Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
 
65-4. Sayı
Arşiv
Makale Dizini


 
İletişim İçin:
emekveozgurluk09@gmail.com
avrupa.emekozgurluk@googlemail.com
www.eoc-avrupa.org

Açlık Grevcileri İle Dayanışmaya!

       12 Eylül 2012'den bu yana birçok zindanda bulunan yurtsever tutsakların yürütmüş oldukları açlık grevleri her geçen gün ölüm sınırına yaklaşıyor. Anadilde savunma, anadilde eğitim ve Abdullan Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecritin kaldırılması talepleriyle yola çıkan tutsakların direnişine destek vermek için BDP İstanbul İl Başkanlığı, 4 Kasım Pazar günü saat 13:00'te Aksaray Metrosu önünde bir kitlesel basın açıklaması gerçekleştirecek. EÖC'ün de içerisinde bulunduğu cezaevi izleme koordinasyonunun da destek vereceği eyleme, konuya duyarlı olan herkesi davet ediyoruz.
       5 Kasım pazartesi günü ise saat 13:30'da Çağlayan Adliyesinde avukatlar suç duyurusunda bulunacak.
       Yine 5 Kasım pazartesi akşamı saat 19:00'da Taksim Tramvay Durağından Galatasaray Meydanı'na bir meşaleli yürüyüş ve basın açıklaması gerçekleştirilecektir.
       Zindanlardaki direnişin meydanlardaki sesi olmak için tüm devrimcileri eylemlere katılmaya çağırıyoruz.
       EMEK VE ÖZGÜRLÜK CEPHESİ


Yurtsever Tutsakların Açlık Grevleri Sürüyor
Direniş Kazanacak!

       DEMOKRATİK KAMUOYUNA
       İşçiler, Emekçiler, Gençler,

       Türkiye ve Kürdistan'da bulunan 56 hapishanede, 12 eylül 2012 tarihinden bu yana, PKK ve PAJK davalarından yargılanmakta olan 1000'i aşkın tutsak süresiz hale gelen açlık grevleri yürütüyor. Süresiz açlık grevleri 40. gününe gelmiş durumda. Açlık grevleri yapan yurtsever tutsaklar ölüm sınırına yaklaşıyorlar.
       Açlık grevlerinin iki temel talebi bulunuyor; birincisi, mahkemelerde anadilde savunma hakkının tanınması, ikincisi ise yaklaşık 450 günü aşkın bir süredir tecritte tutulan A. Öcalan'ın üzerindeki tecritin kaldırılması, sağlık, güvenlik ve özgürlük koşullarının sağlanması...

       Kardeşler!
       Bu talepler haklı ve meşru taleplerdir. Her insanın kendi anadilinde eğitim görmesi ve mahkemeler dahil tüm devlet kurumlarında kendini anadiliyle ifade etmesi temel bir insan hakkı, temel bir demokratik haktır. Bir insanı, bir halkı kendi anadili yerine başka bir dili konuşmaya zorlamak, onun anadilinde eğitim hakkını elinden almak, bu talebi nedeniyle hapishanelere doldurmak en akıl almaz en vahşi ve barbarca tutumdur. TC devleti kuruluşundan bu yana bu temel hakkı tanımamakta, Kürtleri ve başka ulusal topluluklardan gelen insanları anadilleri dışındaki bir dille, Türkçe ile konuşmaya ve eğitime zorlamakta, resmi kurumlarda kendilerini ifade etmelerini engellemektedir.
       Bu barbarca tutuma karşı tavır almak için Kürt olmak gerekmiyor. Kendine insanım diyen Türk, Kürt veya başka bir ulustan herkesin, bu barbarlığa karşı durması insan olmanın, demokratik haklara sahip çıkmanın, onurlu duruşun bir gereğidir.
       Yurtsever Kürt tutsakların bir diğer talebi olan, Öcalan'ın sağlık, güvenlik ve demokratik bir barış için özgürce çalışma koşullarının sağlanması talebi de aynı ölçüde haklı ve meşru bir taleptir. Onu yok sayarak, aşağılayarak, tecrit ederek ya da bir rehine olarak kullanmaya çalışarak Kürt ulusunun ulusal demokratik mücadelesini durduracaklarını sananlar baştan itibaren yanıldılar. Öcalan'ı rehine olarak kullanmaya çalışan oligarşi onunla resmi olarak görüşmek zorunda kalmıştır. Ancak bu görüşmeleri aldatma aracı olarak kullanan oligarşi kısa süre sonra görüşmelerden vazgeçmiştir. Tekrar Öcalan'ı rehine olarak kullanarak tehdit ve şantaj politikasına geri dönmüştür.
       Hapishanelerdeki yurtsever tutsaklar onurlu demokratik bir barışın önünün açılması için Öcalan'ın üzerindeki tecritin kaldırılmasını, sağlık, güvenliğinin sağlanmasını ve barış için özgürce çalışma koşullarının oluşturulmasını istiyorlar. Demokratik onurlu bir barışı istemek tümüyle insanidir, tutarlı demokratik bir tutumdur. Türkiye ve Kürdistan halklarının, emekçilerinin, yoksullarının, gençlerin çıkarınadır. Kürt halkının meşru ulusal demokratik haklarını tanımayarak, bu savaşın sürdürülmesini isteyen oligarşi askerlerin ve gerillaların kanı üzerinden, sadece emperyalizmin çıkarlarını korumak anlamına gelen milliyetçiliği kışkırtarak ayakta kalmaya çalışıyor. Öcalan'ı rehine olarak kullanıyor. Onbini aşan Kürt yurtseverini tutukluyor. İşkenceyi, hak ihlallerini arttırıyor.

       Türkler, Türk İşçi ve Emekçiler,
       AKP hükümetinin 10 yıllık, TC devletinin 90 yıllık uygulamaları sadece bir avuç parababasının daha büyümesi, emperyalistlere her yerde uşaklık uygulamaları olmuştur.
       Bir Türk'ün, bir Türk işçi ve emekçinin Kürtlerin ezilmesinden, onların ulusal demokratik haklarının gaspedilmesinden hiç bir çıkarı yoktur. Tersine bu tür uygulamaların bütün faturası işçilerin emekçilerin sırtına binmektedir. Ölen emekçi çocuklarıdır. Ne Tayyip'in, ne de herhangi bir parababasının çocuğunun bu savaşa gittiği görülmemiştir. Kürt Ulusunun anadilinin yasaklanması, ulusal demokratik haklarının gaspedilmesi bir Türk için ancak utanç verici olabilir. Türkiye'de Türkçe anadilde eğitimin yasaklandığını, Türk'üm demenin bile suç sayıldığı koşulların olduğunu bir düşünün; böyle bir şey kabul edilebilir mi? Böyle bir şeyi kabul etmek insanca olabilir mi?
       İşte Kürtler de beş bin yıldır vatanları olan topraklarda şimdi böyle bir durumu yaşıyorlar. Anadillerinde eğitim yasaklanmış, varlıkları yasalarda tanınmıyor, hiç bir demokratik hakları tanınmıyor, onbinlerce Kürt insanı işkenceden geçiriliyor, katlediliyor. Ve bütün bunlar Türklük adına yapılıyor. Böylesi iğrenç uygulamaları Türk halkı adına yapmak aynı zamanda Türklüğü ve Türk halkını da aşağılamaktır.
       Buna dur demenin zamanı gelmiştir. Hapishanelerde bedenlerinden başka direnme olanağı bulunmayan binlerce yurtsever Kürt tutsağının yanında yer alarak dayanışma için, bu zülme dur demek için adım atmalısın...

       İşçiler, Emekçiler, Tüm Demokratik Güçler!
       Hapishanelerde haklı ve meşru talepler temelinde direnişlerini büyüten yurtseverlerin sesi olmak, onların mücadelesini her yere taşıyarak başarıları için çaba göstermek, emek vermek insani ve demokratik bir görevdir. Ses olalım, dayanışma olalım, haklı ve meşru talepler için direnenlerin ışığını her yere taşıyalım!
       KÜRT ULUSUNUN KENDİ KADERİNİ TAYİN HAKKI VAZGEÇİLMEZDİR!
       ANADİLDE EĞİTİM VE SAVUNMA HAKKI İNSANİ VE DEMOKRATİK BİR HAKTIR!
       ÖCALAN'A VE TÜM DEVRİMCİ, YURTSEVER TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK!
       EMEK VE ÖZGÜRLÜK CEPHESİ

Avrupa'daki DKÖ'lerin Ortak Miting Çağrısı

Ortadoğu Diktatörü Olmaya Soyunan Erdoğan'ı Almanya'da istemiyoruz!

      Kamuoyuna çağrımız:
      Tarih: 31|10|2012
      Saat: 10:30 Uhr
      Yer: Berlin / Brandenburger Tor (Westseite)
      Mail: presse@Protest-Gegen- Erdogan.de
      Tel.: (+49) 0176 | 31 22 10 78

      TC Başbakanı R.T. Erdoğan; 29-31 Ekim tarihleri arasında Almanya'da çeşitli açılışlar ve görüşmeler yapmak ve aynı zamanda, tek tipçi, ırkçı, asimilasyoncu, soykırımcı, emek düşmanı ve en önemlisi de efendileri tarafından kendisine verilen savaş çığırtkanlığı politikalarını anlatmaya geliyor.
      R.T. Erdoğan Savaş Taşeronudur.
      Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) adı altında emperyalistler tarafından ortaya atılan ve Ortadoğu'yu yeniden dizayn etme planı çerçevesinde, İsrail ve Türk devletine verilen yeni görevler söz konusudur. Bu politikaların bir sonucudur ki, Suriye'ye saldırmak için her gün savaş çığırtkanlığı ve provokasyonlar yapmaktadır. Bunun için de parlamentoda sınır ötesi müdahale yetkisi anlamına gelen tezkereyi onaylattı.
      Türkiye topraklarını sözde direnişçi olan, emperyalistlerin kırması devşirme çetelere açarak, onları eğitmekte ve Türk askerleriyle birlikte Suriye içinde eylemler yaptırmaktadır.
      Suriye halkına karşı geliştirilen bu düşmanca tavra karşı çıkan Türkiye'deki savaş karşıtlarına da azgınca saldırarak, onları tutuklamakta, sokak ortasında linç etmektedir.
      R.T. Erdoğan Türkiye'yi Hapishaneye Çevirmiştir
      Türkiye'de her dönem muhalif kesimler tutuklanmakta, işkenceden geçirilmekte ve cezaevlerine operasyonlar düzenlenerek tutuklular katledilmektedir. Bu iktidar döneminde de bu politika aynı şekilde devam etmektedir. Yine on binlerce ilericinin, yurtseverin, aydının, sendikacının, milletvekilinin, avukatın, gazetecinin, seçilmiş siyasetçinin zindanlara tıkıldığı bir süreçten geçmektedir.
      Cezaevleri koşullarının düzeltilmesi, insanca yaşam koşullarının yaratılması için her dönem politik tutsaklar canları uğruna direnmişlerdir. Bugün de böylesi bir direniş sürmektedir. Cezaevlerindeki yurtsever tutsaklar; A. Öcalan üzerindeki tecride son verilmesi, sağlık, güvenlik, özgür haberleşme koşullarının sağlanması, anadilde eğitim ve ana dilde savunma hakkının tanınması için 50 güne yaklaşan süresiz açlık grevine girmişlerdir. Açlık grevindeki tutsakların sağlık durumları giderek bozulmuş ve her an ölümlerin olabileceği bir sürece girmiştir. R.T. Erdoğan olabilecek ölümlerin, sakat kalmaların bizzat sorumlusudur.
      R.T. Erdoğan Kürt Halkının Düşmanıdır
      Türk Devleti tarihi boyunca Kürtlere yönelik katliamlar yapmış, Kürtleri yurtlarından sürgün etmiştir. Bugün bu politika Erdoğan tarafından da aynı şekilde uygulanmaktadır. 28 Aralık 2011 tarihinde çoğu çocuk olan, Roboski'de ki katliam bunun bir örneğidir.
      Her gün Kürtlere yönelik yeni saldırılar düzenlenmektedir. Köyler boşaltılmakta, orman lar yakılmakta, insanlar kurşuna dizilmekte, işkencel erden geçirilmektedir. Halk tarafından seçilmiş poli tikacılar, milletvekilleri, belediye başkanları tutuklanarak cezaevlerine doldurulmaktadır. Geçmişten gelen katliamcı, tek dil, tek ulus, tek din olan faşist politikalar bugünde harfiyen uygulanmaktadır.
      R.T. Erdoğan Alevilerin ve Farklı İnançların Düşmanıdır
      Türkiye farklı din, mezhep ve inançların bir arada olduğu bir ülkedir. Fakat zenginlik olan bu farklılık sürekli "ötek ileştirme" politikalarıyla baskı altında tutulmakta, Madımak'ta olduğu gibi, diri diri yakılarak katledilmektedir. Türkiye tarihinden bugüne kadar Alevi ve diğer inançlara mensup insanlara yönelik zorla ötekileştirme politikaları uygulanmaktadır. Alevilik inancı kabul edilmemekte, inançlarına saygı gösterilmemekte, Cemevleri ibadethane olarak kabul edilmemektedir.
      Hakkını arayan, ibadethanesini kendisi inşa eden Aleviler, sürekli Türk hükümetleri tarafından hor lanmakta, dışlanmaktadır. Bunun sonucudur ki, Cemevleri için "ucube" diyen R.T. Erdoğan tarafından dillendirilmektedir.
      Aleviler, Êzidîler ve diğer farklı inançlar sürekli katliamlarla karşı karşıya kalmaktadırlar. Bunun sonucudur ki, Madı mak otelini yakarak 35 ilericiyi katledenler zaman aşımı uygu lanarak cezaevlerinde serbest bırakılmışlardır. En son Elazığ Havalimanı terminal binası açılışında yaptığı "Bu terörist lerin yeri belli, bunlar Zerdüşt. İşte şimdi kendileri açıklıyor, Yezidilikten bahsediyorlar. Bak neler çıkıyor, neler" şeklinde sarf ettiği sözlerle Êzidî inancına sahip insanlarımızı aşağılayarak hedef göstermiştir. R.T. Erdoğan Alevi ve diğer dini inançlara düşmandır.
      R.T. Erdoğan Soykırımcıdır
      Türk devletinin ve egemenlerinin tarihi aynı zamanda soykırımlar tarihidir. Anadolu'da yaşayan farklı kültür ve inançları bir zenginlik olarak görüp, geliştirmek bir yana "tehdit" olarak görüp yok etmek istemiştir. Başta Kürtler, Ermeniler olmak üzere farklı ulus, mil liyet ve azınlıklara karşı soykırım uygulamıştır. 1914 Ermeni, Êzidî, Süryani, Keldani'lere karşı, 1938'de Dersimlilere ve kuruluşundan günümüze kadar Kürtlere yönelik soykırım politikası süre gelmiştir. R.T. Erdoğan Dersim soykırımına ilişkin sözde özür dilediğini söylese de, politik bir manevranın ötesine geçmemiş, somut adımlar atılmamıştır. Ve geçmişteki bu politikalar aynı şekilde devam etmektedir.
      R.T. Erdoğan İşçi Düşmanıdır
      Türkiye'de işçi ve emekçilere yönelik saldırılar her daim kat lanarak devam etmiştir. İşçilerin en doğal hakkı olan örgütlenme hakları ellerinden alınmış, sendikalar yasaklanmış, sendika üyesi olmak suç sayılmıştır. 18 Ekim 2012 tarihinde parlamentoda onaylanan "Sendikalar ve Toplu İş İlişkileri Kanunu" ile Türkiye'de sendikalar yok edilmeye çalışılmaktadır. Yandaş sendikalarında desteğini alarak çıkardığı bu yasayla, sendikaların en doğal hakkı olan toplu sözleşme hakkı ellerinden alınmaktadır. Bu yasayla birlikte, 30 kişiden az işçi çalıştıran iş yerlerinde toplu sözleşme hakkı ortadan kaldırılmıştır. Bu da Türkiye'de çalışan işçilerin yüzde 60'nı oluşturmaktadır. Diğer taraftan da iş kolu bir leştirilerek, sendikaların iş kolu barajı altında kalmasını birlikte getirmiştir. 12 Eylül yasaları bu süreçte de aynı devam ettirilmiştir. Bunun içindir ki R.T. Erdoğan işçi ve emekçi düşmanıdır.
      Tüm Yerli Ve Göçmen Emekçilere Çağrımızdır
      Almanya'ya gelecek olan R.T. Erdoğan, yukarıda saydığımız ve daha bir çoğunu sayamadığımız tüm uygulamaların temsilcisidir. R.T. Erdoğan tarafından uygu lananlar Türk devletinin kuru luşundan günümüze kadar süre gelen; tek dil, tek mil let, tek din politikalarının bir devamıdır. Bu politika; demokrasi, eşitlik ve özgürlük lere düşmandır. Bu politikalara Emperyalist ülkeler ve Alman devleti desteğini hiç bir dönem esirgememiştir.
      Bunun için aşağıda imzası bulunan kurumlar olarak; R.T. Erdoğan'ın Almanya'ya gelişini protesto ediyor, yerli ve göçmen emekçilerini, Erdoğan'ın gerçek yüzünü görerek, Almanya'ya gelmesini birlikte protesto etmeye çağırıyoruz. Çağrımız ve şiarımız; tek dil değil, çok dil; tek millet değil, çok millet; tek din değil, çok din; savaş değil barış diyoruz.
      Bizler; tüm ezilenler, yok sayılanlar, baskı altında tutulanlar, farklı ulus ve dinlere sahip oldukları için katliamdan geçirilenler, cezaevinde ölümle karşı karşıya bırakılanlar için; demokrasi, özgürlük ve eşitlik talep ediyoruz! Bu taleplere düşman R.T. Erdoğan'ı protesto etmeye çağırıyoruz!
AABF (Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu), YEKKOM (Almanya Kürt Dernekleri Federasyonu), ATİF (Almanya Türkiyeli İşçiler Federasyonu), AGİF (Avrupa Göçmen İşçiler Federasyonu), DİDF (Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu), BDAJ (Almanya Alevi Gençler Birliği), ZAD (Almanya Ermeniler Konseyi), ÖDA (Özgürlük ve Dayanışma Almanya), Liwa İskenderun İnisiyatifi, TÜDAY (Almanya Türkiye İnsan Hakları Derneği), ZAVD (Almanya ve Orta Avrupa Asuri Federasyonu), ADHF (Almanya Demokratik Haklar Federasyonu), FDG (Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu), AAKB (Almanya Alevi Kadınlar Birliği), Avrupa Barış Meclisi, CENÎ (Barışcı Kürt Kadınlar Birliği), FEDA (Demokratik Alevi Federasyonu), AKB (Avrupa Koçgirililer Birliği), Dersimi Kalkındırma Toplumu, YXK (Kürdistan Öğrenciler Birliği), YDG (Yeni Demokratik Gençlik), Arap Alevileri Gençlik Birliği, FKE (Almanya Kürdistan Ezidiler Dernekleri Federasyonu), GDF (Türkiyeli Göçmen Dernekleri Federasyonu), BEDEP (Berlin Emek ve Demokrasi Platformu), EÖC (Emek ve Özgürlük Cephesi / Avrupa İnisiyatifi), Almende Berlin, TKP (Türkiye Komünist Partisi), YEKMAL, Vartolular Derneği, Kürt Veliler Derneği, Kürt Toplumu Berlin, KNK, Dersim Özgürlük Platformu, Kurdisches Zentrum, SİMURG, ATİYAB
Not: Kurumumuz EÖC, BEDEP çatısı altında miting alanında olacaktır.

Aydın ve Söke'de Miting

       20 Ekim 2012 günü Aydın ve Söke'de emperyalist savaşlara ve zamlara hayır mjitingi düzenlendi.
       Aydın'da 30'a yakın sosyalizm bileşenleri tarafından düzenlenen mitinge katılım bir hayli fazlaydı.
        "ABD Ortadoğu'dan defol!" , "Faşizme karşı omuz omuza!" , "Yaşasın halkların kardeşliği!" , "Zam zulüm işkence işte faşizm!" , "Faşizme karşı tek yumruk tek barikat!" sloganları atıldı. Marşlar söylendi, halaylar çekildi .Zafer direnen emekçini olacak dendi.
        Söke'de de DİSK ve KESK'in önderliğinde, sendikalar,demokratik kitle örgütleri ve bazı partilerin,TKP'nin katılımıyla gerçekleşen mitingde dövizler taşındı, sloganlar atıldı, halaylar çekildi, "haydi barikata" marşı okundu. Ardından "Faşizme karşı tek yumruk tek barikat!" sloganı atıldı ve mitig sloganlarla sona erdi.

       Aydın Barikat okurları

İzmir "Emperyalist Savaş ve İşgal Karşıtı Girişim"den Devrimci Kurumlara
ÇAĞRI

      ABD'nin "demokrasi" ve "özgürlük" adına Afganistan ve Irak'ta başlattığı kanlı işgal saldırıları Libya'nın ardından şimdilerde Suriye'yi tehdit ediyor. Emperyalistler ve onun işbirlikçileri bir tarafa kendilerini diğer tarafa Suriye'deki diktatörlük rejimini koyarak, başta Suriye halkı olmak üzere tüm Ortadoğu halklarına bir dayatmada bulunulmaktadır. "Suriye halkı Esad'ı istemiyor" denilerek işgal meşrulaştırılamaz. Suriye halkının geleceği hakkında ancak Suriye halkı söz ve karar sahibidir. Dünya halklarına kan, gözyaşı ve zulümden başka hiçbir şey getirmeyen bu kan emici zorbaların gerçek emellerini çok iyi biliyoruz!
      Utanmazca ve aymazca Suriye'ye "demokrasi" ve "özgürlük" sözü veren emperyalizm ve onun işbirlikçileri; işçilere, köylülere, emekçilere, Kürtlere, Alevilere, Ermenilere dönük baskı ve sindirme operasyonlarını arttırarak sürdürüyor. Suriye konusunda "özgürlükçü" kesilenlerin sahtekârlığı kendi ülkelerindeki uygulamalarıyla açığa çıkmaktadır. Kürt ulusunun en ufak hak alma mücadelesi dahi tutuklama ve operasyonlarla engellenirken, sendikacısından gazetecisine, kısacası tüm muhalif kesim düzmece "terör örgütü" operasyonlarıyla sindirilmeye çalışılmaktadır. Suriye egemenlerini katliam yapmakla eleştiren egemenler Roboski katliamı ve sonrasında takındıkları tavırla onlardan hiç bir farklarının olmadığını bir kez daha kanıtlamışlardır.
      Suriye halkının, emperyalist saldırganlık altında ezilmesi demek, ülkemiz ezilenleri de dahil olmak üzere bütün Ortadoğu halklarının en temel haklarını kaybetmesi, geleceksizleştirilmesi demektir. Emperyalistler, devreye soktukları saldırı planlarıyla bir taraftan nüfuz alanlarını genişletirken, diğer taraftan halkın devrimci kalkışmasına meyledecek en odağı dahi yok etmeye çalışmaktadırlar.
      Bu minvalde yaşanan ve yaşanmakta olan tüm saldırılara karşı ortak bir şekilde sürece müdahale etme ve tepkilerimizi ortak bir şekilde dile getirme perspektifi ile ilk etapta altta imzası bulunan kurumlar yan yana gelerek çalışmalar ve bir eylemlilik gerçekleştirmişlerdir. Mahalle mahalle dolaşarak, tüm devrimci-demokrat-yurtsever kurumlar ziyaret edilerek sürece dair bilgilendirme yapılıp, 6 Ekim'de "Emperyalist savaş ve işgallere karşı örgütlen-mücadele et!" şiarıyla olgunlaşan çalışmaları alana taşımışlardır.
      Bundan sonraki süreçte "Emperyalist Savaş ve İşgal Karşıtı Girişim" ismiyle yolumuza devam etmek, yapılacak çalışmalarda bu isimle alanlara ortak ve örgütlü bir güç olarak çıkmak bizler için elzemdir. Sizi de bu girişimin bir parçası olarak görmeyi istiyor ve önemsiyoruz. Yapılacak olan toplantıya sizi de davet ediyoruz.
      Alınteri, BDSP, Devrimci Hareket, DHF, EÖC, Kaldıraç, Köz, TKP-1920
      Tarih: 05.11.2012
      Yer: Mine Bademci Kültür Merkezi
      İletişim: emperyalistisgaleson@gmail.com
      İletişim Tel: 0232 445 09 21

İZBAN'da İş Bırakma

       İzmir'de Aliağa-Menderes banliyö hattında günlük 150 ila 170 bin arasında yolcu taşıyan İZBAN trenlerinin makinistleri, çıkmaza giren toplu iş sözleşmesi sürecine yönelik tepkilerini göstermek için 15 Ekim 2012 günü işbıraktılar. Gerçekleşen eylem sonucunda tren seferleri tamamen durdu. Grevi kırmak için ek ESHOT seferleri konulmasına ve yeterli eğitimi olmayan emekli TCDD makinistlerinin çalıştırılmasına rağmen ulaşım önemli ölçüde aksadı. %51'i TCDD'ye, %49'u İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne ait olan İZBAN'da çalışan 197 makinist ve bakım teknikeri Demiryol-İş Sendikasında örgütlenmiş ve sendikanın yetki almasıyla toplu iş sözleşmesi süreci başlatılmıştı. Uyuşmazlık zaptıyla toplusözleşme süreci hakem kuruluna devredilmişti. Uzayan süreçte hiçbir gelişme olmaması, nitelikli ve özverili bir çalışma ortaya koymalarına rağmen asgari ücretin biraz üzerinde ücret alan, taşeron çalışanlarından bile düşük ücretle çalıştırılan İZBAN çalışanlarının sabrını taşırdı ve bu eylemi gerçekleştirdiler.
       Sabah saatlerinde 13 makinistin tren seferlerini durdurmasıyla başlayan eylem üzerine İzBAN yönetimince yapılan anonslarda "makinistlerin yaptıkları yasadışı iş bırakma eylemi nedeniyle seferlerin yapılamadığı" söylenerek istasyonlarda biriken kalabalık, eylemci makinistlere karşı kışkırtılmaya çalışıldı.
       Eylem üzerine THY yönetimini örnek alan İZBAN yönetimi eylemi başlatan 13 makinisti cep telefonu mesajıyla işten çıkardı. SMS ile işten çıkarılmaların gerçekleşmesi üzerine sendika yetkilileri ve 100 aşkın İZBAN işçisi İzmir Büyükşehir Belediyesi önünde toplandı. Sözde "emek" dostu olan İzmir Büyükşehir belediyesi başkanı Aziz Kocaoğlu işçilerle görüşmeyi kabul etmedi. Uzun süren bir bekleyişin ardından sendika yöneticilerinin telkini ile iş başı yapmaları istenen İZBAN çalışanları iş başı yapmak için belediye önünden ayrıldılar.

       CHP Emek Düşmanlığına Devam Ediyor.
       Kamuoyuna her seferinde "emek" dostu bir görünüm vermek için türlü taklalar atan CHP ise gerçek kimliğini elinde olan belediyelerdeki işçi düşmanı tavırları ile ele vermekte. Daha önce yine İzmir'de yaşanan Büyükşehir, Buca, Konak ve Karşıyaka İstanbul'da Maltepe Belediyesi taşeron işçi örgütlenmelerinde yaşanan işten atma saldırısı ve direnişlere zabıta ve polis terörünü uygulamakta çekinmemişti. İzmir'deki kimi "sendikaları da" arkasına alarak "Taşeronu bitirdik" başlığı adı altında spor salonlarında sendikalarla birlikte "Emek Şenliği" düzenleyen İzmir Büyükşehir Belediyesi Büyükşehir, Buca, Konak, Karşıyaka, Mersin ve Maltepe'den sonra İZBAN işçilerine karşı ne kadar "emek dostu" olduğunu kanıtlamış durumda.

İzmir Emek ve Özgürlük Cephesi

İzmir'de Emperyalist Savaş Karşıtı Gösteri

      ABD'nin Ortadoğu planını hayata geçirmek ve bu plan doğrultusunda enerji kaynaklarının denetimini tamamen eline almak için başlattığı savaş ve işgaller doğrultusunda önce Afganistan ve Irak'a yaptığı müdahalelerin bir benzerini şimdi de Türkiye üzerinden Suriye'ye yapmak istiyor. Türkiye meclisinden 4 Ekim günü tezkerenin geçmesiyle AKP savaş çığırtkanlığını daha da arttırmaya başlamıştır.
       Mecliste bu süreç yaşanırken İzmir'deki devrimci kurumlar bir araya gelerek 6 Ekim günü saat:17.30'da ''Emperyalist Savaş ve İşgallere Karşı Örgütlen Mücadele Et'' eylemini gerçekleştirdiler. İzmir geneli ve yerellerinde 2 haftadır yürütülen bildiri dağıtımı ve afişleme çalışmaları duyarlı insanlar tarafından ilgi gördü. Konak, Bornova, Limontepe ve Buca'da kurum içi afiş asılıp, stant kurup bildiri dağıtımı gerçekleşti. Ayrıca Karşıyaka, Çiğli ve Menemen'de kurum içi afiş yapıldı. Yapılan çalışmalarda Türkiye'nin haksız yere savaş çıkarttığı bu savaşta taraf olunmaması gerektiği vurgulandı.
       Konak YKM önünde toplanan kitle sloganlar eşliğinde Eski Sümerbank'a doğru yürüyüşe geçti. Yürüyüş esnasında 'Emperyalizm Yenilecek Direnen Halklar Kazanacak', 'Katil ABD Ortadoğu'dan Defol', 'Emperyalizm Düşman Halklar Kardeştir', "Yaşasın Devrimci Dayanışma', 'Emperyalizmin Askeri Olmayacağız' sloganları atıldı. Eylem şiir ve basın açıklamasıyla devam etti. Ayrıca Duvara Karşı Tiyatro Topluluğu üyesi arkadaş şiir okudu. Basın açıklamasında ''İşbirliği içinde ve kardeş olunan söylemlerden bir anda diktatör ve katil olana varan söylem ve pozisyon değişikliği ile coğrafyamız sömürücü ve egemenleri; Kürecik'e kurulan füze sistemleriyle, Hatay'da konuşlandırılan ve Suriye'ye burası üzerinden sokulan işbirlikçi kontra örgütleriyle, Ortadoğu'da parlatılan Türk devlet yetkilileriyle, askeri-siyasi ve ekonomik yapılandırmalarıyla , ABD'nin saldırı emrini hazır kıta beklemektedir.''
       ''Suriye halkının, emperyalist saldırganlık altında ezilmesi demek, ülkemiz ezilenleri de dahil olmak üzere bütün Ortadoğu halklarının en temel haklarını kaybetmesi, geleceksizleşmesi demektir. Emperyalistler, devreye soktukları saldırı konseptleriyle bir taraftan nüfuz alanlarını genişletirken, diğer taraftan halkın devrimci kalkışmasına meyledecek en küçük odağı dahi yok etmeye çalışmaktadırlar'' ifadelerine yer verildi. Eylem sonunda 23 gündür açlık grevinde bulunan Cansel Malatyalı için açılan standa destek verildi.
       Alınteri, Emek ve Özgürlük Cephesi, Devrimci Hareket, DHF, Kaldıraç, BDSP, KÖZ, TKP 1920'nin örgütlediği eyleme Mücadele Birliği, DİP, Halk Cephesi, Partizan da destek verdi.

Emperyalist Savaşa Hayır!

       Aylardan beri Suriye'ye yönelik emperyalist müdahalenin taşlarını döşeyen emperyalizm ve oligarşi yeni provakasyonlarla bir savaş ortamını yaratmaya çalışıyor. Nereden geldiği belli olmayan bir top mermisinin Akçakale'ye düşmesi üzerine meclisten geçirilen savaş tezkeresi, ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesinin yürütücülüğüne soyunan T.C. oligarşisinin halk düşmanı politikalarının son halkasını oluşturuyor.
Aylardan beri Suriye'deki "muhalif" denilen paralı askerlere verdiği destekle övünen işbirlikçi oligarşi, bu top mermisi ile hayatını kaybeden masumlara yenilerini eklmenin derdine düştü. Bu top memisi düşer düşmez iki gün boyunca Suriye'yi top ateşine tutan işbirlikçi oligarşinin marifetlerinin kaç masum sivilin hayatına mal olduğunu kimse bilmiyor. Ama oligarşinin de itiraf ettiği bir şey var ki Türkiye'den yapılan top atışlarının yegane hedefi, Suriye'deki "muhalif" denilen paralı askerlerin işlerini kolaylaştırmaktır. Böylece daha tezkere bile geçmeden bu ülkeyi savaş haline sokan hükümet, anayasal suç işlemiştir.
       Bu savaş bizim savaşımız değil. ABD'nin ve işbirlikçi oligarşinin savaşıdır. Bu savaşta emekçiler ölecek, patronların kasası dolacak. Bize ait olmayan, bizim öleceğimiz, Ortadoğu emekçi halklarının kanını akıtacak olan bu savaşı istemiyoruz. Ve çıkmasını da engelleyeceğiz.
Yıllardır başta Kürt ulusu olmak üzere halklara sömürü, ölüm ve diğer biçimleriyle faşizmi götürmekten başka bir işe yaramayan oligarşinin bu yeni senaryosu işlemeyecek! Çünkü fabrikalarda, tarlalarda, hayatın her alanında iliğine kadar sömürülen halklarımızın canlarına kasteden bu katillerin oyununa gelmeyeceğiz.
       İşbirlikçi AKP hükümetinin MHP ile birlikte onayladığı bu tezkere ABD'nin uşaklığının belgesidir. Ortadoğu halklarına düşmanlığın belgesidir. Kürt Ulusunun özgürlük özlemlerini boğma çabalarının belgesidir. Bu belgeyi paçavraya çevirmek, bu topraklarda yaşayan, kendine insanım diyen herkesin görevidir.
       Bu bilinçle tezkerenin onaylandığı gün yurdun dört bir yanında sokaklar "Savaşa Hayır!" sloganlarıyla yankılandı. İstanbul'da 4 Ekim günü saat 14:00'te içinde EÖC'nin de yer aldığı Nato ve Füze Kalkanı Karşıtı Birlik'in Taksim Tramvay durağındaki basın açıklamasından sonra saat 19:00'da geniş katılımlı bir protesto gösterisi gerçekleşti. On binlerce kişinin katıldığı bu protesto gösterisinde Nato ve Füze Kalkanı Karşıtı Birlik de kendi pankartıyla yer aldı. İzmir, Adana, Ankara, Çanakkale, Isparta, Mersin, Samsun'da gerçekleşen gösterilerde tezkere protesto edildi.

       İzmir
       3 Ekim 2012'de Akçakale'ye düşen top mermisi ile 5 kişinin hayatını kaybetmesi üzerine Suriye'ye müdahale edebilmenin önünü açan tezkere yasasını protesto etmek için 4 Ekim'de biraraya gelen demokratik kitle örgütleri ve sendikaların katılımıyla bir protesto eylemi gerçekleştirildi. KESK'in çağrısıyla düzenlenen yürüyüş, eski Sümerban önünden AKP İl Binasına kadar sürdü. Yürüyüş esnasında sık sık "ABD'nin Askeri Olmayacağız" sloganları atıldı. Eyleme aynı zamanda "Emperyalist Müdahale ve Saldırganlara Son" adı altında çalışma yürüten, içerisinde Emek ve Özgürlük Cephesi, Kaldıraç, DHF, Devrimci Hareket, Köz, BDSP, Alınteri, TKP-1920'nin bulunduğu birlik de pankart açtı. Yürüyüş esnasında "Yaşasın Devrimci Dayanışma", "Faşizme Karşı Omuz Omuza", "Katil ABD Ortadoğu'dan Defol", "Emperyalizm Yenilecek Direnen Halklar Kazanacak" sloganları atıldı. Eylem, biraraya gelen kurumların cumartesi günü yapacakları eylemin çağrısıyla sona erdi.

Turgut Serbest'i Kaybettik

       Ülkemizin Güney Toros dağları, yiğit bir savaşçısını ani bir kalp krizi sonucu kaybetti. 22 Eylül 2012 Konya Bozkır ilçesi Çağlayan Beldesi aniden gelen kötü bir haberle sarsıldı. 23 Eylül günü cenaze töreni yapılarak toprağa verildi.
       1954 doğumlu Turgut Serbest, Konya'nın Bozkır İlçesinde dünyaya geldi. İşçi sınıfının içinde, sınıf kavgasının tam ortasındaydı. Halkının devrimci kurtuluş mücadelesinde MLSPB hareketinde yer aldı. Çetin bir savaşçıydı. Bağlı olduğu hareket 1979'da onu gönüllü olarak Filistin'e gönderdi ve Arafat'a bağlı FKÖ ile birlikte İsrail zulmüne karşı üç ay savaştı ve başarı ile geri döndü. 12 Eylül 1980 faşist darbesinde tuzağa düşürülerek gözaltına alındı, işkenceler gördü, idamla yargılandı ve müebbet hapis cezası aldı. Oligarşinin işkence ve zulmüne boyun eğmedi, çeşitli direnişlerle, ölüm oruçları ile karşı koydu. 1991'de tahliye edilirken savcının "şimdi ne olacak" sorusuna "devrimciyim, sosyalistim" diyerek karşılık verdi. Cezaevi'nden çıktıktan sonra Hasan ve Marallez adında bir erkek ve bir kız çocuğu oldu.
       Okumayı ve araştırmayı çok severdi. İyi bir Barikat okuru ve sosyalizm araştırmacısıydı. Yüce davranışları ve dik duruşuyla bir örnekti. Hiç eğilmez kırılırdı. Birgün mücadele azmimi ve duruşumu kaybedersem bilin ki hastalanmışım demişti. Onu hiç hasta olmadan dimdik kaybettik. Evinin önünde yoldaşı Çakır (H. H. İbili) bir konuşma yaptı ve saygı duruşunda bulunuldu. Mezarı başında dostları ve yoldaşları onu yalnız bırakmadı. Ege bölgesinden bir Barikat okuru konuşma yaptı ve saygı duruşunda bulunuldu. Söz verdiler "gözün arkada kalmasın" diyerek alkışlarla sonsuzluğa uğurlandı.
       Aydın Barikat Okurları

Devrimci Sosyalist Hareketimizin Talip Karasansar Yoldaş İle İlgili Açıklaması:

Talip Yoldaşı Kavgamızda Yaşatacağız!

      Talip Karasansar, 1981 yılında yoksul bir ailenin en küçük çocuğu olarak dünyaya geldi. Aile çevresi demokrat olup, lise yıllarında devrimci düşünce ile tanıştı, devrimcileşti ve örgütlü çalışma içinde yer aldı. Devrimci mücadele onun için bilinçli bir tercihti; devrimci oldu, devrimci yaşadı, devrimci ölümsüzleşti.
      Talip yoldaşın devrimcileşmesi, aynı zamanda THKP-C çizgisi ile buluşması ile üst üste düşer. THKP-C çizgisi, sadece ideolojik bir anlayış değil, bunun etrafında devrimci mücadele ve moral değerlerler bütünüdür. Talip, ilk devrimci adımlarını, dünya ve ülke devrimi için yeni bir dönemi işaret eden süreçte, bu doğrultuda attı. 1990‘lı yıllar Türkiye devrimi için 12 Eylül yenilgisinin hala devam ettiği, bunun üzerine dünya ölçeğinde sosyalizmin geriye düştüğü yıllardır. Yani, uzun yıllara yayılan, hala devam eden sosyalist hareketin krizi, buna karşı çözüm arayışının az çok uç verdiği yıllarda devrimcileşen Talip, tüm devrimci yaşamında, bu çözüm arayışında kendi ayakları üzerinde, kendi bilinciyle devrimci özne oldu. Devrimci çalışmalara DY çevresinde başlayan, bu temelde demokratik bazı mevzilerde görevler alan Talip yoldaş, 2009 sonlarında devrimci sosyalist hareketle tanıştı. Bu tanışma, sosyal bir “tanışma” değil, İdeolojik-politik olarak az çok tanıdığı devrimci bir hareket saflarında mücadele etme isteğidir; parti çizgisini benimsedi ve örgütlü mücadele içinde yer aldı.
      Talip yoldaş için, tüm devrimci yaşamında, THKP-C çizgisi Türkiye devrimi için olmazsa olmaz bir yerde durmuştur. Ancak o, bu çizgiyi dogmatik ve liberal ele alan değil, devrimci ve yenilenmeci ele alan bir yerde durmuştur. Devrimci sosyalizmle önce ideolojik, bunun devamı olarak da örgütsel, politik, kültürel her açıdan bütünleşmesi de bu temelde olmuştur. Bu anlamda, sadece stratejik ve programsal sorunlar değil, dönemsel taktik politikaları tartışmak, buradan bir anlayış birliğine ulaşmak; sadece bu değil, bunu örgütlü mücadelede somutlaştırmak zorunluydu. Talip yoldaş böylesi bir süreç ve samimi devrimci çabanın sonucu devrimci sosyalizm saflarında yer aldı; devrimci bir eylem içinde ölümsüzleşti.
      Talip, devrimci teoriye ilgi duyan, fedakar, inisiyatifli, cesur bir savaşçıydı. Bir birimde görevli, “her göreve hazırım” diyen, yoldaşlarını kendinden çok düşünen, yaşamın içinde olan, emeğiyle kendi yaşamını sürdüren ve aynı zamanda ailesinin geçimine katkı sunan yoldaşımızdı. Hiç şüphesiz, örgütlü yaşam içinde eksik ve aşması gerekli yanları da vardı. Talip yoldaş, bunları da örgütlü biçimde yoldaşlarıyla en açık paylaşan, bu yönde çaba gösteren, devrimci yenilenme için bu açıdan da mücadele eden yoldaşımızdı.
      “Haziranda ölmek zor”. Haziran, parti şehitlerimizi, Atilla, Tamer, Ercan, Doğan, Kadir, Ahmet, tüm parti şehitlerimizi andığımız aydır. Parti şehitlerimizi anma için örgütlenen bir devrimci eylemde şehit düşen Talip yoldaş, partiye, tarihimize, şehitlerimize bağlılığın simgesidir. O, yeniden inşa sürecimizin öncü ve savaşçısıdır.

      TALİP KARASANSAR YOLDAŞ ÖLÜMSÜZDÜR!
     
HERŞEY PARTİ İÇİN HERŞEY ZAFER İÇİN!
      KURTULUŞA KADAR SAVAŞ!

     
                                                                  Haziran 2012

Hava-İş
Oturma Eylemlerine Başladı

       Grev haklarını savunmak için yaptıkları eylem sonucunda işten çıkarılan ve grev hakları gaspedilen, bunun üzerine direnişe başlayan Hava İş üyesi işçiler, eylemlerini Taksim'e de taşıdı. 8 Eylül 2012 günü saat 14.00'te İstanbul Taksim'deki Türk Hava Yolları bürosu önünde toplanan THY işçilerine EÖC, Tüm Tis, SDP, UİD-DER, Tuzla Deri İş, Tek Gıda İş, Spor Sen de destek verdi. Devletin sadece çalışma yaşamına ilişkin değil, dış politikadan eğitime kadar birçok politikasının eleştirilerek özellikle Suriye'ye ilişkin emperyalist niyetlerin teşhir edildiği konuşmalarda, Türk İş'in duyarsız tavrı da eleştirildi. Haklı mücadelelerinin kazanana kadar devam edeceğini vurgulayan konuşmalar sık sık sloganlarla kesildi. "Atılan İşçiler Geri Alınsın", "Türk İş Şaşırma Sabrımızı Taşırma", "Direne Direne Direnişle Zafere", "Zafer Direnen Emekçinin Olacak" sloganlarının atıldığı eyleme DHL'de örgütlendikleri için işten çıkarılan Tüm Tis üyesi işçiler de destek verdi.

Didar Abla
Mezarı Başında Anıldı

       1 Eylül 1987'de Ankara'da tutsak yakınlarının meclise dilekçe vermek üzere düzenlediği eylemde polisin saldırısı sırasında şeker komasına girerek aramızdan ayrılan Didar Abla'mızı anmak için 1 Eylül 2012 günü saat 10:30'da İstanbul Feriköy'deki mezarı başında buluştuk. Saygı duruşu ile başlayan anmada şu metin okundu:
       "MÜCADELENİN ÖNÜNDEKİ KADINLARDAN BİRİSİ DİDAR ŞENSOY
       Didar Şensoy ismi Türkiye'de bir döneminin tarihi içinde önemli yer tutar. Bu dönem generaller çetesinin ülkeyi kana buladığı bir dönemdir. Bütün ülkenin kocaman bir işkencehaneye çevrildiği, darağaçlarında halkın yiğit çocukları devrimcilerin katledildiği, zindanların dolup taştığı günler, 12 Eylül faşizminin karabasan günleri…Didar Abla, yarattığı atmosferi sürekli kılacak bir kurumsallaşma ve ona uygun hukuksal çerçeveyi oluşturma yolunda yürüyen hakim sınıfın karşısında, insan haklarını ve demokratik değerleri savunarak, bu yolda ilerlemiş, gün geçtikçe daha güçlü ve bilinçli bir mücadeleyi yaşamını yitirene kadar sürdürmüştür.
        Kardeşine bağlılığından ve sevgisinden, onun kavgasına gönül vermekten, onun haklarını savunmaktan yola çıkarak, önce MLSPB tutsaklarının, sonra tüm Metris ve bütün zindanların ablası olmuş, sevgisi yayıldıkça çoğalmış, çoğaldıkça güçlenmiş ve bilinçlenmişti. O bir devrimcinin ablası olarak başladığı yolda tüm devrimcilerin, yurtseverlerin ablası olmayı, ablalık değerlerinin yerine insan hakları ve devrimci demokratik değerleri koymayı bilmiş, sahip olduğu mücadeleci kişiliği onu bir kitle önderi yapmıştır.
        Gazetelerde onunla ilgili haberler artık kanıksanır bir durum olmuştu. Grevdeki Netaş ve Derby işçisine "kavganız kavgamızdır" diyen, YÖK baskısına karşı açlık grevi yapan öğrencilerle birlikte üniversite önünde oturarak açlık grevine de giden, coşkusuyla onları yüreklendirme yolunda bir mücadele simgesiydi O.
        Didar Şensoy'un yaşantısından çıkarılması gereken önemli dersler vardır. Kırk yaşından sonra "ev kadınlığı"ndan insan hakları savaşçılığına uzanan , bu yolda can vermeyi göze alan kararlılığı örnek olmalıdır. Bir kadının savaşı, bir kadının direnişi, bir ananın yılmazlığı kuşkusuz daha soyludur, daha derindir. Çünkü bir kadın halk savaşçısı, bir kadın önder çok daha fazla zincir parçalayarak yürümek zorundadır. Eğer bugün yaşadığımız coğrafyanın gündeminde insan hakları sorunu, işkence ve baskıya karşı tavır sorunları varsa, eğer bu sorunlar tartışma gündeminde önemli bir yer tutuyorsa, bunda, hiç kuşkusuz tutuklu yakınlarının, anaların 12 Eylül karanlığında boyutlarını artırarak sürdürdükleri mücadelenin payı büyüktür.
        Didar Şensoy gibi, özellikle öylesi koşulların direnişçilerinin ölümünün, bir ölüm değil, halkların emperyalizme , yerli işbirlikçilere ve faşizme karşı direnişinin, mücadelesinin, bazı süreçlerde suskun kalsa da yenilmemesinin, yani tarihin nesnel kıldığı zaferin ışığı olduğu konusunda kuşkusu olan var mı halâ?
        Evet Didar Abla; aradan geçen koskoca 25 yıla rağmen bugün hala devrimciler zindanlarda işkence görüyor, tecrit altında tutuluyor. Yaşamın kıyısında olan hasta tutsaklar tahliye edilmiyor. Kürt halkına yönelik inkar ve imha politikaları devam ederken, devlet köylerin ve sivil insanların üzerine bombalar yağdırarak, katliamlar yapıyor. Linç sadece fiziki olarak değil kültürel ve psikolojik olarak uygulanıyor hatta bu durumun zindanlara da yansımasına tanık oluyoruz…İşçilerin,emekçilerin kırıntı halindeki hakları bile ellerinden alınarak açlığa yoksulluğa mahkum ediliyorlar. Sendikal çalışma yürüten emekçiler, muhalif gazeteciler, avukatlar, öğrenciler tutuklanıyor. Alevilere yönelik tehdit ve saldırılar bilinçli olarak tırmandırılıyor. Eğitim sistemi ise her geçen gün daha da gericileşiyor. HES projeleriyle doğa tahrip edilirken, yaşam alanlarımız daralıyor. Kadınlara yaşam hakkı tanınmıyor, öldürülen kadın sayısı her geçen gün daha da artıyor. Ülkede durum böyle seyrederken Ortadoğu coğrafyasında ise sular hiç durulmuyor. Suriye'de emperyalistler oyunlarını sahneye koymaya başladı, başrollerden biride Türkiye'ye düşüyor.
        Sevgili Didar Abla tablo özetle böyleyken biz bütün bunlara karşı senden ve diğer ölümsüzleşen tüm yoldaşlarımızdan öğrendiklerimizle, faşizme- emperyalizme ve şovenizme karşı özgür bir ülke insanca yaşam için mücadelemize devam ediyoruz edeceğiz, zafere kadar daima!
        Didar Abla Yaşıyor, Yaşanacak!
        Yaşasın Devrimci Kurtuluş Mücadelemiz!
       Emek ve Özgürlük Cephesi "
       Metnin okunmasının ardından "Didar Abla Yaşıyor Yaşanacak!", "Devrim Şehitleri Ölümsüzdür!", "Yaşasın Devrimci Kurtuluş Mücadelemiz!" sloganları atıldı.

Maraş'tan, Sivas'tan Sürgü'ye Baskı ve Katliamlar Pir Sultan'ın Direniş Ateşini Söndüremez!

       ALEVİ, SUNNİ VE DİĞER TÜM İNANÇLARDAN HALKIMIZ!
       
Malatya'nın Doğanşehir ilçesinin Sürgü Beldesi'nde Temmuz'un son günlerinde Alevi halka dönük bir katliam denemesi daha yaşandı. Faşist saldırganlık hala sürüyor.
       Farklı inançlara ve uluslara mensup halkın baskı ve katliam yoluyla yok edilmesi veya asimilasyonu TC'nin temel politikalarından biri olmayı sürdürüyor. Aleviler ve Kürtler bu saldırganlığın odağında bulunuyor. Her gün Kürtlere veya Alevilere dönük yeni saldırı haberiyle uyanıyoruz. Alevi halka dönük saldırılar hız kesmeden sürüyor.
       Ramazanda oruç tutmayan Alevi ailenin evinin önünde ramazan davulunu var gücüyle çalan davulcuya itiraz etmek, daha yavaş çalmasını, yada orada çalmamasını istemek bir katliam girişiminin devreye girmesi için yeterli oluyor. Ailenin evi taşlanıyor, hayvan barınağı yakılıyor, sabaha kadar ölüm tehditleriyle saldırganlar uluyor. Aradan birkaç gün geçmesine rağmen saldırganlık benzer biçimlerde devam ediyor.
       Sonuç: olay basit bir kışkırtma olarak gösterilmeye çalışılıyor. Faşist saldırganlardan göz altına alınan tek bir kişi yok. Faşistleri engellemeye dönük devlet tarafından alınan ciddi hiç bir önlem yok.
       En temel demokratik hakları için sokağa çıkan işçinin, memurun, emekçinin üzerine derhal gaz bombalarıyla, coplarla, plastik kurşunla vb. ile saldırma konusunda oldukça marifetli olan "güvenlik güçleri", Alevi halkı saldırıya uğradığında ortada görünmüyor.
       Biz bu görüntüleri Maraş'ta, Sivas'ta Aleviler, ilericiler, aydınlar, demokratlar katledilirken, yakılırken de gördük.
       Sadece bunlar mı? Sivas katliamcılarının yargılanması zamanaşımı bahane edilerek ortadan kaldırılmadı mı? Temmuz ayı içinde Yargıtay Cemevlerini kuran dernekleri yasadışı ilan ederek, Alevi halkın ibadet hakkını elinden almadı mı? Ve böylece tek ibadet yeri cami, tek ibadet biçimi Sunni islamın ibadet biçimidir demedi mi?
Bunların tümünün cevabı EVET'tir.
       AKP, Alevileri tüm toplumsal yaşamdan silmeyi hedefleyen, hayatımızı Amerikan mamülü bir dinciliğin gereklerine göre düzenlemeyi hedefleyen bir programı adım adım uygulamaktadır.
       Fakat Alevilere düşman olan sadece AKP değildir. MHP'yi anlatmaya bile gerek yok. Onlarca yıldır bütün katliamlarda başrol oyuncusu olarak yerini almış tescilli bir partidir. Kendisini laikliğin savunucusu olarak ilan edip Alevileri aldatan CHP'de bütün bu sürecin başrol oyuncusudur. Maraş ve Sivas katliamları CHP hükümeti döneminde yapılmıştır. 1920'lerde Cemevlerini ve diğer ibadethaneleri kapatan, Diyanet eliyle sunniliği tek mezhep ilan eden de CHP'dir.
       Tüm düzen partileri Alevilerin, din ve vicdan özgürlüğünün, gerçek laikliğin, tüm demokratik hakların düşmanıdırlar.

       Emekçi Alevi Halkı...
       Faşist düzen yıkılmadan, demokratik bir halk iktidarı kurulmadan Alevilerin kendi inançlarını özgürce yaşamaları mümkün değildir. Alevilerin, Sunni halkın, Hıristiyan, Yahudi, Yezidi ve diğer tüm inanç gruplarından halkın özgürce kendi dini inançlarını yaşamaları, toplumsal hayatın gerçek bir laiklik üzerinde kurulması ancak devrim ile mümkün olabilir.
       Bugün Alevileri bu faşist düzene bağlamaya çalışanların, Alevileri devrimcilere, ezilen tüm halk kesimlerine düşman etmeye çalışanların maskesi de aslında bu olaylarla birer birer düşmektedir. Onlar Alevi burjuvaların temsilcileridir. Onlar Pir Sultanların değil, Hızır paşaların soyundandır... Alevileri bağlamaya çalıştıkları bu devleti ister CHP, ister MHP ve AKP olsun hangi düzen partisi yönetirse yönetsin, Alevilere hak görülen tek şey; baskı, aşağılama ve katliam olmuştur.
       Alevi halkın tek dostu tüm devrim güçleridir, Emek ve Özgürlük Cephesi güçleridir. Maraş'ta, Sivas'ta, Çorum'da, Gazi'de Alevi halka karşı geliştirilen katliamlara karşı Alevilerin yanında omuz omuza mücadele edenler devrimciler olmuştur.
       Alevi halk, saldırıların arttığı bu koşullarda devrimci saflarda yerini almalıdır.
       Tek yol devrimdir, devrim için direniştir!
       Tek yol devrimcilerin yanında, safında yer almaktır!

       Emekçi Halklarımız!
       Alevi halka dönük yapılan saldırılar, tüm insanlığa yapılmış saldırılardır. Bu saldırılar tüm halkın demokratik haklarına karşı yapılmış saldırılardır.
       Aleviler ve Kürtler faşist saldırıların odağındadır. Her gün artan linç haberleri, katliam yapmaya dönük saldırılar, karşısında durmayan bir emekçinin kendi haklarını savunma hakkı olamaz. Aşına, ekmeğine, sağlık ve eğitim hakkına, iş hakkına, insanca onurlu yaşam hakkına, özgürlüklerine sahip çıkmak isteyen bunu herkes için istemelidir.
       Bunu istemeyen, Alevilere, Kürtlere ve diğer halklara, diğer dinlerden ve mezheplerden insanlara bunu hak olarak görmeyen, insanca yaşamı hak edemez ve ulaşamaz.
       Bu bilinçle saldırıya uğrayan Alevi halkın yanında olalım! Alevi halka karşı saldırılara karşı duralım! Katliam ve saldırılara karşı tüm mücadelelere ve eylemlere katılalım!

       YAŞASIN ÖZGÜR ÜLKE, ÖZGÜR DÜNYA VE İNSANCA YAŞAM MÜCADELEMİZ!
       TEK YOL DEVRİM!
       Emek ve Özgürlük Cephesi Avrupa İnisiyatifi

Malatya'nın Sürgü Beldesin'deki Faşist Katliam Girişimi Münih'te Protesto Edildi

       Sahur vaktin'de ramazan davuluyla bir Alevi ailenin evin önünde yüksek sesle çalan davulcuya evinin önünde çalmaması için itiraz eden alevi ailesinin tepkisi neredeyse bir katliama neden olacaktı. Ardından faşister günlerce evi taşladı, hayvan barınağını yaktı ve ölüm tehtidleri savurdu. Devlet ise buna karşı ciddi hiçbir önlem almadı, tek bir faşisti gözaltına almadı ve bunu sadece ''maddi zarar'' olarak gördü ve bunu basit bir provokasyon olarak göstermeye çalıştı. Ancak biz bu devleti tanıyoruz, kuruluş felsefesi olan faşist tekçi mantığını ve bunun bir dışavurumu olan Dersim, Maraş, Çorum, Sivas ve Gazi katliamlarını biliyoruz. Sürgü'deki katliam girişimini basit bir provokasyon olarak göstermeye çalışarak kimse bizi, halklarımızı aptal yerine koyamaz. KCK tutuklamaları adı altında Kürtlere, hakkını savunan ve hakları için mücadele eden işçilere, emekçilere, memurlara karşı dört nala yetişen ve gaz bombalarıyla, plastik mermiyle, coplarla karşılık veren devletin ''güvenlik güçleri'' saydığımız katliamların hiçbirinde yoktu. Sürgü'dede hiçbir ciddi önlem alınmamıştı.
       Bu katliam girişimini ve devletin alevilere ve diğer ezilen kesimlere karşı yaklaşımı ve tutumu AABF (Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu) ve BDAJ (Alevi Gençlik Birliği) tarafından örgütlenen Mitingle Protesto Edildi. Münih'teki Türk Konsolosluğunun önünde, Perşembe günü (02.08.12) saat 15:30'da gerçekleşen mitingde Emek ve Özgürlük Cephesi, Kürt yurtseverleri, ATİK ve Alman solcu ve sosyalistleride yer aldı. ''Faşizme karşı omuz omuza'', ''Sivası/Maraşı unutma Malatyaya sahip çık'', ''Katil devlet hesap verecek'', ''Yaşasın halkların kardeşliği'' sloganlarını kitle coşkulu biçimde attı. EÖC'lüler bu konuyla ilgili bir bildiri dağıttı. AABF'nin yaptığı bir konuşmanın ardından Miting sona erdi. Mitinge 250 civarinda insan katıldı.

Faşizm Gerçeğini Bu Fotoğraftan Daha İyi Ne Anlatabilir?
Cehennem Ateşi Mi,
Özgürlük Ateşi Mi?

     
       
Yer; Rize, şirin bir Karadeniz kenti... Zaman; Ağustos 2012 başı...
       
Bir fotograf, fotografta bir pankart, pankartta bir slogan:
       Ramazan da Oruç Tutmuyor musun
       Cehennem Ateşi Seni Çağırıyooo!
        Pankartı asanlar Ülkü Ocakları!
        Pankartın asılma sebebi ise Malatya Sürgü'de oruç tutmayan Alevilere yönelik saldırılarla birlikte gündemleşen Alevilere dönük saldırganlık ve ramazanda oruç tutma meselesi...
        Sürgü'de yaşananlar Maraş'ın, Sivas'ın yanında, herhangi bir ölüm olayı olmaması nedeniyle küçük bir olay gibi görünebiliyor. Fakat ortaya konulan tepkiler, aslında ülkemizdeki faşizm gerçeğini olanca çıplaklığıyla, yalınlığıyla ortaya yere seriyor.
        Türkiye'de faşizm var mı, yok mu, faşizm MHP'yle ve devlet içindeki bir takım odaklarla mı sınırlı yoksa, devletin niteliğini belirleyen onun temel karakteristiği mi?, AKP, Ergenakon operasyonlarıyla devlet içindeki faşist odakları temizleyip, devleti demokratikleştiriyor mu, yoksa faşist yapıyı yeniden yeni bir konsept ekseninde yapılandırıyor mu? Bu soruları sayfalar dolusu uzatabiliriz... Bu tartışmaları uzun uzun yapabiliriz de... 
     Ya şu pankart, Rize'de boylu boyunca asılmış olan ve 20 milyonunun üstündeki Aleviye "cehennem ateşi"ni gösteren, sık sık da, Dersim'de, Maraş'da, Sivas'ta daha nice yerde olduğu gibi, cehennemi bugüne taşıyıp Alevileri katleden pankartın sahipleri ne olacak? Onlar hiç bir tartışmaya yer bıraktırmayacak biçimde karşımızdalar... Yukarıda sıraladığımız soruların en basit, en yalın cevabı veriyorlar...
       Durun, MHP'li faşistler işte, onlardan başka ne beklenebilir ki deyip geçmeyin!.. Bakın, Maraş'ın katliamcıları şimdi nerede ve ne işler yapıyorlar, bakın, Sürgü'de de MHP'li faşistler baş roldeydi, insanların evlerini taşladıktan, hayvan barınaklarını yaktıktan ("cehennem ateşi" şimdilik orada kaldı) ne oldu onlara... Ya da "cehennem ateşi"ni Sivas'a taşıyan dinci faşistlere ne oldu diye biraz düşünün lütfen...
       Hiçbir şey değil mi? İnsanlık suçu işleyen bütün bu barbarlar, MHP'lisinden, dinci faşistine kadar elini kolunu sallayarak dolaşıyor, milletvekili oluyor. İşkencecisi, katliamcısı devletin en gözde unsuru olup çıkıyor. Onlara faşist, onlar insanlık düşmanı, onlar barbar... Evet, ama onlar yalnız değil... Onların devleti var arkalarında, TC devleti... Onlar devletleri olmadan hiçbir şeydirler, birer zavallıdırlar...
       Ve bu zavallı caniler Devletlerinin ayak izlerini takip ederler... Devletleri çok beceriklidir katliamcılıkta, orduları çok beceriklidir, insanları dere yataklarına, mağaralara doldurup topluca katletmekte, "cehennem ateş"leri yaratmakta... Polisleri, MİT'leri, Kontr-gerillaları çok yeteneklidir işkencecilikte, sokaklarda infaz yapmakta...
       MHP'lisi, dinci faşisti ise en paspaye katliamlar yapmak için hazır tutulurlar.
       Denklem budur, tartışmaların labirentinde kimi zaman kaybolur gibi görünen faşizm basitçe budur aslında... Faşist katillerin yaktıkları evlerin, işyerlerinin, insanların ateşine, Roboskide patlayan bombaların alevlerine yeterince dikkatli bakanlar, onların ışığından yeterli ölçüde yararlanmasını bilenler aslında AKP'yi, MHP'yi, CHP'yi, faşizmi, devletin faşist niteliğini apaçık görebilirler.
       Evet, Türkiye'de faşizmi, devletin ve onun siyasal partilerinin faşist niteliğini görebilmek için lamba ışığında okunan kitaplar kadar, Roboski'de uçaklardan çocukların üstüne atılan bombaların ışığına, Sürgü'de insanlarımızın yakılan evlerine, Sivas'ın ışığına bakmak da gereklidir, Hatta bunlar yeterlidir.
       Tekrar pankarta dönelim; dönemin ruhunu ne kadar güzel anlatıyor... AKP ile girilen Amerikancı dinciliğin ruhunu, MHP'li faşistler ne kadar çarpıcı anlatmışlar değil mi? Ve çok ironik ama, bir Amerikan fast foot tekelinin sloganını uyarlamışlar üstelik... Evet çok yakışıyor; Amerikan dinciliği, Amerikan şirketinin sloganları uyarlanarak kendini anlatmış...
       Bir söz de Hızır paşa soyundan olanlara; İzzetin Doğan'lara, Cem Vakfı ve benzeri türden faşizm yardakçılarına... Unutmadık, seçimlerde MHP'ye de oy verilebilir dediğinizi... Alevi halkın kendi ayaklarıyla "cehennem ateşi"ne gitmesini istediğinizi! Alevi halkta unutmayacak, giderek daha iyi görecek, Hızır paşa soyundan olduğunuzu...
       Hızır paşa soyundan olanların daha da azgınları var tabii; şimdilik az da olsa MHP'ye oy veren Türk aleviler... Kürt düşmanlığıyla azgınlaşıp, kendi katillerini seven bir alçaklar sürüsü... Bu katliam girişimleri biraz olsun açacak mı gözlerini, en azından bunların bir bölümünün.... Bilinmez... "Cehennem ateşi" onları da bekliyor, hem de ülküdaşlarının "Ocakları"nda...
       Ferman ne yazık ki, hala padişahın, hala faşist devletin ve onun barbar uzantılarının!
       Dağlar, sokaklar, fabrikalar, işyerleri, okullar ise bizim! Direnişin... Ferman ve faşizm varsa, direniş de var ve hep olacak!
       Aleviler!
       Seçenekleriniz hep azdı, giderek daha da azalıyor! Devrim tüm ezilenler gibi sizlerinde kurtuluş yolunuz oldu hep... Son yirmi yıldır bunu daha az görüyorsunuz, Hızır paşanın soyundan olanlardan daha fazla etkileniyorsunuz... Küçümsenemeyecek bölümü sizin içinizden çıkan, faşizme ve katliamlara karşı, haklarınız için sizinle omuz omuza mücadele eden, katiamların karşısında kararlıca duran yegane güç olan devrime ve devrimcilere giderek sırtınızı dönmeye başladı çoğunuz... Bu yolun sonuna gelinmiştir.
       Bakın!.. MHP'nin pankartı, AKP'nin iktidarı devrimcilere sırtını dönerek yürünecek yol kalmadığını ne kadar güzel anlatıyor... Yeniden daha güçlü buluşma zamanıdır...
       Emek için, Özgürlük için insanlığın binlerce yıllık yazılı tarihinde ne kadar büyük değer varsa, ne kadar güçlü değer varsa bugün devrimcilerin elindedir. Spartaküsün kılıcı, bizdedir, Bedrettin'in kılıcı bizdedir ve Pir Sultan'ın kılıcı bizdedir!
       İnsanları yakan "Cehennem Ateşi"nin karşısında, kurtuluşun yolunu gösteren Özgürlük Ateşi vardır ve o ateş, o meşale bizdedir...
       Evet, yeniden buluşma zamanıdır! Alevi, sunni, hıristiyan, Ezidi, Kürt, Türk, Laz, Çerkez, Arap, Boşnak yeniden emek ve özgürlük için, devrimci kurtuluş bayrağı altında buluşma zamanıdır!
       Buluşup "cehennem ateşi"ne karşı, faşizme karşı direnme ve savaşma zamanıdır...

Devrim Savaşçısı
Nurettin Gürateş
Mezarı Başında Anıldı

       28 Temmuz 1978'de gözaltında işkenceyle katledilen Nurettin Gürateş Yoldaş, Turgutlu'da bulunan mezarı başında yapılan bir anma etkinliği ile anıldı.
       Emek ve Özgürlük Cephesi'nin örgütlediği anmaya eski ve yeni kuşak devrimciler ile dönemin farklı siyasi yapılarından devrimciler katıldı. Nurettin yoldaş şahsında tüm devrim savaşçıları için yapılan saygı duruşu ile başlayan anma daha sonra genç kuşaktan bir yoldaşının Nurettin yoldaşı anlatan bir yazı okuması ile devam etti. Daha sonra o dönem beraber mücadele ettiği yoldaşları Nurettin yoldaşı anlattı. Bir yoldaşının, Nurettin yoldaşın bilinenin aksine yarasının tedavi edilmeyerek ölüme terk edilmesiyle değil, çokta ağır olmayan yarasına kalem sokularak yarasının ağırlaştırarak işkence sonucu öldürüldüğünü belirtti. Daha sonra söz alan EÖC temsilcisi, Nurettin yoldaşın ve diğer önder kadroların mücadelelerinin öneminden bahsettikten sonra "esas almamız gereken mesaj yoldaşımızın mezarının başında bulunduğumuz şu an, bulunduğumuz dönem itibari ile daha fazla örgütlü mücadeleye sarılmamız gerekiyor. Onlar bizlere göstermişlerdir ki kapitalizme, faşizme, emperyalizme karşı bireysel olarak karşı durulamaz, kapitalizme karşı durulacaksa bu ancak örgütlü mücadele ile olur. Nurettinlerin dalgalandırmaya başladığı bayrak, bugün önder kadrolarımızı anmak için hazırlığını yaptığı devrimci bir eylem öncesinde bir kaza sonucu Devrimci Kurtuluş savaşımızda düşen Talip yoldaşımızın ellerinde dalgalandırılmıştır. Ve şimdi bayrak bizlerin ellerindedir, kurucu önder kadrolarımıza, Talip yoldaşımıza layık olacak ve bayrağı yere düşürmeyeceğiz." Mezarlıktaki anmanın son bulması ile anmaya katılan EÖC'lüler ve Nurettin'in o dönemki yoldaşları Nurettin yoldaşın annesini evinde ziyaret ettiler. Yoldaşımızın annesinin oldukça duygulandığı ve sevindiği ziyaret sohbetlerle sonlandırıldı.

Oligarşinin Katilleri Hasan Selim Gönen'i Katletti

       Oligarşinin "ileri demokrasi"si katliama doymuyor. 20 Temmuz 2012 günü İstanbul Gazi Mahallesi'nde polisin açtığı ateşle ağır yaralanan Hasan Selim Gönen adlı devrimci, kaldırıldığı Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde 21 Temmuz günü şehit düştü. İstanbul'da polise yönelik bir saldırının ardından oligarşinin medya organları tarafından hedef gösterilen iki devrimciye yönelik linç kampanyası katliamla sonuçlandı. Roboski'de köylüleri bombalayarak katleden, birçok can alan gaz bombası terörünü maçlardan baraj protestolarına kadar her yerde kullanan, 14 Temmuzda Diyarbakır'ı gaza boğan, "dur ihtarına uymadı" gerekçesiyle istediğini katletme özgürlüne kavuşturulan ve bu gerekçeyle 17 Temmuz gecesi Diyarbakır'da Nurhak Çartay'ı katleden oligarşi, "demokrasi"sini daha da "ilerletmeye devam ediyor".
       Hasan Selim Gönen'in katledilmesinin ardından hala kendi medya organları aracılığı ile yalanlarıyla toplumu zehirlemeye devam eden oligarşi hızla yeni senaryolar üreterek yaptığı her katliamı devrimcileri karalama kampanyasına dönüştürmeye çalışıyor. Ama bu ülkenin emekçi halkları devrimcileri oligarşinin bayat yalanlarından öğrenecek değil. Her hak alma direnişinde, oligarşinin kendilerine yönelik her saldırısında omuz omuza dövüştükleri devrimcilere yönelik her karalama kampanyası oligarşinin pisliğinin bir parçası olarak toplumun belleğinde kalmaya mahkumdur. Onlar Mahirler, Denizler, İbolar için de bunlar gibi binbir yalan uydurdular yıllarca. Ama halklarımızın toplumsal belleğinden onları silemediler ve asla silemeyecekler.
       Oligarşinin kurşunlarıyla yaşamını yitiren Hasan Selim Gönen'in cenazesi polisin aileye yaptığı baskılar nedeniyle İzmit'te 22 Temmuz günü erken saatlerde toprağa verildi. Cenazeye katılmak üzere İstanbul'dan yola çıkan TAYAD'lı aileler Hasan Selim Gönen'in mezarı başında bir anma gerçekleştirdiler ve katliamların hesabının sorulacağını sloganlarıyla bir kez daha yinelediler.
       Oligarşinin katilleri yargıdan, hukuktan ve devletten aldıkları her türlü destekle devrimcileri, halkı katletmeye devam edecek. Ama şunu unutmasınlar ki onların arkalarındaki güçten çok daha güçlü olan örgütlü bir halkın iradesidir. Ve bu zulme, sömürüye, baskılara ve katliamlara dur demenin, katillerden hesap sormanın yolu hiç de sandıkları kadar zor ya da tıkalı değildir. En koyu baskı rejimleride bile betonu delerek boy vermesini bilen bir çiçek gibi kendine bir yol bulur, bulmuştur ve bulacaktır. Hiçbir halk düşmanı cezasız kalmayacaktır.
       Hasan Selim Gönen Ölümsüzdür!
       Devrim Şehitleri Ölümsüzdür!
       Kurtuluşa Kadar Savaş!

Diyarbakır'da Devlet Terörü

       BDP'nin 14 Temmuz'da Diyarbakır'da yapacağı mitingi önce yasaklayan, daha sonra da tehditler savuran oligarşi, elinden geleni ardına koymadı ve sıkıyönetim günlerinde bile rastlanılmayan bir güç yoğunlaşmasıyla kenti gaza boğdu. Oligarşinin yasaklama kararının üzerine ne olursa olsun mitinglerini yapma iradesini açıklayan BDP, tüm ablukalara, baskılara, gaz bombalarına rağmen Diyarbakırlılarla birlikte sokaktaydı. Kendisine oy verenlerle aynı kaderi paylaşan parti milletvekilleri gözyaşartıcı gazın yanı sıra gaz bombalarının mermileriyle açıkça hedef gözetilerek saldırıya uğradı. Daha önce gerçekleşen çeşitli saldırılarda öldürücü etkisi olduğu bilinen gaz bombasının mermisindeki hedef BDP Iğdır Milletvekili Pervin Buldan oldu. Ayağına aldığı gaz bombası mermisi sonucu yaralanan ve ayağı kırılan milletvekili, kendisini hedef alan polisin oldukça yakın mesafeden, kendisini hedef alarak ateş ettiğini söyledi. Polisin saldırısı sonucu çok sayıda yaralı olduğu belirtilirken, yaralıların hastanelerden gözaltına alındığı, hatta bir yaralının hastanenin polis odasına alınarak burada işkenceye uğradığı, bu olayın çok sayıda görgü tanığı olduğu gelen bilgiler arasında.
       Diyarbakır'daki bu vahşet üzerine sokaklardaki Diyarbakırlılar ve BDP'li milletvekilleri Sümerpark'ta toplanarak oturma eylemine başladılar. Sabaha kadar süren oturma eylemi direniş kararlılığının da bir göstergesiydi. Diyarbakır'ın gazdan etkilenmeyen hiçbir bölgesinin kalmadığı saldırının ardından her yerde saldırıyı protestolar başladı. İstanbul Beyoğlu'nda yapılmak istenen yürürüş polis tarafından engellenince oturma eylemine dönüştürüldü. Kürdistan'ın birçok cezaevinde isyanlar başladı.
       Kürt ulusunun özgürlük mücadelesini polisiye önlemlerle durduramayacağını bilen oligarşinin artık zaman kazanmaya oynadığını söyleyebiliriz. Ama tüm bu çabaların işe yaramayacağını tarih defalarca göstermiştir. Direnen ve savaşan Kürt ulusunun yürüyüşünü kimse durduramayacaktır. Faşizme karşı direnen ve savaşan Kürt Halkı yalnız değildir. Oligarşinin baskısı, vahşeti tarihsel ve toplumsal gerçekliğin duvarlarında parçalanmaya mahkumdur. Hiç bir güç, politikasını iradi güç haline getirmiş Kürt halkının özgürlük yürüyüşünün önünde duramaz. Bu yürüyüşünde, faşizme ve oligarşiye karşı mücadelisinde Kürt Halkının yanındayız.
       Yaşasın Halkların Kardeşliği!
       Biji Bıratiya Gelan!
       Faşizme Karşı Tek Yumruk Tek Barikat!

Barikat Dergisine Ulaşabileceğiniz Yeni Adresler

       Barikat Dergisinin son sayısına aşağıdaki kitapevleinden ulaşabilirsiniz:
       *Adana: Karahan Kitapevi (Çakmak Cad. Çakmak Plaza, Zemin Kat No: 40 Seyhan/ Adana Şube: Mahfesığmaz Mah. 79019 Sk. Sargut Ap. No: 39 Çukurova/Adana)
       *Ankara: İmge Kitapevi, Dost Kitapevi
       *
Mersin: Ütopya Kitapevi (Hamidiye Mah. Atatürk C. Irmak Apt. No: 108 Mersin)
       *İstanbul: Beyoğlu Mefisto Kitapevi (İstiklal C.)
       *İzmir: Yakın Kitapevi (Kıbrıs Şehitleri C. Alsancak/İzmir)
        Dergimize ulaşabileceğiniz yeni adresler elimize ulaştıkça sitemizden duyurmaya devam edeceğiz. Bu sayımızda AKP üzerine bir incelememiz var. Devrimci Seçenek üzerine başlayan yazımız ise bir sonraki sayıda devam edecek. Faşizmin katliamcı yönünü ortaya koyan bir diğer yazımız ve Haziran şehitlerimiz şahsında devrimci sosyalist hareketin tarihine de değinen bir başka yazımız dergimizin sayfalarını dolduran diğer yazıları oluşturuyor.
       Bir sonraki sayıda buluşmak üzere, iyi okumalar.

Sivas Katliamını Unutmadık Unutturmayacağız!

İzmir

       2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas'ta devlet eliyle gerçekleştirilen katliam bir kez daha İzmir'de öfkeyle lanetlendi. Alevi Bektaşi Federasyonu İzmir bileşenlerinin çağrısıyla Cumhuriyet meydanında toplanan alevi örgütleri, devrimci kurumlar, sendikalar, demokratik kitle örgütleri ve siyasi partiler saat 18.00'da kortejlerin oluşturulması ile yürüyüşe başladılar. Aralarında Emek ve Özgürlük Cephesi'ninde bulunduğu devrimci kurumlar ortak pankart altında oluşturdukları kortejle yürüyüşe katıldılar. Cumhuriyet Meydanı'ndan, Konak Sümerbank önüne yapılan yürüyüş sırasında atılan sloganlarda "Dersim, Sivas, Roboski unutulmaz hiçbiri", "Sivasın ışığı sönmeyecek" , "Sivasın katili faşist T.C devleti," "Sivas şehitleri ölümsüzdür". vb. sloganlar atıldı. Kitlenin Sümerbank önüne gelmesi ile yapılan saygı duruşu ve okunan basın açıklaması ile devam eden etkinlik atılan sloganlarla son buldu. Okunan basın açıklamasında, "Sivas Madımak katliamı da tarihsel gerçekliğini o günün siyasal, toplumsal ve konjüktürel gündemin bir sonucu olarak tertiplenip organize edilen bir katliamdır. İdda edildiği gibi salt bir avuç sivil faşist ve gerici yobazın tepki ve öfkelerinin sonucu olarak bakmak bize göre büyük bir yanılgıdır. Bu katliamı sunni toplum yapısına mal etmeye kalkışmak halkların farklılıklarıyla birlikte yaşamına karşı olan sömürücü ezen ve halkların düşmanı olan siyasi erk ve yapıların planlarına hizmet etmektir. "dolaysıyla Sivas Madımak katliamı da bir Koçgiri, Dersim, Newala kasaba, Maraş, Malatya, Geliye zilan, Çorum, Gazi, ve Roboski'deki katliamlarda olduğu gibi önceden planlanmış, programlanmış ve bir amaca ulaşmak için gerçekleştirilen bir katliamdır." dendi.

İstanbul

       1993 yılında Sivas'ta Madımak Oteli'nde faşist TC devletinin organizayonu ile yakılarak katledilen 35 aydın, sanatçı, bilim insanı için 1 Temmuz 2012 pazar günü Taksim Galatasaray meydanından Tramvay Durağına bir yürüyüş gerçekleştirildi.
       Saat 15.00'te başlayan y ürüyüş esnasında sık sık "katil devlet hesap verecek! Dün Maraş'ta bugün Sivas'ta çözüm faşizme karşı savaşta! Sivas'ı unutma unutturma! Faşizme karşı omuz omuza! Sivas'ın hesabı sorulacak! Bedel ödedik bedel ödeteceğiz!" sloganları atıldı.
       Yol boyunca sözlü ajitasyon yapılarak; "Sivas davasının düşmesine hayırlı olsun diyen başbakan bu devletin faşist katliamcı zihniyetini ve uygulamalarını itiraf etmiş bulunmaktadır. Maraş'ta, Sivas'ta katleden devlet bugün de savaş uçaklarıyla Roboski'de 35 köylüyü katletmiştir. Bu katliamların hiç birini unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız! Hesap soracağız" denildi.
       Yürüyüş esnasında İstiklal Caddesinden geçen insanlarda alkışlarıyla eyleme destek verdi. Yaklaşık 300 kişilik kortej Taksim Tramvay durağına geldiğinde, ortaklaşa hazırlanan basın metni okundu.
Okunan metinde "devletin tarihte Alevilere ve Kürtlere, işçilere ve emekçilere, devrimci ve ilerici güçlere yönelik sayısız katliam gerçekleştirdiği vurgulandı.
       Açıklamada; "bizler Madımak Oteli'ni taşlayan güruha 'Gazanız Mübarek Olsun' diye seslenen Belediye Başkanı'nı unutmadık. 35 canın yakılışını an be an izleyen sözde laiklik savunucusu TSK'yı ve bölgenin Garnizon Komutanlığı'nın tavrını unutmadık. 'Otelin çevresindeki vatandaşlarımıza zarar gelmemiştir' açıklamasını yapan dönemin Başbakanı Tansu Çiller'i ve 'Çok şükür güvenlik güçleriyle halk karşı kaşıya gelmemiştir' diyen Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'i unutmadık. Daha dün zamanaşımı kararına 'Hayırlı olsun' diyen ABD uşağı Başbakan Tayyip Erdoğan'ı unutmadık" sözlerinin ardından devletin dün olduğu gibi bugünde kapsamlı bir saldırı politikası sürdürdüğünün altı çizilerek, "Bunu TSK'ya ait savaş uçaklarının, Roboski'de 35 Kürt köylüsünü bombalayarak katlettiğinde de gördük" denildi.
       Basın metninde, AKP Hükümetinin uzun süredir Suriye üzerinde savaş tamtamlığı yaptığı ifade edilirken, Türkiye'nin ABD'nin Ortadoğu konsolosluğu gibi çalıştığı söylendi.
       Açıklama şöyle devam etti: "Bu tablodan da açıkça görüldüğü gibi, Sivas'ta 35 canımızı alan ateş bugün de yanmaya devam etmektedir. Dinci-gerici ve faşist güruhun tutuşturduğu alevler, bugün sömürü dümeninde oturan AKP tarafından harlanmaktadır" denilerek atılan sloganlarların ardından eylem sona erdi.
        Emek ve Özgürlük Cephesi, Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu, Devrimci Hareket, Emekçi Hareket Partisi, KÖZ, Proleter Devrimci Duruş, TKP 1920 tarafından gerçekleştirilen eyleme Mücadele Birliği, Kaldıraç ve Sürekli Devrim Hareketi destek verdi.

İzmir'de Roboski Katliamını Protesto Yürüyüşüne Engelleme

       İzmir'de 28.06.2012 tarihinde HDK Roboski Katliamı için yürüyüş gerçekleştirmek istedi. Saat:17.00'de Basmane'de Fuar alanı önünde toplanan grup 18.00'de Eski Sümerbank önüne yürüyüş yapmak istedi. Polisin barikat kurması üzerine, yapılan pazarlıklar sonucu yürüyüşe izin verilmedi. Daha sonra barikat önünde oturma eylemi yapan grup yolu trafiğe kapattı. Okunan basın metninde devletin yapmış olduğu katliamdan hesap soruldu. Ayrıca son dönemde devletin KESK'lilere yönelik gözaltı operasyonu kınandı. Okunan basın metninden sonra grup Izmir BDP temsilciligine slogan atarak yürüdü.

Barikat'ın
Haziran/Temmuz Sayısı Çıktı

       Barikat'ın yeni sayısı çıktı. Bu sayımızda AKP üzerine bir incelememiz var. Devrimci Seçenek üzerine başlayan yazımız ise bir sonraki sayıda devam edecek. Faşizmin katliamcı yönünü ortaya koyan bir diğer yazımız ve Haziran şehitlerimiz şahsında devrimci sosyalist hareketin tarihine de değinen bir başka yazımız dergimizin sayfalarını dolduran diğer yazıları oluşturuyor.
Bir sonraki sayıda buluşmak üzere, iyi okumalar. Dergimizi oluşturan yazılar en kısa sürede web sitemize eklenecektir.

Faşist AKP İktidarı Toplu Gözaltı ve Tutuklamalarla Muhaliflerini Susturmaya Çalışıyor

       Özel Yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekilliği'nin talimatıyla Ankara, İstanbul, Eskişehir, Aydın, Diyarbakır, Hakkari, Adana ve İzmir dahil 20 ili kapsayan sendikalara saldırı operasyonunda başta KESK Genel Merkezi olmak üzere bağlı sendikalardan Eğitim-Sen, SES, BES, Tüm Bel-Sen ve Birleşik Taşımacılık Sendikası hedef alındı.
       
KCK Operasyonu adı altında KESK Genel Başkanı Lami Özgen'in de aralarında bulunduğu 71 KESK yöneticisi ve üyesi gözaltında.
       
Bir süredir Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerinin kaldırılması tartışılırken, aynı zamanda bu mahkemeler eliyle hala devrimci, yurtsever, ilerici demokratik muhalifleri tasfiye etme çabası son hızla devam ediyor.
       
AKP İktidarı sıkça ifade ettiği "ileri demokrasi" söyleminin büyük bir yalan olduğu kendisi tarafından bir kez daha kanıtlanmış oldu.
       
Bizler; Özgür Bir Ülke İnsanca Yaşam İçin sistemin bu faşizan saldırı politikalarına karşı susmayacağız! Baskılar, gözaltılar, tutuklamalar bizi yıldıramaz!
       
Baskılara, gözaltılara ve tutuklamalara karşı mücadeleye!
       Emek ve Özgürlük Cephesi

Ahmet Saner ve
Kadir Tandoğan
Ölümsüzdür!

       İdam edilişlerinin 31. yılında Ahmet Saner ve Kadir Tandoğan yoldaşlar Üsküdar Paşakapısı Cezaevi önünde anıldılar.
        24 Haziran 2012 günü saat 14.00'te Paşakapısı Cezaevi önüne gelen Emek ve Özgürlük Cephesi üyeleri bu tarihi unutmadıklarını, unutturmayacaklarını söylediler.
Anma Ahmet ve Kadir şahsında tüm devrim şehitleri için bir dakikalık saygı duruşu ile başladı. Ardından Emek ve Özgürlük Cephesi temlicisi basın metnini okudu. Daha sonra açıklamaya destek için gelen Emekli Sen Beyoğlu Şube Başkanı kısa bir söz aldı. Eylemde "Devrim Şehitleri Ölümsüzdür", "Ahmet Saner Ölümsüdür", "Kadir Tandoğan Ölümsüdür" "Yaşasın Devrim ve Sosyalizm", "Yaşasın Devrimci Dayanışma!" sloganları atıldı. Ayrıca Devrimci 78'liler de eyleme destek verdiler.
       Emek ve Özgürlük Cephesinin basın metni şöyleydi:
       İdamlar Bizi Yıldıramaz!
       Bundan tam 31 yıl önce 25 Haziran 1981 şafağında, burada, Paşakapısı Cezaevi'nin avlusunda idam sehpası kuruldu. 12 Eylül Generalleri Amerika'lı efendilerine iki yiğit devrimciyi; Ahmet Saner ve Kadir Tandoğan yoldaşlarımızı kurban ettiler. Çünkü onlar, bu topraklarda ne işi olduğunu hiç kimsenin açıklayamadığı bir CIA ajanını cezalandırmışlardı. Çünkü onlar bu ülkenin bağımsızlığı, özgürlüğü, onuru için, sosyalizm için savaşmışlardı.
       O günlerde ülkemizde bulunan ABD heyeti, Cuntacılarla masaya oturmak için bu iki devrimcinin katledilmesini şart koştular. Etekleri tutuşan uşaklar, Askeri Yargıtay'ın bozduğu idam kararını özel olarak verdikleri emirlerle Askeri Yargıtay Daireler Genel Kurulunda onaylatarak efendilerinin buyruklarını yerine getirdiler. Tarihler 25 Haziran 1981 şafağını gösterdiğinde burada, Paşakapısı Cezaevi'nin bir avlusunda devrimci direnişin ve kararlılığın sloganları, marşları yankılanıyordu yoldaşlarımızın dilinden. Titreyen cellatlarıyla dalga geçerek yürüdüler ölümün üzerine. Haykırdıkları sloganları faşizmin yüzüne birer tokat gibi iniyordu.
       Ahmet Saner ve Kadir Tandoğan yoldaşlarımız, kısacık yaşamlarını örnek birer devrimci olarak yaşadılar ve örnek bir şekilde noktaladılar. Asla tereddüt etmediler ölümün üzerine yürürken. Faşist cuntanın mahkemelerinde ve işkencehanelerinde asla taviz vermediler. Onları kendi hukuklarını dahi hiçe sayarak ABD'li efendilerine kurban eden uşaklar ne derece kirliyse, ne derece pisliğe batmışsa Ahmet ve Kadir de onların tam zıttını oluşturacak kadar temiz ve lekesizdiler. Devrim ve sosyalizm için yaşadılar, savaştılar ve canlarını vermekten bir an olsun geri durmadılar. Ne için mücadele ettiklerini çok iyi biliyorlardı. Karşılığının ne olacağını da. Son mektubunda "yaptıklarımdan pişman değilim, Amerikan emperyalizmine ve onun uşaklarına karşı mücadele verdim. Verdiğim mücadele doğru bir mücadeleydi" diyen Ahmet Saner'in sözleri her şeyi özetlemeye yetiyor.
       Bugün birileri sahtekarca mahkemeler kurarak 12 Eylül'ü yargıladıklarını iddia ediyorlar. Onlar 12 Eylül'ü yargılayamazlar. Çünkü yargılayanların 12 Eylül'ü yapanlardan farkı yoktur. Roboski'de katliam yapanlar değil, ancak bizler 12 Eylül'ü ve takipçilerini yargılayabiliriz. Çünkü tarihi yapanlar onun akışını değiştirmek için dövüşenlerdir. Bu zulüm düzeni yeryüzünden silindiğinde kendilerini aynı çöplükte bulacak olanlar birbirlerini yargılayamaz, cezalandıramaz. En az 12 Eylülcüler kadar ABD uşağı olanlar, onların buyruklarıyla Ortadoğu halklarına saldırmak için hazırda bekleyenler değil, emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı savaşanlar tarihin hükmünü yazacaktır.
       Bugün, ABD'ye uşaklığın iki devrimcinin katliyle bir kez daha tescillendiği bu yerden bir kez daha haykırıyoruz ki; Ne idamlarınız, ne katliamlarınız, ne işkenceleriniz, ne de hücreleriniz bizlerin mücadelesini durduramadı, durduramayacak. 6 Haziran şehitlerimizin ardından ölümün üzerine yürüyen Ahmet ve Kadir gibi; Onların ardından yürüyen Gürkan gibi, Talip gibi daha niceleri bu topraklarda sömürünün her türü kazınana kadar, son nefesine değin mücadele etmeye devam edecek.
       İdamlar Bizleri Yıldıramaz!
       Ahmet Saner Ölümsüzdür!
       Kadir Tandoğan Ölümsüzdür!
       Devrim Şehitleri Ölümsüzdür!

Talip Karasansar Yoldaş Ölümsüzdür!

      Talip Karasansar Yoldaş, 5 Haziran akşamı İstanbul Esenyurt'ta şehit düştü. Talip Yoldaş'ın cenazesi 9 Haziran Cumartesi günü Esenyurt Esenkent Camii'sinde kılınan öğle namazının ardından önce ailesinin evine götürüldü. Buradaki vedalaşmadan sonra Gülbahçe Mezarlığına götürülen cenaze, burada toprağa verildi. Mezarlıkta ailenin ve akrabalarının vedalaşmasının ardından yoldaşları ve devrimci dostları "Talip Karasansar Ölümsüzdür" yazılı pankartını açtılar. Talip Karasansar için yapılan saygı duruşunun ardından "Talip Yoldaş Ölümsüzdür!", "Talip Yoldaş Onurumuzdur!", "Devrim Şehitleri Ölümsüzdür!", "Yaşasın Devrim ve Sosyalizm!" sloganları atıldı. Daha sonra EÖC temsilcisi bir konuşma yaptı. Konuşmasında "Onurlu bir devrimciyi, yiğit bir devrimciyi yitirdik. Bugün burada onu sonsuzluğa uğurluyoruz. Mahir'in yanına uğurluyoruz, Tamer'in yanına uğurluyoruz. Nasıl yaşadıysa öyle öldü.... Türküsü türkümüz, sözü sözümüz, andı andımızdır. Söz veriyoruz ki, ant içiyoruz ki devrim ve sosyalizm bayrağını ondan aldığımız güçle daha da yükseklere taşıyacağız. Burada herkesin önünde Talip'in gözlerine bakarak konuşuyoruz ve rahat uyu diyoruz. Rahat uyu, bıraktığın bayrak yere düşmeyecek, dilindeki türkü dillerimizde büyüyecek. Sözün sözümüz, yolun yolumuz, andın andımızdır." sözlerine yer veren EÖC temsilcisinin ardından BDSP, Kaldıraç ve Talip Yoldaş'ı tanıyan/tanımayan devrimciler konuştu. Konuşmacılardan biri "Talip bundan 30 yıl önce şehit düşen devrimcileri unutmadığı için, onlar adına yapılacak olan bir eylemin hazırlığında şehit düştü. Talip onları unutmadı, Talip de unutulmayacak" dedi. Konuşmaların ardından sloganlar tekrar tekrar atıldı ve Çav Bella marşıyla cenaze sona erdi. Cenazeye Kaldıraç, BDSP, SDP ve SODAP'tan devrimcilerin katılımı oldu.

6 Haziran Şehitleri
Mezarları Başında Anıldı

       6 Haziran 1981'de katledilen Tamer Arda, Mete Atilla Ermutlu, Doğaz Özzümrüt ve Ercan Yurtbilir, Emek ve Özgürlük Cepheliler tarafından anıldı. 6 Haziran günü Tamer Arda'nın İstanbul Avcılar, Mete Atilla Ermutlu'nun ise İstanbul Gülsuyu'ndaki mezarları başında buluşan devrimci sosyalistler ve dostları, gerçekleştirdikleri anmada şu metni okudular:
       Ya Zafere Ulaşacak
       Ya Ölümle Buluşacağız!
       Dostlar, Yoldaşlar. 6 Haziran 1981 şafağında güneş, cesaretin, cüretin, yoldaşlığın ve ihanetin, devrimci savaştaki gerillaların yaşayabileceği hemen her şeyin birkaç saat içinde yaşandığı bir güne doğuyordu. Hiçbir şey karanlıkta değildi o gün, tüm netliği ile karşı karşıya çarpışan devrim ile karşı devrimin güçleri vardı karşılıklı cephelerde. Hiç tereddütsüz, cesur tavırlarıyla birer devrim destanı yaratan yiğit yoldaşlarımız Tamer Arda, Mete Atilla Ermutlu, Ercan Yurtbilir ve Doğan Özzümrüt, ellerinde silahlarıyla şehit düştüler.
       Diş biliyordu onlara oligarşi. Yıllardır kendilerine kök söktürmüş, defalarca ellerinden kaçmış, yüzlerce başarılı eyleme imza atmışlardı. Oligarşinin sağ yakalamak gibir bir niyeti yoktu. Tüm hazırlıklarını katletmek için yaptı ve eline geçen fırsatı kullandı.
       6 Haziran 1981'in şafağında Maltepe'de ve Sefaköy'de katledilen yoldaşlarımız, bu topraklardaki devrimci savaşımın en önündeydiler. Ülke gündeminin peşinden sürüklenen değil, ülke gündemini değiştiren, belirleyen eylemlere imza attılar. Devrimci savaşımın ne olması gerektiğini, nasıl yürütülmesi gerektiğini yaparak gösterdiler. Yaşamları, her anıyla örnek alınacak bir berraklıktadır. Eylemleri kadar, yürüttükleri kitle çalışmalarıyla da silinmeyecek izler bıraktılar bu topraklarda. Hangisi olursa olsun, yaşamın her hangi bir anında karşılaştığı insanlar üzerinde kendilerinin asla unutulmamasını sağlayacak etkiler bıraktılar. Tüm varoluşlarıyla, insanlıklarıyla ve devrimcilikleriyle bıraktılar bu izleri. Değişik kişilerden dinlenilen ufacık bir anı bile bir koskoca bir destandan bir parça dinlediğinizi hemen kavratabilir sizlere. Çünkü onların adlarını sadece devrimciler değil, oligarşinin katilleri bile ezberlediler, hiç unutmadılar, unutamadılar. Onlar bizim onurumuz, onların ise kabusları olarak yaşamaya devam ediyorlar. Çünkü onların idealleri, düşünceleri ve devrimcilikleri, bu toprakların çok derinlerine kök saldı. Ne ölüm koparabilirdi onları bu topraklardan, ne de aradan geçen yıllar.
       Bugün oligarşinin her cepheden azgınca saldırıya geçtiği, emperyalizme uşaklığın neredeyse madalyayla ödüllendirildiği, gericiliğin ve baskının yepyeni türlerinin ülkeyi koskoca bir hapishaneye çevirmek için tüm hızıyla uygulandığı bu günlerde ne yapmamız gerektiğini en iyi Tamer, Doğan, Ercan ve Atilla'dan öğreniyoruz. Tüm bu faşist baskı ve terörün nasıl kırılacağını, kuşatmanın nasıl parçalanacağını ve halka nasıl yeni bir mücadele kanalı açılabileceğini onların pratiklerinden daha iyi hiç bir şey anlatmıyor.
       Bizleri devrimci yapan Marksizm-Leninizmin evrensel doğrularının yanı sıra devrimci önderlerimizin kimlikleri, kişilikleri, yaptıkları ve bizler için en değerli varlıkların başında gelen anılarıdır. Bizlere katmış oldukları değerin farkındayız ve bu değerin hakkını vermek için her şeyi yapacağız.
       Bugün, buradan bir kez daha haykırıyoruz ki; ne oligarşinin hain pusularında katledilen Tamer, Ercan, Doğan ve Atilla, ne de de oligarşinin idam sehpalarında devrimci onuru bayraklaştıran Ahmet Saner ve Kadir Tandoğan, ne de onlardan önce ve onlardan sonra toprağa düşen yiğit devrimcileri öldürmeyi başaramadılar. Onlar, yeryüzünde devrim için atan her yürekte, atılan her sloganda, sıkılan her mermide yaşıyorlar ve yaşayacaklar!
       Anıları Andımızdır!
       DEVRİM ŞEHİTLERİ ÖLÜMSÜZDÜR
       YAŞASIN DEVRİMCİ KURTULUŞ MÜCADELEMİZ

       Özellikle Gülsuyu'nda polisin çok yoğun yığınak yapmasına rağmen gerçekleştirilen anmalar, 24 Haziran'da bu defa Ahmet Saner ve Kadir Tandoğan için biraraya gelme çağrılarıyla bitirildi.

Hüseyin Cevahir Mezarı Başında Anıldı

       Dersim'de Emek ve Özgürlük Cephesi Hüseyin Cevahir Yoldaşı ve mayıs , haziran ayı şehitlerini anmak için Mazgirt'in Şöbek köyünde Cevahir yoldaşın mezarı başında bir anma gerçekleştirdi.
       1 Haziran öncesi yoldaşımızın köyü ve civar köylerde 4 günlük bir çalışma yapıldı. Yapılan çalışmalarda Hüseyin cevahir anmasıyla ilgili afişler asıldı, bildiriler köylerde kapı kapı dağıtılarak halkımızın Hüseyin Cevahiri sahiplenmesi için çağrılarda bulunuldu.
       1 Haziran günü şehir merkezinden ve köylerden arabalar kaldırılarak halkımız Cevahir yoldaşın anmasına taşındı. Yapılan çalışmalarda özellikle uzun bir zamandır bölgede bu tarz geniş ve verimli bir çalışmanın olmadığı bizlerin çalışmasıyla halkın memnun kaldığı gözlendi.
       1 Haziran günü; Saat 13.00'de "Hüseyin Cevahir Ölümsüzdür, Haziran Şehitleri Ölümsüzdür, Mahir Hüseyin Ulaş Kurtuluşa Kadar Savaş, Yaşasın Devrimci Kurtuluş Mücadelemiz, Kürdistan Faşizme Mezar Olacak!" sloganlarıyla başlayan anma başta Hüseyin Cevahir yoldaş nezdinde devrim ve sosyalizm mücadelesinde şehit düşen bütün devrimciler için bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu. Daha sonrasında Emek ve Özgürlük Cephesinin basın metni okundu.
       Anmada okunan Emek ve Özgürlük Cephesi'nin basın metnini okumak ve diğer fotoğrafları görmek için burayı tıklayın.
       Metnin okunmasından sonra anmaya destekte bulunan ESP temsilcisi sözü alarak devrimci dayanışmanın gerekliliğine vurgu yaptı. Anma sonrasında geçen yıl 28 Mayıs'ta yaşamını yitiren HPG gerillası Seyit Rıza'nın (Sancar Buluç) ailesi ziyaret edildi.
       Dersim Emek ve Özgürlük Cephesi

Adana'da İnançlara Eşitlik, Halklara Özgürlük Mitingi

       Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF), "Savaşa Hayır!, Suriyeden Elini Çek, Ülkene Bak!, İnançlara Eşitlik, Halklara Özgürlük!" şiarıyla 03.06.2012 pazar günü saat 16.00'da Adana Uğur Mumcu Meydanı'nda bir miting düzenledi. Suriye'ye yönelik emperyalist işgal planları devrimci-demokrat-ilerici kurumların katılımıyla protesto edildi. Miting belirlenen program dahilinde açılış konuşmasıyla başladı. İlk konuşmayı Alevi Kültür Dernekleri genel Başkanı Engin Gündük yaptı. Konuşmasında şu ifadelere yer verdi: "Bugün emperyalistlerle AKP Hükümetinin bir iddiası var, Suriye halklarına demokrasi götüreceklermiş. Onlar insana olan saygısızlıkları, sevgisizlikleri ile mi demokrasi götürecekler... Kürtleri her gün katlederek, puşi taktığı için 11 yıl vererek mi? Biz kızılbaşız diyen, inançlarına uygun yaşamak isteyen alevilerin haklarını görmezden gelerek mi demokrasi götürecekler". Daha sonra Samandağ Alevi Değerleri Derneği başkanı Zülfikar Çiftçi bir konuşma yaptı. Çiftçi; "Emperyalist güçlerin Ortadoğu'daki kanlı oyunları demokrasi terennümlü birer sömürü projesidir" diyen çiftçi Suriye'de devlet başkanı Esad'ın inancı üzerinden alevilere saldırıldığını ifade etti. Alevililiği ayrıştırıp bölmeye ve Esad'ın Nusayri kimliği üzerinden biz Akdeniz bölgesinde yaşayan alevi-nusayrileri, anadoludaki alevi kardeşlerimizden ayrı gösterip yalnızlaştırmaya ve ötekileştirmeye dönük hain bir nifak politikası güttüler. Biz insana ait herşeye saygı istiyoruz. İnsanlara saygı ve eşitlik istiyoruz. Halklara özgürlük istiyoruz. Savaşa hayır diyoruz." İfadelerini kullandı. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Kemal Bülbül'ün konuşmasının ardından miting sloganlar ve Musa Eroğlu'nun ezgileriyle son buldu.

Nurhak Şehitleri İzmir'de Anıldı

       Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan için verilen idam kararının ardından idam edilmelerini engellemek amacıyla Sinan Cemgil, Kadir Manga, Alpaslan Özdoğan'ın da aralarında bulunduğu THKO gerillaları Malatya-Kürecik ABD radar üssünü basma kararı alır. Ancak ihbar sonucu 31 Mayıs 1971'de Nurhak Dağlarında bu üç devrimci katledilirler.
        Katledilen 3 Devrimci için 31 Mayıs Perşembe günü İzmir-Buca'da Alpaslan Özdoğan'ın mezarı başında iki anma yapıldı.
        Saat 13:00'da Devrimci Öğrenci Birliği'nin örgütlediği anmaya Gençlik Cephesi destekte bulundu. Anma saygı duruşu ile başladı, katledilen Devrimcilerin mücadelesinin önemi üzerinde duruldu. Ardından sloganlar atıldı ve şiir dinletisi gerçekleşti.
        Saat 18:30'da gerçekleşen anma ise Buca Betontaş Pazar yerinde bulunan 'Üç Fidan Anıtı' önünde saygı duruşu ile başladı. Saygı duruşunun ardından basın metni okundu. Basın metninde 71 Devrimci atılımı ve dönemin revizyonist çizgisinden kopuşu, THKP-C ve THKO'nun devrimci dayanışması üzerinde duruldu. 'Devrim Savaşçıları Ölümsüzdür, Yaşasın Devrim ve Sosyalizm, Faşizme Karşı Omuz Omuza' sloganları atıldı. Daha sonra Buca Mezarlığına geçilip, Alpaslan Özdoğan'ın mezarı ziyaret edildi ve 'Nurhak Sana Güneş Doğmaz' türküsü okundu. Emek ve Özgürlük Cephesi, Devrimci 78'liler Derneği ve İMECE-DER'in örgütlediği anmaya Alınteri ve HDK destek verdi.

 

Kayıp Yakınları Aydın'da Mehmet Ağar'ın Peşinde

       27 Mayıs 2012'de Cumartesi Anneleri Mehmet Ağar'ın Aydın'da kaldığı Yenipazar Cezaevi önünde bir araya geldi. Eylemi, Dünya Kayıplar Günü nedeniyle, İHD İstanbul Şubesi Gözaltında Kaybedilenler Komisyonu ve İHD Aydın Şubesi örgütledi.
      İstanbul'dan gelen otobüslere İzmir ve Aydın'dan gelenlerin katılmasıyla beraber cezaevi önüne gidildi. Önce yürüyüş gerçekleştiren aileler polisin barikat kurmasıyla yürüyüşünü tamamlayamadı. 90'lı yıllarda faili meçhule ve gözaltında kayıplara kurban giden çocuklarının faillerini ve cenazelerini isteyen Cumartesi Anneleri taleplerini dile getirdiler. Devletin Ağar'ı adil bir şekilde yargılamadığını vurguladılar. Sık sık gözyaşlarının döküldüğü konuşmalarda Cumartesi Annelerinin yaşadıkları acılar ilk günkü gibi tazeydi.
      Basın açılamasında ''Gerçeğin açığa çıkacağı, sorumlular hakkında gerekli inceleme ve soruşturma yapılacağı, suçluların cezalandırılacağı bir iklim elinizdeyken; katledenleri kaybendeleri koruyan, cesaretlendiren politikalarınızdaki ısrarınızın bu ülkeyi barıştan, adaletten uzak tutmasına izin vermeyeceğiz.'' denildi. Eyleme faili meçhuller arasında kendi eşi de bulunan Iğdır milletvekili Pervin Buldan'ın yanı sıra Emek ve Özgürlük Cephesi, BDP, CHP ve bazı demokratik kitle örgütleri de destek verdi. Eylem, faşist provokasyon olmasına rağmen olaysız sona erdi.

Betül Altındal
Mezarı Başında Anıldı

       Emek ve Özgürlük Cephesi 20 Mayıs 2012 günü saat 13.30'da Zincirlikuyu Mezarlığında Betül Altındal yoldaş için anma düzenledi. Anmaya Betül Altındal şahsında tüm devrim şehitleri için yapılan saygı duruşuyla başlandı. Ardından Betül yoldaş için hazırlanan metin okundu. Emek ve Özgürlük Cephesi tarafından hazırlanan metin okunurken "Devrim Şehitleri Ölümsüzdür" , "Yaşasın Devrimci Kurtuluş Mücadelemiz", "Betül Yoldaş Ölümsüzdür" sloganları atıldı. Cephe Marşının ve Kavganın Ortasında isimli şarkının hep beraber söylenmesiyle anma son buldu.

Adana

       Adana Emek ve Özgürlük Cephesi devrimci yenilenmenin kızıl yıldızı Betül Altındal Yoldaşımızı anma etkinliği gerçekleştirdi. 20 Mayıs pazar günü saat 14.00'te Adana İnsan Hakları Derneği'nde gerçekleştirilen anma, açılış konuşmasıyla başladı. "Betül Yoldaşımız nezdinde mayıs ayı şehitlerini selamlayan, devrim ve sosyalizm kavgasında ezilen halkların bilincine, yüreğine kazınan ve bu ülkenin onurlu evlatları, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, İbrahim Kaypakkaya, Haki Karer, Sinan Cemgil, Kadir Manga, Alpaslan Özdoğan'ın anıları önünde saygıyla eğiliyoruz" ifadelerine yer verilerek saygı duruşuyla başladı. Ardından Betül Yoldaşın yaşamına, mücadelesine, onun devrim ve sosyalizm kavgasındaki inancına, bilincine değinen bir metin okundu. Daha sonra sinevizyon gösterimi gerçekleştirildi. Ardından Betül Yoldaşa yazılan "Papatya Yüzlüme" adlı şiir okundu. Okunan şiirin ardından "Sözümüz var ve sözümüz bin kere daha anlamlı senin hatıranla. Onurlu yaşamın önünde bir kez daha saygıyla eğiliyoruz" ifadelerine yer veren kapanış konuşmasıyla etkinlik sona erdi.

İzmir

       Betül Yoldaş 1998'den itibaren devrimci sosyalizme olan inancı ve bilinciyle yaşadı. O'nun yaşamı, devrimci dönüşümün, sosyalist kültürel biçimlenişin en seçkin örneklerinden biri olması sebebiyle alınacak nitelikli derslerle doludur. En güzel dünyaya ilişkin coşkulu ve bir o kadar da bilimsel inancı, her adımında öğrenen ve öğreten kişiliği, yeni insanı bugünden yaratmanın gereğinin tam farkındalığını yaşamının her adımında somutlaştırdı Betül Yoldaş. O'nu bu kadar değerli kılan da teori ve pratiğinin bir arada yaşamında somutlaştırmasıdır.
       2006 yılında kaybettiğimiz yoldaşımızı 20 Mayıs 2012'de Ege'de andık.        Anısı mücadelemizde yaşayacaktır.
İzmir'de 18 Mayıs Anmaları

       İşkencede katledilen devrimci önder İbrahim KAYPAKKAYA ve Diyarbakır zindanlarında ölümsüzleşen 4'ler ve Haki KARER'i anmak için Dokuz Eylül Üniversitesin'de biraraya gelen Gençlik Cephesi, Demokratik Gençlik Hareketi, HDK gençlik meclisi ve Ekim Gençliği'nin örgütlediği anma eyleminde faşistlerin çıkardığı provakasyon Devrimci-Demokrat, Yurtsever öğrenciler tarafından boşa çıkarıldı. Anmanın yapılacağı alana doğru ilerleyen öğrencilere okulun azılı faşitlerinden bir öğrencinin fotoğrafının çekildiğini iddia etmesi üzerine devrimci öğrencilere müdahele etmeye çalışan faşistlere devrimci öğrenciler faşistlere anladıkları dilden cevap vererek, 3 faşisti cezalandırarak söz konusu provakasyonu boşa düşürdüler. Gerginlik anında araya giren polis ve özel güvenliklerin müdahelesi de ayrıca boşa düşürüldü. Daha sonra anma programına geçmek üzere Kırmızı Cafe'nin önüne giden öğrenciler bu seferde görüntü almaya çalışan sivil polislere görüntü alınmaması yönünde müdahele etti. Kortej oluşturularak başlayan yürüyüş Hazırlık binasında sonlandırıldı. Burada yapılan saygı duruşu ve okunan basın açıklaması ile anma programı sonlandırıldı. Basın açıklamasında "Mayısın kızıllığında kavgamızın mihenk taşlarına dönüşenlerin başlarında İbrahim Kaypakkaya, Dörtler ve Haki Karer gelmektedir. Sadece kendine yaşamayı reddenlere hastır ölümsüz olmak ve onlar; Yaşam ve mücadeleleri ile ölümsüzlüğün manifestosu olmuşlardır. 71 devrimci kopuşunun önderlerinden biri olarak İbrahim Kaypakkaya; TİP revizyonizmine karşı toplumsal değişimin adresini parlamento kapılarında aralayanlara karşı devrimin yol ve yöntemine yönelik net ve berrak fikirler ortaya koymuştur ve bu temelde geliştirdiği görüşleri ile TKP/ML-TİKKO'nun temellerini atmıştır.. 1977'ye gelindiğinde bu sefer bayrak; Kürt Ulusunun yiğit sesi Haki Karer'in elindedir. O devlet yönlendirmesi ile katledilirken; dilini bilmediği bir halkın acılarına yanıt olmak için ölümsüzleşmiş erdem ve kararlılık sembolü olmuştur...Takvim yaprakları 1982'yi gösterdiğinde direnişin adresi yine Amed zindanlarıdır. Bu sefer onur ve kararlılık abideleri olarak, bedenlerini zulmün karanlığını parçalayan ateşe dönüştüren; Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Mahmut Zengin ve Necmi Öner'in direnişidir... Bugün onları anmak, onların bıraktığı bayrağın daha da kızıllaştırmak, yarattıkları mirası büyütmek ve devrimci mücadeleyi yükselterek kavgaya yıkılmaz bir kararlılıkla bağlanmaktır. Ve bu tarihsel miras bizim omuzlarımızda geleceğe taşınacaktır." dendi. Yürüyüş ve basın açıklaması sırasında atılan sloganlar ise "18 Mayıs'ı unutma, unutturma", "Devrim Şehitleri Ölümsüzdür", "Katil Devlet Hesap Verecek", "Mahir, İbo, Deniz sürüyor, sürecek mücadelemiz", "Yaşasın Halkların kardeşliği", "Yaşasın Devrimci Dayanışma", "Faşizme Karşı Omuz Omuza", " Biji Biratiya Gelan" vb. Eyleme destek veren kurumlar, Öğrenci kollektifleri-Dev-Genç, Devrimci Hareket-Dev-Genç,
       Yürüyüş sırasında dayak yiyen faşistlerin telefonlarına sarılması ile faşistlerin ikinci bir provakasyon peşinde olduklarının anlaşılması üzerine devrimci-yurtsever öğrenciler okulu terketmeme kararı aldılar. Faşistlerin dışardan destekle toplanmaya başlaması üzerine öğrenciler faşistlerin toplanmış olduğu alana doğru kitlesel yürüyüş kararı aldılar. Bunun üzerine okula giren çevik kuvvet faşistler ile devrimci-yurtsever öğrenciler arasında barikat kurdular. Faşistlerin okulu terketmesi üzerine faşistlerin bıraktıkları alanda öğrencilerin yaptıkları basın açıklaması ve kitlesel olarak okuldan çıkılması ile eylem sonlandırıldı.

       İbrahim Kaypakkaya'nın katledilişinin 39. yılında İzmir'de üç farklı yerde yürüyüş gerçekleştirilerek anıldı. Ege Üniversitesi'nde saat 12.30'da Edebiyat Fakültesi önünden başlayan yürüyüş e-kafe önünde son buldu. Üniversite öğrencilerinin gerçekleştirdiği yürüyüşte basın açıklamasından sonra müzik dinletisi yapıldı. İzmir merkezde HDK saat 18.00'da Basmane önünden Konak Sümerbank'a yürüyüş gerçekleştirdi. DHF'nin örgütlediği yürüyüş saat 19.30'da Karşıyaka'da gerçekleştirildi. Karşıyaka İzban Durağından başlayan yürüyüş Karşıyaka İskelesi'nde son buldu. "İbrahim Kaypakkaya'yı Savunmak Onurdur" pankartı açıldı. Yürüyüşte sık sık Haki Karer ve Dörtlere de vurgu yapıldı. Yürüyüş sırasında "İbrahim Kaypakkaya Ölümsüzdür", "18 Mayıs'ı Unutma Unutturma", "Faşizme Karşı Omuz Omuza", "Gözaltılar, Tutuklamalar, Baskılar Bizi Yıldıramaz" sloganları atıldı. Yürüyüş sonunda saygı duruşu gerçekleştirildi ve basın açıklaması okundu. Eyleme ayrıca Emek ve Özgürlük Cephesi, Alınteri, Mücadele Birliği, BDSP ve Devrimci Hareket de destekte bulundu.

1 Mayıs'ta Alanlardaydık

       1 Mayıs tüm dünya proletaryasının birlik, dayanışma ve mücadele günü, yeryüzünün dört bir tarafında olduğu gibi başta İstanbul olmak üzere, ülkemizde de birçok yerde kutlandı. Kutlamaların en büyüğü bu yıl da İstanbul 1 Mayıs Alanı'nda gerçekleşti. Yüzbinlerin coşkusuyla taşan alan, hep bir ağızdan faşizme öfkesini "Faşizme Karşı Omuz Omuza!" sloganlarıyla haykırdı. 1 Mayıs şehitleri, tüm kitlenin "burada" haykırışlarında sesini bugünlere, 1 Mayıs Alanı'na taşıdılar.
Emek ve Özgürlük Cepheliler de bu yıl İstanbul'un yanı sıra Adana ve İzmir'de 1 Mayıs'ı kutladılar. Almanya'daki yoldaşlarımız da 1 Mayısı Köln'de kutladılar. Haberlerin ayrıntıları ve diğer fotoğraflar için aşağıdaki linki tıklayabilirsiniz.

1 Mayıs Haberlerini Okumak İçin Tıklayınız

Kızıldere'nin Yıldönümünde EÖC Pankartı

       30 Mart 1972'te Kızıldere'de katledilen başta THKP-C'nin kurucu önderi Mahir Çayan ve onunla birlikte Kızıldere'de savaşarak ölümsüzleşen Saffet Alp, Hüdai Arıkan, Ömer Ayna, Cihan Alptekin, Sabahattin Kurt, Nihat Yılmaz, Sinan Kazım Özüdoğru, Ertan Saruhan ve Ahmet Atasoy'u anmak, anılarını yaşatmak için Emek ve Özgürlük Cepheliler 30 Mart günü Nurtepe ile Güzeltepe arasındaki çevreyolu üzerindeki köprüye bir pankart astılar. Üzerinde "Kızıldere Son Değil Devrimci Kurtuluş Mücedelemiz Sürüyor" yazan Emek ve Özgürlük Cephesi imzalı pankart sabah saatlerinde köprüye asıldı.

Almanya'da Kızıldere Anması

       Emek ve Özgürlük Cephesi/Avrupa İnisiyatifi 1 Nisan 2012'de Almanya'nın Münih kentinde Kızıldere şehitleri anması düzenledi.
Anma, Kızıldere şehitleri şahsında tüm devrim şehitleri için bir dakikalık saygı duruşu ile başladı.
       Saygı duruşunun ardından, EÖC Avrupa İnisiyatifinin 1971 atılımı ve Kızıldere direnişinin yaşandığı dönem ve günümüzdeki anlamını, devrimci yenilenme perspektifimizle bağını ele alan açılış konuşması yapıldı.
       Ardından 30 Mart direnişi ve şehitlerin yaşamına ilişkin sinevizyon gösterimi yapıldı.
       Etkinliğin ikinci bölümünü "Türkiye, Kürdistan ve Ortadoğu'da Güncel Gelişmeler ve Devrimci Tavır" başlığı altında düzelenen panel oluşturuyordu.
       Panelde EÖC temsilcisi, Sınıf Teorisi dergisi (Halkın Günlüğü) temsilcisi ve Özgür Kürt basını geleneğinin devamcısı olan Nuçe TV'den gazeteci Baki Gül konuşmacı olarak yer aldılar.

Haberin Devamını Okumak İçin Burayı Tıklayın

İzmir'de Kızıldere Anma Etkinliği

       İzmir Emek ve Özgürlük Cephesi 30 Mart 1972'de Kızıldere'de katledilen devrimci önderlerimiz adına 1 Nisan 2012'de saat 14.00'da İzmir Yapı Sanat Evi'nde bir anma etkinliği gerçekleştirdi. Etkinlik başında tüm devrim yolunda ölümsüzleşen devrimciler adına bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu. ON'ların hayatının okunduğu etkinlikte ayrıca sinevizyon gösterimi gerçekleştirildi. 'Mahirim' ve 'Ben İhtilal' şiirleri okundu. Kızıldere'nin önemi üzerinde duran bir yazı okundu. Kızıldere'nin salt bir çatışma-direnme-şehit olma veya 'Denizleri kurtarmak adına' yapılan bir eylem olmadığı, aynı zamanda Kızıldere'de iki sınıf arasındaki çatışmanın en somut biçiminde ortaya çıktığı görüşü üzerinde duruldu.
       Etkinlik Kızıldere ile ilgili müzik dinletisi ile son buldu. Etkinlikte Alınteri'nin de günün önemi ile ilgili görüşlerini belirten bir yazı okundu. Alınteri'nin yanı sıra DHF temsilcileri de etkinliğe katıldı. Etkinlik sonrasında dost kurum Alınteri ile birlikte çay eşliğinde sohbet edilip türküler söylendi.

Kızıldere'nin Yıldönümünde Kitlesel Yürüyüş

       30 Mart 1972'te Tokat'ın Niksar İlçesine bağlı Kızıldere köyünde katledilen THKP-C ve THKO'luları anmak için bir yürüyüş gerçekleştirildi. Emek ve Özgürlük Cephesi, Devrimci Hareket, EHP, Kaldıraç, PDD, Tüm İGD ve DHF'nin katıldığı yürüyüş 30 Mart 2012 günü saat 19.30'da Galatasaray Lisesi önünden başladı. En önde "Kızıldere Şehitleri Ölümsüzdür" yazılı bir pankartın ve Kızıldere'de katledilenlerin resimlerinin taşındığı yürüyüş boyunca "Devrim Şehitleri Ölümsüzdür", "Kızıldere Son Değil Savaş Sürüyor", "Mahir İbo Deniz, Sürüyor Sürecek Mücadelemiz", "Katil Devlet Hesap Verecek", "Yaşasın Devrimci Dayanışma", "Yaşasın Devrim ve Sosyalizm" ortak sloganlarının yanı sıra "Mahir Hüseyin Ulaş, Kurtuluşa Kadar Savaş" sloganı da atıldı. Ajitasyonların da çekildiği yürüyüş Taksim Tramvay Durağında sona erdi. Burada toplanan kitle, Kızıldere'de katledilen devrimci önderlerimiz için bir dakikalık saygı duruşunda bulundu. Saygı duruşunun ardından basın açıklaması okundu. Basın açıklamasında Kızıldere eyleminin içerdiği devrimci daşanışma, reformist gelenekten devrimci kopuş ve öncülük anlamlarına vurgu yapıldı. Dönemin diğer devrimci önderleri Deniz Gezmiş'lerin ve İbrahim Kaypakkaya'ların da mücadele ve şehit düşüşlerine değinilen basın açıklaması, güncel gelişmelere dair vurgularla devam etti. Roboski'de Kürt halkını katleden, KESK'lilere acımasızca saldıran, Newroz'u kana bulayan, Sivas katlimı sanıklarını zaman aşımı ile affeden, Suriye halkını katletmeye hazırlananların Kızıldere katliamının failleriyle aynı olduğu anımsatılan basın açıklaması sloganlarla sona erdi. Basın açıklamasının ardından Grup Adalılar "Oy Dere Kızıldere" ve "Çav Bella" şarkılarını seslendirdi. Basın açıklaması sloganların yinelenmesi ile sona erdi.

İzmir'de Kızıldere Anması

       Bundan tam 40 yıl önce, 30 Mart 1972'de Kızıldere'de katledilen devrimci önderlerimiz, Mahir Çayan, Hüdai Arıkan, Saffet Alp, Ömer Ayna, Cihan Alptekin, Sinan Kazım Özüdoğru, Sabahattin Kurt, Ertan Saruhan, Ahmet Atasoy ve Nihat Yılmaz'ı anmak için 30 Mart Cuma günü saat 12.15'te Dokuz Eylül Üniversitesi'nde bir anma gerçekleştirildi. Kampüs içerisinde Hukuk Fakültesi önünden Yabancı Diller Yüksekokulu'nun önüne kadar yapılan yürüşte "Unutmadık, Unutturmayacağız Hesabını Soracağız!" pankartı açıldı. Yürüyüş esnasında "Kızıldere Son Değil Savaş Sürüyor", "Katil ABD Ortadoğu'dan Defol", "Yaşasın Devrimci Dayanışma", "Devrim Şehitleri Ölümsüzdür" sloganları atıldı. Yabancı Diller Yüksek Okulu önünde son bulan yürüyüşten sonra kitleye ajitasyon çekildi ve tüm devrim şehitleri nezdinde saygı duruşu gerçekleştirildi. Okunan basın metninde "Türkiye devrimci tarihi 30 Mart 1972 günü siper yoldaşlığının ve devrimci kimlik inşasının en anlamlı örneklerinden birisini yaşadı. THKP-C ve THKO militanı 11 devrimci Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan'ın idamlarını engellemek amacıyla 2 İngiliz ve 1 Kanadalı radar teknisyenlerini NATO üssünden kaçırdılar. Amaçları, kamuoyunun tepkisini yoldaşlarının idamına çevirmek ve Deniz'lerin idamını engellemekti. Fakat takvimler 30 Mart'ı gösterdiğinde, devlet kendi katliamcı yüzünü gösterdi ve 10 devrimciyi katletti."… "Bugün Kızıldere'yi anmak, bu devrimci kimliğin ve devrimci dayanışmanın devam ettiğinin ve devam edeceğinin haykırılmasıdır. Bizler Mahir'in devrimci kimliğini yaşatmaya çalışan ve bu uğurda tereddüt etmeyen günün devrimcileriyiz. Mahir ve diğer 9 yoldaşımız nezdinde Kızıldere'yi, ne düzenin kurumlarınca tartılışacak bir alana dönüştüreceğiz ne de Mahirlerin devrimci kimliğini meclise girmekten başka bir dertleri olmayan reformistlere bırakacağız. Mahir Çayan, Deniz Gezmiş, İbrahim Kaypakkaya ve ölümsüzleşen diğer tüm devrimciler… gerektiğinde 'devrimci zor'u kullanmaktan yana tereddüt yaşamadıkları pratikleri ile günümüz devrimcilerine ve gençliğine yürümesi gerektiği yolu göstermektedirler." sözleri vurgulandı. Okunan şiirler ile anma sonlandı. Anma etkinliğini örgütleyen kurumlar Gençlik Cephesi, Demokratik Gençlik Hareketi, Yeni Demokrat Gençlik, Devrimci Gençlik ve Ekim Gençliği'dir.

Emperyalist Haydutlar İstanbul'ta Toplandı

       Ortadoğu başta olmak üzere tüm dünyayı kendi istedikleri gibi biçimlendirmek ve iliklerine kadar sömürebilmek için ellerinden gelen her şeyi yapan emperyalistler ve işbirlikçileri, bugünlerde yoğunlaştıkları Suriye'nin işgali için İstanbul'da "Suriye'nin Dostları" adı altında bir haydutlar çetesi toplantısı düzenlediler. Her biri kendi halkını sömürmekte ve tüm değerlerini emperyalistlere satmakta uzmanlaşmış Türkiye, Katar gibi ülkelerin ön ayak olduğu toplantı, İstanbul Kongre Vadisi'nde yapıldı. Toplantıyı protesto etmek için bileşenleri arasında Emek ve Özgürlük Cephesi'nin de bulunduğu Nato ve Füze Kalkanı Karşıtı Birlik'in çağrısıyla bir araya gelen devrimci yapılar, 1 Nisan 2012 pazar günü saat 14.00'te Taksim Tramvay durağında bir araya geldiler. "Onlar "Suriye'nin Dostları" Değil Halkların Düşmanıdır, Emperyalistler ve İşbirlikçi-Uşakları Ortadoğu'dan Defolun" ortak pankartının açıldığı eylemde, toplantının yapıldığı Kongre Vadisi'ne doğru yürüyüşe geçildi. "Katil ABD, İşbirlikçi AKP", "Kahrolsun Emperyalizm Yaşasın Mücadelemiz", "Emperyalist Katiller Suriye'den Defolun", "Yaşasın İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği", "Biji Bratiya Gelan", "Emperyalistler Yenilecek Direnen Halklar Kazanacak" sloganlarının atıldığı yürüyüş, Harbiye Orduevi ile TRT İstanbul Radyosu binalarının arasında bulunan ve Kongre Vadisi'ne giden yolun başına kadar devam etti. Burada yolu kesen polis, daha fazla yürünmesine izin vermedi. Burada gerçekleştirilen basın açıklamasıyla emperyalistler ve işbirlikçilerinin niyetleri teşhir edildi ve toplantı protesto edildi. Basın açıklaması sık sık sloganlarla kesildi. Suriye'nin kaderinin sadece ve sadece Suriye halkı tarafından belirlenebileceğine vurgu yapılan basın açıklamasının ardından kortej, aynı düzenini koruyarak yürüyüşün başladığı Taksim Meydanı'na kadar sloganlarla yürüyerek protestosunu sonlandırdı. Eyleme Nato ve Füze Kalkanı Birlik Bileşenlerinin haricinde SDP ve Mücadele Birliği de kaltıldı. Toplantıyı protesto etmek için farklı siyasi yapıların da başka eylemleri oldu.

Sıvas Davasına "Zaman Aşımı" Kararı Kadıköy'de Düzenlenen Bir Mitingle Protesto Edildi

       1993 yılında 35 kişinin katledildiği Sivas Katliamı Davasının zamanaşımıyla düşürülmesini protesto etmek için 31 Mart'ta İstanbul Kadıköy'de bir miting düzenlendi. Tepe Nautilus AVM, Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi ile Haydarpaşa Garı önünde toplanan ve aralarında Emek ve Özgürlük Cephesi'nin de bulunduğu gruplar saat 12'de miting alanına doğru yürüyüşe geçtiler. Yürüyüş sırasında "Sivas'ın ışığı sönmeyecek", "Katil devlet hesap verecek", "Sivas'ı unutma unutturma", "Faşizme karşı omuz omuza" sloganları atıldı. Mitingde ilk olarak Sivas'ta yaşamını yitirenlerin ismi tek tek okundu ve onbinlerce kişi 'burada' diye bağırdı. İstanbul Alevi Dernekleri semah ekibinin sahne almasının ardından Sivas'ta yaşamını yitirenlerin aileleri sahneye çıktı. Aileler adına konuşmayı yapan Zeynep Altıok; "Adaleti bulmak için elimizden geleni yaptık. 19 yıldır bizimle alay ettiler gerçek failler yargı önüne taşınmadı. 19 yıldır biz intikam gütmedik sadece senede bir gün yakınlarımızı anmak istedik bir de eli kanlı katillerin adalet önüne çıkarılmasını istedik. Biz siyasi partilere malzeme yapılan özürler, sahte sözler istemiyoruz. Tek isteğimiz görevli olanların görevlerini yerine getirmesi insanlık için adaletin yerine getirilmesidir. Bize 19 yılın sonunda 'zaman aşımı' diyorlar. İnsanlık suçlarında zaman aşımı olamaz bu bir dünya gerçeğidir. Uludere'nin de zaman aşımına uğramaması için buradayız." şeklinde konuştu. Daha sonra sırasıyla Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Hüseyin Güzelgül, Hacı Bektaşi Veli Anadolu Kültür Vakfı Başkanı Ercan Geçmez, Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu Genel Başkanı Turgut Öker, Alevi Kültür Dernekleri Genel Başkan Yardımcısı Engin Gündük, Alevi Bektaşi Dernekleri Federasyonu Başkanı Selahattin Özer birer konuşma yaptılar. Konuşmalarda insanlık suçunda zamanaşımı olmayacağına vurgu yapılmasının yanı sıra emperyalistlerin ve Türkiye'nin Suriye'ye yönelik saldırı planlarından, 4+4+4 eğitim sistemine kadar ülke gündeminde olan her konuya vurgu yapıldı. Ayrıca konuşmalar esnasında Alevilere birlik çağrısı yapılırken, bu gücün ve birliğin devrimcilerin, solcuların, ilericilerin yanında olması gerektiği belirtilirken Kızıldere'de katledilen Mahir Çayan ve yoldaşları anıldı. Kızıldere'nin direnişçi ruhunun o günden bugüne ve yarına süreceğinin, tükenmeyeceğinin altı önemle çizildi. Miting Pınar Aydınlar, Onur Akın, Sabahat Akkiraz, ve Gülcihan Koç'un söylediği türkülerle sona erdi..

4+4+4 Yasasına Karşı Çıkan KESK'e Polis Saldırıları

       Kamuoyunda 4+4+4 olarak bilinen AKP Hükümetinin yeni gerici saldırı pakedini protesto etmek için ülkenin her yerinden Ankara'ya gelmek için yola çıkan KESK üyeleri polis engeliyle karşılaştılar. Engellemelere karşı direnen KESK üyeleri polisin vahşice saldılarıyla karşılaştı. En yoğun saldırıların yaşandığı yer ise Ankara oldu. Saldırılarla ilgili elimize İzmir ve Adana'dan ulaşan haberleri okumak için aşağıdaki linki tıklayabilirsiniz..

Adana ve İzmir'de KESK'lilere Yönelik Saldırı Haberi İçin Tıklayın

Emek ve Özgürlük Cephesi
"Özgürlük ve Demokrasi
İçin Mücadele"
Kampanyasını Başlattı

        Emek ve Özgürlük Cephesi, bir süredir hazırlıklarını yürüttüğü "Özgürlük ve Demokrasi İçin Mücadele" Kampanyasını başlattığını bir basın açıklamasıyla kamuoyuna duyurdu. 25 Mart 2012 pazar günü saat 15.00'te Galatasaray Lisesi önünde yapılan basın açıklamasının ardından bulundukları yerde stand açan EÖC'lüler, bildiri dağıtıp, ajitasyon çektiler ve imza topladılar. İmza aldıklarına "Emek ve Özgürlük Cephesi Ne İstiyor" broşürünü de veren EÖC'lüler kampanya bildirilerini de yoğun olarak dağıttılar. Basın açıklamasına başlarken ve basın açıklaması sırasında "Yaşasın Devrimci Kurtuluş Mücadelemiz", "Faşizme Karşı Tek Yumruk Tek Barikat", "Biji Bratiya Gelan", "Emperyalizm Yenilecek Direnen Halklar Kazanacak", "Parasız Eğitim, Parasız Sağlık" sloganlarını atan Emek ve Özgürlük Cephelilerin eylemde okudukları basın metnini okumak ve diğer resimler için aşağıdaki linki tıklayın.

Diğer Resimler ve Basın Metni İçin Burayı Tıklayın

Marmara Üniversitesi'nde Panele Engelleme

       23 Mart Cuma günü saat 14.00'te Marmara Üniversitesi Haydarpaşa kampüsünde "Türkiye'de Hukuk ve Adalet" üzerine Eğitim-Sen'in düzenlediği ve üniversite hocalarından Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu ve Demokrat Yargı Derneği Eşbaşkanı Orhan Gazi Ertekin'in katılımıyla panel yapıldı. Panele gelmek isteyen Eğitim-Sen üyeleri ve Marmara Üniversitesi'nin Haydarpaşa kampüsünde okumayan öğrencileri Dekanlık tarafından sözde güvenliği tehdit ettikleri için özel güvenlik görevlileri tarafından engellendi. Eğitim-Sen ve öğrenci örgütleri durumu protesto etmek için üniversite içinde oturma eylemi yaptılar. Panel sonunda basın açıklaması yapılarak Büşra Ersanlı için özgürlük sloganları atıldı..

Baharın Gelişini Engelleyemezsiniz!
Newroz Piroz Be!
Devrim Şehitleri Ölümsüzdür!

       Bu yıl İstanbul ve Amed'deki kutlamalar devlet tarafından yasaklandı. Ama yüzyılların öfkesini biriktiren bir ulus için bu yasakların bir anlamı olmadı. Amed'de bu yasak tamamen hükümsüz hale geldi. İstanbul'da ise geçmiş 1 Mayıs'lardan alışkın olduğumuz görüntüler yaşandı. Devrimci sosyalistlerin de aralarında bulunduğu birçok devrimci yapının yanı sıra İstanbul'un birçok yerinden tarihi yarımadaya ulaşmayı başarabilen binlerce Kürt Kazlıçeşme'ye ulaşabilmek için birçok yerde polis barikatlarını zorladı. Polisin yoğun olarak gaz bombalarıyla saldırması sonucunda BDP Arnavutköy İlçe Örgütü yöneticisi Hacı Zengin, Zeytinburnu sahilindeki saldırıda başına isabet eden gaz bombası mermisi sonucunda yaşamını yitirdi. Birçok kişinin de yaralandığı saldırılar sonucunda çok sayıda kişi de gözaltına alındı.
       Her yıl olduğu gibi bu yıl da Newroz'ların kutlamak üzere İstanbul Zeytinburnu'ndaki Kazlıçeşme Meydanı'nda toplanmak üzere yola çıkan BDP'liler, birçok yerde polis engeliyle karşılaştılar. İstanbul'un birçok emekçi mahallesinden yola çıkan otobüslerin durdurulması üzerine kitlenin çok küçük bir kısmı Kazlıçeşme cıvarına toplanabildi. Her toplanma bölgesine gaz bombalarıyla saldıran polis aralarında küçük çocukların, yaşlılarında bulunduğu kitleye karşı vahşetini sergilemekten hiç geri durmadı.
       Saldırılar sonucunda Kazlıçeşme olmasa da İstanbul'un birçok sokak ve caddesi fiilen Newroz alanına dönmüş oldu. Birçok saldırı noktasında gerçek mermilerle havaya ateş açmaktan da geri durmayan polis güçlerinin attığı gaz bombalarından birinin mermisi başına isabet eden BDP Arnavutköy İlçe yöneticisi Hacı Zengin ağır yaralı olarak kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi. Böylece Newroz'u kana bulayan devlet güçleri Kürt ulusunun yaşam sevincinin ve öfkesinin sokakları doldurmasına engel olamadı.
       Tramvay ve Metrobüs gibi birçok toplu ulaşım aracının da engellendiği sıkıyönetim uygulamalarını ve Hacı Zengin'in katledilmesini protesto etmek için KESK'in çağrısıyla saat 17:00'de Taksim Tramvay durağında toplanan
Emek ve Demokrasi Güçleri, Galatasaray Meydanı'na kadar bir yürüyüş gerçekleştirerek yaşananları protesto ettiler. "Yaşasın Halkların Kardeşliği", "Devrim Şehitleri Ölümsüzdür", "Şehid Namırın", "Faşizme Karşı Omuz Omuza", "Biji Bratiya Gelan" sloganlarıyla yürüyen kitle, Galatasaray Meydanında toplandığında önce polisin saldırısında yaşamını yitiren Hacı Zengin için saygı duruşu yapıldı. Daha sonra gerçekleştirilen basın açıklamasıyla yaşananlar kınandı. Burada Newroz ateşlerinin yakılması ve çekilen halaylarla eylem sona erdi.

EMEK VE ÖZGÜRLÜK CEPHESİ 16 NO'LU AÇIKLAMA:
Sivas Katliamı Davası:
Can'larımız Bir Kez Daha Yandı
Unutmayacağız! Affetmeyeceğiz!
AÇIKLAMAYI OKUMAK İÇİN BURAYI TIKLAYIN:

16 Mart'ta Beyazıt ve Halepçe Katliamları
Protesto Edildi

       16 Mart 1978... devlet eliyle bir katliam gerçekleştirildi. İstanbul üniversitesinde toplu çıkış yapan devrimci öğrencilerin üzerine bomba atılıp sonra da ateş açıldı ve 7 öğrenci hayatını kaybetti.
       16 Mart 1988... yine bir katliam. Saddam Hüseyin tarafından Güney Kürdistan'ın Halepçe kentine atılan kimyasal bombalarla 5000 Kürt yaşamını yitirdi.
       16 Mart Beyazıt ve Halepçe katliamlarını protesto etmek üzere gençlik örgütlerinin örgütlediği eylem, 16 Mart 2012 cuma günü İstanbul Üniversitesi'nin önünde gerçekleştirildi. 13.00'te İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi önünde buluşan öğrenciler yolu trafiğe kapatarak kortej halinde İÜ Beyazıt kampüsü önüne doğru yürüyüşe geçtiler. Yürüyüş boyunca "16 Mart'ı Unutma Unutturma","Beyazıt Faşizme Mezar Olacak", "Em Halepçe Jibir Nakin", "Zindanlar Yıkılsın, Tutsaklara özgürlük" sloganları atıldı. Yürüyüş boyunca katliamları unutmayacaklarını, katledilenlerin mücadelesini büyüteceklerini haykırdı öğrenciler. Beyazıt Meydanı'nda ortak basın açıklamasının kürtçe ve türkçe olarak okunmasının ardından Beyazıt katliamının gerçekleştiği Eczacılık Fakültesinin önüne geçildi. Devrim şehitleri için yapılan saygı duruşunun ardından Beyazıt ve Gündoğdu marşları okundu. Grup Emeğe Ezgi ve Adalılar müzik gruplarının küçük birer dinleti sunmasının ardından eylem sona erdi..

Dersim'de Yurt İşgali

       Dersim'de yurtta kalan öğrenciler yurt koşullarını ve yurt idaresi ve polis işbirliğini protesto etmek amacıyla 13 Mart akşam saatlerinde Namık Kemal Meslek Lisesi yurdunu işgal ettiler.
       Yaklaşık on gün öncesinden Gençlik Cepheli öğrenciler yurt koşullarının kötü olduğunu ve yurtta protesto eylemi örgütlemek için çalışmalar yapmaya başlamışlardı. Öncelikle yurtta yurt sorunlarını dile getiren Gençlik Cepheli Öğrenciler adı altında bir bildiri yayınladılar. Ve sonrasında da yurtta sözlü olarak çalışmalar devam etmişti.
       Eylem gününden bir gün önceki gece yurtta yaşanan bir kavgadan dolayı nöbetçi öğretmen durumu polise bildirmiş ve polisler yurda girerek öğrencilere biber gazı sıkıp darp edip göz altına almışlardır.
       Bu olayla birlikte Gençlik Cepheli öğrenciler hem bu olayı hem de yurt koşullarını protesto eden eylem örgütlemişlerdir.
       Eylemde sık sık YÖK, polis gidecek liseler bizimle özgürleşecek, katil polis işkenceci polis, idare istifa, insanca bir yaşam istiyoruz şeklinde sloganlar tekrarlandı. Yurdun camlarından özgür bir yaşam istiyoruz pankartı asan öğrenciler, yurttaki eşyalarla barikat kurup, polisin içeri girmesini engellemişlerdir. Aynı zamanda dışarda biriken polislere yurttaki eşyaları atıp içeri gelişlerine engel oldular. Yaklaşık 3 saat süren eylemin sonunda belediye başkanının, sendikaların, devrimci kurumların ve basının gelmesiyle öğrenciler taleplerini bildirip; milli eğitim müdürünün de bu taleplerin karşılanacağını söylemesi üzerine yurt işgal eylemi başarılı bir şekilde tamamlandı. Aynı zamanda eylemi ancak polislerin yurdun önünü terk ettikten sonra bitireceklerini açıklayan öğrenciler polisin geri adım atması ve alanı terk etmesini üzerine eylemi sonlandırıp yurt önünde bekleyen Dersim halkıyla birlikte öğretmen evine kadar bir yürüyüş gerçekleştirdiler. Ve daha sonra öğrencilerin bir kısmı öğretmen evinde bir kısmı da evlere giderek eylem son bulmuştur. Eylemden sonra lisede eğitime ara verildi.
       GELECEK, SİZ NASIL İSTİYORSANIZ ÖYLE GELECEK.
       GENÇLİK GELECEK, GELECEK SOSYALİZM!!!

       Zorunlu Bir Açıklama: Gençlik Cephesinin eylemi örgütlerken yayınladığı bildiri ve sohbetlerle yurttaki örgütlü, örgütsüz öğrenciler Gençlik Cephesinin örgütlediği eylemin içerisinde bulunmuşlardır. Biz Gençlik Cephesi olarak elbetteki bu tür eylemlerin halk tarafından, devrimci kurumlar tarafından sahiplenilmesini desteklenmesini isteriz. Ancak yurtta bir çalışması olmamasına rağmen bu eylemden haberdar bile olmayan devrimci dostlarımızın eylem sırasında eylemi yönlendirmeye çalışması orada kendi sloganlarını attırmaya çalışması ciddi anlamda eksik ve yanlış olan bir tutumdur. Devrimci dayanışma başka şeydir. Pragmatist yaklaşmak başka bir şeydir. Bunun ayrımını iyi yapmamız gerekir. Eylem sırasında Gençlik Cepheli arkadaşların dışardan eylemi yönlendirmemesinin nedeni ise zaten içerde yönlendiren ve ne yapması gerektiğini bilen örgütlü bir eylem bileşenin olmasındandır. İradenin ve karar mekanizmasının da direnişin içiden olması gerektiğini savunduğundan dolayı başta müdahalede bulunmamıştır. bu noktadan devrimci dostlarımızın bu durumu dikkate almasını isteriz.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü Eylemlerindeydik!

       Bu yıl da Devrimci Sosyalistler bulundukları her alanda 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü eylemlerindeydiler. Adana, İzmir ve İstanbul'da gerçekleştirilen eylemlerle ilgili haberlerin detaylarını okumak için aşağıdaki linki tıklayabilirsiniz.

 8 Mart Haberlerinin Tamamını Okumak İçin Burayı Tıklayın...

Adana'da Gözaltı Terörü Protesto Edildi!

       6 Mart Çarşamba sabahı eş zamanlı yapılan gözaltı furyasında DİHA Adana bürosu, BDP İl ve İlçe binaları, Gülbahçesi Demokratik Kültür ve Dayanışma Derneği, KURDİ-DER binası ile Dağlıoğlu ve Barbaros mahallelerinde çok sayıda eve baskın düzenlendi. Açlık grevini sürdüren yurttaşların da içerisinde bulunduğu 56 kişi gözaltına alındı. Gözaltıları protesto etmek için 7 Mart Perşembe günü BDP Adana il binası önünde bir basın açıklaması gerçekleştirildi. Açıklamayı gerçekleştiren BDP İl Yöneticisi; "AKP'nin bu saldırı furyalarını geri püskürteceğiz, asla bizi, mücadelemizi bitiremeyeceksiniz" ifadelerinne yer verdi. Yaşanan bu gözaltıların yanında Adana-Pozantı cezaevinde yaşanan insanlık dışı işkence ve cinsel istismara vurgu yapan Mersin İHD Başkanı ise yaşanan bu vahşetin peşini bırakmayacağız, çözüm çocukları Sincan cezaevine nakletmek değil, bir an önce gerekenler yapılmalıdır" dedi. Devrimci-demokrat kurumların, derneklerin, sendikaların destek verdiği açıklama sloganlarla son buldu.

Avrupa EÖC İnisiyatifi
Web Sitesi Açıldı

       Avrupa Emek ve Özgürlük Cephesi İnsiyatifi'nin web sitesi yayınına başladı. Günlük olarak güncellenen siteye şu adresten ulaşabilirsiniz: www.eoc-avrupa.org
       Siteden dünya ve Türkiye'deki siyasi gelişmelere dair haber ve yorumlara ulaşmak mümkün. Yine siteden "Devrimci Kurtuluş Marşı" ve "Cephe Marşı" dinlenebiliyor.
.

Adana'da Katliamlar, İşkenceler, Faili Meçhuller, İçin Basın Açıklaması

       HDK'nin "SEN DE BİR SES ÇIKAR" kampanyası dahilinde 4 Şubat Cumartesi günü saat 13.00'te Adana İnönü Parkı'nda bir basın açıklaması gerçekleştirildi. Kontrgerilla katliamlarına ve Diyarbakır'da gerçekleştirilen kazılara değinilen açıklamada şu ifadelere yer verildi; "11 Ocak 2012 tarihinde Amed'de eski cezaevi ve JİTEM Grup Komutanlığı'nın işkence ve infaz merkezi olarak kullanıldığı bilinen İçkale'de yapılan kazılarda, 23 kişiye ait kafatası ve kemiklere ulaşıldı. Şırnak'ın Güçlükonak İlçesi Tabur Komutanlığı'nda yapılan kazı çalışmalarında ise 3 kişinin kemikleri giysileriyle birlikte bulundu. Savcılık hızla soruşturmaya gizlilik kararı koydu.
       KARANLIK TARİH AYDINLATILSIN, GERÇEKLER AÇIĞA ÇIKARILSIN!
       Türkiye tarihindeki tüm provokasyonlar, bütün tertipler, katliam ve cinayetler, 12 Eylül askeri darbesi başta olmak üzere bütün darbeler, plan ve girişimler soruşturulmalı; darbeciler, sorumlu kurum ve kişiler açığa çıkarılmalı, cezalandırılmalıdır. Kontrgerilla hakkındaki araştırma ve yargılama hiçbir yasayla sınırlandırılmamalı; arşivler açılmalı, JİTEM, Özel Harp Dairesi, Özel Kuvvetler, Koruculuk dağıtılmalı, polise öldürme ve işkence yetkisi veren PVSK (polis vazife ve selahiyet kanunu) kaldırılmalı, keyfi dinlemelere son verilmeli ve özel hayatın dokunulmazlığı sağlanmalıdır. Tüm emekçileri katliamlara, tutuklamalara, verilen cezalara karşı çıkmaya, tarihsel ve kültürel gerçeklerle yüzleşmeye, hakikatleri araştırma cesareti göstermeye destek olmaya çağırıyoruz" denildi. BDSP, İHD, ODAK ve EÖC'nin de destek verdiği açıklama sloganlarla son buldu.

Münih'te Emperyalist "Güvenlik Konferansı"na Karşı Emeğin Protestosu

       Her yıl şubat ayının ilk hafta sonunda emperyalist barbarlar ve işbirlikçilerinin Münih'te Bayerischer Hof'ta gerçekleştirdiği ve emperyalist sistemin güvenlik sorunlarının ele alındığı "Güvenlik Konferansı" bu yılda yapıldı.
       Münih Güvenlik Konferansı olarak bilinen ve elliyi aşkın yıldır düzenli olarak yapılan toplantılar, emperyalist güçlerin güvenlik stratejilerinin belirlenmesinde özel bir öneme sahip bulunuyor. Emperyalist ülkelerin güvenlik elitlerinin bir araya geldiği toplantılarda bir yandan dünyanın dört yanında emperyalist-kapitalist sistemi tehdit eden ya da tehdit etmesi olası sorunlar ele alınırken, bir yandan da işçi sınıfı ve emekçi halkların kazanımlarının nasıl ortadan kaldırılacağına ilişkin stratejiler belirleniyor. Toplantılara emperyalist güvenlik stratejistlerinin ve politik temsilcilerinin yanı sıra, sömürge ve yeni-sömürge ülkelerdeki işbirlikçi temsilcilerde katılıyor. Bütün bu özellikleriyle Münih Güvenlik Konferansı işçi sınıfı ve emekçi halklar için tam bir şer odağı niteliği taşıyor ve güvenlik değil, emperyalist savaş konferansı olarak biçimleniyor.
       Bu yılki toplantıların gündeminde temel maddeler olarak Suriye, İran ve Çin bulunuyordu. Yani Orta ve Uzakdoğu emperyalist savaş kışkırtıcılarının masaya yatırdıkları ve yeni saldırı planlarının hedefi haline getirdikleri başlıca alanlardı. Toplantılara işbirlikçi AKP hükümeti adına bu yıl dışişleri bakanı Davutoğlu katıldı.
       Savaş ve saldırı konferansı her sene olduğu gibi bu kez de protesto gösterileriyle karşılandı. Aralarında EÖC'ünde bulunduğu 90 ilerici, anti-faşist, anti-emperyalist, devrimci ve sosyalist örgütlenmenin bulunduğu koordinasyon gösteriler için ortak çağrı yayınlandı.
       4 Şubat 2012'de Münih'in Stachus meydanında eksi 15 dereceyi bulan soğuğa rağmen üç bin gösterici toplandı. Protesto gösterisi meydanda ortak konuşma metninin okunmasıyla başladı ve yürüyüşle devam etti. Kendilerini sık sık demokrasinin kalesi olarak tanımlayan emperyalist ülkelerde artık olağanlaşmaya başlayan demokratik gösterilere polis saldırısı bir kez daha yaşandı. Polis saldırarak gözaltılar gerçekleştirdi. Emperyalist efendilerin korkusu kendisini polisin sayısı ve tutumunda da ortaya koydu. Her göstericiye 4 polis!..
       Gösteri boyunca "Alman Parası, Alman Silahları Tüm Dünyada Öldürüyor!", "Yaşasın Enternasyonal Dayanışma", "Krizlerin ve Savaşların Arkasında Sermaye Vardır, Kurtuluş Mücadelesi Enternasyonaldir", "Tek Yol Devrim" sloganları sık sık atıldı.
       Yürüyüşün sona erdiği Marienplatz'da, kadın haklarını savunduğu ve Afganistan'ın işgaline karşı mücadele ettiği için Afganistan Parlamentosundan atılan Malalai Joya bir konuşma yaptı. Joya konuşmasında Afganistan'ın işgalinin demokrasi ve insan hakları getirmediğini sadece ve sadece kan, ölüm ve zulüm getirdiğini ifade etti. Yapılan diğer konuşmaların ardından gösteri sona erdi.

Münih'te Nazilerin Yürüyüşü Devrimciler Tarafından Engellendi!

       Naziler 18 Ocak 2012 Çarşamba günü Almanya'nın Münih kentinde anarşist ve komünist çevrelerin uğradığı otonom kültür merkezine (Kafe Marat) bir saldırı gerçekleştirdiler. Bu saldırının ardından, 21 Ocak 2012 cumartesi günü "Ulusal özgür alanlar yaratalım, vatansever merkezler istiyoruz" adı altında Münih'in Hauptbahnhof'undan (Gar'ından) Otonom Kültür Merkezine kadar yürüyüş gerçekleşirmek istediler.
       "NS (Nasyonal Sosyalizm) hemen şimdi" ve "Anti Anti-Fa" gibi yazılar yazarak ve Kafe Marat'ın kapısında hasar yaratarak saldırı gerçekleşirdiler.
       Göçmenleri katleden, onlar üzerinde faşist terörü estiren ve Anayasayı Koruma Örgütü aracılığıyla NSU adlı hücreyi (Nasyonal Sosyalist Hücre) destekleyen devlet bu yürüyüşte de bir kez daha gerçek yüzünü gösterdi.
Faşistler demir sopalarla gelmelerine rağmen yürüyüşleri iptal edilip yasaklanmadı. Sol ve devrimci çevrelerin gösterilerinde kalın pankart sopalar vb. gibi en ufak bir malzemeyi bile saldırı nedeni haline getiren polisin, faşistlerin demir sopalarla yürümesine izin vermesi ve onların güvenliğini alması, Nazilere karşı ne denli toleranslı olduklarını, kendi yasalarını çiğneme konusunda rahat davrandıklarını bir kez daha gösterdi.
       Yürüyüşün başladığı yerde faşistlerin yürümesini engellemek için anti-faşistlerin kol kola girmesiyle ilk barikatlar oluşturuldu. İlk barikatlar polisin özel destek komando birimleri tarafından sadistçe küfürlerle, coplarla, yumruklarla dağıtıldı. Bu esnada yaralananlar ve gözaltına alınanlar oldu. Ancak gittikçe çoğalan kitle pes etmedi ve biraz daha ötede yeniden barikatlar oluşturdu ve Nazilere bütün sokaklar kapatıldı. Nazilerin yürüyüş güzergahı kapatılarak yürüyüş engellendi.
       "Anayasayı Koruma Örgütü ve Naziler El Ele, Direniş Örgütleyelim", "Tek Yol Devrim", "No Pasarán", "Alerta Antifascista" gibi sloganlar atıdı
       Nazi karşıtı gösteriye SDAJ, ALM, DKP, MLPD, Anti-Fa NT, Anti-Fa isimli Alman anti-faşist ve sosyalist örgütlerinin yanısıra; Kürdistanlı yurtseverler, EÖC ve DİDF katıldı.

Polorıs Hrantek
Polorıs Hayenk!
(Hepimiz Hrant'ız
Hepimiz Ermeniyiz!)

       Toplumda adalet duygusunun ciddi kırılmalara uğradığı momentler vardır. 17 Ocak 2012 günü sonuçlanan Hrant Dink cinayeti davasında alınan kararların yarattığı durum gibi... Ama bu defa suskunlukla geçiştiremedi kimse bunu. İki gün sonra cinayetin yıldönümünde sokakları dolduran 50 bin kişi, herşeyin olgarşinin istediği gibi gitmeyeceğini bir kez daha dosta düşmana gösterdi. Ne %50'lik oy oranları, ne de polisinden yargısına, eğitiminden kültürüne her alanda yayılmış bir "ABD tarikatı iktidarı" ağının herşeye egemen olamayacağını, insanların bilincine, iradesine, özgürlüklerine egemen olmanın o kadar da "formel" olmadığını bir kez daha tarihe geçecek bir yürüyüşle ispatladı. Belki de toplumdaki adalet talebinin bu denli doruğa çıktığı bir zaman dilimine az rastlanır. Bu tabloyu oligarşi kendi elleriyle yarattı. Burjuva demokratı diyebileceğimiz kesimlerin bile adalet talebiyle sokağa çıkmasını onlar sağladı. Ama elbette ki yürüyüşün gövdesini oluşturan onlar değil, adalete en fazla ihtiyacı olanlar, her kesimden emekçilerdi.
       Bu topraklarda faşizmle bir derdi olan her sınıf ve tabakadan insan hep bir ağızdan haykırdı "Hepimiz Hrant'ız, Hepimiz Ermeniyiz" diye. 19 Ocak günü saat 13.00'te Taksim'de toplanarak Osmanbey'deki Agos Gazetesi'nin önüne doğru yürüyüşe geçen kitle gazeteye vardığında hala Taksim'de yürüyüşe katılanlar vardı... Fotoğraflar kalabalığı yeterince anlatıyor zaten. Bu tablo karşısında başbakanın ağzından "bu işin temyizi var" diye kendini savunmaya çalışan suçluları yeterince mahkum ediyordu kitlenin gücü ve haklılığı.
       Aynı günün akşamı saat 19.00'da Taksim'de toplanarak Galatasaray'a yürüyen kitlenin haykırdığı "Katil Devlet Hesap Verecek!" sloganı herşeyi özetliyordu aslında. "Hepimiz Hrant'ız Hepimiz Ermeniyiz!", "Yaşasın Halkların Kardeşliği!", "Biji Bıratiya Gelan!", "Gün Gelecek Devran Dönecek Katiller Halka Hesap Verecek!" sloganlarıyla yürüyen kitlenin Galatasarayda gerçekleştirdiği Ermenice ve Türkçe okunan basın açıklamasından sonra Emeğe Ezgi müzik grubunun Ermenice ve Türkçe seslendirdiği iki parça ile sona eren o akşamki eylemdi sadece; Halkların adalet ve özgürlük arayışı ise hiç durmamacasına devam ediyor.

Adana'da Hrant İçin, Halkların Kardeşliği Yürüyüşü Gerçekleştirildi

      Faşizme karşı, adalet, halkların kardeşliği için bir araya gelen içerisinde EÖC'ünde bulunduğu ilerici, devrimci, demokrat kurumlar, sendikalar bir yürüyüş gerçekleştirdi. 19 Ocak Perşembe günü saat 18.00'de 5 Ocak Meydanı'nda toplanan kitle ortak pankart arkasında zincir oluşturarak yürüyüşe geçti. Yolu trafiğe kapatan kitlenin önü Çakmak Caddesi girişi önünde kolluk güçlerince durdurulmak istendi. Engelleme ve taciz sloganlarla karşılık buldu ve burada bir arbede yaşandı. Yaşanan arbedeyle beraber birbirine kenetlenen kitle kolluk güçlerini yararak yürüyüşe tekrar geçti. "Faşizme karşı omuz omuza, Emekçiye değil, çetelere barikat, Yaşasın halkların kardeşliği, Yaşasın devrimci dayanışma, Baskılar bizi yıldıramaz, Hepimiz Hrant'ız hepimiz ermeniyiz" sloganlarını haykıran kitleyle kolluk güçleri arasında sık sık kısa süreli arbedeler yaşandı. Basın açıklamasını gerçekleştirmek üzere İnönü Parkı'na girmek isteyen kitle burada da kolluk güçlerinin pankartı parçalamak istemesi ve taciziyle tekrar bir çatışma yaşandı ve kitle park içerisine girerek açıklamayı gerçekleştirdi. Açıklamada şunlara değinildi ;"Hrant Dink, 5 yıl önce, tüm insanlığın gözleri önünde bir tetikçi tarafından öldürüldü. Irkçı ve şoven, insanlık düşmanı zihniyetin yönlendirmesiyle, güpegündüz, Ermeni Gazetesi Agos’un kapısında katledildi. Onca kamera, onca göz, onca görgü tanığı önünde... İşbaşında AKP Hükümeti, onun İçişleri Bakanı, Valisi, Emniyet Müdürü, istihbaratı varken katledildi. Tetikçi, devletin kolluk güçleriyle kutlama yaparken, işbirlikçi tembihlenmiş olarak yakalandı. Ancak arkasındaki güçler “devlet sırrı”sayılarak korundu, korunmaya devam ediyor. Deliller karartılıp, gerçekler gizlendi. Gerçek suçluların açığa çıkarılması ve yargılanması engellendi. Önceki gün son duruşması, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davanın iki tutuklu sanığından birisi olan Erhan Tuncel’in beraat ettirilmesi, Yasin Hayal’in de “Tasarlayarak öldürmeye azmettirme” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmasıyla sonuçlandı. Daha da ilginci mahkeme bu kararıyla Hrant Dink’in katledilmesinin örgütlü bir suç olmadığına, Yasin Hayal gibi bir psikopatla çocuk yaştaki Ogün Samast’ın kafalarına estiği için bu cinayeti işlediklerine hükmetti! Mahkeme bu davayı bitirmiş, kendince dosyayı kapatmıştır. Ancak bu davanın mahkeme safahatı bitmiştir ama dosyası daha kapanmamıştır. Çünkü Hrant Dink davası, kamuoyu vicdanında kapanmayan davaların kategorisine girerek, Türkiye’yi yöneten güçlerin yazdığı kanlı tarihin “suç belgesine” dönüşmüştür. Çünkü artık Hrant Dink’in katli, bir kaç kişinin ya da bir örgütün suçu olmaktan çıkıp sistemin, düzenin işlediği bir cinayete; sistemin yöneticilerinin, savunucularının suçuna dönüşmüştür. Ve artık ülkenin Başbakanı, Adalet Bakanı da ülkeyi yöneten başka güç odaklarının temsilcileri artık; “Bu adaletin işidir, mahkemenin kararıdır. Bizim yapacağımız bir şey yoktur” diyemezler. Çünkü artık olay bir mahkeme ve yargılama işi olmaktan çıkıp, bir siyasi suça dönüşmüştür. Kardeşlik elçisi, halkların kardeşliği için mücadele eden bir bilgeyi katlederek, sadece Ermenilere değil, tüm halklara, tüm insanlığa gözdağı verilmek istendiği bilinerek, ısrarla “Hepimiz Ermeni’yiz, Hepimiz Hrant’ız” haykırışları dinmiyor. Ermeni halkının uğradığı mezalimi, halkların kardeşliğiyle sorgulamak ve mahkûm etmek için çırpınıp duran, karanlık tarihle, katliamlarla, soykırımlarla yüzleşmenin insanlaşmaya erişmek olduğunu ısrarla söyleyen Hrant’ın davasının takipçisi olacağız. Tekçi, ırkçı ve şoven anlayışı mahkum edeceğiz, halklar, inançlar, kültürler zengini bu topraklarda boyun eğmeyeceğiz, teslim olmayacağız. Eşitlik, özgürlük, kardeşlik için tüm halklarımızı el ele vermeye, katillerden hesap sormaya çağırıyoruz." ifadelerine yer verildi. Eylem açıklamanın ardından son buldu.

Kürt Ulusunun Sesini Susturamayacaksınız!

       13 Ocak sabahı yine ajanslardan "KCK operasyonu" haberleri gelmeye başladı. Milletvekili Leyla Zana'nın kaldığı ev de dahil olmak üzere birçok ev ve kurumun arandığı, çok sayıda kişinin gözaltına alındığı operasyonlar hep aynı yalanlarla gerekçelendiriliyordu: "KCK'nın şehir yapılanmasını bitirmek". Oysa kendileri de biliyor bunun yalan olduğunu. Nice operasyonlar, katliamlar, kimyasal silahlar, diyarbakır zindanı işkenceleri, olağanüstü haller, kayıplar susturamamıştı bu sesi. Bu operasyon da susturamayacak.
       Son seçimlerin ardından artık kendini "rakipsiz" hisseden AKP iktidarının benzer uygulamaları Türkiye'yi dünyanın en fazla "terör suçu tutuklusu" barındıran ülkesi haline getirdi. AKP'yi beğenmeyen, onun politikalarına karşı çıkan her kesim bir şekilde kendini parmaklıklar arkasında bulabiliyor bu ülkede.
       AKP'nin politikalarını boşa çıkarma konusunda en başarılı muhalefeti sergileyen Kürt ulusu da doğal olarak saldırıların katmerlisiyle karşılaşıyor. Politikacısından, gazetecisine, avukatından sendikacısına, öğrencisinden köylüsüne kadar cezaevini boylamayan kalmadı. Ya bir "gizli tanık", ya da "teknik takip" denilerek zındanlar dolduruluyor. Öyle ki bu gizli tanıklar Malatya'da hiç açılmamış olan MKM'ye ifadelerinde yer veriyorlar, teknik takiplerle yeri tespit edilen bombalar polisin daha ilk kazma darbesiyle bulunuveriyor...
       Kimse kimseyi kandırmasın. Hayalgücünüzün sınırlarının ne denli genişlediğini görüyoruz. Ama politika hayallerle değil, somut olgularla yapılır. Roboski köylülerinin acıları dinmedi henüz. Diyarbakır'da JİTEM bahçesinden kemikler çıkmaya devam ediyor. Morglarda hala kimliği tespit edilemeyen yanmış cesetler duruyor. Kısacası yaralar kanamaya devam ediyor. Yeni yaralar açmak için çok girişkensiniz. Açıyorsunuz da belki. Ama bu yaraların hiç birinin öldürücü olamayacağını aklınız almıyor. Hayallere dalmış olan aklınızı yeryüzüne indirin. Bu gerçeği alışkın olduğunuz ruhani yöntemler çözemez. Bu halk dimdik ayakta ve karşınızda duruyor. Ve yanlız da değil. Yaralarımızı birlikte saracağız ve onları açanların yanına bırakmayacağız. Ve bu kavga, artık hiçbir yaranın açılamayacağı günlere değin sürecek.

AKP'nin Saldırı Furyası Adana'da Protesto Edildi

       Dün sabah saatleriyle gerçekleştirilen saldırı furyasında BDP Adana Yüreğir ve Seyhan İlçe binası ve Mersin il ve ilçe binalarına yapılan baskınlar dün ve bugün yapılan kitlesel basın açıklamalarıyla protesto edildi. Adana Yüreğir ve Seyhan ilçe binalarına yapılan baskında hardisklere ve dergilere el konuldu. Mersin il ve ilçe binalarına ve evlere yapılan eş zamanlı baskında 1 kişi gözaltına alındı. Gerçekleştirilen bu saldırganlığı protesto etmek için 13 Ocak ve 14 Ocak günü saat 12.30'da Adana BDP İl binası önünde basın açıklaması gerçekleştirildi. Açıklmada; "AKP'nin bu saldırıları halkımızı sindirmeye ve gözdağı vermeye yöneliktir. BDP milletvekillerine, il ilçe binalarına ve evlere yapılan bu baskınlar kürt halkını teslim almaya yöneliktir. Halkın temsilcileri asla teslim alınamayacaktır. Bedeli ne olursa olsun mücadelemiz sürecektir" ifadelerine yer verildi. Daha sonra söz alan BDP Muş Milletvekili Demir Çelik ise; Son üç yıldır devam eden bu saldırı ve tutuklama furyasında dün yapılan operasyonla da 33 insanımız gözaltına alınmıştır. Yapılan bu keyfi ve pervasız saldırılara Kürt halkı asla boyun eğmeyecektir. Her türlü zulme rağmen özgürlüğün sesi yükselmiştir, yükselecektir." dedi. Halkların kardeşliği vurgusunu da yapan Demir Çelik, "bu saldırılara, zulme, tutuklamalara karşı ezilen halklar kararlı bir duruşla geri püskürtecektir" dedi. "Baskılar bizi yıldıramaz, Yaşasın halkların kardeşliği" sloganların atıldığı eyleme EÖC, İHD, ESP ve EĞİTİM-SEN de destek verdi.

Münih'te Roboski Katliamını Protesto Mitingi

       27 Aralık 2011'de sömürgeci faşist devletin Uludere'nin Roboski köyünde savaş uçaklarının bombardımanıyla gerçekleştirdiği katliamla 35 köylünün katledilmesi 7 Ocak 2012'de Almanya'nın Münih kentinde bir mitingle protesto edildi.
       Miting, Kürt yurtseverlerinin yanı sıra, Alman sosyalist gruplarının (SDAJ, ALM) ve Türkiye devrimci ve sol hareketinden EÖC ve DIDF'in katılımıyla düzenlendi. Bu katliamın bir kaza sonucu gerçekleşmediği, Kürt ulusuna gözdağı vermek amacıyla yapılmış planlı bir eylem olduğu ifade edildi.
       Alman silah endüstirisinin en önemli müşterilerinden birinin faşist TC olduğu, halkı katleden silahların satışının yapılması ve bu satışların finanse edilmesi yoluyla Alman devletinin de katliamda payının olduğuna vurgu yapıldı.
       "Almanya Finanse Ediyor, Türkiye Bombalıyor", "Kürdistan'daki Katliamlar Dursun" "Yaşasın Enternasyonal Dayanışma", "Şehit Namırın" sloganlarını türkçe, kürtçe ve almanca atarak kitle öfkesini alanlara taşıdı. EÖC Avrupa İnisiyatifi'nin katilama ilişkin yayınladığı bildiri de alanda dağıtıldı.
       Miting planlandığı gibi yapılarak sona erdi.

Bildirinin Türkçesinin PDF format için tıklayın

Bildirinin Almancası (Deutsch) PDF format için tıklayın

Öldürmekle Bitiremeyeceksiniz!

       27 Aralık günü TC Devleti katliamlar zincirine bir halka daha ekledi. Şırnak'ın Uludere İlçesi, Roboski köyünde kaçakçılık yapan, yaşları 15 ila 19 arasında değişen, çoğu lise öğrencisi 35 genç, savaş uçaklarının bombardımanıyla katledildi. Silahları yoktu. Yıllardır yaptıkları şeyi yapıyorlardı. Ortada yeni olan bir şey yoktu. Yeni olan şey kan dökmekten başka yapacak bir şeyi kalmamış bir devletti. Katliamdan sonra on yıllar geçip de bir valinin-kaymakamın TV ekranlarında birşeyler itiraf etmesini beklemek istemeyen, tepkisini hemen gösteren kitleye polis saldırmakta gecikmedi. İstanbul'daki protesto gösterileri gaza boğuldu ve çok sayıda gösterici gözaltına alındı.
İstiyorlar ki seyirci kalalım tüm bunlara. Hayır, ne sıranın bize gelmesini bekleyeceğiz, ne de katliamların sürmesine seyirci kalacağız. Varlığı katliamlar üzerine kurulu bu sistemi yerle bir edene kadar mücadele edeceğiz. Kimsenin özrü, yargılanması bizi ikna edemez. Hak ettikleri neyse onu da biz vereceğiz. Kimseden bir şey istemiyoruz. Adaleti bu topraklarda ancak adil olanlar gerçekleştirecektir. Ve onlar, öldürmekle bitmez, bitmedi, bitmeyecek.

Nato ve Füze Kalkanına Karşı Yürüdük

       NATO ve Füze Kalkanı Karşıtı Birlik olarak, emperyalizmin ortadoğudaki saldırgan politikalarını ve özelde Suriye üzerine geliştirilen savaş çığırtkanlığı ile bunun yerli şakşakçılarını protesto etmek ve kurulmaya başlanan füze kalkanına dur demek için 25 Aralık 2011 pazar günü saat 16.30'da İstanbul Şişli Meydanı'nda buluşup AKP Şişli İlçe Başkanlığına bir yürüyüş gerçekleştirdik. Nato ve Füze Kalkanı Karşıtı Öğrencilerin de desteklediği yürüyüş boyunca "Emperyalizme Kalkan Olmayacağız!", "Siyonizme Kalkan Olmayacağız!", "Kahrolsun Emperyalizm Yaşasın Mücadelemiz!", "Yaşasın Halkların Kardeşliği-Biji Bratiya Gelan!", "Emperyalistler İşbirlikçiler 6. Filoyu Unutmayın!", "Katil ABD İşbirlikçi AKP", "Emperyalizm Yenilecek Direnen Halklar Kazanacak!", "Savaşa Değil Eğitime Bütçe!", "Parasız, Bilimsel Anadilde Eğitim!" sloganları atıldı. AKP Şişli İlçe binasının önünde gerçekleştirilen basın açıklamasında ise füze kalkanı ekseninde emperyalizme yapılan uşaklık teşhir edilirken, son günlerdeki devletin faşist saldırıları da protesto edildi. Suriye'ye yönelik savaş çığırtkanlığının da teşhir edildiği eylemde devletin Kürt politikasındaki çıkmazın Suriye savaşıyla örtülemeyeceğine dikkat çekildi. Basın açıklaması sırasında da sloganlarını yineleyen kitle, yine sloganlarıyla eylemini sonlandırdı.

Özgür Gündem Gazetesi İle Dayanışma

       Emek ve Özgürlük Cephesi ve Barikat Dergisi olarak geçtiğimiz günlerde birçok çalışanı gözaltına alınan ve bunlardan 36'sı tutuklanan Özgür Gündem, Dicle Haber Ajansı çalışanlarıyla dayanışmak amacıyla Özgür Gündem Gazetesine bir ziyaret gerçekleştirdi. 24 Aralık cumartesi gerçekleşen destek ziyaretinde devrimci dayanışma duygularını ifade eden Emek ve Özgürlük Cepheliler, dayanışma amacıyla ertesi gün gazete satışı yapacaklarını ifade ederek ziyaretlerini sonlandırdılar.
       Ertesi gün EÖC önlükleriyle ve "Özgür Basın Susturulamaz", "Tutuklu Gazeteciler Derhal Serbest Bırakılsın" sloganlarıyla İstanbul İstiklal Caddesinde gazete satışına çıkan Emek ve Özgürlük Cepheliler beklenenden kısa bir sürede ellerindeki tüm gazeteleri tükettiler. Özgür Gündem satışının ardından tekrar gazeteyi ziyaret eden Emek ve Özgürlük Cepheliler, dayanışmalarının bundan sonra da değişik biçimlerde süreceğini ifade ederek ayrıldılar.

Özgür Basın Susturulamaz!

       20 Aralık İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Diyarbakır ve Van'da düzenlenen operasyonlarla Özgür Gündem, DİHA, ANF, Etkin Haber Ajansı ve Etik Ajans çalışanı 37 gazetecinin gözaltına alınması, aynı gün İstanbul'da düzenlenen bir yürüyüşle protesto edildi. Taksim Tramvay durağında biraraya gelen kitle "Özgür Basın Susturulamaz", "Kurtuluş Yok Tek Başına Ya Hep Beraber Ya Hiç Birimiz", "Biji Bıratiya Gelan", "Kürt Türk Ermeni Yaşasın Halkların Kardeşliği", "Kürdistan Faşizme Mezar Olacak", "Faşizme Karşı Omuz Omuza" sloganlarını atarak Galatasaray Meydanı'na doğru yürüyüşe geçti. Sanatçı Ferhat Tunç'un da aralarında bulunduğu kalabalık yürüyüş kolu Galatasaray Meydanı'na geldiğinde bir basın açıklaması gerçekleştirerek bugün yaşanan gözaltı saldırısı kınandı.
       Son günlerde Kürt ulusuna yönelik topyekün bir saldırı başlatan devletin böylesi bir operasyonu kimseyi şaşırtmadı. Çemberini giderek genişleten ve birçok devrimci grubu da kapsayan operasyonlar zincirinine rağmen yukarıda da görüldüğü gibi ne susan var, ne de sinen. Özgür Gündem Gazetesi bombalandığında, okurları, dağıtımcıları ve çalışanları katledildiğinde susmadı ki şimdi sussun. Varsın oligarşi tüm gücüyle yeni saldırılara imza atsın. Yüreği özgürlük ateşiyle yananların sesini hiç bir güç susturamayacak.

Alp Ata Yoldaşımızı Mezarı Başında Andık

       19 Aralık Katliamı sırasında Ümraniye Hapishanesinde 22 Aralık günü katledilen Alp Ata Akçayöz yoldaşımızı mezarı başında anmak için 18 Aralık günü Maltepe Beşçeşmeler Kültür ve Sanat Derneği önünde buluşarak mezarlığa giden Emek ve Özgürlük Cepheliler, anmaya saygı duruşu ile başladılar. "Alp Ata Yoldaş Ölümsüzdür!", "Yaşasın Devrimci Kurtuluş Mücadelemiz!", "Alp Ata Yaşıyor Yaşanacak!", "Devrim Şehitleri Ölümsüzdür!", "Yaşasın 19 Aralık Direnişimiz!" sloganlarının atıldığı anma Alp Ata Akçayöz yoldaşımızı tanıtan ve 19 Aralık Katliamının politik boyutlarına değinen bir metnin okunmasıyla devam etti. Sloganların eşlik ettiği metnin okunmasının ardından hep bir ağızdan Cephe Marşı okundu. "Yiğidim Aslanım Burda Yatıyor" türküsü ile sona eren mezar anmasının ardından topluca Beşçeşmeler Kültür ve Sanat Derneği'ne geçildi.
       Alp Ata Akçayöz yoldaşımızın annesinin hazırlamış olduğu yemeğin yenilmesinin ardından söyleşi bölümüne geçildi. Söyleşide ilk olarak söz alan Ümit Efe, hücre tipi cezaevlerinin ortaya çıkış sürecini ve dünyadaki değişik uygulamalarını anlattı. Özellikle Batı Almanya'daki RAF tutsaklarına uygulanan ağır tecrit uygulamalarına değinen konuşmada, bunun toplumu teslim almaya yönelik bir politik saldırı olduğu vurgusu yoğun olarak işlendi.
       Ardından söz alan Hasan Yüksel ise 19 Aralık sürecinde Ümraniye Hapishanesinde yaşananları anlattı. Direnişin F tiplerinde de devam ettiğine dikkat çeken konuşmada, yanlızlaştırma saldırısının dışarıdakileri de tehdit ettiğine dikkat çekildi.
       Daha sonra söz salona bırakıldı ve iki konuşmacının ardından soru-cevap tarzı diyaloglarla yaşamın tecritleştirilmesine karşı örgütlenmenin önemine vurgu yapıldı.
       Devrimci dayanışmanın güzel bir örneğini veren Kutup Yıldızı müzik grubunun verdiği küçük ama oldukça doyurucu ve nitelikli müzik dinletisiyle anma etkinliğimiz sona erdi.

İzmir ve İstanbul'da 19 Aralık Protestoları

*Yenilendi*

Adana
       Bundan 11 yıl önce yaşanan devletin adına "Hayata Dönüş" adı verdiği katliam Adana'da devrimci kurumların bir araya gelerek yaptıkları basın açıklamasıyla protesto edildi. 19 Aralık günü saat 18.00'de İnönü Parkı'nda "19 Aralık katliamını unutmadık, unutturmayacağız" pankartı arkasında bir araya gelen kitle ilk olarak katledilen 28 devrimci tutsak nezdinde devrim ve sosyalizm mücadelesinde yitirdiklerimiz adına bir dakikalık saygı duruşunda bulundu. Saygı duruşunun ardından ortak basın metni okundu. Açıklamada şunlara değinildi;“Eşi benzeri görülmemiş bu zindan katliamının adına hayata dönüş operasyonu dediler. Aslında hayata dönüş operasyonu değil tam bir yok etme operasyonuydu. Ancak 28 devrimci tutsak vahşice katledilse de devrimci irade teslim alınamadığı gibi, 4 gün boyunca Mahirler'den, Denizler'den, İbrahim Kaypakkayalar'dan devralınan direniş geleneğini devam ettirip gelecek kuşaklara miras bıraktılar. Direniş ateşi F tiplerine tutsakların atılmasıyla söndürülemediği gibi daha bir harlandı ve süren ölüm oruçlarında 122 devrimci tutsak şehit düştü.”
Devlet politikası haline gelen tecrit ve izolasyona derhal son!
Dönemin Bakanlıklarının açık beyanları ve raporlardaki sonuçlarla, katliamın devlet nezdinde niyet, amaç ve arzusunun ispatlanarak “hukuk devleti” TC'nin suçluları hala yargılamadığına dikkat çekilen açıklamada gerçek sorumluların biran önce yargılanması gerektiği vurgulandı. Adli veya siyasi ayrımı yapmadan bütün tutuklu ve hükümlüler için insan onuruna saygı gösterilmesi, hiçbir tutuklu ve hükümlünün tecrit ve izolasyon koşullarında tutulmaması, hapishanelere giremeyen Kürtçe yayınların tutsaklara verilmesi, hapishanelerin sivil izlemeye açık olması, tutuklu ve hükümlülerin savunma, şiddete maruz kalmama, sağlık, eğitim, beslenme, aileleriyle ve genel olarak dış dünyayla iletişim haklarına saygılı olunması gibi taleplerin dile getirildiği açıklamada son olarak “Katliamın gerçek sorumlularının açığa çıkarılarak haklarında idari ve yargısal soruşturulmalar açılıp cezalandırılmaları için mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğimizi buradan bir kez daha haykırıyoruz.” denildi. Eylem “Devrimci irade teslim alınamaz”, “Devrim şehitleri ölümsüzdür”, “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek”, “Yaşasın devrimci dayanışma”, “Faşizme karşı omuz omuza”,"Tecrit ölümdür, tecride son!" sloganlarının atılmasıyla son buldu. ESP, BDSP, İHD ve DHF'nin örgütleyicisi olduğu eyleme Emek ve Özgürlük Cephesi'nin yanı sıra ÖDP, Emek Partisi, HDK, Eğitim-Sen, Halkevleri ve Türkiye Gerçeği de katılım gösterdi.
İzmir
       19 Aralık katliamı, İzmir'de devrimci kurumlar tarafından düzenlenen ve Emek ve Özgürlük Cephesi'ninde katıldığı bir yürüyüş ve basın açıklaması ile protesto edildi. 18 Aralık 2011 pazar günü Karşıyaka dolmuş duraklarından saat 14.00'te başlayan yürüyüş, Karşıyaka çarşı girişinde okunan basın açıklaması ile sonlandırıldı. Yürüyüş sırasında "Katil Devlet Hesap Verecek", "Kahrolsun Faşizm Yaşasın Mücadelemiz", "İçerde Dışarda Hücreleri Parçala" "Yaşasın Devrimci Dayanışma", "19 Aralık Katliamını Unutma Unutturma", "Devrimci İrade Teslim Alınmaz" sloganları atıldı.Okunan basın açıklamasında "dün olduğu gibi bugün de direnenler geleneğin bayrağını elden düşürmeyecek ve bunca baskı ve zora karşı yılmadıklarını haykırmaktan vazgeçmeyecektir. 19-22 Aralık katliamında ateş altında dahi marşlarını söylemekten yılmayan ve halaya duran devrimci irade teslim alınamayacağını bir kez daha tarihe yazmasını bilecektir'e dikkat çekildi. Basın açıklamasından sonra okunan şiir ve Avusturya işçi marşının hep beraber söylenmesinin ardından 19 aralık günü Buca Cezaevi önünde yapılacak eylemin çağrısı ile eylem sonlandırıldı.
       Alınteri, BDSP, DHF, Devrimci Hareket, ESP, Kaldıraç ve Partizan'ın düzenlediği eyleme Emek ve Özgürlük Cephesi, Köz ve DİP destek verdi.
İstanbul
       19 Aralık Katliamını protesto etmek için TUYAB, TUAD ve İHD Cezaevi Komisyonu'nun ortak olarak düzenlediği yürüyüş, 19 Aralık günü saat 18.00'de, Tünel'den başladı. "19 Aralık'ı Unutma Unutturma!", "Anaların Öfkesi Katilleri Boğacak!", "İçerde Dışarda Hücreleri Parçala!", "Devrimci İrade Teslim Alınamaz!", "Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur!", "Yaşasın 19 Aralık Direnişimiz!", "Katil Devlet Hesap Verecek!", "Zindanlar Yıkılsın Tutsaklara Özgürlük!", "Tecrit İşkencesine Son!", "İnsanlık Onuru İşkenceyi Yenecek!", "Devrimci Tutsaklar Yalnız Değildir!" sloganlarının atıldığı yürüyüş boyunca ajitasyonlar çekildi ve 19 Aralık Katliamında şehit düşenlerin adları sayıldığında tüm kitle "yaşıyor" diye haykırdı. Yer yer ajitasyonlar için duraklayan yürüyüş korteji Taksim Meydanı'na geldiğinde basın açıklaması için ilk sözü İHD İstanbul Şubesi Başkanı Abdülbaki Boğa aldı.
       Daha sonra eyleme destek vermek için gelen sanatçı Pınar Sağ kısa bir konuşma yaptı. Ardından ortak basın metninin okunmasına geçildi. Basın metninde büyük bir titizlikle hazırlanan katliamda yaşananlar bir kez daha anımsatılırken, yargı sürecindeki skandallar da bir kez daha teşhir edildi. Gerçekte var olmayan isimlerin adıyla imzalanmış tutanaklardan, bambaşka yerlerde görevli askerlerin sorumlu tutulmaya çalışılmasına varana kadar devletin bir çok kepazeliğinin teşhir edildiği basın açıklaması, aradan ne kadar zaman geçerse geçsin katillerin peşinin bırakılmayacağına yapılan vurgularla sona erdi.
       Basın açıklamasının okunmasının ardından Adalılar Müzik Grubu, 19 Aralık için besteledikleri şarkıyı seslendirdi. Ardından tüm kitleyi birlikte okumaya çağırdıkları Çav Bella şarkısını seslendiren Adalılar müzik grubunun minik dinletisiyle protesto eylemi sona erdi. Eyleme düzenleyen kurumların yanı sıra Emek ve Özgürlük Cephesi, Halkevleri, Emekçi Hareket Partisi ve Kaldıraç da destek verdiler.

Barikat'ın Yeni Sayısı Çıktı

       Barikat'ın yeni sayısı çıktı. Öncelikli olarak yaşanan gecikmeden dolayı tüm okurlarımızdan özür dileriz. Bu gecikmenin bedeli, gündemi biraz geriden takip eden bir sayı oldu. Seçim sonuçlarının ortaya çıkardığı tablo gibi bir yazı her ne kadar geç de olsa günümüzde, güncelimizde yaşanan gelişmelere dair ufuk açıyor. Bir sonraki sayımızda yayınlanacak olan yazının devamında bu tablo karşısındaki duruşumuzu ifade etmeye çalışacağız. Kürt ulusal sorunu ve bununla bağlantılı olarak birlik sorununa değinen yazılarımızın yanı sıra bir önceki sayımızda yayınlamaya başladığımız Program Devrim ve Demokrasi başlıklı yazımızın ikinci ve son bölümünü de bu sayımızda bulabileceksiniz.
       Ahmet Saner ve Kadir Tandoğan yoldaşlarımızın avukatı Nebi Barlas ile yaptığımız röportajı da kısaltarak okurlarımıza sunuyoruz. Bu kısaltmadan da tahmin edilebileceği gibi yazı yoğunluklu bir sayı oldu 63 (2) sayımız. İyi okumalar dilerken tüm okurlarımızın eleştiri, öneri ve katkılarını beklediğimizi bir kez daha yineliyoruz. Yeni sayımızın yazıları arşivimize yüklenmiştir. Kapak resminin üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Füze Kalkanına Karşı
Yürüyüş!

       Malatya'nın Kürecik Beldesinde kurulması planlanan füze kalkanı, İstanbul Kadıköy'de düzenlenen bir yürüyüşle protesto edildi. 16 Ekim 2011 pazar günü Nato ve Füze Kalkanı Karşıtı Birlik tarafından düzenlenen yürüyüşe Emek ve Özgürlük Cephesi de katıldı. Saat 13.30'da Kadıköy Altıyol'dan başlayan yürüyüş boyunca "Emperyalizme Kalkan Olmayacağız", "Siyonizme Kalkan Olmayacağız", "Emperyalistler, İşbirlikçiler, 6.cı Filoyu Unutmayın", "Yaşasın Halkların Kardeşliği", "Biji Bıratiya Gelan", "Katil ABD İşbirlikçi AKP", "Emperyalizm Yenilecek, Direnen Halklar Kazanacak", "Katil ABD, Uşak AKP" sloganları atıldı. Yine yürüyüş boyunca "Emperyalizme, Füze Kalkanına, Emperyalist İşgale, Emperyalist Üslere" şeklindeki anonslara kitle "Hayır" diye haykırarak yanıt verdi. Altıyol'dan Kadıköy Meydanı'na kadar yolu trafiğe kapatarak yürüyen kitle, burada Eminönü-Karaköy İskelesi'nin önünde bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Basın açıklamasında füze kalkanına karşı yürütülecek bir mücadeleyle bu emperyalist oyunun bozulabileceğine vurgu yapılırken füze kalkanı projesinin arkasındaki gerçekler de teşhir edildi. Basın açıklamasının ardından sloganlar yinelendi ve bu defa mikrofonu Grup Yorum Korosu aldı. Yoğun yağışa ve aynı gün gerçekleşen Avrasya Maratonu nedeniyle İstanbul'daki birçok anayolun kapalı olmasından kaynaklı ciddi ulaşım sorunlarına rağmen önemli bir kitlesellik kaybı gerçekleşmeden kotarılan eylem, böylece sona erdi. Eyleme Emek ve Özgürlük Cephesinin yanı sıra BDSP, ESP, Halk Cephesi, Kaldıraç, EHP, Devrimci Hareket, Ürün Sosyalist Dergi, Partizan, DHF ve PDD katıldı.

Suzan Zengin'i Unutmayacağız

      Suzan Zengin'i Unutmayacağız.
Suzan Zengin, 12 Ekim 2011 günü aramızdan ayrıldı. Geçirdiği kalp ameliyatının ardından girdiği yoğun bakım ünitesindeki yaşam savaşını yitiren Suzan Zengin, kısa bir süre önce tamamen düzmece gerekçelerle tutuklanarak haksız yere cezaevinde tutulmuştu. Bir çok ölüm insanın içini acıtır; Aramızdan ayrılanların geride bıraktıkları, onları yeniden yaşama katar, yaşatır. Aramızdan ayrılan bir çok önemli çalışmaya emek katmış bir devrim emekçisiyse onun yokluğu eksikliği daha da içimizi acıtır.
       Suzan bir devrimciydi bir devrimci gazeteciydi, insan hakları savunucusuydu. Siper arkadaşı ve çok iyi ve güvenilir bir dosttu.
       Sivaslı bir ailenin altı kızından biri olan Suzan Zengin, 52 yaşındaydı. 10 yaşında gittiği Almanya'da 18 yıl kaldı. Eğitimini sürdürürken göçmenlerin sorunlarıyla ilgilendi. Bekir Zengin ile evliliğinden iki çocuğu oldu. 'Kıbrıs Elen Edebiyatı', 'Selanik Öyküleri', 'Süryani Halk Öykü ve Türküleri' gibi birçok antolojiyi Türkçeye kazandıran Zengin, hapishanede Tessa Hoffmann'ın 'Birinci Dünya Savaşı ve Sonrasında Anadolu Hıristiyanlarının Sürgün, Kıyım ve Tasfiyesi' kitabını baskıya hazırlamıştı. Bilinen çalışmalarının yanı sıra mütevazi ve sesiz ama çok önemli çalışmalara imza attı. Ulrice Mainhoff'un Dava dosyasını Türkçeye çevirerek izolasyon mantığının arkasındaki gerçeklerin anlaşılmasında son derece önemli bir katkısı oldu. İnsan Hakları Derneği Cezaevi Komisyonunda yürüttüğü çalışmalar, hak arama mücadelesinde önemli bir emek sürecidir.
       Umut yayıncılık bünyesinde gazetecilik yaptı 28 Ağustos 2009 tarihinde gözaltına alınarak tutuklandı. Haksız bir tutuklama olduğunu bildiren defalarca mektuplar yazdı, muhalif gazetecilerin cezaevinde yaşadığı haksızlıkları dile getirdi ve kendine karşı uygulanan keyfiyet baskı ve yasaklamaları dile getirdi. Sağlık sorunları ve tedavisinin engellenmesi ile ilgili kamuoyuna duyarlılık çağrıları yaptı ve sesini duyurmaya çalıştı. Sağlık sorunları nedeniyle tahliye edilmesi gerekirken kelepçe ile muayene edilmek istendiği için defalarca tedavisi engellendi. Yargılandığı mahkeme tarafından 11 Haziran 2011 tarihinde serbest bırakıldı.
       Cezaevinde engellenen tedavisi nedeniyle biriken sağlık sorunları ilerlemişti ve geçirdiği kalp ameliyatı sonrası bir daha yaşama dönemedi.
       Suzan Zengin en kötü koşullarda bile emeğini esirgemeden inandığı değerler için dik duran yaratıcı bir devrimciydi. Kendi yaşamını her zaman ikinci plana atan bir tercihi baştan yapmıştı. Fakat onu öldüren aramızdan erken alan devletin imha ve inkara dayalı uygulamaları oldu. İnsan hayatını hiçe sayan hapishane politikaları onu aramızdan alan yolu ördü.
       Suzan Zengini unutmayacak mücadelemizde yaşatacağız.

Ankara Mitingi Coşkulu Geçti!

       DİSK, KESK, TMMOB, TTB'nin düzenlediği "İnsanca yaşamı savunmak için eşit, özgür, demokratik bir Türkiye!" mitingi 8 Ekim 2011 cumartesi günü, Ankara'da yapıldı.
       Türkiye'nin bir çok ilinden sendika ve meslek odalarının kaldırdığı otobüslerle sabah saat 8.00 sularında Ankara tren garında buluşuldu. Katılımın yüksek olduğu miting için yürüyüşü saat 11.30 gibi başladı. Yürüyüş boyunca son günlerdeki gözaltı ve tutuklamalar protesto edilirken devrimci tutsaklara özgürlük sloganları sıkça atıldı. Kıdem tazminatı ile ilgili sloganlarda atılan sloganlar arasında başta gelenlerdendi. Miting alanına varıldığında Grup Bandista şarkılarıyla coşkulu bir karşılama yaptı. Sıhhıye meydanında emekçilerin, işçilerin, öğrencilerin sesleri, sloganları yükseldi. Mitingte diğer bir çok devrimci yapı ile birlikte yerini alan Emek ve Özgürlük Cephesi yürüyüş boyunca ve alanda "emperyalizm yenilecek direnen halklar kazanacak, kahrolsun faşizm, faşizme karşı tek yumruk tek barikat, tek yol devrim, özgür ülke insanca yaşam istiyoruz, yaşasın Devrimci Kurtuluş mücadelemiz, Mahir Hüseyin Ulaş Kurtuluşa kadar savaş, katil ABD Ortadoğudan defol" sloganlarıyla ve Özgür Bir Ülke İnsanca Yaşam pankartıyla yerini aldı. Saat 12.30 gibi başlayan ve 12 Eylül cuntası tarafından idam sehpasında katledilişinin yıldönümüne denk gelen mitingde Necdet Adalı, kürsüden yapılan bir anonsla selamlandı. Çeşitli konuşmacıların ardından miting, Grup Kibele'nin konseriyle sona erdi.

Didar Abla
Mezarı Başında Anıldı

      1 Eylül 2011 Perşembe günü saat 13.00'da Feriköy mezarlığında Didar Şensoy'un ölümünün 24. yılında Emek ve Özgürlük Cephesi bir anma gerçekleştirdi. Didar Şensoy nezdinde tüm devrim ve sosyalizm mücadelesinde yaşamını yitirenler için yapılan bir dakikalık saygı duruşunun ardından, sloganlarla devam eden anmada Emek ve Özgürlük Cephesi'nin açıklaması okundu. Daha sonra Didar Ablanın mücadele arkadaşlarından olan Hatun Ana kısa bir konuşma yaptı. Hatun Ana Didar Ablaya duyduğu özlemi, onun mücadeledeki kararlılığı, azmi ve direnişini anlatırken duygulu anlar yaşandı. Daha sonra 12 Eylül döneminde cezaevinde bulunan bir yoldaşı söz alarak; 12 Eylül faşizminin işkencehanelerinde ve cezaevlerinde Didar Şensoy'un "direnin aslanlarım!" diyerek şiarlaşan sözünün kendileri için bir moral ve güç kaynağı olduğunu ifade etti. Anmaya katılan gözaltında kaybedilen Hayrettin Eren'in yakın akrabası bir dostumuz 12 Eylül döneminin tüm baskı ve zulmüne karşı, devrimci dayanışmanın en güzel, en somut örneği olan Didar Abla'nın bu mücadelesinin asla unutulmaması gerektiğine vurgu yaptı. O'nu kaybetmiş olmanın burukluğu ve kararlılık duygusunun birarada yaşandığı anma eylemi sloganlarla sona erdi... Aşağıda Emek Ve Özgürlük Cephesinin anmada okunan metni yer almaktadır...

       BASINA VE KAMUOYUNA
       Yine Didar Ablamızla beraberiz. Onun öğrencisi olmanın, onun yoldaşı olmanın gururu ve onuruyla geliyoruz buraya.
       Didar Ablamız 1934 yılında Yugoslavya'da dünyaya gelmiştir. Çocukluk yılları Hitler'in ordularının saldırılarına, işgalin insanlık dışı ağır koşullarına, işkencelere, katliamlara olduğu kadar, 2. paylaşım savaşı sonrası devrimci bir hükümetin kurulmasına da tanık oldu. Sosyalist paylaşıma dayalı devrimci kültürü, sonunda öğretmenliğe varan eğitim süreciyle daha o yıllarda kazandı. Daha sonra ailesiyle birlikte Türkiye'ye geldi. Ve kardeşi Hasan Şensoy'un tutuklu olduğu süreçte gelen 12 Eylül cuntasıyla başlayan süreç, onu cezaevi önlerinin militan ve örgütleyici kadını haline getirdi.
       12 Eylül faşist cuntasının her alanda olduğu gibi cezaevlerinde de devrimcileri sindirme ve yok etme politikaları alabildiğine pervasız bir şekilde sürdürülüyordu. Tecride ve işkencelere karşı bir avuç tutsak yakını o günlerin karanlığında cezaevlerinin dışarıdaki sesi soluğu olmuşlardı. En önde ise sevgili Didar Ablamız vardı; "direnin yiğitlerim, direnin aslanlarım" sözü tutsak devrimcilerin moral kaynağı olmuştu. Onun bu mücadelesi bir süre sonra öğrenci eylemleriyle, işçi direnişçileriyle buluşmuştur. Nerede bir eylem olsa Didar Şensoy oradaydı.
       Sadece kendi kardeşinin değil, direnen tüm tutsakların ablasıydı. Bir kadındı o aynı zamanda… güzel, bakımlı. Karanlıkta bir ışıktı o. İnsanların sokağa bile çıkmaktan korktuğu o günlerde bir avuç tutsak yakınıyla birlikte faşizme karşı direnişin simgesi olmuşlardı. Gittikleri her yere sevgiyle çoğalan, sevgiyle büyüyen, direnci ve savaşı çoğaltan bir anlam katıyorlardı.
       Didar Abla 1 Eylül 1987'de cezaevlerindeki işkencelere karşı topladıkları imzaları büyük bir yürüyüşle Ankara'ya teslim etmek için gitmişlerdi. Bu eylemde polis saldırısı esasında şeker komasına girerek yaşamını yitirdi. Onun en büyük arzusu 12 Eylül karanlığına karşı bir yürüyüş gerçekleştirmekti Onun ölümü direnişin, cesaretin simgesi ve yanıtı oldu.12 Eylül karanlığını delen en büyük, kitlesel eylemle uğurlandı. Onun uğurlanışı bile 12 Eylül faşizminin yarattığı korkunun karşısına bir dikiliş oldu.
       Bugüne baktığımızda, aradan geçen bunca yıl sonra; demokrasi, insan hakları gelişiyor söylemlerine, safsatalarına rağmen değişen bir şey olmadığını biliyoruz. Hala cezaevlerinde devrimci tutsaklar işkence görüyor, tecrit altında tutuluyor, ağır hasta tutsaklar tahliye edilmiyor.
       Kürt Ulusuna dönük imha ve inkar politikaları devam ediyor. Devlet yeni bir savaş konseptiyle dağları, köyleri bombalıyor, sınır ötesi harekat yapıyor ve sivil insanları, bebekleri öldürüyor, katlediyor!
       İşçilerin, emekçilerin kırıntı halindeki hakları bile ellerinden alınarak, açlığa, yoksulluğa mahkum ediliyorlar. En ufak bir hak istemine gaz bombaları altında azgınca saldırılıyor… Ne için yargılandığını bile bilmeden insanlar yıllarca cezaevinde tutuluyor.
       İşte bütün bunlara karşı Didar Ablamızdan aldığımız güçle, onun direnciyle mücadele edeceğimize bir kez daha söz veriyoruz. Ondan öğrendiklerimizi yaşayarak-yaşatarak… direnerek…
       Zafere kadar, daima!
       Didar Abla Yaşıyor, Yaşanacak!
       Yaşasın Devrimci Kurtuluş Mücadelemiz!
       EMEK VE ÖZGÜRLÜK CEPHESİ
TSK Kandil'i Değil İnsanlığı Bombaladı
İşte Sonucu!

       Günlerdir TSK savaş uçakları bir yerleri bombalıyor. Boyalı basın "terörle mücadele" diye tüm bunları allayıp pulluyor. Peki orada ne oluyor? İşte fotoğraftaki manzara ne olup bittiğine dair tartışmasız bir kanıt ortaya koyuyor. Libya'ya, Afganistan'a, Irak'a demokrasi götürenlerin bir numaralı işbirlikçisi, aldığı dersi çok iyi uyguluyor. 21 Ağustos günü yapılan hava saldırısının sonucunda aynı aileden dördü çocuk 7 kişi yaşamını yitirdi. Çocuklardan biri sadece altı aylıktı. Fotoğrafa iyi bakın. Bu devletin ne olduğunu, günlerdir neler yaşandığını ve hangi yalanların ortalıkta kol gezdiğini anlatmak için başka bir şeye gerek yok.

 
Emek ve Özgürlük 8
ÇIKTI!

PDF formatı için...
Gizli İşgal:
Yeni Sömürgecilğin
Politik Karakteri
Bolivya'dan 38 Yıl Sonra Che Olmak
Herkes Bir Adım
Daha Öne
Devrimci Birliğin Köşe Taşları...
Parti Kültür: Politik Mücadele Gündem ve Kampanya Sorunu
James Petras: Toplumsal Değişimde Aydınların Rolü
James Petras: Yeni Bush, Diplomasi ve Ölüm Mangaları
Michael Cossudovsky: Amerika'nın Küresel Askeri Egemenlik Gündemi

 

 

sbarikat07@gmail.com
Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Şehit Muhtar Mah.
Yoğurtçu Faik Sk. No: 12-14 Kat: 4 Beyoğlu-İstanbul