FHKC
Genel Sekreteri Ahmed Saadat:
"İntifada Stratejik Çizgimizdir"
Çev: R. Yalın
|
AL-HADAF: Bazı gözlemciler sizin gerçek
bir seçim olmadan bir uzlaşma sonucu seçildiğinizi söylüyorlar
ve bunu Filistin sol-kanat gruplarının parti içi yaşamlarındaki
demokrasi yokluğuna bağlıyorlar. Konu hakkındaki sizin
yorumunuz nedir?
AHMED SAADAT: Eğer bir uzlaşma varsa ve bu uzlaşma
partinin iç birliğini mümkün kılan bir formülü içeriyorsa,
bu bizi rahatsız etmez. Uygun bazı dış politik ilişkilerde
uzlaşmalar nasıl meşru ve zorunluysa, politik güçlerin
ve partilerin birbirleriyle ilişkileri çerçevesinde
de meşrudur. Ayrıca, uzlaşma, Halk Cephesi’nin esas
kurumlarının çalışmasını düzenleyen kuralları geçersiz
kılmadığı gibi demokratik yönteme de zarar vermez. Tüm
tasarılar, kim önerirse önersin, son tahlilde onay için
Merkez Komite’ye sunulur.
Tüm bunlara rağmen yasallık konusunda uzun boylu düşünülecek
bir durum yoktur; çünkü Genel Sekreter ve Yardımcı Genel
Sekreterlik için yapılan seçimlerde adaylar parti kuralları
uyarınca Halk Cephesi ve partinin iç işleyişinin unsurları
tarafından izlenir. Eğer dediğiniz türden bir uzlaşma
olsa, neden gelecek Genel Sekreterliğin adaylığı için
uğraşalım ki? Eğer bir uzlaşma olsaydı, hiçbir resmi
düzenleme olmaksızın, “alkışlama yöntemiyle” bir saatte
seçimi yapar, bitirirdik. Bunun yerine koca bir günü
yalnızca seçim için harcamazdık. Başka bir açıdan bakıldığında
da, uzlaşma olgusu, aslında açıkça hiziplerin varlığına
ve onların pozisyonlarına bağlı bir şeydir. Oysa Halk
Cephesi’nde bunlar yoktur. Evet, bizde şu ya da bu konuda
farklı görüşler ve bu görüşler arasında mücadeleler
vardır, ama kendi fikirlerini Cephe içinde ya da dışında
ayrı hizipler adına açıklayan hiçbir grup yoktur.
Halk Cephesi’nin Birliği
A: Cephe içindeki ılımlı ve aşırı eğilimler
üzerine çok şey söylendi. Bunlara yanıtınız nedir? Cephe,
iç farklılıklardan ve farklı yönelimlerden muaf mıdır?
Cephe hiyerarşisinin farklı düzeyleri arasındaki diyalog
nasıldır ve Cephe’nin birliği bununla ne ölçüde bağlantılıdır?
S: Cephe içinde politikalar ve görüşler üzerine
tartışmalar olması ne gariptir ne de yanlış. Esasen
bu bütün demokratik ve sol-kanat partilerde içselleşmiş
bir işleyiştir. Düşünceler, politikalar ve örgütsel
konular üzerine şiddetli tartışmalar, kendini yenilemek
ve yeni gelişmeleri izlemek için çaba gösteren bütün
partilere hayat ve canlılık verir. Parti üyelerinin
ilişkilerini, parti yapısı ve hiyerarşisinin işleyişini
şekillendiren örgütsel kuralları bir kenara atarak parti
içinde ve dışında sabotajlara yol açan ve çoğunlukla
ilkel, kabileci yöntemlere, ilkesiz gruplaşmalara ve
ahbaplık ilişkilerine dayanan kişisel sürtüşmeler ise
normal değildir ve kabul edilemez. Bunlar, tartışma
konularının düzeyini düşürür, halkın ulusal-demokratik
ihtiyaçlarına yanıt verecek gelişmeleri ve atılımları
önler.
Durgunluk ve kriz zamanlarında bazı belirtileri yeniden
uç verse de, bu tür kişisel sürtüşmeler, Halk Cephesi’nin
yaşamında yirmi yıl önce sona erdirilmiştir. Bunlar,
artık partinin söylemini etkilemeyen önemsiz ve marjinal
olgulardır.
Halk Cephesi’ni Filistin ulusal hareketi içindeki diğer
örgütlerden ayıran şey, kendi sorunlarına ve çelişkilerine
değinmekte gösterdiği cesarettir; üzerinde durulması
gereken en önemli konu budur. Bu yalnızca iç ilişkilerde
değil, halk kitleleri arasında ve politik düzlemde de
böyledir. Halk Cephesi’nin geçmiş kongre dökümanlarını
okuyan herkes, Cephe’nin her zaman politik eleştirinin
derinlik ve sorumluluğunu önemsediğini, kendi yanlışlarının
özeleştirisini vermekte cesaretli davrandığını görecektir.
Çeşitli politik ve örgütsel görüşleri içeren VI. Ulusal
Kongre belgeleri de bu temeldedir. Program biçiminde
sunulan bu temel politik belgede, farklı alanlara ilişkin
konular, ayrıntılar, ilkeler, farklı bakış açılarından
tartışılmıştı. VI. Ulusal Kongre, genel olarak Cephe’nin
anlayışı, esasa ilişkin ayrıntılar ve gelecek dönemin
çalışma programının formüle edilmesiyle sonuçlandı.
Liderlerden kadrolara ve üyelere dek herkes Kongre kararları
etrafında bütünleşti. Aynı zamanda onlar, bu kararların
temellerine ilişkin farklı görüşlerin tartışma ve iletişim
hakkını da hayata geçirdiler.
Sonuçta örnek bir parti düzeyine ulaştığımızı söyleyemem.
Ama henüz kusursuz bir noktaya ulaşamamış olsak da,
VI. Ulusal Kongre’nin bu özlemi yerine getirme yolunda
bize kılavuzluk edeceğini ve gelişimimizde nitel değişimleri
başaracağımızı söyleyebilirim. Yaşam denizi her gün
kendini yeniler ve siz bu denizde yüzmek istiyorsanız
eğer, kendinizi her an yenilemek zorundasınızdır. Bugün
ideal olan her şey, yarın geride ve hayatın dışında
kalacaktır.
Yeni Rol ve Misyon
A: Bazı insanlar, sizin işgalci güçler
tarafından aranan biri olarak yeni rol ve misyonunuzu
yerine getirmenizin zor olacağına inanıyor. Bu sorunu
nasıl çözeceksiniz?
S: Bu soruya şaşırdım doğrusu. Tüm Filistin örgütlerinde
uygulanması zorunlu olan tek bir düzenleme ya da model
mi var? Dünya devrim tarihinde firari ve kanun kaçağı
olan, resmi güçler tarafından takip edilen bir çok lider
örneği yok mudur? Bütün bunlara rağmen bu insanlar,
halklarına zafere kadar öncülük edebilmişlerdi. Eğer
bir partinin genel sekreteri, rahatça toplantılar yapabileceği,
iletişim kurabileceği, modern teknolojiyi kullanabileceği
ve durumun gerektirdiği her yere rahatça gidebileceği
koşullarda çalışıyorsa, zaten ya yurtdışındadır ya da
İsraillileri kızdıracak şeyler yapmak konusunda fazlasıyla
ihtiyatlıdır. Böyle bir genel sekreter, partisiyle işgalciler
arasında barışçıl bir ilişki kurmak zorunda kalacaktır.
Bu tür bir durumda ise bir yandan düşman onun önünü
açacaktır, bir yandan da günümüzde “lider üretimi” konusunda
uzmanlaşmış olan medya dünyası böyle “lider”(!)leri
allayıp pullayıp öne sürmekte gecikmeyecektir.
Sonuçta, bizler Halk Cephemizin uzlaşmasız programına
bağlı kaldığımız sürece, genel sekreterlerimiz ve önder
kadrolarımız her zaman işgalci güçlerce aranan insanlar
olacaktır. Biz, cephe liderlerinin ulusal rollerini
ve halkın ulusal-demokratik davasına karşı sorumluluklarını
hiçbir şeyin arkasına sığınmadan yerine getirmeleri
için bir çalışma planı yapmaya mecburuz. Siyonist düşmanla
mücadelede Cephe’nin deneyimleri ve devrimci bilgi birikimine
dayanarak bu savaşın üstesinden geleceğimiz kesindir.
Halk Cephesinin
Konumu ve Rolü
A: Abu Ali Mustafa yoldaşın şehit düşmesi,
daha önceleri cepheden ayrılmış ya da tereddütlü davrananların
da parti saflarına geri dönmesine yol açtı. Bir yanda
Oslo süreci sonrası ve İntifada öncesi manzara, diğer
yanda ise Cephe’nin rolünün ve aktivitesinin azalmasına
tanıklık... Halk Cephesi’nin misyon ve prestijini yeniden
yükseltecek bir planınız var mı ve eğer varsa esas noktaları
nedir?
S: İşin gerçeği, Cephe, bölge için üç aşamadan
oluşan doğru bir öncülük çizgisine sahiptir. VI. Ulusal
Kongre’yi de kapsayan ilk aşama, İntifada aşaması ve
Abu Ali Mustafa yoldaşın katledilmesinden sonra yoldaşların,
dostların ve tüm yurtsever Filistinliler’in duygularının
alevlendiği son aşama, ki bu sonuncusu en çarpıcı olanıdır.
Bu olay, insanların liderlerine, partilerine ve halka
bağlılıklarından dolayı saflara geri dönmelerini sağladı.
Resmen örgüt saflarının dışında olan kadın ve erkek
yoldaşlarımızın da aslında bir tek gün olsun genel yurtsever
etkinliğin dışında kalmadığını belli bir iyimserlikle
söyleyebilirim. Birçoğu inisiyatif kullanmak için parti
talimatlarını beklemedi. Hatta onlar, kendi öz etkinliklerini
parti çalışması ve programıyla kaynaştırdılar. Bunlardan
bazıları, resmen parti saflarının dışında kalmış olanları
geri kazanmak için gereken program ve düzenlemeleri
yapma yeteneğine sahip kadrolardır. Ayrıca bu kadrolar,
parti etkinliklerine, yapılarına ve saflarına katılmaya
hazır bekleyen kitleleri kazanma konusunda da ustalık
ve önemli deneyim birikimine sahiptirler. Parti üyelerimizin
sorumluluk ruhunu ve karakterlerinden gelen gücü, kadroların
sahip olduğu mirası ve militan mücadele tarihimizi bilmekten
kaynaklanan bir iyimserliğimiz var. Ama, ayrıntılı bir
değerlendirme yaptığımızda, buna rağmen, şimdiye kadar
gerçekleştirdiğimiz düzenleme ve planların, partinin
silahlı kuvvetlerini gerçek bir organizasyona dönüştürmekte
ve militan, yurtsever-demokratik programımızı gerçekleştirmekte
yetersiz kaldığını söyleyebilirim. Bunun için Halk Cephesi’ndeki
her düzeyden kadronun ciddi bir sınavdan geçmesi gerekecektir.
Yurtsever Demokratik Hareket
A: Geçtiğimiz yıl gösterilen bütün
birlik çabalarına rağmen, Filistin demokratik yurtsever
hareketi hâlâ bölünmüş durumda. Bu çaba sokaklarda karşılığını
bulamadı. Bu konudaki tavrınız nedir? Filistinli demokratların
birleştiğini ne zaman göreceğiz?
S: Demokratik-yurtsever Filistin hareketini birleştirmeden
önce, onu motive eden güçleri ve onların programlarını
benimseyenleri tanımlayabilmek için, bu hareketin kendisinin
ne anlama geldiği, ideolojik kimliğinin, politik ve
toplumsal programının nasıl olduğu üzerinde hemfikir
olmak gereklidir. Bu konsept, elbette sabit ve değişmez
değildir ama yine de halkımızın yurtsever-demokratik
mücadelesine temel teşkil eder. Bu birlik, hem söylemde
hem de pratikte yurtsever-demokratik olabilmesi için,
solcu-radikal olmalı ve mevcut Filistin Yönetimi’nin
(yazı boyunca Arafat’ın başında olduğu Filistin Özerk
Yönetimi, FÖY kısaltmasıyla anılacaktır- Sosyalist Barikat)
programına karşı olmalıdır. Dolayısıyla, böyle bir birlik,
mevcut hükümetle koalisyon halinde yürüyemez. Demokratik
bir birlikte temsil edilmeleri gereken geniş halk sınıflarının
bir araya gelmelerinin engeli, FÖY’ü belirleyen sınıf
koalisyonunun özel çıkarlarıdır. Bu söylediklerim boş
sözler değil. Bu görüşlerim, FKÖ ve FÖY içinde hegemonya
kurmaya çalışan Filistin burjuvazisinin programının
çözümlenmesine dayanıyor.
Filistin burjuvazisi, mücadeleyi salt taktik bir seçenek
olarak elinde tutarak, Siyonistlerle görüşme ve uzlaşma
yolunu seçmiş, görüşmeler içinden çıkılmaz bir hal aldığında
ise, bu seçeneği kendi konumunu geliştirmek için kullanmıştır.
Filistin halkının mücadelesi için seçtikleri strateji
ve ulusal inşanın unsurlarını birleştirmek için benimsedikleri
yöntem, ki bu Siyonist düşmanın amaçlarını gözardı etmektir,
yerel, bölgesel ve uluslararası güç dengeleri ışığında
bakıldığında, halkımızın ulusal kazanımlarının israfına
yol açmaktadır. Bugünkü FÖY ve hakim sınıf koalisyonunun
çıkarları doğrultusunda yapılan bu tercihin, başlangıçtaki
yanlış analizlerin sonucu olduğu bir an için varsayılsa
bile, bugün bu tercih artık iktidarda kalmak için seçilen
yol bakımından da bir anlam ifade ediyor. Çünkü, uzlaşma
yolunu terketmek, burjuvaziyi ülke içinde ve dışında
iktidara taşıyan anlaşmanın ortadan kaldırılması tehlikesini
taşıyacaktır.
Dolayısıyla, Oslo Anlaşması konusundaki tutum, Oslo’ya
dayalı görüşmeler, FÖY’e katılım konusundaki tutum,
direniş ve İntifada’nın önemi üzerine netlik, direniş
ve İntifada’nın Filistin ulusal mücadelesinin içindeki
programatik görevleri ve genel hatlarıyla mücadele biçim
ve yöntemleri... Bütün bunlar, yurtsever-demokratik
güçlerin ve örgütlerin birliğinden ve böylece yeni bir
yapının doğuşundan söz edebilmemiz için öncelikle tartışılması
gereken konulardır.
Kısacası, Filistinli demokratik güçler, bireyler ve
toplumsal örgütler arasında bir diyalog için gerekli
olan ortam henüz sağlanmış değildir. Ama, bu konularda
önemli ölçüde mesafe alındı ve [yapılan görüşmelerde]
süregelen farklılıklar, İsrail ile görüşmeler ve FÖY’e
katılım üzerine tavrımız gibi politik sorunlara ilişkin
ayrı tutumları yansıtan bir tasarıya varıldı. Katılan
farklı politik güçlerin bu konular hakkındaki bakış
açıları kaydedildi ve her grubun tasarıda ifade edilenlerden
hangi noktalarda ayrıldığını ifade edebilmesine olanak
tanındı. Çok yakın gelecekte bu tasarı yayınlanmış olacak
ve bu yeni organizasyonun doğuşuyla ilgilenen herkesi
kucaklayacağını umduğumuz, genişletilmiş bir toplantı
için çağrı yapılacaktır.
Tartışma sürecinde, hazırlık komitesinin katılımcıları
arasındaki önemli farklılıklar henüz bir çözüme ulaştırılmamış
da olsa, komite tarafından planlanan uyum tasarısı,
görüş ve programları birleştirme çalışmasına katılmaları
için çok sayıda çevreyi bir araya topluyor. Bu yaklaşım,
mümkün olan en geniş alanda nitelikli bir diyaloğu başlatmanın
yolu olarak düşünülebilir. Bu ayrıca, Filistin demokratik
hareketinde gerçek ve ciddi bir iç demokrasinin hayata
geçirilmesi için de oldukça uygun bir zemin yaratacaktır.
İntifada
A: İntifada şu anda aktif bir politik
program ve kollektif politik liderliğe ihtiyaç duyuyor.
Bugünkü koşullar, bireysel inisiyatiflere ve İntifada’nın
derin endişelere yol açan bir dizi olumsuz pratiğine
kapı açtı. Halk Cephesi, intifadayı politikleştirmek
ve bölgedeki önderlik rolünü güçlendirmek için neler
yapmayı düşünüyor?
S: Bugün direniş savaşçılarının cesur saldırılarıyla
çember yarılmış, İntifada güçlendirilmiştir. İntifada
bu aşamada artık ulusal amaçlara erişilmesi için, gelişme
ve ileriye hareket etme imkânlarını bünyesinde taşımaktadır.
Ama İntifada, aynı zamanda kendi içinde riskler de taşımaktadır:
Yerinde saymak, yorgun düşmek ya da İsrail-Filistin
görüşmelerindeki bazı güçlükleri aşmak için aracı rolü
oynamak gibi... Daha açıkça ve kesin olarak söylersek,
İntifada, bugün bir ölçüde birbirine benzer çıkarları
birleştiren iki paralel programın çelişkilerini içinde
barındırmaktadır.
İlk program, Camp David sürecindeki görüşmeleri azami
koşulların kazanılması olarak görür. Oysa bu “azami
şartlar”, halkımızın ulusal amaçlarını ve ulusal sınırlarını,
hatta BM kararlarını bile yansıtmaz. Bizim ulusal amaçlarımız,
kendi kaderimizi tayin etmeyi, sürgündekilerin geri
dönme hakkını ve başkent Kudüs olmak üzere 1967’de işgal
edilen toprakların da dahil olduğu bağımsız bir devlet
kurma hakkını içerir. Ve bizim bu programımız, İsrail’le
görüşmelerde ısrar etmenin, niyetler ne olursa olsun,
objektif olarak, ulusumuzca “en alt sınır” olarak görülen
BM kararlarından da geri gidilmesine yol açacağını öngörür.
Bu yüzden biz, Oslo görüşmelerinin sonucunda keyfi olarak
önümüze dayatılan ölümcül kaderi reddediyoruz ve onun
karşısına alternatif olarak İntifada ve direniş savaşını
koyuyoruz.
FÖY’ün ortaya koyduğu öteki program, halkımızın ulusal
amaçlarının gerçekleştirilmesini stratejik olarak görüşmelere
bağlarken, yalnızca bir taktik olarak gördüğü İntifada’yı
ise İsrail ile yapılacak bir barış anlaşmasının koşullarını
iyileştirmek için bir araç olarak düşünüyor.
Bu çelişkiyi çözümlemeden önce, politik söylemin ikilemlerini,
birlik ihtiyacımızın ulusal politik birlik aşamasına
taşınmasını, görüşmeler sırasında oluşabilecek sakat
bir anlaşmayla İntifada’nın hakkından gelinmesi ihtimalini
ya da en önemlisi FÖY’ün yapısı ile İntifada’nın gelişme
ihtiyacı arasındaki çelişkiyi ele alarak işe başlayacağız.
Asıl endişe, İntifada’nın üzerini kaplamış olan karabulutların
kazanımlarımızı yok etmesidir. Daha gerçekçi ve bilimsel
bir dil kullanırsak, bu problemin çözüm anahtarı mevcut
FÖY ile FKÖ’nün gerçek liderliği arasında bir yerde
yatmaktadır. Birliğin düzeyini yükseltip İntifada’yı
daha organize hale getirebilmek ve onu koruyup geliştirmek,
bu iki gücün elindedir.
Yanıtlanması gereken asıl soru şudur: FÖY, ABD ve İsrail
tarafından devrilmeyi göze alarak İntifada’nın işgalcilere
karşı açık bir çatışmaya dönüşmesine izin verebilir
mi? Bu sorunun yanıtı siyasal anlamda belirleyicidir:
Eğer bu soruyu olumlu yanıtlıyorsak, Oslo sürecini bitirmek,
özerklik anlaşmasını sona erdirmek ve İntifada ile direnişi
temel alan bir mücadele programıyla bağımsızlığı genişletmek,
ulusal bir hükümet kurmak ya da acilen Filistin içinde
ve dışındaki insanlarımızın birliğini ifade edecek bir
liderliği seçmek için demokratik mekanizmalara ve doğrudan
halk oyuna başvurmak ve böylece FKÖ’yü yeniden kurmak
için hazırlık yapmak gerekir.
Diğer anahtar ise, birbirleriyle açık bir karşıtlık
içinde olan İslami örgütler ve demokratik Filistin örgütleri
arasında bir yerdedir. Bu güçlerin İntifada ve direniş
konusundaki temel görüşleri nelerdir? İntifada ve direnişin
devamı seçeneği ile mevcut FÖY’le yürümek arasında bir
yerde kalsalar hangisini tercih ederler? Eğer İntifada
yolunu seçerlerse, FKÖ kurumlarında ya da kendi aralarında
doğru dürüst bir diyalog yokken, bu güçler tartışmak
için bile bir araya gelememenin çelişkisini nasıl çözeceklerdir?
İsrail tarafından belirlenen sınırların aşılacağı ve
½aron’un FÖY’e saldırmasına fırsat yaratılacağı, böylece
de FÖY’e hakim gruplarla İntifada’nın devamı arasındaki
çelişkinin tırmanacağı korkusu, FÖY’ü oluşturanların
yakasını hiç bırakmamaktadır; üstelik bu korku uluslararası
güçler tarafından da sürekli beslenmektedir.
Örneğin, ırkçı siyonist Ze’evi’nin cezalandırılmasının
ardından ½aron hükümetinin saldırıya geçerek Filistin
topraklarını yediyüzden fazla şehit ve onbinlerce yaralının
kanıyla boyaması, FÖY için kırmızı alarm anlamına geldi.
Onlar, kitlelerin nabzını yoklayarak “olumsuz” düşünceleri
nasıl kontrol edebileceklerini, bunun için ne yapacaklarını
belirlemeye çalıştılar.
“Ne yapmalı” sorusu kendini bir kez daha dayatıyor ve
yalnızca tek bir yanıt var: Her kim halkımızın kurtuluş
yolunu İntifada’da görüyorsa, o, önce kendi kendisiyle
mücadeleye başlamalıdır. İkinci olarak; mücadelenin
demokratik araçlarını dışarda bırakmadan, halkın programına
en uygun seçeneği belirleme inisiyatifi için mücadele
etmelidir. Üçüncüsü, sahip olduğu tüm enerji ve azimle
işgale karşı mücadele etmelidir. Her tarihsel çağ, insanlara
pek az fırsat sunar ve bu fırsatlardan faydalanma cesaretini
gösteremeyenler, yüzyıllarca yeni bir fırsat beklerler.
Ulusal Politik
Kararların Belirlenmesi
A: Filistin ulusal politikasıyla ilgili
kararların oluşumunda katılım kanalları ve olanaklarını
nasıl değerlendiriyorsunuz? Kurulacak olan hükümet bir
Ulusal Birlik Hükümeti olsa bile, karar mekanizmaları
FÖY’ün elinde mi olacak, yoksa FKÖ’nün mü? Sizin Acil
Ulusal Önderlik diye tanımladığınız yapının biçimi ve
içeriği nasıl olacak?
S: Aslında bu sorunun bir bölümünü az önce yanıtladım.
Özetle, halkımızın birliğini ve ulusal programındaki
amaçlarını temsil eden önderlik kurumunun FKÖ olduğunu
söyleyebilirim. Ulusal kararlarının oluşması için gerekli
araçları FKÖ yaratmalıdır. Bu temelde, politik kararların
alınmasına tüm grup ve partilerin katılımının sağlanmasının
önkoşulu FKÖ’nün yeniden kurulmasıdır. Bu inşa hareketine
hâlâ 1968’deki yapısını koruyan Filistin Ulusal Meclisi
ile başlanmalıdır. Mümkün olduğu ölçüde legal yollarla,
Ulusal Meclis’te Filistin gerillasının temsil edilebildiği
halk seçimlerine gerek vardır. Halk kitlelerinin büyük
çoğunluğu bakımından bu mümkündür. Ayrıca bu, FKÖ’nün
tüzüğüne de uygundur. Ki bu, hiziplerin, keyfi yönetim
kurumlarının sonu anlamına gelir. Bu, yapılacak seçimlere
kadar yetkilerin FKÖ’ye aktarılması anlamında geçici
bir aşamadır. Bu, bizim Merkez Konsey’in son oturumunda
gündeme alınmasını istediğimiz şeydi. Bu, ayrıca bizim
Yürütme Organı’na yeniden katılmamız için bir temel
oluşturdu. İntifada’nın doğuşu ve devamı, kendisini
destekleyecek birliklerin sağlanması ve Filistin kurumlarının
inşası için bir adım atılması ihtiyacını doğurmuştur.
İntifada, bir yandan olayları bu yönde sürükler ve bu
gereksinmelerin yerine getirilmesinin yolunu açarken,
diğer yandan da bir dizi karmaşıklığı beraberinde getirdi.
Bu temeller üzerinde, Halk Cephesi’nin Kasım ayında
sunduğu öneri, yönetimin FKÖ’ye geçmesini talep ederken,
FÖY’ün sona erdiğinin deklare edilmesini de istiyordu.
Yürütme Organı içine girdiğimizde, halkımızın tüm kitlesel-toplumsal
iradesini içeren Geçici Acil Ulusal Önderlik’in bir
model olabileceğini gördük. Bunun biçimi, öncünün politik
programının halkımızın tüm toplumsal-politik temsil
kurumlarının katılacağı bir ulusal diyalog tarafından
şekillendirilebilir. Bu program, bir yandan işgal edilmiş
toprakların bağımsızlığının tekrar kazanılması için
İntifada ve direnişi destekleyen, diğer yandan ise Filistin
bağımsızlığını genişletmeye ve devletleşmeye odaklanan
bir programdır. Yine bu program, İntifada ve direnişin
ihtiyaçlarına yanıt veren bir gelişimin üzerine oturan
dirençli ve istikrarlı bir ekonominin inşası üzerinde
yoğunlaşacak; ayrıca demokrasinin farklı biçimlerini
geliştirmeye odaklanacaktır. Acil Ulusal Önderlik, Oslo
Anlaşması’na dayalı bütün görüşmeleri reddettiğini deklare
edecek; Filistin davasının uluslararası hukukun yetkili
organı olan BM’de görüşülmesini talep edecek ve BM kararlarının
İsrail’e dayatılmasını sağlayacaktır. “Kendi kaderini
tayin” hakkı, “bağımsız devlet kurma” ve “ülkesine geri
dönme” hakları, bu kararların özüdür.
Her ne kadar önemsenmeseler de, bu tasarımlara ihtiyaç
vardır ve bu tasarımlar halkımızın kazanımlarını koruyarak
üzerinden geçebilecekleri dar bir geçit gibidir. Ve
aynı zamanda güncel tartışmalar ya da halkın katılımı
için mücadele edilmesini bekleyen başka konular da vardır.
Tek başına diyalog, duvarsız bir kuyuda bu görüşleri
retorik ifadelere dönüştürür. Bunu gerçekliğe çevirecek
olan şey, sorumlu bir diyalog ve süreci zorlayacak olan
kitle mücadeleleridir.
İntifada’nın Popüler Karakteri
A: İntifada’nın yaygınlık düzeyi hâlâ
sınırlı görünüyor. Bu konuda bir aktivite yaratmak için
neler gerekiyor ve burada sivil toplum kuruluşlarının
rolü ne olabilir?
S: İntifada’nın yaygınlığı yurtsever-İslami önderlikler
tarafından kurulmuş bürokratik mekanizmalar yoluyla
sağlanamaz. Daha çok, halkımızın farklı kesimlerini
temsil eden kurumlar, tüm insanların katılımını sağlayacak
program ve etkinlikler tasarlanmalıdır. Ancak, Filistinli
zihniyeti “siyah ya da beyaz” ilkesine göre gelişmiştir.
Bunu şunun için söylüyorum: Bazıları bu unsurların katılımının
direnişin yerini almasından ya da direnişi engellemesinden
çekiniyorlar. Bunu düzeltmek gerekiyor. Kavramın geniş
anlamıyla yaygın direniş, hem silahlı biçimleri hem
de popüler etkinlikleri içerir. Popüler etkinlikler,
direnişin yükselişine ivme katar ve tabii ki bunun tersi
de mümkündür. Bu yüzden, politik önderlikler, tüm toplumsal
kesimleri temsil eden popüler kurum önderliklerini harekete
geçirmelidir. Bu, yaygın kitlesel mücadele biçimleri
ile öncü kolun direniş yapıları tarafından yürütülen
faaliyeti arasındaki bütünleşmeyi sağlayabilir. Böylece
mücadelemiz kitlesel bir devrimin gereklerini yerine
getirebilir.
Politik Partilerin
Sivil Toplumla İlişkileri
A: Devlet Dışı Organizasyonları da
(NGO) kapsayan sivil toplum örgütleri ile politik partiler
arasındaki ilişkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Bunları
bir araya getiren mekanizma nedir?
S: Bu mekanizma, politik bir organizasyona üyelik
ya da onun himayesinde olmaktan çok, profesyonellik
ve verimliliği esas alır. Popüler kurumlar, (bir yönüyle
eleştirilebilecek para kaynakları ya da bazılarının
“dikkat çekici” rolü bir yana) politik partilerin İntifada
ve direnişi destekleyen konumunu pekiştirirler. Bu,
sağlık, tarım, insan hakları, aile sorunları ve geçimi,
yetenek geliştirme ya da yoksulların ihtiyaçlarının
karşılanması gibi bilinen rolleri kapsar. Bu kurumlar,
gönüllü gruplar aracılığıyla mücadelemizde görevler
üstlenen Avrupalıları “uluslararası koruma” sloganı
ile harekete geçirerek “ülkeye geri dönüş hakkı” mücadelesini
pekiştirmiştir. Toparlamak gerekirse, kitlesel kuruluşların
oynadığı rolü ve öncülüklerinin olgunlaşmasını memnunlukla
karşılıyoruz; ama sadece “memnun” olmakla yetinemeyiz.
Bu kuruluşların politik partilerle ilişkisini güçlendirmeliyiz.
Filistin toplumundaki politik etkinliğin kanallarını
geliştirmek için ve bu kurumların politik partilerle
bir etkileşim içine girmesini sağlayabilmek için kurum
yöneticilerini parti merkezlerinin karar mekanizmalarına
dahil etmeli, ulusal kararlar ve İntifada’nın görevleri
konusunda onları daha ileri görevler üstlenmeye zorlamalıyız.
Sloganlar
A: Halk Cephesi kendine özgü popüler
sloganlar bulmasıyla tanınıyor. Fakat bu sloganlar ayrıntılı
ulusal demokratik ve toplumsal sloganlara geçilmesini
önledi. Bu zorluğun üstesinden gelebilmek için bir planınız
var mı? Halk Cephesi popülariteye sahip ayrıntılı ve
köklü sloganları oluşturmak için nasıl çalışıyor?
S: Verdiğiniz tanım doğrudur ve bu gerçekten
de örgütsel, programatik bir hatadır. Bu hatanın temeli,
ulusal ve toplumsal demokratik mücadele alanlarında
gereksinilen özel komite, birim ve organizasyonların
kararlaştırdığı hazırlık, taslak ve tasarıların parti
merkezinde bir araya getirilmemiş olmasına dayanır.
Ayrıca merkezi liderliğin bölgedeki rolünü yerine getirememiş
olması da önemlidir. Bu rol, partinin kitlelerin sıkıntılarını
ve ihtiyaçlarını yakından tanımasını, bu ihtiyaçları
yeni slogan ve amaçlar biçiminde ortaya koymasını ve
partiye katılım mekanizmalarını böylece işletmesini
mümkün kılar.
Yoldaşımız ve önderimiz Abu Ali Mustafa, bu hatayı gördü
ve görevlerin organize edilebileceği bir program için
iki önemli noktayı belirledi. Bunlardan birincisi, tüm
alanlarda parti mekanizmalarını geliştirmek için mücadele
eden parlamenter kurullar gibi uzmanlaşmış komiteleri
işlevli hale getirmek amacıyla bir “merkezi komite”ye
duyduğumuz ihtiyaçtı. İkincisi, politik ve örgütsel
alanda uzmanlaşmış birimlerin doğrudan Politik Büro
ile birlikte çalışan özel öncü komiteler halinde örgütlenmesiydi.
Ayrıca bu, yeni iki birimin de ortaya çıkmasını sağladı.
Bunlardan birincisi, demokratik ve toplumsal çalışma
için gereken karar ve tasarıların bu alanlardaki uzmanlarca
hazırlanmasıydı. İkincisi ise, Filistin’in 1948’de işgal
edilen bölümünde yaşayan halkımızın mücadelesinin her
türlüsüne özel bir dikkat gösterecek ve öncelikle hedefleri
saptamada yetenekli olan insanların mücadeleye doğru
rehberlik edebileceği “İnsan İlişkileri” bölümüydü.
Böylece, gizli kadroların harekete geçmesi için gerekli
militan faaliyetin unsurlarının toparlanabileceği ve
halkımızın yaşadığı tüm alanlardaki topluluklar içinde
partimizin mekanizmalarının yaygınlık kazanabileceği
görüşü hakimdi.
Hayat ilk önerilen komite biçimlerini doğrulamadığında
ise programımız, MK ve Politbüro’yu yeniden işler kılmak
ve öncü yapılar ile kitleyle iletişim kanallarımız,
bunlardan doğan birim ve komiteleri adım adım güçlendirmek
için özel birimlere geri döner. Bu ikinci birimi deneyerek,
eksiklerimizin üstesinden gelebilmemiz için gerekli
tüm bağlantıları kavrayabiliriz. Bu yol boyunca liderimiz
ve yoldaşımız şehit Abu Ali Mustafa’nın önderliğinde
ileriye doğru adımlar attığımıza inanıyorum ve bizler
de görevi tamamlamalı, ayaklarımızı toprağa sıkıca basarak
yürümeliyiz.
Arap Birliği
A: İntifada’nın zaaf noktalarından
biri de resmi bir Arap birliğinin olmaması ve Arap halkının
birliğinin zayıflığı oldu. Bu durum nasıl değişebilir?
S: Bu konuya değinmeden önce, İntifada’nın resmi
bir Arap birliğinden çok Filistinliler’in birliğine
ihtiyacı olduğunu söylemeliyim. Resmi Filistin yönetimi
şu ana kadar kendi programı açısından İntifada’yı tanımlamış
değildir. Bu, bizim İntifada’yı koruyup destekleyecek
bir ulusal program eksikliğine yaptığımız özel vurguyu
haklı çıkarıyor. Bu yüzden İntifada konusunda Filistin’in
birliğini sağlamak, resmi bir Arap birliği için ön koşulları
yaratacaktır diyoruz. Yani, Arap çevrelerine İntifada
ile ilgili bir destek önerisi sunulduğunda, Filistinliler
dayanışma içinde olmazlarsa, bu, bir çok Arap rejimine
İntifada’yı desteklemekten kaçabilmesi için fırsat yaratacaktır.
En basit örnek, İsrail’le diplomatik ilişkilerin kesilmesi
ve düşmanla ilişkilerin “normalleştirilmesi”ne son verilmesi
meselesidir. İntifada sürecinin en kızgın anlarında
bile FÖY ile İsrail arasında açık ya da gizli politik
buluşmalar sürüyorsa, [Arap ülkelerinin] nasıl bir karar
almalarını beklersiniz? Taba, Washington ve Kahire anlaşmalarının
yakılmasıyla mutfaklardan yükselen duman bir an bile
dağılmamışken, tüm taraflar karşısında (Suriye, Lübnan
ve Filistin) İsrail’le mücadelenin temelini oluşturan
sorunların kapsamlı bir çözümü için nasıl ısrar edebiliriz
ki?
Bizim duruşumuzu sağlam kılan başlama noktası, İntifada
için kararlı bir ulusal birliği oluşturur. Resmi Arap
çözümü için kararlı bir çaba gösterebilmek için Arap
halkının baskılarının yanı sıra asıl bizim esaslı bir
baskı yaratmamızı sağlayacak yeni bir yapıya geçilmelidir.
Filistinlilerin birliğinden bütün Arap uluslarının birliğine
kadar giden yol sistematik bir plan ve çabayı gerektirmektedir.
Arap etkinliğinin tüm çevrelerini harekete geçirmek
ve mücadele alanlarında elde edilmiş kesin bir çözümü
onlara sağlamak ancak böyle mümkündür. Bu, Filistin
halkının amaçlarına ulaşabilmesi için temel oluşturan
İntifada seçeneği ya da görüşmeler projesinden ayrı
bir olgudur. Ayrıca belirtmeliyim; bu, Filistin dışındaki
halkımızın politik güçleri için de temel bir görevdir.
Uluslararası Durum
A: 1990’dan beri Filistin sorununa
karşı acımasız bir politika uygulanıyor. New York ve
Washington’daki patlamaların ardından gelen Afganistan
savaşıyla birlikte koşullar iyice ağırlaştı. Ucu Filistin
meselesine de dokunan bu koşulları nasıl değerlendiriyorsunuz?
S: Bu konudaki birinci yaklaşım özetle şöyledir:
Eğer İntifada ve direnişten, insanlarımızın ulusal haklarını,
topraklarını, kutsal mekanlarını, ulusal kimliklerini,
kültür ve değerlerini savundukları koşulları anlıyorsak,
o zaman bunlara dayanarak İsrail’in kabul edebileceğinin
ötesinde bir çözümü istemeliyiz. Bu yaklaşım, pragmatiktir
ve bütün dünya insanlarına ve ülkelerine dayatılmış
olan küreselleşmiş emperyalist hegemonyaya karşı almamız
gereken ilkeli tavrın üzerini örter. Bu yaklaşım, ayrıca,
üstü örtülü tehlikeleri görmezlikten gelerek ½aron’un
ABD himayesi altında bugünkü uluslararası koşullardaki
fırsatlardan yararlanacağını yadsır ve “terörist” kategorisine
sokulabileceği biçimindeki gözdağıyla FÖY’e İntifada’yı
durdurması için baskı yapar. Bu yaklaşımın, Gaza’da
öğrenci gösterilerinin üzerlerine ateş açılarak bastırılmasıyla
yakından ilgisi vardır. Örneğin, Halk Cephesi de siyonist
hükümetin suikast politikasına yanıt olarak ırkçılığın
en önemli sembollerinden birini cezalandırdığında [FÖY
tarafından yöneltilen] bir saldırıya uğradı. Bu durumun
devam etmeyeceğini umarım; çünkü ilkeler üzerine inşa
edilmemiş illizyona dayalı politikalar, bizi geçmişte
sunulan çözüm türlerini bile elde edemeyecek kadar tükenmiş
bir hale sokar ve gücümüzü, öz-savunma arzumuzu ziyan
etmemize yol açar.
İntifada’ya ikinci yaklaşım ise, Filistinlilerin mücadelesiyle
kazanılmış topraklara, Arap devrimci hareketinin ve
uluslararası devrimci hareketin çabalarına ve nihayet
küreselleşmiş dünya haritasının çelişkilerine odaklanır.
Bu bizi ABD’nin her yere ihraç ettiği emperyalist terörizmin
son biçiminin karşısına çıkmaya götürür. Ve biz, bu
tavrı, son zamanlarda insanlığa karşı girişilmiş en
saldırgan savaş olarak gören Arap rejimleriyle kitlesel
Arap güçlerinin birliğini kurmak için kullanır, böylece
yeni emperyalizmin karşısında durabilmek için dünya
çapındaki mümkün olan en geniş cepheyi kurmaya çalışırız.
Bu taktikler, [emperyalizm tarafından] İntifada ve direnişin
kızıştığı bir zamanda birbiriyle bağlantılı olarak ortaya
konacaktır. Ve eğer bu taktiğe aldanarak ılımlı etkinliklerin
peşine düşülür ve İntifada ile direniş geriletilirse,
Filistin halkı mücadeleye olan duyarlılığını yitirecektir.
Etrafınızda bir boğa tepinirken onunla karşılaşmaktan
sakınabilirsiniz; ama bir süre bundan kurtulmak nihai
sonucu değiştirmez ya da onun boynuzlarına hedef olmanın
sonuçlarını önceden kestiremezsiniz. Boğa’dan sakınmak,
politikalarını kahvehanelerde, ofislerde ve diplomatik
makamlarda hazırlayanlara “akıllıca” ve “mantıklı” görünebilir.
Fakat bu yaklaşım, politik tavrını savaş alanlarındaki
sonuçlar üzerine kuran birine zayıflık olarak görünür.
Bu, efendisine öfkeyle bakan ama ceza korkusuyla da
sesini kesen köle ile sıradan bir köleyken efendisiyle
yüzleşip bir devrim yoluyla onun otoritesine son veren
ve tüm köleleri özgürleştirerek her birine ekmek, değer
ve insanlığını geri veren özgür insan arasındaki karşıtlığa
benzer.
Burada önemli olan, boğanın amaçlarını tanımlamaktır.
Bu amaçların bütün dünyada hegemonya kurmak isteyen
ABD’nin politikalarında net olarak göründüğünü biliyoruz.
Hegemonya, boğa bugün bizi ezmese de yarın işimizi bitirmek
için boynuzlarıyla önümüze dikileceği anlamına gelir.
Öyleyse hangi politika daha faydalıdır? Boğaya direnmek
mi, yoksa kendini bir kurban gibi boynuzların önüne
atmak mı?
Dünyadaki Deneyimler
A: İrlanda, Bask ve Güney Afrika gibi
Filistinlilerin koşullarına benzeyen birçok yer var.
Halk Cephesi, özellikle gizli veya açık çalışmalar,
mücadele ve örgütlenme biçimleri hakkında bilgiye sahip
mi? Bu ülkelerdeki deneyimlerden Halk Cephesi pratiğine
uygulanabilecek neler çıkarılabilir?
S: Özellikle Oslo yönetiminin ortaya çıkışı ve
toplumsal-demokratik amaçlarımız arasındaki bağlantıların
derinleşmesinden sonra İrlanda ve Bask’taki insanların
mücadeleleriyle halkımızın mücadele koşulları arasında
büyük paralellikler olduğu düşüncesine katılıyorum.
Bu sonuç, mücadelemizin aktif şartlarına uygun olan
örgütsel çalışma biçimleri bakımından ihtiyacımıza denk
düşer.
İhtiyacımız olan şey, zafere ulaşmamızı sağlayacak başarılar
kazanmak, direnmek ve işgale karşı mücadelemiz için
gerekli olan bir aygıta sahip olmaktır.
Ayrıca kitlelere ulusal-demokratik ve toplumsal haklarını
savunabilmeleri için öncülük edebilecek kitle örgütlerine
ve legal politikalara ihtiyacımız var. Bu mücadelenin
biçimleri için ön hazırlıklar işgale karşı mücadele
yıllarında yapıldı; parti örgütünün legal kanadını oluşturan
ve onu siyasal kitle aygıtıyla birleştiren kitle örgütünde
niteliksel bir sıçrama yapmak mümkündü. Fakat her şey
tersine döndü ve ayaklarımız yerine kafamızın üstünde
yürümeye başladık. Bu, kitle desteğinin kaybedilmesine
ve işgal karşısında parlayan ulusal mücadelede güç kaybetmemize
neden oldu ve sonraki yıllarda da toplumsal mücadelenin
gerisinde kaldık. Ama yine de bütün bunlar, en uygun
örgütsel çalışma formlarını yakalama hedefiyle partimizin
önder kadroları çerçevesinde tartışılıyor. Mücadele
gerçekliğimizin, bizi en uygun çalışma biçimlerini inşa
etmemiz için gerekli olan birikimlerle yüklü olduğuna
inanıyorum.
|