MUSTAFA ERDEN (MUYO MURİC) YOLDAŞI YİTİRDİK

MUSTAFA ERDEN (MUYO MURİC): HESAPSIZ DOSTLUK, YOLDAŞLIK, SEVGİ VE DEVRİM…

Muyo’yu, sevgili koca Boşnağı, sevgili yoldaşımızı yitirdik… Aniden, hepimizi kocaman bir çalım atarak gitti…

Öncelikle Muyo yoldaş şahsında yeniden ömrünü devrim, sosyalizm ve özgürlük için mücadeleye adamış dağlarda, şehirlerde, hayatın her alanında dişediş mücadele içinde şehit düşmüş, yada herhangi bir biçimde yaşamını yitirmiş tüm yoldaşlara, dostlara sevgi ve saygıyımızı bir kez daha ifade ederek başlamak istiyoruz.

Mustafa Erden, yada çoğumuzun bildiği ismiyle Muyo yoldaşı pek çok özelliği ile tarif edebiliriz belki. Sahip olduğu özellikler içinde belki de en çok öne çıkanı hesapsız-kitapsız ve gönülden kişiliğiyle özgürlük ve komün mücadelesine ya da başka bir deyişle devrim ve sosyalizm mücadelesine içten bağlılığı ve sevgisiydi. Devrimci mücadeleye sonsuz bir sevgisi ve bağlılığı vardı. Ve dolayısıyla yoldaşlarına, sadece yoldaşlarına değil, tüm devrimcilere, tüm mücadele edenlere karşı hesapsız-kitapsız, örgüt veya ideolojik fark gözetmeksizin sonsuz sevgisi vardı. Yüreği, gönül kapısı açıktı.

Bu özelliği kendiliğinden oluşmamıştı. Hayat hikayesi onun bu özelliğinin oluşumunun da hikayesiydi. Muyo yoldaş, 1962 İstanbul doğumlu, Balkan göçmeni (Yugoslavya) emekçi bir ailenin çocuğuydu. Ailesi, 2. dünya paylaşım savaşında Alman faşizmine karşı Partizanlar çıkarmış bir aileydi ve Muyo Partizanların hikayeleriyle büyümüştü. Abileri 1960’ların, 70’lerin sendikal mücadeleleri içinde işçi önderleri yada nefer olarak yer almıştı. Singer direnişinin öyküleri, diğer işçi mücadelelerinin öyküleri doldurmuştu kulağını, yüreğini, bilincini… 1970’lerin ikinci yarısında Pendik Sapanbağları mahallesi faşistlerle mücadelenin en yoğun olduğu mahallerden biri olmuştu. Göçmen emekçilerin büyük çoğunluğu faşistlere karşı sol, devrimci duruşu destekliyordu. Mahallede devrimciler örgütleniyordu… Ve Muyo daha 13-14 yaşlarında bu mücadelenin içindeydi. Yaşı küçük olduğu için eylemlere götürülmediğinde, o, kimi zaman tek başına, kimi zaman yanına bir arkadaşına alarak anti-faşist silahlı eylemler örgütlüyordu.

Ölüm haberi geldiğinde aynı mahalleden o dönem bu mücadelelerin içinde olan bir arkadaş şunları anlattı; „Muyo ne yapıp edip silah yada başka bir şeyler bulup kendi başına eylemler örgütlüyordu. Birgün bir patlama sesi duyduk, arkadaşlarla sokağa fırladık, faşistlerin bulunduğu bölgeden gelmişti ses, o tarafa yöneldiğimizde karşıdan Muyonun bize doğru gülerek geldiğini gördük… ‚Abi o tarafa gitmeyin, devrimciler eylem koydu‘ dedi. Eylemi kendi başına yapmıştı, daha 15-16 yaşlarındaydı… Bir gün parayla geldi, ‚Abi bunlar size‘ dedi. Muyo, kendi başına gidip para sorununu çözmüştü.“ dedi.

İşte böyle bir çocukluk, böyle bir gençlik yaşamıştı Muyo. Devrimci Savaş isimli THKP-C kökenli bir yapıyla ilişki kurmuştu. Daha 17 yaşında aranır duruma düşüp, ülkede barınamaz hale geldiğinde yurtdışına çıktı. İlk fırsatta ülkeye geri döndü, ancak örgütlü çalışma imkanları bulamayınca tekrar yurtdışına çıktı. Aslında yurtdışı da değildi bu yer, Yugoslavyaya köklerine gitti Muyo. Övünerek anlatıyordu, Yugoslav Kızıl Ordusunda yaptığı askerliği… „Abi ben sadece kızıl bayrak altında silah kaldırdım, Türkiyede de, Yugoslavyada da…“ diyordu.

Daha sonra batı Avrupa’ya geçti. Almanya, Belçika’da işçilik yeniden devrimcilerle ilişkilenme, kopuşlar, savrulmalar, hep acıyla ve kendine dönük öfkeyle söz ettiği yıllar…

Evet, herkes gibi insandı, hatalarıyla, sevaplarıyla…

Ve 2010’lu yıllarda Hareketimizle buluştu. Tesadüf değildi, o, hep Mahirciydi, hep THKP-C fikirlerine bağlıydı. Hep THKP-C kökenli yapılarla ilişkisi olmuş, onların mücadelesini omuzlamıştı. Devrimle, sosyalizmle bağını yeniden ve daha güçlü biçimde girişti…

Muyonun bu yaşam öyküsünde eşinin ve çocuklarının özel bir yeri vardı. Hayatımda en büyük şansı eşim Nateliedir diyordu. Tüm kahrımı çekti, bana güzel çocuklar verdi… Devrimcilik günlerimde de, savrulup gittiğim zamanlarda da ve yeniden devrimcilikle buluştuğumda da hep yanımda oldu… Hiç desteğini, sevgisini, dostluğunu esirgemedi diyordu… Evet bu boş bir övgü değildi, bunu yoldaşları olarak biz de somut olarak gözlemledik. Bu nedenle, ailesine ve eşine karşı çok özel bir bağı vardı. Savrulma zamanlarının kayıplarını telafi etmek için özel bir çabası vardı.

Muyoyu anlatırken onun çocuk ve doğal yanını atlamamak gerekir. Hani yüreğimizin çocuk yanı, çocuk saflığı, çocukça şen yanı var ya, bu Muyoda kelimenin gerçek anlamıyla tüm doğallığıyla dipdiriydi. Ağır olması gereken yerde ağırdı ama bu yapmacık yada zorlama birşey değildi, esasta da çocukça bir saflık, şefaflık, açıklık vardı. Ve bu da tümüyle doğaldı.

Ve Muyo bir eylem adamıydı. Kendini sözlerle, teoriyle değil, eylemle ifade etmeyi seviyordu. Daha doğrusu, bu onun kişiliğinin en temel özelliği olmuştu. Çocukluğunda kazandığı bu özellik hep devam etmişti. Nerede mücadele varsa, nerede eylem varsa Muyo oradaydı. Kobane direnişi günlerinde haftada neredeyse birkaç defa günlük 6 saatlik tren yolculuklarıyla eviyle Brüksel arasındaki yolu katediyordu. 1-2 saatlik eylem, 6 saatlik gidiş dönüş yolculukları… Hani mekik dokumak denir ya, tam öyle… Hepsine aynı coşku, aynı heyacanla geliyordu. Brükselde, Lüksemburgda, Fransada, Almanyada nerede bir eylem, bir anma, bir kutlama, nerede bir mücadele varsa oradaydı. Başka örgütlerden yoldaşların, dostların yaptığı çalışmalara katılım konusunda özellikle duyarlıydı. „Gitmezsem olmaz, destek vermek lazım, emek harcamışlar, mutlaka orada olmam lazım“ diyordu. Ve eğer hastalık, önceden planlanmış önemli bir işi vb. yoksa mutlaka oradaydı. Sadece bununla da yetinmezdi. Cepleri daima pul yada afişle doluydu. Eylem içinde eylem yaratırdı. Daha genç olan yoldaşlara „ihtiyar delikanlılar çalışıyor, genç yaşlılar oturuyor“ diyerek söz oyunlarıyla takılıyordu.

Muyo yürekten bir enternasyonalistti. Onun için emekçi olmak, devrim, sosyalizm ve özgürlük mücadelesinden yana olmak yeterliydi. Nereli olduğu, hangi ulustan yada inançtan olduğunun hiç bir önemi yoktu. Rojava devriminin ağır saldırı altında olduğu dönemde sadece sokak eylemleriyle yetinmek onu inanılmaz üzüyordu. Abi bu faşistlere başka türlü dersini vermek lazım sözleri ağzından düşmedi. Belçikalı yoldaşların kurduğu küçük lokali ve yoldaşları müthiş seviyordu. Dünyanın herhangi bir yerinden mücadele haberi aldığında müthiş heycanlanıyordu. Pratikçi yanı hemen o anda kendini belli ederdi; „Abi biz ne yapabiliriz“ sorusu hemen ilk sözleri oluyordu.

Ve sabırsızdı Muyo… An’daki kapitalist barbarlıkla, ufukta gördüğü özgürlük ve komün dünyasının arasında sıkışmış insanlığın bir parçasıydı. Militanlığı, hesapsızlığı, şeffaflığı, çocuksuluğu, heyacanı, savrulmalarıyla, sıkışmış insanlığın bir parçasıydı. Ve sıkışmış insanlığın bir parçası olan günümüzün sıkışmış ve yetersiz devrimciliğinin bir parçasıydı. Bu nedenle pratikçi militanlığı bu sıkışmışlığa gelip çarpıyordu. Bu sıkışmışlık halini, bugünün barbarlığını görüp, geleceğin özgürlük dünyasının imkanlarını görüp, bunun için güçlü bir yol açamamanın yarattığı sıkışmışlığı, yetersiz devrimciliğimizi hepimiz görüyoruz. İşte Muyo gelip bu sıkışma duvarına çarptı. Kabına sığmaz heyacanı, kabına sığmaz sabırsızlığı gelip bu duvara çarptı. Ve yitirdik.

Onu daha pek çok özelliğiyle daha anlatabiliriz. Anlatacağız da… Şimdilik bu kadar…

Ve daha da önemlisi, Emek ve Özgürlük Cepheliler olarak, yoldaşları olarak, özgürlükler dünyasına açılan yolda mutlaka olacağız… Ve onun hep yüksekte tuttuğu bayrağı, yine aynı yolda yüksekte tutacağız. Muyonun her eylemde görülen ve artık onun özdeşleşmiş olan bayrağı hep dalgalanacak. Sıkışmışlık duvarını yıkarken bir yumrukta mutlaka Muyonun yumruğu olacak!

Sevgiyle, dostukla, yoldaşlıkla uyu koca Boşnak…

KURTULUSA KADAR SAVAS!
YASASIN SOSYALIZM VE DEVRIM

MUSTAFA ERDEN YOLDAS ÖLÜMSÜZDÜR

EMEK VE ÖZGÜRLÜK CEPHESI