm sınırları zorlamalı ve savaşmalıdır.
Çok verilenden çok istenir. Parti çizgimiz, 30 yıllık tarihsel ve siyasal birikimimiz muazzam bir kazanımdır; tüm sorunları çözmede elimizi güçlendiren, önemli bir anahtardır. Başta şehitlerimiz olmak üzere, tüm değerlerimiz, lekesiz sembollerimizdir, bizlere yol gösteriyorlar. Tarihimiz, şehitlerimiz, politik çizgimiz; tüm bunlar, tek tek kadrolara, tüm devrimci kurtuluşçulara çok şey vermiştir, muazzam bir mirası yaratmıştır.
Bugün saflarımızda, politik mücadelenin doğal mecrasında haklı veya haksız, hatta çok kez haklı onlarca eleştiri olsa da, devrimci yenilenme sürecini kavramış, bunun sorumluluğunu taşıyan yoldaşlarımız vardır; bunlarla onur duyuyoruz. Bir köşede süreci gözleyen, “görev bekleyen”ler de vardır; tarihsel ve siyasal sorumluluk “davet beklemeyi” değil, tereddütsüz katılımı emrediyor, gereğini herkes yapmalıdır. Genç yoldaşlarımız, büyük bir şevkle devrimci yenilenme sürecimizde yerini alıyor, sürecin canlı, dinamik parçası oluyorlar, güç katıyorlar. Kimi yoldaşlar, uzun yıllardır devrimci sosyalizmin saflarınnda yer alıyor, ancak kendi devrimci potansiyelini açığa çakaramıyor, onca destek ve paylaşıma rağmen, düşük bir tempo içindedirler. Öyle veya böyle, hiçkimsenin “mazereti” yoktur; şimdi çok daha katılım isteniyor. Bir dizi nesnel-öznel sorun sıralanabilir, ama tüm bunlar katılımcılığın önünde engel değildir; yönümüzü geleceğe döndük, tereddütsüz yürüyoruz, herkes bu tempoya adım uydurmalı, güç vermelidir. Bu onuru paylaşalım, kavgayı büyütelim.
Başımızı kaldırıp toplumsal ilişkilere, sınıf mücadelesine, insana bakalım; devrimci sosyalizmin yakıcı sorunlarını sorumlulukla ele alalım. Görülecektir ki; “insan sıkıntısı çekiliyor, ama aynı zamanda yığınla insan var.” (Lenin) sözlerindeki anlam, bugün için bizler için de geçerlidir. Bu sözler, devrim ve sosyalizm için imkânları işaret ettiği gibi, içinden geçilen süreçte, temel halkanın acil sorunlarına da parmak basıyor. Dahası, kadroların öneminin altını çiziyor. Devrimcinin görevi devrim yapmaktır. Ancak, özellikle de böylesi zorlu dönemlerde akıntıya karşı kürek çeken kadrolar; bu kadroların yönetiminde kitleler tarihsel ve siyasal rolünü oynayabilir. “İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır”, veya “devrim kitlelerin eseridir” sözlerindeki derin anlam, ancak, yaratıcı-üretken-sorumlu kadrolar ve onların oluşturduğu yapılarla nesnelliğe dönüşebilir. O halde; “ara yol”, eski alışkanlıklar, yarım-devrimcilik, statükoculuk, günü kurtarma, mazeret vb. yoktur. Herkes için yapılacak iş vardır; yükselen yapının tuğlası-harcı olma bugünün görevidir. Tek başımıza da olsak, kendi potansiyelimizi açığa çıkarıp, kendimizi örgütlemeli, parti ruhu ve disiplinini içselleştirmeli, devrimci yenilenme sürecini adımlamalıyız.
Devrimci düşünceler kitlelere ulaştığı ve onlar tarafından sahiplenilip, pratik yaşamda kılavuz olduğu ölçüde maddi güce dönüşür; bu süreçte devrimci kadrolar yaşamsal bir rol oynar. Kadrolar ve onların oluşturduğu örgüt biçimleri, döneme uygun politik-örgütsel açılımlar kitlelerle aramızda bir köprüdür. Bu köprü ne ölçüde güçlü olursa, devrimci yenilenme sürecinde, ortaya koyduğumuz politik iddia ve açılımlar o ölçüde kitlelerle buluşur, maddi güce dönüşür. Bu sürecin özneleri olan kadrolar, savaşçılar, sempatizanlar dost ve düşman karşısında partiyi, devrimi, sosyalizmi temsil ederler. Lafa değil, üzerindeki üniformaya ve etikete değil, eylemin muhtevasına bakılır. Ve, devrimci yenilenme sürecinin yaratıcısı, öncüsü devrimci kurtuluşçu, bu sorumlulukla; katılımcı, örgütçü, tutarlı, çalışkan, bilgili, güven verici, sözünün arkasında duran, her ilişkiyi örgütlü biçime dönüştüren olmalıdır. Parti yaşamı, tek başına parti çizgisi, ideolojik birlik veya görev ve sorumluluklardan ibaret değildir; bunları da içselleştiren, her şeyi paylaşımı içerir.
Biz yeni bir dünyayı bugünden, kendi kişiliğimizde, parti yaşamımızda, en yüksek biçimiyle yoldaşlık ilişkilerinde yaratıyoruz. Ve, suratı asık, kaşları çatık, “eski komünist” (siz bunu revizyonist anlayın) tipler bizden uzak olsun; insani olan her şeyi paylaşıyoruz, paylaşacağız. Bu paylaşımlar yoldaşlık ilişkilerini, devrimci yaşamı güçlendiren faktörlerdir. Devrimci yapının hukukunu esas alan her türden paylaşım güçlendiricidir. Bu temelde kendini yoldaşlarına, kolektife açmayan çözümsüzlük sarmalına girmiş demektir. Partiyle paylaşılamayacak, yoldaşlarla birlikte çözüm aranamayacak hiç bir sorun yoktur. Partili yaşam, partili dinamizm bu yaklaşımla örülecektir. Bu ruhla devrimci kurtuluşçu, etrafına ışık saçmalı, kitlelere güven vermeli, onları devrim saflarına çekmeli. Politik mücadelede, düşüncenin maddi güç olması için bu zorunludur.
O halde, devrimci yenilenme süreci, daha çok sorumluluk demektir; sorumluluklar alalım, sorumluluklar verelim. Sorumluluk; nesnel olmayı, özgüveni, çok yönlü gözlem ve değerlendirmeyi, amaçla araç arasında güçlü bağlar kurmayı, adaletli olmayı, devrim ve sosyalizmin çıkarını heşeyin üstünde tutmayı, çok yönlü katkı sunmayı vb. içerir. Her ilişki, her insan, her imkân doğru ele alınmalı, doğru yönlendirilmelidir. Elbet, devrimci bireyin, devrimci yenilenme sürecinin öznesi olan devrimci kurtuluşçunun düşünceleri, önerileri, talepleri bizler için önemlidir, değerlidir, hatta bunlar sağlıklı bir parti yaşamı için zorunludur.
Ancak, bununla birlikte, örgütlü mücadelenin ihtiyaçları, ana yönelimle birlikte taktiksel yönelimlerimizde önemlidir, herkes bu çerçevede sorumluluklar üstlenmelidir. Bugün için, uzak hedefler için, bir tür “koruma” mantığı ile tek bir devrimci kurtuluşçunun bile heba edilmesi mümkün değildir.
Yine, ana yönelimler bir yana bırakılarak, günlük ve kısa erimli düşünce ile herşeyi belirli alanlarda toparlamak da mümkün değlidir. Her iki yanlış pratikten uzak, iktidar ve devrim perspetifi ile, çok yönlü, ana ve taktik yönelimin tam bir uyumu ile, devrimci yenilenme sürecinde sorumlulukları üstlenmeli, paylaşmalıyız. Herşeyin ölçüsü “devrimcileştiren pratik”tir. Görev alır, görev verir, sorumluluklar üstlenerek sorumluluk bilincimiz güçlenecektir.
Anlaşılacağı üzere, sorumluluk üzerine söylenecek her bir söz, bu yönde bir bilinç oluşturmadan öte, bununla birlikte bir görev çağrısıdır, göreve sahip çıkmadır.
Çağrı; sosyalist hareketin tüm taraftarlarına, devrimci kurtuluşçularadır. Devrimci yenilenme sürecimizde, ciddi bir politik iddia ve proje ortaya konmuştur; bununla yetinilemez, yukarıda vurguladığımız “mesafe” de, görevlere sahip çıkılarak kapatılır, adına layık bir parti böyle yaratılır. Devrimciliğin, sosyalistliğin sınandığı nokta burasıdır, bu “yarının” değil, bugünün görevidir. Politik kimliğimizle, politik tarzımızla, net ve berrak bir duruş içinde bu süreci adımlıyoruz; daha çok sorumlulukla, enerji ve bilinçle adımlarımızı hızlandıralım!
Elbette çağrımız, devrimci sosyalist hareketin öz potansiyeli ile sınırlı değildir; devrimci yenilenme sürecinin önemini kavrayan herkesedir, tüm samimi çevre ve bireyleredir. Devrimci yenilenme sürecine katkı sunan herkesle yürüme onurunu paylaşmaya hazırız.
Hiçkimseye “aydınlık günler”, saf bir sınıf mücadelesini tarif etmiyoruz. Devrim günceldir ve olağanüstü karmaşık, zorlu, acılı bir süreçtir.
“...Bir devrim görününüşte pek karmaşık olmayan bir durumda başlamış olsa bile, devrimin kendisi gelişimi içinde daima olağanüstü karmaşık bir durum yaratır. Çünkü gerçek bir devrim, derinlemesine bir devrim, Marx’la söylemek gerekirse, bir “halk” devrimi, eski toplum düzeninin ölümü ve yeni bir toplum düzeninin, on milyonlarca insanın yeni bir yaşam tarzının doğumunun inanılmaz karmaşık ve acılı sürecidir. Devrim en şiddetli, en vahşi, en çılgınca sınıf mücadelesi ve iç savaştır. Tarihte hiçbir büyük devrim iç savaş olmadan gerçekleşmedi. İç savaş ise “olağanüstü karmaşık durum” olmadan düşünülebileceğini, ancak dar görüşlü, dünyadan bihaber insanlar varsayabilirler.” (Lenin, S. Eserler-6, Sf: 288)
Devrim zorlu bir süreçtir, ama toplumsal sürecin zorunlu durağıdır. Devrimcilik zordur, ama onurludur. Devrimcinin görevi devrim yapmaktır. Sürecimizin sorumluluklarını daha çok bilince çıkararak, bunları pratik görevler halinde somutlaştırarak her adımda hayata daha güçlü müdahale etmenin olanaklarını yaratalım.
Devrimci yenilenme süreci herkesin önüne bunu koyuyor; gün, yükselen yapının tuğlası-harcı olma günüdür! Bunu bilince çıkaralım, parti ruhu ile geleceğe yürüyelim!

 
 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Devrimci Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Nurtepe Mah. Cemre Sk. No: 2 Kağıthane-İstanbul