|
Hükümet iş
kanununda yapmayı planladığı değişiklikleri yeniden
gündeme getiriyor. Bu değişikliklerin, ülkemizdeki
işçilerin en temel haklarını ortadan kaldıracağı,
onları alınır satılır meta konumuna indireceği
açıktır. Bu nedenle işçiler ve işçi örgütleri
yeni iş kanununun önemli maddelerine karşı çıkıyor.
Ama hükümet tamamen sermaye kesiminin taleplerine
teslim olmuş bir biçimde, bu değişiklikleri yeniden
gündeme getiriyor. Üstelik bu kez iş güvencesinin
içini tamamen boşaltacak adımlar da atmaya hazırlanıyor.
İş yasası tasarısı bugünkü haliyle Meclis'ten
geçerse neler kaybedilecek?
Bu tasarı yasalaşırsa;
" İşveren işyerinde dilediği bölümleri taşerona
verebilecek; sadece yardımcı işlerde değil asıl
işlerde bile taşeron kullanabilecek; böylece örgütlülüğü
engellemeye çalışacak!
" İşveren işçiyi bir başka işverene ödünç
verebilecek; yani emeğini kiralayabilecek;
" İşveren dilerse işçiyi belirli bir süre
çalıştırmak üzere işe alacak; 6 ay, 1 yıl veya
daha fazla sürelerle çalışacak ama bu süre bittiğinde
kolaylıkla kapı önüne konabilecek, yani iş güvencesinden
yararlanamayacak; üstelik yaptığın iş sürekli
olsa bile belirli süreli çalıştırılabilecek!
" İşçinin günde 11 saate kadar çalışması
istenebilecek;
" İşveren "bugün iş yok, eve git!"
diyebilecek ama isterse hafta sonu, bayram demeden
dilediği günlerde telafi çalışması için işçiyi
işe çağırabilecek;
" İşveren işçiyi kolaylıkla ücretsiz izne
çıkarabilecek; bunun süresini de işveren belirleyecek!
" Kıdem tazminatı yok edilecek; ya işverenlerin
istediği gibi 15 güne düşürülecek ya da Fon kurulacak
ama Fon'dan yararlanmak için işçi fiilen 10 yıl
çalışmak zorunda kalacak! Hatta işverenler bu
sürenin 15 yıla çıkarılmasını istiyor.
" Özel istihdam büroları adı altında işçi
simsarları ortalığı kaplayacak; işsizlikten bunalan
insanların bu simsarlar tarafından sömürülmesi
kolaylaşacak!
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi iş güvencesini de
tamamen ortadan kaldırmak istiyorlar. Sermaye
temsilcilerinin talepleri yerine getirilirse,
" İş güvencesinin geçerli olacağı işletmeler
en az 10 değil en az 30 işçi çalıştıran işyerleri
olacak; böylece binlerce işletme ve on binlerce
işçi iş güvencesi kapsamı dışında kalacak!
" Cezai yaptırımlar azaltılacak, böylece
haksız işten çıkarmanın fazla bir yaptırımı kalmayacak!
Bütün bunlar işçiyi insan olarak değil, üretimin
bir dişlisi olarak gören zihniyeti yansıtıyor.
Üretimde kullanılmayan vida kaldırılıp atılır!
Tıpkı bunun gibi işçiyi de gerektiğinde gece gündüz,
hafta sonu bayram demeden sonuna kadar kullanmak
ama kendilerine yararsız gördüklerinde kapının
önüne koymak istiyorlar.
Bunların dışında yeni hazırlanan tasarıyla, 2821
sayılı Sendikalar Yasası ve 2822 sayılı Toplu
Sözleşme, Grev ve Lokavt Yasası'nda varolan antidemokratik
hükümleri kaldırmıyorlar, aksine daha da arttırıyorlar.
Bu tasarı yasalaşırsa;
" Tamamen antidemokratik bir hüküm olan %
10 işkolu barajı kalkmayacak, % 5'e inecek ama
işkolları birleştiği için baraj fiilen sendikalaşmayı
önlemeye devam edecek!
" % 50+1 işletme barajı korunacak!
" Sendikal üyelikte noter şartı sürecek!
" Toplu sözleşme yetki işlemi Bakanlık'ın
tek belirleyici kurum olma özelliğiyle devam edecek!
Bütün bunlara ek olarak sendikalar üyelerini üç
ay içinde Bakanlık'a bildirmekle yükümlü olacaklar.
Sendikalı işçilerin sayısı daha da azalacak ve
sendikal hareket daha da zayıflatılacak. Bu yasal
değişiklikleri gündeme getiren Hükümet'in işçiden,
emekten, yoksuldan yana olduğu iddia edilebilir
mi?
AKP hükümeti işbaşına geldiği günden bu yana sermayenin
tüm taleplerini yerine getirmeye çalışmaktadır.
Bu amaçla IMF programını harfiyen sürdürmekte,
iç ve dış borç alacaklılarına "Korkmayın,
tek işimiz sizin borcunuzu ödemektir!" demekte,
2003 bütçesiyle borç ödemenin ötesinde hiçbir
sosyal politika ve yatırım öngörmemekte, ücretleri
daha da düşürmekte, haksız vergiler ve zamlarla
cebimizdekileri de almaya çalışmaktadır.
Bu durumda tüm işçilere ve sendikalara düşen görev
bu politikalara karşı meşru direnme hakkını kullanmaktır.
|