IMF uzmanları Türkiye’de – Korkut Boratav (sol.org.tr)

Bu yazının “YEP’in politika önerileri ve IMF raporu” kesiminde, Albayrak’ın sunduğu Eski YEP’i, IMF’nin ondan beş ay önce yayımlanan Türkiye Raporu ile karşılaştırdım. İki belgenin politika önlemleri (önerileri) ve hedefleri tek tek gözlendiğinde ortaya çıkan sonuç ortaya koyuyordu ki 2019-2021 tarihli (eski) YEP, IMF’siz bir IMF programıdır

Geçen hafta IMF uzmanlarının Türkiye’ye geldiğini öğrendik.

Ziyaretin zamanlaması ilginçtir. IMF ekibi ayrıldı; bir hafta sonra Berat Albayrak 2020-2022 Yeni Ekonomi Programı’nı (YEP 2020-2022’yi) açıkladı.

IMF niçin geldi?

IMF Heyeti’nin gelişi olağan sayılabilir. IMF Ana Sözleşmesi’nde (Madde IV’te) yer alan “Danışmalar” (“Consultations”) ile ilgilidir. Danışmalar, IMF’ye üye ülkelere belli aralıklarla gelen uzmanlar tarafından yapılır.

IMF kadrosunda yer alan ülke (Türkiye) uzmanları, ekonomi bürokratları ile görüşür; istatistikler incelenir; sorunlar, politika uygulamaları tartışılır.

Görüşmeler tamamlanınca, IMF uzmanları ilk bulgularını, önerilerini kısa bir “Sonuç Notu” (“Concluding Statement”) ile açıklayabilirler. Bulgular, sorunlar, politika önerileri Washington’da (IMF Genel Merkezi’nde) ayrıntılı bir Rapor’a dönüştürülür. Türkiye için bu tür raporlardan sonuncusu Nisan 2018 tarihini taşıyordu: Turkey: Article 4 Consultation- Staff Report; No. 18/110

Politika önerilerini de içereceği için bu Rapor’un IMF Yürütme Kurulu’nda tartışılıp onaylanması gerekir. Böylece kesinleşen Rapor’un “işlerliği” üye ülkeye bağlıdır. Bunlar, bir stand-by (kredi) anlaşmasının parçası olmadığı için ister dikkate alır; istemezse almaz.

IMF uzmanlarınca geçen hafta tamamlanan “Danışmalar” da benzer bir sürecin ilk aşamasını oluşturuyor. Ancak dahası da var: Anlaşılıyor ki, bu heyet YEP 2020-2022’yi yayımlanmadan önce gözden geçirmiştir. Nitekim, IMF ekibinin 23 Eylül tarihli “Sonuç Notu”nda AKP’nin yeni ekonomik programına olumlu beklentilerle değinilmektedir.

23 Ekim tarihli bu dört sayfalık IMF belgesine göz atalım.

Ekonomik gelişmelere iyimser bakış

IMF uzmanlarının “Sonuç Notu”nda, Türkiye ekonomisinin bugünkü durumuna ilişkin genel bir değerlendirme yer alıyor ve 2018 öncesine “pembe gözlükler” ile bakılıyor. Aktarayım:

“Başlangıçta kapsamlı makro-ekonomik ve yapısal reformlar, büyümeyi, yoksullukta azalmayı destekledi; ileri ekonomilerle gelir farkının azalmasını sağladı.”

“Reformlar yavaşlayınca büyüme, daha fazla dış kredi kaynaklarına ve talep teşviklerine bağımlı hale geldi. Bunların sonucunda Türkiye 2018’e potansiyelini zorlayarak, borç yaratan akımlarla karşılanan büyük boyutlu cari işlem açığıyla girdi.”

Belgenin sonraki paragraflarına ve IMF’nin Nisan 2018 tarihli Türkiye Raporu’na göz atarsak, “makro-ekonomik reformlarda yavaşlama”, 2017’ye gitmektedir; öncesine değil… İki yıl öncesinin seçim konjonktüründe ortaya çıkan artan kamu açıkları ve gevşeyen para politikası kastedilmektedir.

Bu belgede kısaca, bir önceki IMF Raporu’nda daha açıkça vurgulanan “yapısal reformlarda aksama” ile, Türkiye emekçi sınıflarının savunma araçlarının bir türlü tasfiye edilemeyen son kalıntıları kastedilmektedir: Kıdem tazminatı düzenlemesi hâlâ sürdürülmektedir ve kamu sektörü ücret ve maaşları geçmiş enflasyona karşı (en azından gecikmiş olarak) korunmaktadır…

Yanlış teşhis, yanlış sonuç

IMF uzmanlarının “Sonuç Notu”, 2017 öncesini kapsayan örtülü bir “AKP güzellemesi”dir. Ağır ekonomik sorunların gerçek kaynaklarını ört-bas etme çabasıdır; kabul edilemez. Zira, ekonominin bugünkü dış kırılganlıklarının, yapısal sorunlarının kökeninde IMF’nin çok daha önce Türkiye’ye taşıdığı neo-liberal model yatmaktadır.

Daha açık ifade edelim: 2002 sonrasında Türkiye ekonomisinin gelişim ve birikim biçimi, uluslararası finans kapitale tam teslimiyet içinde oluştu. Ana mekanizma, 1998-2008 arasında Türkiye ekonomisini kesintisiz yönlendiren IMF programları oldu. AKP iktidarı, en azından 2016’ya kadar aynı modeli itirazsız uyguladı.

IMF uzmanlarının Sonuç Notu, “büyümenin dış kaynaklara bağımlı hale gelmesi”ni, neo-liberal reformların yavaşlamasına bağlıyor. Tam aksine, bu hastalıklı durum, doğrudan doğruya bu reformlardan kaynaklandı; 2003’ten itibaren oluştu; yerleşti; ağırlaştı.

Bu dönüşümü defalarca inceledim. Meraklılar, Sol Haber portalında 6 Eylül 2019’da yayımlanan “Son Kırk Yılın Dönüm Noktaları” yazısına bakabilirler. Yazıda bir alt-başlık da yer alıyor: Krizlerden ders alan, almayan ülkeler… Orada, (Türkiye dahil) “Güney” coğrafyasını sarsan 1998-2002 kriz dalgasından en sert etkilenen yedi ülkenin sonraki yıllarda izledikleri politikalara göz atıyorum.

Ve gösteriyorum ki Türkiye, 2002 sonrasında ulusal ekonomisini IMF politikaları aracılığıyla finans kapitale teslim eden tek ülkedir. Diğer altı ülkede, krizleri tetikleyen dış kırılganlıkları hafifletici yöntemler öncelik taşıdı; dış açıklar son buldu. Türkiye’nin güzergâhı ise, ekonomiyi dış kaynaklara çok daha bağımlı hale getirdi.

“IMF muhipleri” ve AKP

Türkiye’nin “sol kamuoyu”, Cumhurbaşkanı’nın ABD, AB, Batı emperyalizmi ve IMF karşıtı sloganlarını ciddiye almamaktadır.

Buna karşılık AKP muhalifi bazı meslektaşlarımız, “IMF muhipliği” tuzağına sürüklenebiliyor. IMF karşıtı söylemlerde ortaya saçılan iktisadî cehalet örneklerine tepki anlaşılır; ölçüyü kaçırmamak şartıyla…

Öncelikle hatırlatalım ki, AKP’nin geçmiş iktisat politikaları, 2018’e kadar “saygın” neo-liberal sicilli siyasetçiler tarafından yönetildi. Önce Ali Babacan, sonra Mehmet Şimşek…

2018’de bu “görevi” Mehmet Şimşek’ten devralan Berat Albayrak’a ne demeli? Bu zatın, “grafikli sunumları”ndaki tuhaf görünümü yanıltıcıdır. İş ciddiyete gelince, finans kapitalin öncelikleri ve IMF, “arka kapıdan ve sessizce” devreye girer.

2018’den örnek istiyorsanız, döviz krizinin patlak vermesinden bir ay sonra, Albayrak tarafından ilan edilen 2019-2021 Yeni Ekonomi Programı’na bakın. Bu belgeye Eski YEP diyelim. (“Yenisi”ni, yani YEP 2020-2022’yi ileride tartışmak istiyorum.)

Eski YEP’in ana politika öğeleri, hedefleri ve nicel öngörüleri IMF’nin Nisan 2018 tarihli Türkiye Raporu’ndan türetilmiştir.

İki metni, tabloları, politika önerileri, önlemleri ile karşılaştırmaya vakti olmayanları, bir yıl önceki bir yazıya yönlendireceğim: Sol Haber’de 28 Eylül 2018’de yayımlanan, “YEP: IMF’siz Bir IMF Programı” başlıklı yazı…

Bu yazının “YEP’in politika önerileri ve IMF raporu” kesiminde, Albayrak’ın sunduğu Eski YEP’i, IMF’nin ondan beş ay önce yayımlanan Türkiye Raporu ile karşılaştırdım. İki belgenin politika önlemleri (önerileri) ve hedefleri tek tek gözlendiğinde ortaya çıkan sonuç ortaya koyuyordu ki 2019-2021 tarihli (eski) YEP, IMF’siz bir IMF programıdır.

IMF öngörülerinin sicili de bozuk…

Eski YEP, IMF’den esinlenmiştir; ama, bir stand-by anlaşması, kredisi ve IMF denetimi yoktu. Öngörüleri, hedefleri de tutmadı. Bu belgenin “Temel Ekonomik Büyüklükler”, “Merkezî Yönetim Bütçesi” ve “Kamu Kesimi” başlıklı tablolarına bakınız ve bugünkü verilerle karşılaştırınız. Pek azı tutmuştur. Sapmaların ezici çoğunluğu olumsuz doğrultudadır.

Örnek olarak Eski YEP’teki 2018 ve 2019 büyüme tahminini (aynı sırayla) aktarmakla yetineceğin: %3,8 → %2,3… Açık farkla tarih olan sayılar… Üstelik bu öngörü Ağustos döviz krizinden sonra yapılmıştı.

IMF’nin Türkiye öngörülerinin de sicili de bozuktur. Eski YEP’e ilham veren Nisan Türkiye raporunun 2018 ve 2019 GSYH büyüme öngörülerine göz atalım: %4,4→%4,0… IMF uzmanları Türkiye ekonomisinin 2018-2019’deki küçülme (kriz) şokunu öngörememişler.

IMF, daha sonra, Türkiye ekonomisinin 2019 büyüme öngörülerini de üç defa değiştirdi: Yüzdeler olarak sıralayalım: +4,0 → -2,5 → +0,25… Sonuncusu IMF uzmanlarının iki hafta önce yayımladığı Sonuç Notu’na aittir. (Yeni YEP son öngörüden “esinlenmiş”; 2019 büyüme yüzdesini +0,50 yapmış…)

Türkiye’deki “IMF muhipleri”ne bir önerim daha var. Arjantin krizini yakından izleyiniz ve şu soruları dikkate alınız:

Neo-liberal çevrelerin adayı olarak iktidara gelen; hemen sonra IMF Başkanı Lagarde’ın da gözdesi olan Başkan Macri, iki yıl içinde ülkesini bir döviz krizine nasıl sürükledi?

Durumu düzeltmek için IMF ile imzalanan stand-by anlaşması uygulanırken Arjantin, nasıl olup da çok daha ağır bir bunalıma sürüklendi? Hem de 50 milyar dolarlık kredi dilimi kullanıldıktan sonra?

(sol haber)